Resulullah'ın hadislerini mi arıyorsunuz ?
Türkiye'nin En Geniş Kapsamlı Hadis Sitesi
HZ.MUHAMMED (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)
"أَللّٰهُمَّ صَلِّ عَلٰى مُحَمَّدٍ وَعَلٰى اٰلِ مُحَمَّدٍ"

10/25/22

بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحِيمِ
Rahmân ve Rahîm olan Allah’ın adıyla

 1- ORUCUN FAZİLETİ HAKKINDA GELEN HADÎSLER BÂBI

1707) Ebû Hüreyre (radıyallahü anh)’den rivâyet edildiğine göre; Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu, demiştir :

(Âdem oğlunun işlediği her hasene (hayır ve ibâdet mükâfat yönünden) on mislinden yedi yüz misline, Allah'ın dilediği sayıya kadar arttırılır. Allahü teâlâ buyuruyor ki: Fakat oruç böyle değildir. Çünkü oruç benim içindir. Ve onun mükâfatını ben veririm. Oruçlu kişi şehvetini ve yemeğini benim için bırakır. Oruçlu için iki sevinç vardır. Birinci sevinç iftar yaktindeki sevincidir. Diğer sevinci de Rabbine kavuştuğu zamanki sevincidir. (And olsun ki) Oruçlunun ağzının kokusu, Allah katında misk kokusundan daha güzeldir.) "

1708) Benî Amir bin Sa'saa kabilesinden Mutarrif (radıyallahü anh)'den rivâyet edildiğine göre :

Osman bin Ebi'l-Âs es-Sakafi (radıyallahü anh), kendisine süt içirmek istemiş Mutarrif de :

Ben oruçluyum, demiş. Bunun üzerine Osman : Ben, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'i şöyle buyururken işittim, demiştir :

(Oruç, birinizin savaştan koruyucu kalkanı gibi Cehennem ateşinden koruyucu bir kalkandır.) "

1709) Sehl bin Sa'd (es-Sâîdî) (radıyallahü anhümâ)'dan rivâyet edildiğine göre; Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu, demiştir :

(Şüphesiz Cennette Reyyan denilen bir kapı vardır. Kıyamet günü : Oruçlular nerededir? diye çağrı yapılır. Kim oruçlulardan idiyse o kapıdan girer ve o kapıdan giren bir kimse ilelebed susuzluk duymaz.) "

١ - باب مَا جَاءَ فِي فَضْلِ الصِّيَامِ

١٧٠٧ - حَدَّثَنَا أَبُو بَكْرِ بْنُ أَبِي شَيْبَةَ، حَدَّثَنَا أَبُو مُعَاوِيَةَ، وَوَكِيعٌ، عَنِ الأَعْمَشِ، عَنْ أَبِي صَالِحٍ، عَنْ أَبِي هُرَيْرَةَ، قَالَ قَالَ رَسُولُ اللَّهِ ـ صلّى اللّه عليه وسلّم ـ ‏( كُلُّ عَمَلِ ابْنِ آدَمَ يُضَاعَفُ الْحَسَنَةُ بِعَشْرِ أَمْثَالِهَا إِلَى سَبْعِمِائَةِ ضِعْفٍ إِلَى مَا شَاءَ اللَّهُ يَقُولُ اللَّهُ إِلاَّ الصَّوْمَ فَإِنَّهُ لِي وَأَنَا أَجْزِي بِهِ يَدَعُ شَهْوَتَهُ وَطَعَامَهُ مِنْ أَجْلِي لِلصَّائِمِ فَرْحَتَانِ فَرْحَةٌ عِنْدَ فِطْرِهِ وَفَرْحَةٌ عِنْدَ لِقَاءِ رَبِّهِ وَلَخُلُوفُ فَمِ الصَّائِمِ أَطْيَبُ عِنْدَ اللَّهِ مِنْ رِيحِ الْمِسْكِ ‏)‏.‏

١٧٠٨ - حَدَّثَنَا مُحَمَّدُ بْنُ رُمْحٍ الْمِصْرِيُّ، أَنْبَأَنَا اللَّيْثُ بْنُ سَعْدٍ، عَنْ يَزِيدَ بْنِ أَبِي حَبِيبٍ، عَنْ سَعِيدِ بْنِ أَبِي هِنْدٍ، أَنَّ مُطَرِّفًا، مِنْ بَنِي عَامِرِ بْنِ صَعْصَعَةَ حَدَّثَهُ أَنَّ عُثْمَانَ بْنَ أَبِي الْعَاصِ الثَّقَفِيَّ دَعَا لَهُ بِلَبَنٍ يَسْقِيهِ فَقَالَ مُطَرِّفٌ إِنِّي صَائِمٌ ‏.‏ فَقَالَ عُثْمَانُ سَمِعْتُ رَسُولَ اللَّهِ ـ صلّى اللّه عليه وسلّم ـ يَقُولُ ‏( الصِّيَامُ جُنَّةٌ مِنَ النَّارِ كَجُنَّةِ أَحَدِكُمْ مِنَ الْقِتَالِ ‏)‏.‏

١٧٠٩ - حَدَّثَنَا عَبْدُ الرَّحْمَنِ بْنُ إِبْرَاهِيمَ الدِّمَشْقِيُّ، حَدَّثَنَا ابْنُ أَبِي فُدَيْكٍ، حَدَّثَنِي هِشَامُ بْنُ سَعْدٍ، عَنْ أَبِي حَازِمٍ، عَنْ سَهْلِ بْنِ سَعْدٍ، أَنَّ النَّبِيَّ ـ صلّى اللّه عليه وسلّم ـ قَالَ ‏( إِنَّ فِي الْجَنَّةِ بَابًا يُقَالُ لَهُ الرَّيَّانُ يُدْعَى يَوْمَ الْقِيَامَةِ يُقَالُ أَيْنَ الصَّائِمُونَ فَمَنْ كَانَ مِنَ الصَّائِمِينَ دَخَلَهُ وَمَنْ دَخَلَهُ لَمْ يَظْمَأْ أَبَدًا ‏)‏.‏


بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحِيمِ
Rahmân ve Rahîm olan Allah’ın adıyla

 65- RESÛLULLAH (SALLALLAHÜ ALEYHİ VE SELLEM)'İN VEFATI VE GÖMÜLMESİ HAKKINDA GELEN HADİSLER

1695) Âişe (radıyallahü anha)’dan, Şöyle demiştir : Ebû Bekir (radıyallahü anh), Avâli(nin Sunh köyün)de oturan eşi bint-i Hârice (radıyallahü anhâ)’nın yanında iken Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) vefat edince sahâbiler: Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) ölmemiş, ancak vahiy geldiği zaman Onu tutan hâlin bir parçası onu tutmuş, demeye başladılar. Ebû Bekir (radıyallahü anh) biraz sonra geldi. (Mesciddeki kalabalığa bakmıyarak ve kimseye bir şey söylemeden doğruca Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'in odasına girdi, Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'in mübarek yüzünü açtı, iki gözünün arasını hürmetle öptü ve:

Yâ Resûlallah! Babam, anam sana kurban olsun. Vallahi Allah senin üzerinde iki ölüm birleştirmiyecektir. Vallahi Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) ölmemiştir, münafıklardan çok insanların ellerini ve ayaklarını kesmedikçe ölmiyecektir, diyordu. Biraz sonra Ebû Bekir (radıyallahü anh) minbere çıkarak :

Kim Allah'a ibâdet ediyor idiyse şüphesiz Allah diridir, ölmemiştir. Ve kim Muhammed'e ibâdet ediyor idiyse şüphesiz Muhammed ölmüştür, dedi. Ve :

(Muhammed ancak bir Peygamber'dir. Ondan önce nice peygamberler geçti. Eğer O ölürse yahut öldürülürse (küfre) geri mi döneceksiniz? Her kim gerisin geriye dönerse, Allah'a hiçbir zarar vermiş olamaz ve Allah şükredenlere mükâfat verecektir.) âyetini okudu.

Ömer (radıyallahü anh) demiştir ki: Ben, o âyeti sanki o güne kadar hiç okumamıştım."

1696) İbn-i Abbâs (radıyallahü anhüma)'dan: Şöyle iletilmiştir: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) için mezar kazmak istedikleri zaman Ebû Ubeyde bin el-Cerrâh (radıyallahü anh) 'in arkasına adam gönderdiler. Kendisi Mekke halkı mezarı gibi şak şeklinde mezar kazıyordu. Ebû Talha (radıyallahü anh)'in arkasına da adam gönderdiler. O da Medine halkı için mezar kazıyordu. Kendisi mezarı lahit şeklinde kazıyordu. Bunların ikisine de iki haberci göndererek : Allah'ım! Kendi Resulün için (şak ve lahitten) hayırlı olanı sen seç, dediler. Ebû Talha (radıyallahü anh)'i bulabildiler. O getirildi. Ebû Ubeyde (radıyallahü anh) bulunamadı. Bunun üzerine Ebû Talha (radıyallahü anh) Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) için lahit kazdı.

İbn-i Abbâs (radıyallahü anh) demiştir ki: Sahâbiler Salı günü Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’in teçhiz işini bitirince efendimiz kendi odasında naşı üzerine konuldu. Sonra erkek cemâat gruplar hâlinde Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'in yanına girip üzerinde namaz kıldılar. Erkekler bitince sahâbiler, kadınları gruplar hâlinde odaya dâhil ettiler. (Onlar da namazını kıldılar.) Kadınlar bitince erginlik çağına gelmiyen çocukları (yine gruplar hâlinde) odaya dâhil ettiler. Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'in cenaze namazını cemaata imam olarak hiç kimse kıldırmadı. (Herkes kendi başına kıldı.)

Müslümanlar Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) için kazılacak mezar yeri hususunda ihtilâf ettiler. Bâzıları: Kendi mescidinde defnedilsin, dediler. Bâzıları: Ashâbı yanında (Baki'a) defnedilsin dediler. Sonra Ebû Bekir (radıyallahü anh) :

Şüphesiz ben Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’den işittim. Buyurdu ki;

(Ölen her peygamber, ancak öldüğü yere defnedilmiştir.) İbh-i Abbâs (radıyallahü anhümâ) demiştir ki: Bundan sonra üzerinde Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'in vefat ettiği yatağı kaldırdılar ve (orada) ona mezar kazdılar. Sonra Çarşamba gecesi, gece yarısında Efendimiz defnedildi. Onun mezarına Alî bin Ebî Tâlib, El Fadl bin Abbâs, kardeşi Kuşem ve Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'in mevlâsı Şükran (radıyallahü anhüm) indiler. Ebû Leylâ künyeli Evs bin Havli (radıyallahü anh), Ali bin Ebî Tâlib (radıyallahü anh) 'e :

Allahü teâlâ hakkı için Resûllulah (sallallahü aleyhi ve sellem)’den bize payımızı vermeni senden diliyorum, dedi. (Kabre inip hizmet etmek istedi.) Alî (radıyallahü anh) Ona:

(Kabre) in, diyerek izin verdi. Şukrân (radıyallahü anh)Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in hayatta iken zaman zaman giydiği bir hırkasını eline almış idi. Onu kabre defnetti ve: Vallahi bu elbiseyi senden sonra ilelebed hiç kimse giymiyecektir, dedi. Bu hırka Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) ile beraber defnedildi."

