Resulullah'ın hadislerini mi arıyorsunuz ?
Türkiye'nin En Geniş Kapsamlı Hadis Sitesi
HZ.MUHAMMED (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)
"أَللّٰهُمَّ صَلِّ عَلٰى مُحَمَّدٍ وَعَلٰى اٰلِ مُحَمَّدٍ"

06/14/22

بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحِيمِ
Rahmân ve Rahîm olan Allah’ın adıyla

 7. Veba Hastalığıyla İlgili Hadisler

2633. Abdullah b. Abbas (radıyallahü anh)'dan: Ömer b. Hattab (radıyallahü anh) Şam'a gitti. Serg'e Serg, Tebuk vadisinde bir kasabadır. Medine'ye 13 konak uzaklıktadır varınca kendisini ordu komutanları Ebu Ubeyde b. el-Cerrah ve arkadaşları karşıladılar ve Şam diyarında veba salgınının baş gösterdiğini haber verdiler. Bunun üzerine Hazret-i Ömer (radıyallahü anh):

«-— Bana ilk muhacirleri çağır» dedi. Ben de çağırdım. Hazret-i Ömer (radıyallahü anh) onlara veba hastalığının meydana geldiğini haber vererek, istişarede bulundu. Aralarında ihtilâf çıktı. Bunlardan bir kısmı:

« Sen bir görev için çıktın. Bundan geri dönmeni uygun görmüyoruz» dediler. Bir kısmı da:

« İnsanların geri kalanı ve Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'in ashabı seninle beraberdirler, onları vebaya atmanı doğru görmüyoruz» deyince, Hazret-i Ömer (radıyallahü anh):

« Yanımdan uzaklasın,» deyip, sonra «bana Ensarı çağırın» buyurdu. Ben de onları çağırdım. Hazret-i Ömer (radıyallahü anh) onlarla da istişarede bulundu. Onlar da muhacirlerin dediklerini söyleyip ihtilâf ettiler. Hazret-i Ömer (radıyallahü anh) onlara da:

« Benden uzaklasın» dedi, sonra:

« Bana burada bulunan Mekke fethi muhacirlerini, Kureyş büyüklerini çağır» dedi. Ben de onları çağırdım. Onlardan hiç biri ihtilâf etmedi ve:

« Adamlarla beraber geri dönmen ve onları veba tehlikesine atmaman kanaatindeyiz» dediler. Bunun üzerine Hazret-i Ömer (radıyallahü anh), insanlara şöyle seslendi: «Ben sabahleyin hayvanıma binerek Medine'ye geri döneceğim. Siz de buna göre hazırlanın», deyince, Ebû Ubeyde (radıyallahü anh):

« Allah'ın kaderinden mi kaçıyorsun?» dedi. Hazret-i Ömer (radıyallahü anh) şöyle cevap verdi:

« Ey Ebû Ubeyde, keşke bunu senden başkası söyleseydi! Evet Allah'ın kaderinden yine Allah'ın kaderine kaçıyoruz. Resûl-i Ekrem (sallallahü aleyhi ve sellem) bir defa yıkılmaya yüz tutmuş bir duvarın yanından giderken oradan süratle geçtiğinde, kendisine

« Ya Resûlallah (sallallahü aleyhi ve sellem), Allah'ın kazasından mı kaçıyorsunuz?» denince: « Allah'ın kazasından Allah'ın kaderine sığınıyorum» buyurmuştur. İşte Hazret-i Ömer (radıyallahü anh)'ın yukarıdaki cevabı, Peygamber Efendimiz (sallallahü aleyhi ve sellem)'in bu buyruğundan alınmıştır. Bana söyle bakalım: Senin develerin olsa, iki yamaçlı bir vadiye inseler. Bu yamaçlardan biri otlu diğeri çorak, otsuz olsa, sen develeri bol otlu yerde otlatsan, Allah'ın kaderiyle otlatmış olmaz mısın? Çorak yerde de otlatsan yine Allah'ın kaderiyle otlatmış olmaz mısın?» Bu sırada, daha önce bir işi için aralarından ayrılmış olan Abdurrahman b. Avf (radıyallahü anh) gelip:

« Bu hususta benim bilgim var. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in şöyle buyurduğunu işittim: «Bir yerde veba hastalığını işitirseniz oraya gitmeyiniz. Bir yerde de veba hastalığı çıkar da siz orada bulunursanız vebadan kaçarak oradan çıkmayınız»

Bunun üzerine Hazret-i Ömer (radıyallahü anh), Allah'a hamdedip Medine'ye döndü. Buhârî, Tıb, 76/30; Müslim, Selam, 39/32, no:98.

