38. Buluntu Mal
2217. Zeyd b. Halid el-Cüheni der ki: Bir adam, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'a buluntu şeyin hükmünü sordu. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) da:
« Onun kabını ve bağını tanı, sonra onu bir sene halka duyur. Sahibi gelirse ona verirsin. Gelmezse onu harcayabilirsin.» Adam:
« Ya Resûlallah! Bulunan koyun ise?» dedi. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem):
« O senin veya başka bir din kardeşinin ya da kurdundur.» Yani onu bulduğun yerde sahibi yoksa alabilirsin demektir. cevabını verdi. Adam:
« Kaybolan devenin hükmü nedir?» dedi. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem):
« Ondan sana ne? Yani onu bulduğun yerde alamazsın demektir. Bol su alan karnı, sağlam ayakları var. Sahibi gelinceye kadar, ağaç yapraklarından karnını doyurur, suya gidebilir» (Yani ona dokunamazsın) buyurdu. Buhârî, Lukata, 45/4; Müslim, Lukata, 31/3.
2218. Abdullah b. Bedr der ki: Şam yolunda bir kabilenin evinde misafir oldum ve içerisinde seksen dinar olan bir kese buldum, bunu Ömer b. Hattab'a söyleyince, Hazret-i Ömer bana:
« Bir sene, onu cami kapılarında ilan et ve Şam'dan gelenlere duyur. Bir sene geçince de, onu istediğin gibi harcıyabilirsin» dedi.
2219. Nafi'den: Bir adam bir yitik buldu. Bu münasebetle Abdullah b. Ömer'e gelerek ona şöyle söyledi:
« Bir yitik buldum, bu hususta fikrin nedir?» Abdullah b. Ömer ona:
« Onu halka ilan et» dedi. O da: « îlan ettim» dedi. Abdullah:
« Daha fazla ilan et» dedi. Adam:
« İlan ettim» cevabını verdi. Abdullah b. Ömer:
« Onu «ye» diyemem, isteseydin (bulduğun yerden) onu almayabilirdin?» dedi. (Onu «ye» diyemem) sözünün anlamı, ödeme sorumluluğu olmaksızın onu mülkiyetine almanı emredemem, bu sorumluluk içerisinde harcayabilirsin demektir.
٣٨ - باب الْقَضَاءِ فِي اللُّقَطَةِ
٢٢١٧ - حَدَّثَنِى مَالِكٌ، عَنْ رَبِيعَةَ بْنِ أَبِى عَبْدِ الرَّحْمَنِ، عَنْ يَزِيدَ مَوْلَى الْمُنْبَعِثِ، عَنْ زَيْدِ بْنِ خَالِدٍ الْجُهَنِيِّ، أَنَّهُ قَالَ : جَاءَ رَجُلٌ إِلَى صلّى اللّه عليه وسلّم فَسَأَلَهُ عَنِ اللُّقَطَةِ؟ فَقَالَ : ( اعْرِفْ عِفَاصَهَا وَوِكَاءَهَا، ثُمَّ عَرِّفْهَا سَنَةً، فَإِنْ جَاءَ صَاحِبُهَا وَإِلاَّ فَشَأْنَكَ بِهَا ). قَالَ : فَضَالَّةُ الْغَنَمِ يَا رَسُولَ اللَّهِ ؟ قَالَ : ( هِيَ لَكَ، أَوْ لأَخِيكَ، أَوْ لِلذِّئْبِ). قَالَ : فَضَالَّةُ الإِبِلِ ؟ قَالَ : ( مَا لَكَ وَلَهَا ؟ مَعَهَا سِقَاؤُهَا وَحِذَاؤُهَا، تَرِدُ الْمَاءَ، وَتَأْكُلُ الشَّجَرَ، حَتَّى يَلْقَاهَا رَبُّهَا )(٢٤٠).
٢٢١٨ - وَحَدَّثَنِي مَالِكٌ، عَنْ أَيُّوبَ بْنِ مُوسَى، عَنْ مُعَاوِيَةَ بْنِ عَبْدِ اللَّهِ بْنِ بَدْرٍ الْجُهَنِيِّ، أَنَّ أَبَاهُ أَخْبَرَهُ، أَنَّهُ نَزَلَ مَنْزِلَ قَوْمٍ بِطَرِيقِ الشَّامِ، فَوَجَدَ صُرَّةً فِيهَا ثَمَانُونَ دِينَاراً، فَذَكَرَهَا لِعُمَرَ بْنِ الْخَطَّابِ، فَقَالَ لَهُ عُمَرُ : عَرِّفْهَا عَلَى أَبْوَابِ الْمَسَاجِدِ، وَاذْكُرْهَا لِكُلِّ مَنْ يَأْتِى مِنَ الشَّامِ سَنَةً، فَإِذَا مَضَتِ السَّنَةُ فَشَأْنَكَ بِهَا.
٢٢١٩ - وَحَدَّثَنِي مَالِكٌ، عَنْ نَافِعٍ، أَنَّ رَجُلاً وَجَدَ لُقَطَةً، فَجَاءَ إِلَى عَبْدِ اللَّهِ بْنِ عُمَرَ فَقَالَ لَهُ : إنِّي وَجَدْتُ لُقَطَةً، فَمَاذَا تَرَى فِيهَا ؟ فَقَالَ لَهُ عَبْدُ اللَّهِ بْنُ عُمَرَ : عَرِّفْهَا. قَالَ : قَدْ فَعَلْتُ. قَالَ زِدْ. قَالَ : قَدْ فَعَلْتُ. فَقَالَ عَبْدُ اللَّهِ : لاَ آمُرُكَ أَنْ تَأْكُلَهَا، وَلَوْ شِئْتَ لَمْ تَأْخُذْهَا(٢٤١).
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.