1697) Enes bin Mâlik (radıyallahü anh)’den; Şöyle demiştir : Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) (vefat edeceği gün) ölüm ızdırabını duyunca (kızı) Fâtıma (radıyallahü anhâ) : Vay babamın ızdırabına! dedi. Bunun üzerine Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) :

(Bu günden sonra babanın üzerinde hiç ızdırap olmayacaktır. Kıyamete kadar hiç bir canlıyı bırakmıyacak olan ölüm şüphesiz, babana yaklaşmıştır. ) buyurdu. "

1698 - “... Enes bin Mâlik (radıyallahü anh)'den rivâyet edildiğine göre şöyle demiştir.

(Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'in kızı) Fâtıma (radıyallahü anha) bana :

Yâ Enes! Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in üstüne toprak saçmaya gönülleriniz nasıl razı oldu? dedi.

1699) ... Sabit (radıyallahü anh)’in Enes (radıyallahü anh)’den bize tandis ettiğine göre Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'in vefat ettiği zaman Fâtıma (radıyallahü anhâ); Ey Cebrail'e vefatını haber verdiğimiz baba! Ey. şaşılacak derecede Rabbine yaklaşmış olan babam! Ey makamı Cennetü'l-Firdevs olan babam! Ey Rabbinin dâvetine icabet eden babam, diye üzüntüsünü açıklamıştır.

Hammâd demiştir ki; ben Sabit (radıyallahü anh)'ı bu hadisi anlattığı zaman gördüm. O kadar ağladı ki kaburgalarının gidip geldiğini gördüm. "

1700 - “... Enes bin . Mâlik (radıyallahü anh)'den; Şöyle demiştir ; Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'in Medine'ye girdiği gün Medine'nin her şeyi parladı. Sonra Onun vefat ettiği gün olunca Medine'nin her şeyi kapkaranlık oldu. Ve biz Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’in defin işini henüz bitirmemiş iken gönüllerimizi eski durum üzerinde bulmadık. "

1701 - “... Abdullah bin Ömer (radıyallahü anhüma)'dan; Şöyle demiştir :

Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) hayatta iken hakkımızda Kur'an (âyeti) nin indirileceği korkusuyla biz, hanımlarımıza açılmaktan ve konuşmaktan sakınırdık. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) vefat edince (onlarla serbestçe) konuştuk. "

1702 - “... Ubey bin Ka'b (radıyallahü anh)'den; Şöyle demiştir : Biz, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) ile beraber iken hedef ve gayemiz tek idi. O, vefat edince biz şöyle baktık, böyle baktık. (Hedeflerimiz ayrıldı. )

1703 - “... Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'in muhterem eşi Ümmü Selemi binti Ebî Ümeyye (radıyallahü anhâ)'dan; Şöyle demiştir :

Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) hayatta iken insanlar namaza kalktıkları zaman hiç birisinin gözü kendi ayaklarının olduğu yerden öteye geçmezdi. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) vefat edince insanlardan birisi namaza kalktığı zaman hiç birisinin gözü (secdede) alnını koyduğu yerin ötesine geçmezdi. Sonra halife Ebû Bekir (radıyallahü anh) vefat etti. Ve Ömer (radıyallahü anh) (devri) oldu. Artık insanlardan birisi namaza durduğu zaman hiç birisinin gözü kıble yönünden sapmazdı. Osman bin Affan (radıyallahü anh) (devri) oldu. (Bu devirde) fitne oldu. İnsanlar ziyadesiyle sağa, sola baktılar. "

1704 - “... Enes (radıyallahü anh)’den rivâyet edildiğine göre şöyle demiştir :

Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'in vefatından sonra Ebû Bekir (radıyallahü anh), Ömer (radıyallahü anh)'a:

Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) nasıl Ümmü Eymen (radıyallahü anhâ)'nın ziyaretine gidiyorduysa, gel beraberce biz de onun ziyaretine gidelim, dedi. Enes (radıyallahü anh) demiştir ki: Hepimiz O (Ümmü Eymen) (radıyallahü anhâ)'nın yanına vardığımız zaman Ümmü Eymen (radıyallahü anhâ) (Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'in vefatı üzüntüsüyle) ağladı. Ebû Bekir ve Ömer (radıyallahü anhümâ) Ona :

Niçin ağlıyorsun? Allah katındaki saadet, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) için (dünyadan) hayırlıdır, dediler. O:

Allah katındaki saadetin resulü için daha iyi olduğunu şüphesiz bilirim. Lâkin gökten vahyin kesilmiş olmasından dolayı ağlıyorum, dedi. Enes (radıyallahü anh) demiştir ki:

Ümmü Eymen (radıyallahü anhâ) Ebû Bekir ile Ömer (radıyallahü anhümâ)’nın ağlamalarına sebep oldu. Onlar da kendisiyle beraber ağlamaya başladılar. "

1705 - “... Evs bin Evs (es-Sakafî) (radıyallahü anh)’den rivâyet edildiğine göre, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu, demiştir :

(Şüphesiz Cuma günü en faziletli günlerinizdendir. Âdem (Aleyhisselâm) onda yaratılmıştır. Nafha (ikinci sûr üfürülmesi) ondadır. Ve Sa'ka (birinci sûr üfürülmesi) ondadır. Artık onda benim üzerime bol bol salâvat getiriniz. Çünkü (o günkü) salâvatınız bana sunulur. ) Bir adam .

— Yâ Resûlallah! Senin bedenin yer tarafından yenmişken (Şeddâd (radıyallahü anh), dedi ki) yani çürümüşken bizim salavatımiz nasıl sana sunulur? diye sordu. O :

— (Allah, Peygamberlerin cesedlerini yemesini yere yasak etmiştir. ) buyurdu. "

1706 - “... Ebü'd-Derdâ' (radıyallahü anh)’den rivâyet edildiğine göre: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu, demiştir :

(Cuma günü benim üzerime bol salavât getiriniz. Çünkü o salavatta melekler hazır buiunur. Ve şüphesiz, her hangi (mümin) bir kimse benim üzerime salavât getireceği zaman behemehal onun salavâtı bitinceye kadar (aynı anda) bana sunulur. ) Ebü'd-Derdâ (radıyallahü anh) demiştir ki: Ve ölümünüzden sonra da (böyle mi)? dedim. Efendimiz:

(Ölümümden sonra da. Şüphesiz Allahü teâlâ, Peygamberlerin cesedlerini yemesini yere yasak etmiştir. Allah'ın peygamberi diridir, rızıklanır. ) buyurdu. "

٦٥ - باب ذِكْرِ وَفَاتِهِ وَدَفْنِهِ ـ صلّى اللّه عليه وسلّم

١٦٩٥ - حَدَّثَنَا عَلِيُّ بْنُ مُحَمَّدٍ، حَدَّثَنَا أَبُو مُعَاوِيَةَ، عَنْ عَبْدِ الرَّحْمَنِ بْنِ أَبِي بَكْرٍ، عَنِ ابْنِ أَبِي مُلَيْكَةَ، عَنْ عَائِشَةَ، قَالَتْ لَمَّا قُبِضَ رَسُولُ اللَّهِ ـ صلّى اللّه عليه وسلّم ـ وَأَبُو بَكْرٍ عِنْدَ امْرَأَتِهِ ابْنَةِ خَارِجَةَ بِالْعَوَالِي فَجَعَلُوا يَقُولُونَ لَمْ يَمُتِ النَّبِيُّ ـ صلّى اللّه عليه وسلّم ـ إِنَّمَا هُوَ بَعْضُ مَا كَانَ يَأْخُذُهُ عِنْدَ الْوَحْىِ ‏.‏ فَجَاءَ أَبُو بَكْرٍ فَكَشَفَ عَنْ وَجْهِهِ وَقَبَّلَ بَيْنَ عَيْنَيْهِ وَقَالَ أَنْتَ أَكْرَمُ عَلَى اللَّهِ مِنْ أَنْ يُمِيتَكَ مَرَّتَيْنِ قَدْ وَاللَّهِ مَاتَ رَسُولُ اللَّهِ ـ صلّى اللّه عليه وسلّم ـ ‏.‏ وَعُمَرُ فِي نَاحِيَةِ الْمَسْجِدِ يَقُولُ وَاللَّهِ مَا مَاتَ رَسُولُ اللَّهِ ـ صلّى اللّه عليه وسلّم ـ وَلاَ يَمُوتُ حَتَّى يَقْطَعَ أَيْدِيَ أُنَاسٍ مِنَ الْمُنَافِقِينَ كَثِيرٍ وَأَرْجُلَهُمْ ‏.‏ فَقَامَ أَبُو بَكْرٍ فَصَعِدَ الْمِنْبَرَ فَقَالَ مَنْ كَانَ يَعْبُدُ اللَّهَ فَإِنَّ اللَّهَ حَىٌّ لَمْ يَمُتْ وَمَنْ كَانَ يَعْبُدُ مُحَمَّدًا فَإِنَّ مُحَمَّدًا قَدْ مَاتَ ‏{وَمَا مُحَمَّدٌ إِلاَّ رَسُولٌ قَدْ خَلَتْ مِنْ قَبْلِهِ الرُّسُلُ أَفَإِنْ مَاتَ أَوْ قُتِلَ انْقَلَبْتُمْ عَلَى أَعْقَابِكُمْ وَمَنْ يَنْقَلِبْ عَلَى عَقِبَيْهِ فَلَنْ يَضُرَّ اللَّهَ شَيْئًا وَسَيَجْزِي اللَّهُ الشَّاكِرِينَ}‏ ‏.‏ قَالَ عُمَرُ فَلَكَأَنِّي لَمْ أَقْرَأْهَا إِلاَّ يَوْمَئِذٍ ‏.‏