2634. Amirin babası Sa'd b. Ebî Vakkas (radıyallahü anh) anlattı: Üsame b. Zeyd (radıyallahü anh)'a:

«Vaba hastalığı hakkında Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'den ne işittin?» diye sorduğumda:

« Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)«Veba, yahudilerden bir gruba veya sizden önce yaşayan bir ümmete gönderilmiş bir azabdır. Siz bir yerde bu hastalığın çıktığını duyarsanız oraya girmeyiniz. Sizin bulunduğunuz bir yerde de bu hastalık çıkarsa hastalıktan kaçarak oradan çıkmayınız» buyurdu» Buharî, Enbiya, 60/34; Müslim, Selâm, 39/32, no:92. dedi.

Malik der ki: Ebu'n-Nadr «Sizi oradan sadece kaçış çıkarır» demiştir.

2635. Rabia oğlu Amir oğlu Abdullah'dan: Ömer b. Hattab (radıyallahü anh) Şam'a gitti. Serg'e varınca Şam'da veba salgını çıktığı kendisine haber verildi. Bunun üzerine Abdurrahman b. Avf (radıyallahü anh), Hazret-i Ömer (radıyallahü anh)'a Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'in şöyle buyurduğunu haber verdi;

« Bir yerde veba salgını çıktığını duyarsanız oraya gitmeyiniz. Bulunduğunuz bir yerde de veba çıkarsa bundan kaçarak oradan çıkmayımz.» Bunun üzerine Hazret-i Ömer (radıyallahü anh), Serg'den geri döndü. Buhârî, Tıb, 76/30; Müslim, Selâm, 39/32, no.100.

Suriye, Mısır ve Irak'ı istila eden bu korkunç veba salgını hicri 17. yılda baş göstermiş ve aylarca devam etmişti. Hazret-i Ömer (radıyallahü anh), bu salgın haberi gelince olayı yerinde tetkik etmek üzere Medine'den hareket etmiş, Serge gelince, yukarıda kaydedilen sebeplerle Medine'ye geri dönmüştü. Hazret-i Ömer (radıyallahü anh) bir müddet sonra Suriye Emiri Ebû

Ubeydeyi bir iş İçin yanına çağırmış, fakat Ebû Ubeyde şu cevabı vermişti: «Allah'ın kaderi değişmez. Ölümüm mukadder ise nerede olsam ölürüm. İslâm ordusunu terkederek yalnız başıma emin bir yere hareket etmiyeceğim. Malumunuz olsun.» Hazret-i Ömer bu mektubu okuyunca gözleri yaşarmıştı. Bu salgında Ebû Ubeyde ve ashabın bir kısım büyükleri de dahil olmak üzere tam 25 bin kişi ölmüştü. (Daha geniş bilgi için Bk. Şibli, Asr-ı saadet, c.4, s. 291 vd.) Hadis-i şerifden bir yerde veba, kolera gibi salgın hastalık belirirse oraya girmememiz emrediliyor. Böyle bir yere girmek, kendimizi bilerek tehlikeye atmak demektir. Yüce Rabbimiz, el-Bakara sûresinin 195. âyet-i kerimesinde «Canlarınızı kendi ellerinizle tehlikeye atmayın» buyurur. Yine Hadis-i şerifin veba çıkan yerde bulunuyorsak başka yere gitmemiz hakkındaki bölümüne alimler değişik açıklamalarda bulunmuşlardır. Her halde bunun sebebi de hastalığı diğer yerlerdeki insanlara bulaştırmak ihtimali olsa gerektir. Bugün modern tıbbın tatbik ettiği karantina usûlü de budur.

2636. Salim b. Abdillah der ki: Ömer b. Hattab (radıyallahü anh) ordusuyla Serg'den Abdurrahman b. Avf (radıyallahü anh)’ın Rivâyet ettiği hadisden dolayı geri döndü.

2637. İmâm-ı Mâlik'e Ömer b. Hattab (radıyallahü anh)’ın şöyle dediği Rivâyet edildi:

« Şüphesiz ki Rukbe'deki el-Bâcî der ki: Rukbe, Mekke ile Irak arasında olup Amir oğullarının yeridir. İbn Abdülber ise Taif de bir vadidir, demiştir. bir ev bana göre Şam'daki on evden daha hayırlıdır.»