١٦٩٦ - حَدَّثَنَا نَصْرُ بْنُ عَلِيٍّ الْجَهْضَمِيُّ، أَنْبَأَنَا وَهْبُ بْنُ جَرِيرٍ، حَدَّثَنَا أَبِي، عَنْ مُحَمَّدِ بْنِ إِسْحَاقَ، حَدَّثَنِي حُسَيْنُ بْنُ عَبْدِ اللَّهِ، عَنْ عِكْرِمَةَ، عَنِ ابْنِ عَبَّاسٍ، قَالَ لَمَّا أَرَادُوا أَنْ يَحْفِرُوا، لِرَسُولِ اللَّهِ ـ صلّى اللّه عليه وسلّم ـ بَعَثُوا إِلَى أَبِي عُبَيْدَةَ بْنِ الْجَرَّاحِ وَكَانَ يَضْرَحُ كَضَرِيحِ أَهْلِ مَكَّةَ وَبَعَثُوا إِلَى أَبِي طَلْحَةَ وَكَانَ هُوَ الَّذِي يَحْفِرُ لأَهْلِ الْمَدِينَةِ وَكَانَ يَلْحَدُ فَبَعَثُوا إِلَيْهِمَا رَسُولَيْنِ وَقَالُوا اللَّهُمَّ خِرْ لِرَسُولِكَ ‏.‏ فَوَجَدُوا أَبَا طَلْحَةَ فَجِيءَ بِهِ وَلَمْ يُوجَدْ أَبُو عُبَيْدَةَ فَلَحَدَ لِرَسُولِ اللَّهِ ـ صلّى اللّه عليه وسلّم ـ ‏.‏ قَالَ فَلَمَّا فَرَغُوا مِنْ جِهَازِهِ يَوْمَ الثُّلاَثَاءِ وُضِعَ عَلَى سَرِيرِهِ فِي بَيْتِهِ ‏.‏ ثُمَّ دَخَلَ النَّاسُ عَلَى رَسُولِ اللَّهِ ـ صلّى اللّه عليه وسلّم ـ أَرْسَالاً ‏.‏ يُصَلُّونَ عَلَيْهِ حَتَّى إِذَا فَرَغُوا أَدْخَلُوا النِّسَاءَ حَتَّى إِذَا فَرَغُوا أَدْخَلُوا الصِّبْيَانَ وَلَمْ يَؤُمَّ النَّاسَ عَلَى رَسُولِ اللَّهِ ـ صلّى اللّه عليه وسلّم ـ أَحَدٌ ‏.‏ لَقَدِ اخْتَلَفَ الْمُسْلِمُونَ فِي الْمَكَانِ الَّذِي يُحْفَرُ لَهُ فَقَالَ قَائِلُونَ يُدْفَنُ فِي مَسْجِدِهِ ‏.‏ وَقَالَ قَائِلُونَ يُدْفَنُ مَعَ أَصْحَابِهِ ‏.‏ فَقَالَ أَبُو بَكْرٍ إِنِّي سَمِعْتُ رَسُولَ اللَّهِ ـ صلّى اللّه عليه وسلّم ـ يَقُولُ ‏( مَا قُبِضَ نَبِيٌّ إِلاَّ دُفِنَ حَيْثُ يُقْبَضُ ‏)‏.‏ قَالَ فَرَفَعُوا فِرَاشَ رَسُولِ اللَّهِ ـ صلّى اللّه عليه وسلّم ـ الَّذِي تُوُفِّيَ عَلَيْهِ فَحَفَرُوا لَهُ ثُمَّ دُفِنَ رَسُولُ اللَّهِ ـ صلّى اللّه عليه وسلّم ـ وَسْطَ اللَّيْلِ مِنْ لَيْلَةِ الأَرْبِعَاءِ ‏.‏ وَنَزَلَ فِي حُفْرَتِهِ عَلِيُّ بْنُ أَبِي طَالِبٍ وَالْفَضْلُ وَقُثَمُ ابْنَا الْعَبَّاسِ وَشُقْرَانُ مَوْلَى رَسُولِ اللَّهِ ـ صلّى اللّه عليه وسلّم ـ ‏.‏ وَقَالَ أَوْسُ بْنُ خَوْلِيٍّ وَهُوَ أَبُو لَيْلَى لِعَلِيِّ بْنِ أَبِي طَالِبٍ أَنْشُدُكَ اللَّهَ وَحَظَّنَا مِنْ رَسُولِ اللَّهِ ـ صلّى اللّه عليه وسلّم ـ ‏.‏ قَالَ لَهُ عَلِيٌّ انْزِلْ ‏.‏ وَكَانَ شُقْرَانُ مَوْلاَهُ أَخَذَ قَطِيفَةً كَانَ رَسُولُ اللَّهِ ـ صلّى اللّه عليه وسلّم ـ يَلْبَسُهَا فَدَفَنَهَا فِي الْقَبْرِ وَقَالَ وَاللَّهِ لاَ يَلْبَسُهَا أَحَدٌ بَعْدَكَ أَبَدًا ‏.‏ فَدُفِنَتْ مَعَ رَسُولِ اللَّهِ ـ صلّى اللّه عليه وسلّم ـ ‏.‏

١٦٩٧ - حَدَّثَنَا نَصْرُ بْنُ عَلِيٍّ، حَدَّثَنَا عَبْدُ اللَّهِ بْنُ الزُّبَيْرِ أَبُو الزُّبَيْرِ، حَدَّثَنَا ثَابِتٌ الْبُنَانِيُّ، عَنْ أَنَسِ بْنِ مَالِكٍ، قَالَ لَمَّا وَجَدَ رَسُولُ اللَّهِ ـ صلّى اللّه عليه وسلّم ـ مِنْ كَرْبِ الْمَوْتِ مَا وَجَدَ قَالَتْ فَاطِمَةُ وَاكَرْبَ أَبَتَاهْ ‏.‏ فَقَالَ رَسُولُ اللَّهِ ـ صلّى اللّه عليه وسلّم ـ ‏( لاَ كَرْبَ عَلَى أَبِيكِ بَعْدَ الْيَوْمِ إِنَّهُ قَدْ حَضَرَ مِنْ أَبِيكِ مَا لَيْسَ بِتَارِكٍ مِنْهُ أَحَدًا الْمُوَافَاةُ يَوْمَ الْقِيَامَةِ ‏)‏.‏

١٦٩٨ - حَدَّثَنَا عَلِيُّ بْنُ مُحَمَّدٍ، حَدَّثَنَا أَبُو أُسَامَةَ، حَدَّثَنِي حَمَّادُ بْنُ زَيْدٍ، حَدَّثَنِي ثَابِتٌ، عَنْ أَنَسِ بْنِ مَالِكٍ، قَالَ قَالَتْ لِي فَاطِمَةُ يَا أَنَسُ كَيْفَ سَخَتْ أَنْفُسُكُمْ أَنْ تَحْثُوا التُّرَابَ عَلَى رَسُولِ اللَّهِ ـ صلّى اللّه عليه وسلّم ـ ‏.‏

١٦٩٩ - وَحَدَّثَنَا ثَابِتٌ، عَنْ أَنَسٍ، أَنَّ فَاطِمَةَ، قَالَتْ حِينَ قُبِضَ رَسُولُ اللَّهِ ـ صلّى اللّه عليه وسلّم ـ وَا أَبَتَاهْ إِلَى جِبْرَائِيلَ أَنْعَاهْ وَا أَبَتَاهْ مِنْ رَبِّهِ مَا أَدْنَاهْ وَا أَبَتَاهْ جَنَّةُ الْفِرْدَوْسِ مَأْوَاهْ وَا أَبَتَاهْ أَجَابَ رَبًّا دَعَاهْ ‏.‏ قَالَ حَمَّادٌ فَرَأَيْتُ ثَابِتًا حِينَ حَدَّثَ بِهَذَا الْحَدِيثِ بَكَى حَتَّى رَأَيْتُ أَضْلاَعَهُ تَخْتَلِفُ ‏.‏

١٧٠٠ - حَدَّثَنَا بِشْرُ بْنُ هِلاَلٍ الصَّوَّافُ، حَدَّثَنَا جَعْفَرُ بْنُ سُلَيْمَانَ الضُّبَعِيُّ، حَدَّثَنَا ثَابِتٌ، عَنْ أَنَسٍ، قَالَ لَمَّا كَانَ الْيَوْمُ الَّذِي دَخَلَ فِيهِ رَسُولُ اللَّهِ ـ صلّى اللّه عليه وسلّم ـ الْمَدِينَةَ أَضَاءَ مِنْهَا كُلُّ شَىْءٍ فَلَمَّا كَانَ الْيَوْمُ الَّذِي مَاتَ فِيهِ أَظْلَمَ مِنْهَا كُلُّ شَىْءٍ ‏.‏ وَمَا نَفَضْنَا عَنِ النَّبِيِّ ـ صلّى اللّه عليه وسلّم ـ الأَيْدِيَ حَتَّى أَنْكَرْنَا قُلُوبَنَا ‏.‏

١٧٠١ - حَدَّثَنَا مُحَمَّدُ بْنُ بَشَّارٍ، أَخْبَرَنَا عَبْدُ الرَّحْمَنِ بْنُ مَهْدِيٍّ، حَدَّثَنَا سُفْيَانُ، عَنْ عَبْدِ اللَّهِ بْنِ دِينَارٍ، عَنِ ابْنِ عُمَرَ، قَالَ كُنَّا نَتَّقِي الْكَلاَمَ وَالاِنْبِسَاطَ إِلَى نِسَائِنَا عَلَى عَهْدِ رَسُولِ اللَّهِ ـ صلّى اللّه عليه وسلّم ـ مَخَافَةَ أَنْ يُنْزَلَ فِينَا الْقُرْآنُ فَلَمَّا مَاتَ رَسُولُ اللَّهِ ـ صلّى اللّه عليه وسلّم ـ تَكَلَّمْنَا ‏.‏

١٧٠٢ - حَدَّثَنَا إِسْحَاقُ بْنُ مَنْصُورٍ، أَنْبَأَنَا عَبْدُ الْوَهَّابِ بْنُ عَطَاءٍ الْعِجْلِيُّ، عَنِ ابْنِ عَوْنٍ، عَنِ الْحَسَنِ، عَنْ أُبَىِّ بْنِ كَعْبٍ، قَالَ كُنَّا مَعَ رَسُولِ اللَّهِ ـ صلّى اللّه عليه وسلّم ـ وَإِنَّمَا وَجْهُنَا وَاحِدٌ فَلَمَّا قُبِضَ نَظَرْنَا هَكَذَا وَهَكَذَا ‏.‏

١٧٠٣ - حَدَّثَنَا إِبْرَاهِيمُ بْنُ الْمُنْذِرِ الْحِزَامِيُّ، حَدَّثَنَا خَالِي، مُحَمَّدُ بْنُ إِبْرَاهِيمَ بْنِ الْمُطَّلِبِ بْنِ السَّائِبِ بْنِ أَبِي وَدَاعَةَ السَّهْمِيُّ حَدَّثَنِي مُوسَى بْنُ عَبْدِ اللَّهِ بْنِ أَبِي أُمَيَّةَ الْمَخْزُومِيُّ، حَدَّثَنِي مُصْعَبُ بْنُ عَبْدِ اللَّهِ، عَنْ أُمِّ سَلَمَةَ بِنْتِ أَبِي أُمَيَّةَ، زَوْجِ النَّبِيِّ ـ صلّى اللّه عليه وسلّم ـ أَنَّهَا قَالَتْ كَانَ النَّاسُ فِي عَهْدِ رَسُولِ اللَّهِ ـ صلّى اللّه عليه وسلّم ـ إِذَا قَامَ الْمُصَلِّي يُصَلِّي لَمْ يَعْدُ بَصَرُ أَحَدِهِمْ مَوْضِعَ قَدَمَيْهِ فَتُوُفِّيَ رَسُولُ اللَّهِ ـ صلّى اللّه عليه وسلّم ـ فَكَانَ النَّاسُ إِذَا قَامَ أَحَدُهُمْ يُصَلِّي لَمْ يَعْدُ بَصَرُ أَحَدِهِمْ مَوْضِعَ جَبِينِهِ فَتُوُفِّيَ أَبُو بَكْرٍ وَكَانَ عُمَرُ فَكَانَ النَّاسُ إِذَا قَامَ أَحَدُهُمْ يُصَلِّي لَمْ يَعْدُ بَصَرُ أَحَدِهِمْ مَوْضِعَ الْقِبْلَةِ وَكَانَ عُثْمَانُ بْنُ عَفَّانَ فَكَانَتِ الْفِتْنَةُ فَتَلَفَّتَ النَّاسُ يَمِينًا وَشِمَالاً ‏.‏

١٧٠٤ - حَدَّثَنَا الْحَسَنُ بْنُ عَلِيٍّ الْخَلاَّلُ، حَدَّثَنَا عَمْرُو بْنُ عَاصِمٍ، حَدَّثَنَا سُلَيْمَانُ بْنُ الْمُغِيرَةِ، عَنْ ثَابِتٍ، عَنْ أَنَسٍ، قَالَ قَالَ أَبُو بَكْرٍ بَعْدَ وَفَاةِ رَسُولِ اللَّهِ ـ صلّى اللّه عليه وسلّم ـ لِعُمَرَ انْطَلِقْ بِنَا إِلَى أُمِّ أَيْمَنَ نَزُورُهَا كَمَا كَانَ رَسُولُ اللَّهِ ـ صلّى اللّه عليه وسلّم ـ يَزُورُهَا ‏.‏ قَالَ فَلَمَّا انْتَهَيْنَا إِلَيْهَا بَكَتْ فَقَالاَ لَهَا مَا يُبْكِيكِ فَمَا عِنْدَ اللَّهِ خَيْرٌ لِرَسُولِهِ ‏.‏ قَالَتْ إِنِّي لأَعْلَمُ أَنَّ مَا عِنْدَ اللَّهِ خَيْرٌ لِرَسُولِهِ وَلَكِنْ أَبْكِي أَنَّ الْوَحْىَ قَدِ انْقَطَعَ مِنَ السَّمَاءِ ‏.‏ قَالَ فَهَيَّجَتْهُمَا عَلَى الْبُكَاءِ فَجَعَلاَ يَبْكِيَانِ مَعَهَا ‏.‏

١٧٠٥ - حَدَّثَنَا أَبُو بَكْرِ بْنُ أَبِي شَيْبَةَ، حَدَّثَنَا الْحُسَيْنُ بْنُ عَلِيٍّ، عَنْ عَبْدِ الرَّحْمَنِ بْنِ يَزِيدَ بْنِ جَابِرٍ، عَنْ أَبِي الأَشْعَثِ الصَّنْعَانِيِّ، عَنْ أَوْسِ بْنِ أَوْسٍ، قَالَ قَالَ رَسُولُ اللَّهِ ـ صلّى اللّه عليه وسلّم ـ ‏( إِنَّ مِنْ أَفْضَلِ أَيَّامِكُمْ يَوْمَ الْجُمُعَةِ فِيهِ خُلِقَ آدَمُ وَفِيهِ النَّفْخَةُ وَفِيهِ الصَّعْقَةُ فَأَكْثِرُوا عَلَىَّ مِنَ الصَّلاَةِ فِيهِ فَإِنَّ صَلاَتَكُمْ مَعْرُوضَةٌ عَلَىَّ ‏.‏ فَقَالَ رَجُلٌ يَا رَسُولَ اللَّهِ كَيْفَ تُعْرَضُ صَلاَتُنَا عَلَيْكَ وَقَدْ أَرَمْتَ - يَعْنِي بَلِيتَ - قَالَ ‏( إِنَّ اللَّهَ حَرَّمَ عَلَى الأَرْضِ أَنْ تَأْكُلَ أَجْسَادَ الأَنْبِيَاءِ ‏)‏.‏

١٧٠٦ - حَدَّثَنَا عَمْرُو بْنُ سَوَّادٍ الْمِصْرِيُّ، حَدَّثَنَا عَبْدُ اللَّهِ بْنُ وَهْبٍ، عَنْ عَمْرِو بْنِ الْحَارِثِ، عَنْ سَعِيدِ بْنِ أَبِي هِلاَلٍ، عَنْ زَيْدِ بْنِ أَيْمَنَ، عَنْ عُبَادَةَ بْنِ نُسَىٍّ، عَنْ أَبِي الدَّرْدَاءِ، قَالَ قَالَ رَسُولُ اللَّهِ ـ صلّى اللّه عليه وسلّم ـ ‏( أَكْثِرُوا الصَّلاَةَ عَلَىَّ يَوْمَ الْجُمُعَةِ فَإِنَّهُ مَشْهُودٌ تَشْهَدُهُ الْمَلاَئِكَةُ وَإِنَّ أَحَدًا لَنْ يُصَلِّيَ عَلَىَّ إِلاَّ عُرِضَتْ عَلَىَّ صَلاَتُهُ حَتَّى يَفْرُغَ مِنْهَا ‏)‏.‏ قَالَ قُلْتُ وَبَعْدَ الْمَوْتِ قَالَ ‏( وَبَعْدَ الْمَوْتِ إِنَّ اللَّهَ حَرَّمَ عَلَى الأَرْضِ أَنْ تَأْكُلَ أَجْسَادَ الأَنْبِيَاءِ ‏)‏.‏ فَنَبِيُّ اللَّهِ حَىٌّ يُرْزَقُ ‏.‏


بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحِيمِ
Rahmân ve Rahîm olan Allah’ın adıyla

 64- RESÛLULLAH (SALLALLAHÜ ALEYHİ VE SELLEM) İN (SON) HASTALIĞININ ANLATILMASI HAKKINDA GELEN HADÎSLER BÂBI

1686) Ubeydullah bin Abdillah (bin Utbe bin Mes'ud) (radıyallahü anhüma)'dan; Şöyle demiştir:

Ben, Âişe (radıyallahü anhâ)'ya:

Ey annem! Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in hastalığını bana anlatıver, diye dilekte bulundum. Dedi ki: Efendimiz hastalandı, hastalığında üflemeye başladı. Biz Onun üfleyişini kuru üzüm yiyicisinin üfleyişine benzetiyorduk. O, sırayla eşlerinin odalarında dolaşıyordu. Hastalığı ağırlaşınca Âişe (radıyallahü anhâ)'nin odasında olması ve eşlerinin sırayla onun yanında kalmaları için eşlerinden müsâade istedi.

Âişe (radıyallahü anhâ) demiştir ki: (Eşleri izin verince) Resülullah (sallallahü aleyhi ve sellem) iki adam arasında ve ayakları yerde sürüne sürüne benim odama girdi. O iki adamın birisi Abbâs (radıyallahü anh) idi.

Ubeydullah (radıyallahü anh) demiştir ki: Ben, Âişe (radıyallahü anha) nin bu hadîsini İbn-i Abbâs (radıyallahü anhümâ)'ya anlattım. İbn-i Abbâs (radıyallahü anhümâ) : Âişe (radıyallahü anha) nin, ismini belirtmediği adamın kim olduğunu biliyor musun? O, Alî bin Ebî Tâlib (radıyallahü anh) dır, dedi."

1687) Âişe (radıyallahü anha)'dan; Şöyle demiştir: Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) (şeytanlardan ve hastalıklardan) şu kelimelerle Allah'a sığınırdı:

— (Ey insanların Rabbi! Şu hastanın hastalığım gider ve şifâ buyur. Ancak sen şifâ verirsin. Senin şifandan başka hiç bir şifâ yoktur. (Bu hastaya) öyle bir şifâ ver ki, O şifâ hiç bir hastalığın izini bırakmıyacak.) Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) vefat ettiği hastalığında ağırlaşınca Onun elini tuttum. Ve bu kelimeleri okuyup, Onun mübarek vücûduna elimi sürmeye başladım. Sonra elini benim elimden çekip çıkardı. Daha sonra:

(Allah'ım bana mağfiret eyle ve beni refik-i a'lâ'ya eriştir.) buyurdu.

Âişe (radıyallahü anhâ) demiştir ki: Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’den işittiğim son sözü bu idi."

1688) Âişe (radıyallahü anhâ)’dan: Şöyle demiştir:

Ben, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’den şöyle buyururken işittim :

(Hastalanıp da dünya (da kalmak) ile âhirette göçmek) arasın da muhayyer kılınmayan hiç bir Peygamber yoktur.)

Âişe (radıyallahü anhâ) demiştir ki: Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) vefat ettiği hastalığa tutulunca boğazı kısılıp sesi değişerek kalınlaştı. Sonra: Nisa sûresi : 69 âyetini okuduğunu işittim. Artık anladım ki, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) bu iki dilek arasında muhayyer bırakıldı (O âhireti seçti.)"

1689) Âişe (radıyallahü anhâ)’dan; Şöyle demiştir :

Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'in eşleri Onun yanında toplandı. Oraya gelmeyen kalmadı. Biraz sonra (Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'in kızı) Fâtıma (radıyallahü anhâ) geldi. Onun yürüyüşü, sanki Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'in yürüyüşü idi.