İmâm-ı Mâlik der ki: Hazret-i Ömer (radıyallahü anh) bu sözüyle Şam'da şiddetli vebaya yakalanmaktansa vadide sağlıklı yaşamak daha hayırlıdır demek istiyor.

٧ - باب مَا جَاءَ فِي الطَّاعُونِ

٢٦٣٣ - وَحَدَّثَنِي عَنْ مَالِكٍ، عَنِ ابْنِ شِهَابٍ، عَنْ عَبْدِ الْحَمِيدِ بْنِ عَبْدِ الرَّحْمَنِ بْنِ زَيْدِ بْنِ الْخَطَّابِ، عَنْ عَبْدِ اللَّهِ بْنِ عَبْدِ اللَّهِ بْنِ الْحَارِثِ بْنِ نَوْفَلٍ، عَنْ عَبْدِ اللَّهِ بْنِ عَبَّاسٍ، أَنَّ عُمَرَ بْنَ الْخَطَّابِ خَرَجَ إِلَى الشَّامِ، حَتَّى إِذَا كَانَ بِسَرْغَ لَقِيَهُ أُمَرَاءُ الأَجْنَادِ، أَبُو عُبَيْدَةَ بْنُ الْجَرَّاحِ وَأَصْحَابُهُ، فَأَخْبَرُوهُ أَنَّ الْوَبَأَ قَدْ وَقَعَ بِأَرْضِ الشَّامِ، قَالَ ابْنُ عَبَّاسٍ : فَقَالَ عُمَرُ بْنُ الْخَطَّابِ ادْعُ لِي الْمُهَاجِرِينَ الأَوَّلِينَ. فَدَعَاهُمْ فَاسْتَشَارَهُمْ، وَأَخْبَرَهُمْ أَنَّ الْوَبَأَ قَدْ وَقَعَ بِالشَّامِ، فَاخْتَلَفُوا فَقَالَ بَعْضُهُمْ : قَدْ خَرَجْتَ لأَمْرٍ، وَلاَ نَرَى أَنْ تَرْجِعَ عَنْهُ. وَقَالَ بَعْضُهُمْ : مَعَكَ بَقِيَّةُ النَّاسِ وَأَصْحَابُ رَسُولِ اللَّهِ صلّى اللّه عليه وسلّم، وَلاَ نَرَى أَنْ تُقْدِمَهُمْ عَلَى هَذَا الْوَبَإِ. فَقَالَ عُمَرُ : ارْتَفِعُوا عَنِّي. ثُمَّ قَالَ : ادْعُ لِي الأَنْصَارَ. فَدَعَوْتُهُمْ فَاسْتَشَارَهُمْ، فَسَلَكُوا سَبِيلَ الْمُهَاجِرِينَ وَاخْتَلَفُوا كَاخْتِلاَفِهِمْ، فَقَالَ : ارْتَفِعُوا عَنِّي. ثُمَّ قَالَ : ادْعُ لِي مَنْ كَانَ هَا هُنَا مِنْ مَشْيَخَةِ قُرَيْشٍ مِنْ مُهَاجِرَةِ الْفَتْحِ. فَدَعَوْتُهُمْ، فَلَمْ يَخْتَلِفْ عَلَيْهِ مِنْهُمُ اثْنَانِ فَقَالُوا : نَرَى أَنْ تَرْجِعَ بِالنَّاسِ وَلاَ تُقْدِمَهُمْ عَلَى هَذَا الْوَبَإِ، فَنَادَى عُمَرُ فِي النَّاسِ : إنِّي مُصْبِحٌ عَلَى ظَهْرٍ فَأَصْبِحُوا عَلَيْهِ. فَقَالَ أَبُو عُبَيْدَةَ : أَفِرَاراً مِنْ قَدَرِ اللَّهِ ؟ فَقَالَ عُمَرُ : لَوْ غَيْرُكَ قَالَهَا يَا أَبَا عُبَيْدَةَ، نَعَمْ نَفِرُّ مِنْ قَدَرِ اللَّهِ إِلَى قَدَرِ اللَّهِ، أَرَأَيْتَ لَوْ كَانَ لَكَ إِبِلٌ، فَهَبَطَتْ وَادِياً لَهُ عُدْوَتَانِ، إِحْدَاهُمَا مُخْصِبَةٌ وَالأُخْرَى جَدْبَةٌ، أَلَيْسَ إِنْ رَعَيْتَ الْخَصِبَةَ رَعَيْتَهَا بِقَدَرِ اللَّهِ، وَإِنْ رَعَيْتَ الْجَدْبَةَ رَعَيْتَهَا بِقَدَرِ اللَّهِ، فَجَاءَ عَبْدُ الرَّحْمَنِ بْنُ عَوْفٍ - وَكَانَ غَائِباً فِي بَعْضِ حَاجَتِهِ – فَقَالَ : إِنَّ عِنْدِي مِنْ هَذَا عِلْماً, سَمِعْتُ رَسُولَ اللَّهِ صلّى اللّه عليه وسلّم يَقُولُ : ( إِذَا سَمِعْتُمْ بِهِ بِأَرْضٍ فَلاَ تَقْدَمُوا عَلَيْهِ، وَإِذَا وَقَعَ بِأَرْضٍ وَأَنْتُمْ بِهَا، فَلاَ تَخْرُجُوا فِرَاراً مِنْهُ ). قَالَ : فَحَمِدَ اللَّهَ عُمَرُ، ثُمَّ انْصَرَفَ(٤٤٢).