(Hasta yatan) Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) : (Merhaba kızım.) buyurdu. Sonra Onu soluna oturttu. Daha sonra Ona gizli bir şey söyledi Fâtıma (radıyallahü anhâ) ağladı. Daha sonra (yine) Onunla gizli bir şey konuştu. Bu defa Fâtıma (radıyallahü anhâ) güldü. Ben Fâtıma (radıyallahü anhâ) 'ya:

— Seni ağlatan nedir? diye sordum. O:

— Ben Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'in sırrını ifşa edemem diye cevap verdi. Ben :

— Bugün (gördüğüm) gibi hiç bir zaman bir üzüntüye çok yakın bir sevinci görmedim, dedim. Fâtıma (radıyallahü anhâ) ağladığı zaman ben Ona:

— Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) bizden ayrı olarak sana özel bir şey mi söyledi ki bunun üzerine ağlıyorsun? dedim. Ve ne söylediğini Fâtıma (radıyallahü anhâ)'ya sordum. Fâtıma (radıyallahü anhâ) :

— Ben Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in sırrını ifşa edecek değilim, dedi. Nihayet Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) vefat edince ve ne söylediğini Fâtıma (radıyallahü anhâ) ya sordum. Dedi ki:

— O, her yıl Cebrail'in kendisiyle bir defa Kur'an'ı mukabele ettiğini bu yıl iki defa mukabele ettiğini bana anlatıyordu. Ve :

( (Ey kızım!) Ecelimin yaklaştığını sanıyorum. Benim ev halkımdan bana iltihak edecek ilk kişi sensin. Ben senin için ne güzel selefim.) buyurdu. Bunun üzerine ağladım. Sonra bana gizli olarak:

— (Sen mü'minlerin kadınlarının veya bu ümmetin kadınlarının büyüğü olmana razı olmaz mısın?) buyurdu. Ben bunun için güldüm."

1690) Âişe (radıyallahü anhâ)'dan: Şöyle demiştir: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’den fazla hastalığı şiddetli olan hiç bir kimse görmedim."

1691) Âişe (radıyallahü anha)'dan; Şöyle demiştir:

Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’i gördüm. Vefat ediyordu. Yanında bir kab su vardı. Elini kaba sokup yüzünü suyla meshediyordu. Sonra:

(Allah'ım! Ölümün şiddetleri karşısında bana yardımcı ol.) buyuruyordu."

1692) Enes bin Mâlik (radıyallahü anh)’den: Şöyle demiştir: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'e baktığım son bakış, (vefat edeceği) Pazartesi günü (mescid ile Âişe (radıyallahü anhâ)'nin odası arasındaki kapının üstündeki) perdenin kaldırılması (ile) oldu. Perde kaldırılınca mübarek yüzüne baktım. Sanki mushaf'ın yaprağıydı. Cemâat da Ebû Bekir (radıyallahü anh)'ın arkasında namazdaydı. Ebû Bekir (radıyallahü anh) Onun geleceğini sanarak çekilmek istedi. Fakat Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) Ona:

(Yerinde dur.) diye işaret buyurdu. Ve perdeyi indirdi. O günün sonunda vefat etti."

1693) " Ümmü Seleme (radıyallahü anhâ)'dan: Şöyle demiştir:

Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) vefat ettiği hastalığında : (Namaza ve sağ ellerinin mâlik olduğu şeylere (önem veriniz, ihmal etmeyiniz.)) buyuruyordu. Mübarek dili bu kelimeyi döndürmeyecek hâle gelinceye kadar devamlı bunu söylüyordu.

1694) " El-Esved (bin Yezîd) (radıyallahü anh)'den; Şöyle demiştir :

Ali (radıyallahü anh)'ın Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’i vâsisi olduğu Âişe (radıyallahü anha)’nın yanında anlattılar. Bunun üzerine Âişe (radıyallahü anha)Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) ne zaman Alî (radıyallahü anh)'ı vasî tâyin etti?

And olsun ki ben. Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'i göğsüme veya kucağıma dayatmış idim. Bir leğen istedi. Hemen sonra kucağımda yığılıverdi. Ben farkına varmadan vefat etti. Artık efendimiz ne zaman vasiyyet etti? diye cevap verdi."

٦٤ - باب مَا جَاءَ فِي ذِكْرِ مَرَضِ رَسُولِ اللَّهِ ـ صلّى اللّه عليه وسلّم

١٦٨٦ - حَدَّثَنَا سَهْلُ بْنُ أَبِي سَهْلٍ، حَدَّثَنَا سُفْيَانُ بْنُ عُيَيْنَةَ، عَنِ الزُّهْرِيِّ، عَنْ عُبَيْدِ اللَّهِ بْنِ عَبْدِ اللَّهِ، قَالَ سَأَلْتُ عَائِشَةَ فَقُلْتُ أَىْ أُمَّهْ أَخْبِرِينِي عَنْ مَرَضِ رَسُولِ اللَّهِ ـ صلّى اللّه عليه وسلّم ـ ‏.‏ قَالَتِ اشْتَكَى فَعَلَقَ يَنْفُثُ فَجَعَلْنَا نُشَبِّهُ نَفْثَهُ بِنَفْثَةِ آكِلِ الزَّبِيبِ وَكَانَ يَدُورُ عَلَى نِسَائِهِ فَلَمَّا ثَقُلَ اسْتَأْذَنَهُنَّ أَنْ يَكُونَ فِي بَيْتِ عَائِشَةَ وَأَنْ يَدُرْنَ عَلَيْهِ ‏.‏ قَالَتْ فَدَخَلَ عَلَىَّ رَسُولُ اللَّهِ ـ صلّى اللّه عليه وسلّم ـ وَهُوَ بَيْنَ رَجُلَيْنِ وَرِجْلاَهُ تَخُطَّانِ بِالأَرْضِ أَحَدُهُمَا الْعَبَّاسُ فَحَدَّثْتُ بِهِ ابْنَ عَبَّاسٍ فَقَالَ أَتَدْرِي مَنِ الرَّجُلُ الَّذِي لَمْ تُسَمِّهِ عَائِشَةُ هُوَ عَلِيُّ بْنُ أَبِي طَالِبٍ ‏.‏

١٦٨٧ - حَدَّثَنَا أَبُو بَكْرِ بْنُ أَبِي شَيْبَةَ، حَدَّثَنَا أَبُو مُعَاوِيَةَ، عَنِ الأَعْمَشِ، عَنْ مُسْلِمٍ، عَنْ مَسْرُوقٍ، عَنْ عَائِشَةَ، قَالَتْ كَانَ النَّبِيُّ ـ صلّى اللّه عليه وسلّم ـ يَتَعَوَّذُ بِهَؤُلاَءِ الْكَلِمَاتِ ‏( أَذْهِبِ الْبَاسَ رَبَّ النَّاسِ ‏.‏ وَاشْفِ أَنْتَ الشَّافِي لاَ شِفَاءَ إِلاَّ شِفَاؤُكَ شِفَاءً لاَ يُغَادِرُ سَقَمًا ‏)‏.‏ فَلَمَّا ثَقُلَ النَّبِيُّ ـ صلّى اللّه عليه وسلّم ـ فِي مَرَضِهِ الَّذِي مَاتَ فِيهِ أَخَذْتُ بِيَدِهِ فَجَعَلْتُ أَمْسَحُهُ وَأَقُولُهَا ‏.‏ فَنَزَعَ يَدَهُ مِنْ يَدِي ثُمَّ قَالَ ‏( اللَّهُمَّ اغْفِرْ لِي وَأَلْحِقْنِي بِالرَّفِيقِ الأَعْلَى ‏)‏.‏ قَالَتْ فَكَانَ هَذَا آخِرَ مَا سَمِعْتُ مِنْ كَلاَمِهِ ـ صلّى اللّه عليه وسلّم ـ ‏.‏

١٦٨٨ - حَدَّثَنَا أَبُو مَرْوَانَ الْعُثْمَانِيُّ، حَدَّثَنَا إِبْرَاهِيمُ بْنُ سَعْدٍ، عَنْ أَبِيهِ، عَنْ عُرْوَةَ، عَنْ عَائِشَةَ، قَالَتْ سَمِعْتُ رَسُولَ اللَّهِ ـ صلّى اللّه عليه وسلّم ـ يَقُولُ ‏( مَا مِنْ نَبِيٍّ يَمْرَضُ إِلاَّ خُيِّرَ بَيْنَ الدُّنْيَا وَالآخِرَةِ ‏)‏.‏ قَالَتْ فَلَمَّا كَانَ مَرَضُهُ الَّذِي قُبِضَ فِيهِ أَخَذَتْهُ بُحَّةٌ فَسَمِعْتُهُ يَقُولُ ‏( مَعَ الَّذِينَ أَنْعَمَ اللَّهُ عَلَيْهِمْ مِنَ النَّبِيِّينَ وَالصِّدِّيقِينَ وَالشُّهَدَاءِ وَالصَّالِحِينَ ‏)‏.‏ فَعَلِمْتُ أَنَّهُ خُيِّرَ ‏.‏

١٦٨٩ - حَدَّثَنَا أَبُو بَكْرِ بْنُ أَبِي شَيْبَةَ، حَدَّثَنَا عَبْدُ اللَّهِ بْنُ نُمَيْرٍ، عَنْ زَكَرِيَّا، عَنْ فِرَاسٍ، عَنْ عَامِرٍ، عَنْ مَسْرُوقٍ، عَنْ عَائِشَةَ، قَالَتِ اجْتَمَعْنَ نِسَاءُ النَّبِيِّ ـ صلّى اللّه عليه وسلّم ـ فَلَمْ تُغَادِرْ مِنْهُنَّ امْرَأَةٌ فَجَاءَتْ فَاطِمَةُ كَأَنَّ مِشْيَتَهَا مِشْيَةُ رَسُولِ اللَّهِ ـ صلّى اللّه عليه وسلّم ـ فَقَالَ ‏( مَرْحَبًا بِابْنَتِي ‏)‏.‏ ثُمَّ أَجْلَسَهَا عَنْ شِمَالِهِ ثُمَّ إِنَّهُ أَسَرَّ إِلَيْهَا حَدِيثًا فَبَكَتْ فَاطِمَةُ ثُمَّ إِنَّهُ سَارَّهَا فَضَحِكَتْ أَيْضًا فَقُلْتُ لَهَا مَا يُبْكِيكِ قَالَتْ مَا كُنْتُ لأُفْشِيَ سِرَّ رَسُولِ اللَّهِ ـ صلّى اللّه عليه وسلّم ـ ‏.‏ فَقُلْتُ مَا رَأَيْتُ كَالْيَوْمِ فَرَحًا أَقْرَبَ مِنْ حُزْنٍ ‏.‏ فَقُلْتُ لَهَا حِينَ بَكَتْ أَخَصَّكِ رَسُولُ اللَّهِ ـ صلّى اللّه عليه وسلّم ـ بِحَدِيثٍ دُونَنَا ثُمَّ تَبْكِينَ وَسَأَلْتُهَا عَمَّا قَالَ ‏.‏ فَقَالَتْ مَا كُنْتُ لأُفْشِيَ سِرَّ رَسُولِ اللَّهِ - -- ص - ‏.‏ حَتَّى إِذَا قُبِضَ سَأَلْتُهَا عَمَّا قَالَ فَقَالَتْ إِنَّهُ كَانَ يُحَدِّثُنِي أَنَّ جِبْرَائِيلَ كَانَ يُعَارِضُهُ بِالْقُرْآنِ فِي كُلِّ عَامٍ مَرَّةً وَأَنَّهُ عَارَضَهُ بِهِ الْعَامَ مَرَّتَيْنِ ‏( وَلاَ أُرَانِي إِلاَّ قَدْ حَضَرَ أَجَلِي وَأَنَّكِ أَوَّلُ أَهْلِي لُحُوقًا بِي وَنِعْمَ السَّلَفُ أَنَا لَكِ ‏)‏.‏ فَبَكَيْتُ ثُمَّ إِنَّهُ سَارَّنِي فَقَالَ ‏( أَلاَ تَرْضَيْنَ أَنْ تَكُونِي سَيِّدَةَ نِسَاءِ الْمُؤْمِنِينَ - أَوْ نِسَاءِ هَذِهِ الأُمَّةِ - ‏)‏.‏ فَضَحِكْتُ لِذَلِكَ ‏.‏

١٦٩٠ - حَدَّثَنَا مُحَمَّدُ بْنُ عَبْدِ اللَّهِ بْنِ نُمَيْرٍ، حَدَّثَنَا مُصْعَبُ بْنُ الْمِقْدَامِ، حَدَّثَنَا سُفْيَانُ، عَنِ الأَعْمَشِ، عَنْ شَقِيقٍ، عَنْ مَسْرُوقٍ، قَالَ قَالَتْ عَائِشَةُ مَا رَأَيْتُ أَحَدًا أَشَدَّ عَلَيْهِ الْوَجَعُ مِنْ رَسُولِ اللَّهِ ـ صلّى اللّه عليه وسلّم ـ ‏.‏

١٦٩١ - حَدَّثَنَا أَبُو بَكْرِ بْنُ أَبِي شَيْبَةَ، حَدَّثَنَا يُونُسُ بْنُ مُحَمَّدٍ، حَدَّثَنَا لَيْثُ بْنُ سَعْدٍ، عَنْ يَزِيدَ بْنِ أَبِي حَبِيبٍ، عَنْ مُوسَى بْنِ سَرْجِسَ، عَنِ الْقَاسِمِ بْنِ مُحَمَّدٍ، عَنْ عَائِشَةَ، قَالَتْ رَأَيْتُ رَسُولَ اللَّهِ ـ صلّى اللّه عليه وسلّم ـ وَهُوَ يَمُوتُ وَعِنْدَهُ قَدَحٌ فِيهِ مَاءٌ فَيُدْخِلُ يَدَهُ فِي الْقَدَحِ ثُمَّ يَمْسَحُ وَجْهَهُ بِالْمَاءِ ثُمَّ يَقُولُ ‏( اللَّهُمَّ أَعِنِّي عَلَى سَكَرَاتِ الْمَوْتِ ‏)‏.‏

١٦٩٢ - حَدَّثَنَا هِشَامُ بْنُ عَمَّارٍ، حَدَّثَنَا سُفْيَانُ بْنُ عُيَيْنَةَ، عَنِ الزُّهْرِيِّ، سَمِعَ أَنَسَ بْنَ مَالِكٍ، يَقُولُ آخِرُ نَظْرَةٍ نَظَرْتُهَا إِلَى رَسُولِ اللَّهِ ـ صلّى اللّه عليه وسلّم ـ كَشْفُ السِّتَارَةِ يَوْمَ الاِثْنَيْنِ فَنَظَرْتُ إِلَى وَجْهِهِ كَأَنَّهُ وَرَقَةُ مُصْحَفٍ وَالنَّاسُ خَلْفَ أَبِي بَكْرٍ فِي الصَّلاَةِ فَأَرَادَ أَنْ يَتَحَرَّكَ فَأَشَارَ إِلَيْهِ أَنِ اثْبُتْ وَأَلْقَى السِّجْفَ وَمَاتَ مِنْ آخِرِ ذَلِكَ الْيَوْمِ ‏.‏

١٦٩٣ - حَدَّثَنَا أَبُو بَكْرِ بْنُ أَبِي شَيْبَةَ، حَدَّثَنَا يَزِيدُ بْنُ هَارُونَ، حَدَّثَنَا هَمَّامٌ، عَنْ قَتَادَةَ، عَنْ صَالِحٍ أَبِي الْخَلِيلِ، عَنْ سَفِينَةَ، عَنْ أُمِّ سَلَمَةَ، أَنَّ رَسُولَ اللَّهِ ـ صلّى اللّه عليه وسلّم ـ كَانَ يَقُولُ فِي مَرَضِهِ الَّذِي تُوُفِّيَ فِيهِ ‏( الصَّلاَةَ وَمَا مَلَكَتْ أَيْمَانُكُمْ ‏)‏.‏ فَمَا زَالَ يَقُولُهَا حَتَّى مَا يَفِيضَ بِهَا لِسَانُهُ ‏.‏

١٦٩٤ - حَدَّثَنَا أَبُو بَكْرِ بْنُ أَبِي شَيْبَةَ، حَدَّثَنَا إِسْمَاعِيلُ ابْنُ عُلَيَّةَ، عَنِ ابْنِ عَوْنٍ، عَنْ إِبْرَاهِيمَ، عَنِ الأَسْوَدِ، قَالَ ذَكَرُوا عِنْدَ عَائِشَةَ أَنَّ عَلِيًّا كَانَ وَصِيًّا ‏.‏ فَقَالَتْ مَتَى أَوْصَى إِلَيْهِ فَلَقَدْ كُنْتُ مُسْنِدَتَهُ إِلَى صَدْرِي - أَوْ إِلَى حِجْرِي فَدَعَا بِطَسْتٍ فَلَقَدِ انْخَنَثَ فِي حِجْرِي فَمَاتَ وَمَا شَعَرْتُ بِهِ فَمَتَى أَوْصَى ـ صلّى اللّه عليه وسلّم ـ ‏.‏


بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحِيمِ
Rahmân ve Rahîm olan Allah’ın adıyla

 63- ÖLÜNÜN KEMİKLERİNİ KIRMAKTAN NEHİY HAKKINDA BİR BÂB

1684) Âişe (radıyallahü anhâ)’dan rivâyet edildiğine göre; Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu, demiştir :

(Ölünün kemiğini kırmak, diri iken kemiğini kırmak gibidir.)

1685) Ümmü Seleme (radıyallahü anhâ)'dan rivâyet edildiğine göre; Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur :

(Günah hususunda ölünün kemiğini kırmak, dirinin kemiğini kırmak gibidir.) Zevâid'de şöyle denilmiştir : Bunun isnadında Abdullah bin Ziyad bulunur. Bu adam meçhuldür. Bunun terkedilmişlerden olan Abdullah bin Ziyâd bin Sem'an el-Medeni olduğu umulur.

٦٣ - باب فِي النَّهْىِ عَنْ كَسْرِ، عِظَامِ الْمَيِّتِ

١٦٨٤ - حَدَّثَنَا هِشَامُ بْنُ عَمَّارٍ، قَالَ حَدَّثَنَا عَبْدُ الْعَزِيزِ بْنُ مُحَمَّدٍ الدَّرَاوَرْدِيُّ، قَالَ حَدَّثَنَا سَعْدُ بْنُ سَعِيدٍ، عَنْ عَمْرَةَ، عَنْ عَائِشَةَ، قَالَتْ قَالَ رَسُولُ اللَّهِ ـ صلّى اللّه عليه وسلّم ـ ‏( كَسْرُ عَظْمِ الْمَيِّتِ كَكَسْرِهِ حَيًّا ‏)‏.‏

١٦٨٥ - حَدَّثَنَا مُحَمَّدُ بْنُ مَعْمَرٍ، حَدَّثَنَا مُحَمَّدُ بْنُ بَكْرٍ، حَدَّثَنَا عَبْدُ اللَّهِ بْنُ زِيَادٍ، أَخْبَرَنِي أَبُو عُبَيْدَةَ بْنُ عَبْدِ اللَّهِ بْنِ زَمْعَةَ، عَنْ أُمِّهِ، عَنْ أُمِّ سَلَمَةَ، عَنِ النَّبِيِّ ـ صلّى اللّه عليه وسلّم ـ قَالَ ‏( كَسْرُ عَظْمِ الْمَيِّتِ كَكَسْرِ عَظْمِ الْحَىِّ فِي الإِثْمِ ‏)‏.‏


بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحِيمِ
Rahmân ve Rahîm olan Allah’ın adıyla

 62- HASTA İKEN ÖLEN KİMSE HAKKINDA GELEN HADİSLER BÂBI

1683) Ebû Hüreyre (radıyallahü anh)'den rivâyet edildiğine göre; Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu, demiştir :

(Hasta iken ölen bir kimse, (âhiret sevabı bakımından) şehid olarak ölmüş olur. Kabir fitnesinden korunur. Sabah, akşam cennetten rızıklandırılır.) "

٦٢ - باب مَا جَاءَ فِيمَنْ مَاتَ مَرِيضًا

١٦٨٣ - حَدَّثَنَا أَحْمَدُ بْنُ يُوسُفَ، قَالَ حَدَّثَنَا عَبْدُ الرَّزَّاقِ، قَالَ أَنْبَأَنَا ابْنُ جُرَيْجٍ، ح وَحَدَّثَنَا أَبُو عُبَيْدَةَ بْنُ أَبِي السَّفَرِ، قَالَ حَدَّثَنَا حَجَّاجُ بْنُ مُحَمَّدٍ، قَالَ قَالَ ابْنُ جُرَيْجٍ أَخْبَرَنِي إِبْرَاهِيمُ بْنُ مُحَمَّدِ بْنِ أَبِي عَطَاءٍ، عَنْ مُوسَى بْنِ وَرْدَانَ، عَنْ أَبِي هُرَيْرَةَ، قَالَ قَالَ رَسُولُ اللَّهِ ـ صلّى اللّه عليه وسلّم ـ ‏( مَنْ مَاتَ مَرِيضًا مَاتَ شَهِيدًا وَوُقِيَ فِتْنَةَ الْقَبْرِ وَغُدِيَ وَرِيحَ عَلَيْهِ بِرِزْقِهِ مِنَ الْجَنَّةِ ‏)‏.‏


بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحِيمِ
Rahmân ve Rahîm olan Allah’ın adıyla

 61- GURBETTE ÖLEN KİMSE HAKKINDA GELEN (HADÎSLER) BÂBI

1681) İbn-i Abbâs (radıyallahü anhümâ)'dan rivâyet edildiğine göre; Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu, demiştir : (Gurbet ölümü şehidliktir.)