٢٦٣٤ - وَحَدَّثَنِي عَنْ مَالِكٍ، عَنْ مُحَمَّدِ بْنِ الْمُنْكَدِرِ، وَعَنْ سَالِمٍ أبِي النَّضْرِ(٤٤٢/١) مَوْلَى عُمَرَ بْنِ عُبَيْدِ اللَّهِ، عَنْ عَامِرِ بْنِ سَعْدِ بْنِ أبِي وَقَّاصٍ، عَنْ أَبِيهِ، أَنَّهُ سَمِعَهُ يَسْأَلُ أُسَامَةَ بْنَ زَيْدٍ : مَا سَمِعْتَ مِنْ رَسُولِ اللَّهِ صلّى اللّه عليه وسلّم فِي الطَّاعُونِ ؟ فَقَالَ أُسَامَةُ : قَالَ رَسُولُ اللَّهِ صلّى اللّه عليه وسلّم : ( الطَّاعُونُ رِجْزٌ، أُرْسِلَ عَلَى طَائِفَةٍ مِنْ بَنِي إِسْرَائِيلَ، أَوْ عَلَى مَنْ كَانَ قَبْلَكُمْ، فَإِذَا سَمِعْتُمْ بِهِ بِأَرْضٍ فَلاَ تَدْخُلُوا عَلَيْهِ، وَإِذَا وَقَعَ بِأَرْضٍ وَأَنْتُمْ بِهَا، فَلاَ تَخْرُجُوا فِرَاراً مِنْهُ )(٤٤٣).

قَالَ مَالِكٌ : قَالَ أَبُو النَّضْرِ : لاَ يُخْرِجُكُمْ إِلاَّ فِرَارٌ مِنْهُ.

٢٦٣٥ - وَحَدَّثَنِي عَنْ مَالِكٍ، عَنِ ابْنِ شِهَابٍ، عَنْ عَبْدِ اللَّهِ بْنِ عَامِرِ بْنِ رَبِيعَةَ : أَنَّ عُمَرَ بْنَ الْخَطَّابِ خَرَجَ إِلَى الشَّامِ، فَلَمَّا جَاءَ سَرْغَ، بَلَغَهُ أَنَّ الْوَبَأَ قَدْ وَقَعَ بِالشَّامِ، فَأَخْبَرَهُ عَبْدُ الرَّحْمَنِ بْنُ عَوْفٍ، أَنَّ رَسُولَ اللَّهِ صلّى اللّه عليه وسلّم قَالَ : ( إِذَا سَمِعْتُمْ بِهِ بِأَرْضٍ فَلاَ تَقْدَمُوا عَلَيْهِ، وَإِذَا وَقَعَ بِأَرْضٍ وَأَنْتُمْ بِهَا، فَلاَ تَخْرُجُوا فِرَاراً مِنْهُ ). فَرَجَعَ عُمَرُ بْنُ الْخَطَّابِ مِنْ سَرْغَ(٤٤٤).