1682) Abdullah bin Amr (radıyallahü anhüma)’dan; Şöyle demiştir:

Medine doğumlulardan bir adam Medine'de vefat etti. Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) onun cenaze namazını kıldırdıktan sonra :

— (Keşke doğduğu yerden başka bir yerde ölseydi.) buyurdu. Cemaattan bir adam :

— Niye yâ Resûlüllah! dedi. Efendimiz:

— (Şüphesiz adam doğduğu yerden başka bir yerde öldüğü zaman cennette onun için, doğduğu yerden ecelinin kesildiği yere kadar bîr mesafe ölçülür.) buyurdu."

٦١ - باب مَا جَاءَ فِيمَنْ مَاتَ غَرِيبًا

١٦٨١ - حَدَّثَنَا جَمِيلُ بْنُ الْحَسَنِ، قَالَ حَدَّثَنَا أَبُو الْمُنْذِرِ الْهُذَيْلُ بْنُ الْحَكَمِ، حَدَّثَنَا عَبْدُ الْعَزِيزِ بْنُ أَبِي رَوَّادٍ، عَنْ عِكْرِمَةَ، عَنِ ابْنِ عَبَّاسٍ، قَالَ قَالَ رَسُولُ اللَّهِ ـ صلّى اللّه عليه وسلّم ـ ‏( مَوْتُ غُرْبَةٍ شَهَادَةٌ ‏)‏.‏

١٦٨٢ - حَدَّثَنَا حَرْمَلَةُ بْنُ يَحْيَى، قَالَ حَدَّثَنَا عَبْدُ اللَّهِ بْنُ وَهْبٍ، حَدَّثَنِي حُيَىُّ بْنُ عَبْدِ اللَّهِ الْمَعَافِرِيُّ، عَنْ أَبِي عَبْدِ الرَّحْمَنِ الْحُبُلِيِّ، عَنْ عَبْدِ اللَّهِ بْنِ عَمْرٍو، قَالَ تُوُفِّيَ رَجُلٌ بِالْمَدِينَةِ مِمَّنْ وُلِدَ بِالْمَدِينَةِ فَصَلَّى عَلَيْهِ النَّبِيُّ ـ صلّى اللّه عليه وسلّم ـ فَقَالَ ‏( يَا لَيْتَهُ مَاتَ فِي غَيْرِ مَوْلِدِهِ ‏)‏.‏ فَقَالَ رَجُلٌ مِنَ النَّاسِ وَلِمَ يَا رَسُولَ اللَّهِ قَالَ ‏( إِنَّ الرَّجُلَ إِذَا مَاتَ فِي غَيْرِ مَوْلِدِهِ قِيسَ لَهُ مِنْ مَوْلِدِهِ إِلَى مُنْقَطَعِ أَثَرِهِ فِي الْجَنَّةِ ‏)‏.‏


بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحِيمِ
Rahmân ve Rahîm olan Allah’ın adıyla

 60- ÖLÜNÜN EV HALKININ YANINDA TOPLANMAKTAN VE (ÖLÜNÜN EV HALKI TARAFINDAN) TOPLANAN HALKA YEMEK YAPMAKTAN NEHÎY HAKKINDA GELEN HADÎS BÂBI

1680) Cerîr bin Abdillah el-Beceli (radıyallahü anh)’den, Şöyle demiştir :

Biz ölünün ev halkının yanında toplanmayı ve onların (toplananlar için) yemek yapmalarını niyâhattan (bir çeşit) görürdük. Zevâid'de şöyle denilmiştir : Bunun senedi sahihtir. İlk tarîkin râvileri, Buhârî'nin şartı üzerinedirler. îkinci tarîkin râvileri, Müslim'in şartı üzerinedirler.

٦٠ - باب مَا جَاءَ فِي النَّهْىِ عَنْ الاِجْتِمَاعِ، إِلَى أَهْلِ الْمَيِّتِ وَصَنْعَةِ الطَّعَامِ

١٦٨٠ - حَدَّثَنَا مُحَمَّدُ بْنُ يَحْيَى، قَالَ حَدَّثَنَا سَعِيدُ بْنُ مَنْصُورٍ، حَدَّثَنَا هُشَيْمٌ، ح وَحَدَّثَنَا شُجَاعُ بْنُ مَخْلَدٍ أَبُو الْفَضْلِ، قَالَ حَدَّثَنَا هُشَيْمٌ، عَنْ إِسْمَاعِيلَ بْنِ أَبِي خَالِدٍ، عَنْ قَيْسِ بْنِ أَبِي حَازِمٍ، عَنْ جَرِيرِ بْنِ عَبْدِ اللَّهِ الْبَجَلِيِّ، قَالَ كُنَّا نَرَى الاِجْتِمَاعَ إِلَى أَهْلِ الْمَيِّتِ وَصَنْعَةَ الطَّعَامِ مِنَ النِّيَاحَةِ ‏.‏


بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحِيمِ
Rahmân ve Rahîm olan Allah’ın adıyla

 59- ÖLÜNÜN EV HALKINA GÖNDERİLEN YEMEK HAKKINDA GELEN HADİSLER BÂBI

1678) Abdullah bin Ca'fer bin Ebî Tâlib (radıyallahü anhüma)'dan; Şöyle demiştir:

Câ'fer (bin Ebî Tâlib) (radıyallahü anh)'ın şehâdet haberi gelince Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu:

(Câ'fer'in ev halkı için yemek yapınız. Çünkü onları meşgul eden bir şey onların başına gelmiştir.) "

1679) Esma' binti Umeys (radıyallahü anha)'dan; Şöyle demiştir :

Ca'fer (bin Ebî Tâlib) (radıyallahü anh) şehid edilince Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) kendi ev halkının yanına döndü ve :

(Ca'fer'in ev halkı, ölülerinin durumu ile cidden meşguldürler. Bunun için onlara yemek yapınız.) buyurdu."

Abdullah demiştir ki: Ölünün ev halkına yemek yapmak hadîs emri oluncaya kadar devam edegelen bir âdet idi. Sonra terkedildi. Sindi şöyle demiştir : Bunun senedinde ümmü Isâ bulunur. Bu kadın meçhuldür. İsmi anılmamıştır. Râvi Ümmü Avn da böyledir.

٥٩ - باب مَا جَاءَ فِي الطَّعَامِ يُبْعَثُ إِلَى أَهْلِ الْمَيِّتِ

١٦٧٨ - حَدَّثَنَا هِشَامُ بْنُ عَمَّارٍ، وَمُحَمَّدُ بْنُ الصَّبَّاحِ، قَالاَ حَدَّثَنَا سُفْيَانُ بْنُ عُيَيْنَةَ، عَنْ جَعْفَرِ بْنِ خَالِدٍ، عَنْ أَبِيهِ، عَنْ عَبْدِ اللَّهِ بْنِ جَعْفَرٍ، قَالَ لَمَّا جَاءَ نَعْىُ جَعْفَرٍ قَالَ رَسُولُ اللَّهِ ـ صلّى اللّه عليه وسلّم ـ ‏( اصْنَعُوا لآلِ جَعْفَرٍ طَعَامًا فَقَدْ أَتَاهُمْ مَا يَشْغَلُهُمْ أَوْ أَمْرٌ يَشْغَلُهُمْ ‏)‏.‏

١٦٧٩ - حَدَّثَنَا يَحْيَى بْنُ خَلَفٍ أَبُو سَلَمَةَ، قَالَ حَدَّثَنَا عَبْدُ الأَعْلَى، عَنْ مُحَمَّدِ بْنِ إِسْحَاقَ، حَدَّثَنِي عَبْدُ اللَّهِ بْنُ أَبِي بَكْرٍ، عَنْ أُمِّ عِيسَى الْجَزَّارِ، قَالَتْ حَدَّثَتْنِي أُمُّ عَوْنٍ ابْنَةُ مُحَمَّدِ بْنِ جَعْفَرٍ، عَنْ جَدَّتِهَا، أَسْمَاءَ بِنْتِ عُمَيْسٍ قَالَتْ لَمَّا أُصِيبَ جَعْفَرٌ رَجَعَ رَسُولُ اللَّهِ ـ صلّى اللّه عليه وسلّم ـ إِلَى أَهْلِهِ فَقَالَ ‏( إِنَّ آلَ جَعْفَرٍ قَدْ شُغِلُوا بِشَأْنِ مَيِّتِهِمْ فَاصْنَعُوا لَهُمْ طَعَامًا ‏)‏.‏ قَالَ عَبْدُ اللَّهِ فَمَا زَالَتْ سُنَّةً حَتَّى كَانَ حَدِيثًا فَتُرِكَ ‏.‏ 


بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحِيمِ
Rahmân ve Rahîm olan Allah’ın adıyla

 58- SIKT (= DÜŞÜK ÇOCUK) MUSİBETİ BAŞINA GELEN HAKKINDAKİ HADİSLER BÂBI

1675) Ebû Hüreyre (radıyallahü anh)’den rivâyet edildiğine göre: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu, demiştir:

(Önümde göndereceğim bir düşük çocuk, arkamda bırakacağım bir atlıdan şüphesiz bana daha sevimlidir.) "

1676) Ali Bin Ebi Tâlib (radıyallahü anh)’den rivâyet edildiğine göre: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu, demiştir.

(Allah Sıkt (düşük çocuk) un baba ve annesini cehennem ateşine sokacağı zaman, sıkt şüphesiz Rabbiyle cidden münâkaşa ve mücâdele eder (cidden onlar için şefaat eder.) Nihayet denilir ki: Ey Rabbiyle münâkaşa ve mücâdele eden sıkt! Babanı ve anneni Cennet'e dâhil et. Bunun üzerine sıkt, serer (ebenin çocuğun göbeğinden kestiği parça) ile onları çekerek Cennet'e dâhil eder.) "

1677) Muâz bin Cebel (radıyallahü anh)’den rivâyet edildiğine göre: Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu, demiştir :

(Nefsim, kudret elinde olan (Allah)a yemin ederim ki, sıkt'ın annesi ecir talebiyle düşük çocuğun musibetine sabrettiği zaman; şüphesiz sıkt, annesini kendi sereriyle Cennet'e çeker (götürür.)) "

٥٨ - باب مَا جَاءَ فِيمَنْ أُصِيبَ بِسِقْطٍ

١٦٧٥ - حَدَّثَنَا أَبُو بَكْرِ بْنُ أَبِي شَيْبَةَ، قَالَ حَدَّثَنَا خَالِدُ بْنُ مَخْلَدٍ، حَدَّثَنَا يَزِيدُ بْنُ عَبْدِ الْمَلِكِ النَّوْفَلِيُّ، عَنْ يَزِيدَ بْنِ رُومَانَ، عَنْ أَبِي هُرَيْرَةَ، قَالَ قَالَ رَسُولُ اللَّهِ ـ صلّى اللّه عليه وسلّم ـ ‏( لَسِقْطٌ أُقَدِّمُهُ بَيْنَ يَدَىَّ أَحَبُّ إِلَىَّ مِنْ فَارِسٍ أُخَلِّفُهُ خَلْفِي ‏)‏.‏

١٦٧٦ - حَدَّثَنَا مُحَمَّدُ بْنُ يَحْيَى، وَمُحَمَّدُ بْنُ إِسْحَاقَ أَبُو بَكْرٍ الْبَكَّائِيُّ، قَالاَ حَدَّثَنَا أَبُو غَسَّانَ، قَالَ حَدَّثَنَا مِنْدَلٌ، عَنِ الْحَسَنِ بْنِ الْحَكَمِ النَّخَعِيِّ، عَنْ أَسْمَاءَ بِنْتِ عَابِسِ بْنِ رَبِيعَةَ، عَنْ أَبِيهَا، عَنْ عَلِيٍّ، قَالَ قَالَ رَسُولُ اللَّهِ ـ صلّى اللّه عليه وسلّم ـ ‏( إِنَّ السِّقْطَ لَيُرَاغِمُ رَبَّهُ إِذَا أَدْخَلَ أَبَوَيْهِ النَّارَ ‏.‏ فَيُقَالُ أَيُّهَا السِّقْطُ الْمُرَاغِمُ رَبَّهُ أَدْخِلْ أَبَوَيْكَ الْجَنَّةَ ‏.‏ فَيَجُرُّهُمَا بِسَرَرِهِ حَتَّى يُدْخِلَهُمَا الْجَنَّةَ ‏)‏.‏

١٦٧٧ - حَدَّثَنَا عَلِيُّ بْنُ هَاشِمِ بْنِ مَرْزُوقٍ، حَدَّثَنَا عَبِيدَةُ بْنُ حُمَيْدٍ، حَدَّثَنَا يَحْيَى بْنُ عُبَيْدِ اللَّهِ، عَنْ عُبَيْدِ اللَّهِ بْنِ مُسْلِمٍ الْحَضْرَمِيِّ، عَنْ مُعَاذِ بْنِ جَبَلٍ، عَنِ النَّبِيِّ ـ صلّى اللّه عليه وسلّم ـ قَالَ ‏( وَالَّذِي نَفْسِي بِيَدِهِ إِنَّ السِّقْطَ لَيَجُرُّ أُمَّهُ بِسَرَرِهِ إِلَى الْجَنَّةِ إِذَا احْتَسَبَتْهُ ‏)‏.‏ 


بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحِيمِ
Rahmân ve Rahîm olan Allah’ın adıyla

 57- EVLÂDININ ÖLÜMÜ MUSİBETİNİ GÖRENİN SEVABI HAKKINDA GELEN HADÎSLER BÂBI

1671) Ebû Hüreyre (radıyallahü anh)’den rivâyet edildiğine göre; Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu, demiştir :

(Üç çocuğu ölen adam, Allah'ın andı yerini bulacak kadarlık süre hâriç Cehennem ateşine girmez.) "

1672) Utbe bin Abd es-Sülemî (radıyallahü anh)'den rivâyet edildiğine göre; Ben. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’den şöyle buyururken işittim, demiştir :

(Günah işleme çağına ulaşmayan üç çocuğu ölen hiç bir müslüman yoktur ki, o çocuklar onu Cennet'in sekiz kapısından karşılamasınlar. O, bu kapılardan dilediğinden Cennet'e girer.) "

1673) Enes bin Mâlik (radıyallahü anh)’den rivâyet edildiğine göre: Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu, demiştir :

(Henüz günah işleme çağına gelmiyen üç çocuğu ölen müslüman her hangi bir baba ve anne yoktur ki, Allahü teâlâ o çocuklara olan rahmetinin fadlı ile hepisini Cennet'e dâhil etmez.) "

1674) Abdullah bin Mes'ud (radıyallahü anh)’den rivâyet edildiğine göre; Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu, demiştir:

(Kim, günah işleme çağına henüz gelmemiş olan üç çocuğu kendisinden önce ölür (de sabreder) se o çocuklar, onun için Cehennem ateşinden koruyucu kale (perde) olurlar.) Bunun üzerine Ebû Zerr (radıyallahü anh) iki çocuğu gönderdim, dedi. Efendimiz (sallallahü aleyhi ve sellem) :

(İki çocuk da) buyurdu. Bunun üzerine Kur'an okuyucularının büyüğü Übeyy bin Ka'b (radıyallahü anh) :

Ben bir çocuk gönderdim, dedi. Efendimiz (sallallahü aleyhi ve sellem)(Bir çocuk da) buyurdu."

٥٧ - باب مَا جَاءَ فِي ثَوَابِ مَنْ أُصِيبَ بِوَلَدِهِ

١٦٧١ - حَدَّثَنَا أَبُو بَكْرِ بْنُ أَبِي شَيْبَةَ، حَدَّثَنَا سُفْيَانُ بْنُ عُيَيْنَةَ، عَنِ الزُّهْرِيِّ، عَنْ سَعِيدِ بْنِ الْمُسَيَّبِ، عَنْ أَبِي هُرَيْرَةَ، عَنِ النَّبِيِّ ـ صلّى اللّه عليه وسلّم ـ قَالَ ‏( لاَ يَمُوتُ لِرَجُلٍ ثَلاَثَةٌ مِنَ الْوَلَدِ فَيَلِجَ النَّارَ إِلاَّ تَحِلَّةَ الْقَسَمِ ‏)‏.‏

١٦٧٢ - حَدَّثَنَا مُحَمَّدُ بْنُ عَبْدِ اللَّهِ بْنِ نُمَيْرٍ، قَالَ حَدَّثَنَا إِسْحَاقُ بْنُ سُلَيْمَانَ، حَدَّثَنَا حَرِيزُ بْنُ عُثْمَانَ، عَنْ شُرَحْبِيلَ بْنِ شُفْعَةَ، قَالَ لَقِيَنِي عُتْبَةُ بْنُ عَبْدٍ السُّلَمِيُّ فَقَالَ سَمِعْتُ رَسُولَ اللَّهِ ـ صلّى اللّه عليه وسلّم ـ يَقُولُ ‏( مَا مِنْ مُسْلِمٍ يَمُوتُ لَهُ ثَلاَثَةٌ مِنَ الْوَلَدِ لَمْ يَبْلُغُوا الْحِنْثَ إِلاَّ تَلَقَّوْهُ مِنْ أَبْوَابِ الْجَنَّةِ الثَّمَانِيَةِ مِنْ أَيِّهَا شَاءَ دَخَلَ ‏)‏.‏

١٦٧٣ - حَدَّثَنَا يُوسُفُ بْنُ حَمَّادٍ الْمَعْنِيُّ، حَدَّثَنَا عَبْدُ الْوَارِثِ بْنُ سَعِيدٍ، عَنْ عَبْدِ الْعَزِيزِ بْنِ صُهَيْبٍ، عَنْ أَنَسِ بْنِ مَالِكٍ، عَنِ النَّبِيِّ ـ صلّى اللّه عليه وسلّم ـ قَالَ ‏( مَا مِنْ مُسْلِمَيْنِ يُتَوَفَّى لَهُمَا ثَلاَثَةٌ مِنَ الْوَلَدِ لَمْ يَبْلُغُوا الْحِنْثَ إِلاَّ أَدْخَلَهُمُ اللَّهُ الْجَنَّةَ بِفَضْلِ رَحْمَةِ اللَّهِ إِيَّاهُمْ ‏)‏.‏

١٦٧٤ - حَدَّثَنَا نَصْرُ بْنُ عَلِيٍّ الْجَهْضَمِيُّ، حَدَّثَنَا إِسْحَاقُ بْنُ يُوسُفَ، عَنِ الْعَوَّامِ بْنِ حَوْشَبٍ، عَنْ أَبِي مُحَمَّدٍ، مَوْلَى عُمَرَ بْنِ الْخَطَّابِ عَنْ أَبِي عُبَيْدَةَ، عَنْ عَبْدِ اللَّهِ، قَالَ قَالَ رَسُولُ اللَّهِ ـ صلّى اللّه عليه وسلّم ـ ‏( مَنْ قَدَّمَ ثَلاَثَةً مِنَ الْوَلَدِ لَمْ يَبْلُغُوا الْحِنْثَ كَانُوا لَهُ حِصْنًا حَصِينًا مِنَ النَّارِ ‏)‏.‏ فَقَالَ أَبُو ذَرٍّ قَدَّمْتُ اثْنَيْنِ ‏.‏ قَالَ ‏( وَاثْنَيْنِ ‏)‏.‏ فَقَالَ أُبَىُّ بْنُ كَعْبٍ أَبُو الْمُنْذِرِ سَيِّدُ الْقُرَّاءِ قَدَّمْتُ وَاحِدًا ‏.‏ قَالَ ‏( وَوَاحِدًا ‏)‏.‏ 


SELMAN SEVEN

{facebook#https://facebook.com/} {twitter#https://twitter.com/}

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *

Blogger tarafından desteklenmektedir.
Javascript DisablePlease Enable Javascript To See All Widget