٢٦٣٦ - وَحَدَّثَنِي عَنْ مَالِكٍ، عَنِ ابْنِ شِهَابٍ، عَنْ سَالِمِ بْنِ عَبْدِ اللَّهِ : أَنَّ عُمَرَ بْنَ الْخَطَّابِ إِنَّمَا رَجَعَ بِالنَّاسِ عَنْ حَدِيثِ عَبْدِ الرَّحْمَنِ بْنِ عَوْفٍ.

٢٦٣٧ - وَحَدَّثَنِي عَنْ مَالِكٍ، أَنَّهُ قَالَ : بَلَغَنِي أَنَّ عُمَرَ بْنَ الْخَطَّابِ قَالَ : لَبَيْتٌ بِرُكْبَةَ، أَحَبُّ إِلَىَّ مِنْ عَشَرَةِ أَبْيَاتٍ بِالشَّامِ(٤٤٥).

قَالَ مَالِكٌ : يُرِيدُ لِطُولِ الأَعْمَارِ وَالْبَقَاءِ، وَلِشِدَّةِ الْوَبَإِ بِالشَّامِ


بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحِيمِ
Rahmân ve Rahîm olan Allah’ın adıyla

 6. Medine İle İlgili Diğer Hadisler

2631. Hişam babası Urve (radıyallahü anh)'dan: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'e Uhud dağı görününce şöyle buyurdu: «Bu, bizi seven, bizim de sevdiğimiz bir dağdır.» Malik'in bütün ravilerine göre mürseldir.

2632. Kasım oğlu Abdurrahman'dan: Ömer b. Hattab (radıyallahü anh)’ın azadlı kölesi Eşlem bana şunları anlattı: Mekke yolunda Mahzum kabilesinden Abdullah b. Ayyaş'ı ziyaret ettiğimde, yanında nebız (hurma ve üzüm şerbeti) görünce:

«Bu şerbeti Ömer b. Hattab (radıyallahü anh) çok seviyor» dedim. Bunun üzerine Abdullah b. Ayyaş, büyük bir kadeh nebiz alarak getirilip Ömer b. Hattab’ın önüne koydu. Hazret-i Ömer (radıyallahü anh) kadehi ağzına yaklaştırdı, sonra başını kaldırıp:

« Bu güzel bir şerbettir» dedi, sonra birazını içip kalanı sağındaki bir adama verdi. Bu arada Abdullah dönüp gitmeye başlayınca Ömer b. Hattab (radıyallahü anh) ona seslenerek:

« Sen mi, elbette Mekke, Medine'den hayırlıdır, diyorsun?» dedi. Abdullah da:

« Mekke, Allah'ın haremi, emin kıldığı yerdir. Beytullah da oradadır» deyince Hazret-i Ömer (radıyallahü anh):

« Ne beytullah ve ne de haremi hakkında bir şey söylemiyorum, deyip, sonra devamla: «Sen mi Mekke, Medine'den daha hayırlıdır, diyorsun?» dedi. Abdullah da yine:

« Mekke, Allah'ın Haremi ve emin kıldığı yerdir. Beytullah da oradadır» dedi. Hazret-i Ömer (radıyallahü anh) yine:

« Allah'ın Haremi ve evi hakkında bir şey demiyorum» dedi, sonra Abdullah dönüp gitti.

٦ – باب جَامِع مَا جَاءَ فِي أَمْرِ الْمَدِينَةِ

٢٦٣١ - وَحَدَّثَنِي عَنْ مَالِكٍ، عَنْ هِشَامِ بْنِ عُرْوَةَ، عَنْ أَبِيهِ، أَنَّ رَسُولَ اللَّهِ صلّى اللّه عليه وسلّم طَلَعَ لَهُ أُحُدٌ فَقَالَ : ( هَذَا جَبَلٌ يُحِبُّنَا وَنُحِبُّهُ )(٤٤٠).

٢٦٣٢ - وَحَدَّثَنِي عَنْ مَالِكٍ، عَنْ يَحْيَى بْنِ سَعِيدٍ، عَنْ عَبْدِ الرَّحْمَنِ بْنِ الْقَاسِمِ : أَنَّ أَسْلَمَ مَوْلَى عُمَرَ بْنِ الْخَطَّابِ أَخْبَرَهُ، أَنَّهُ زَارَ عَبْدَ اللَّهِ بْنَ عَيَّاشٍ الْمَخْزُومِيَّ,  فَرَأَى عِنْدَهُ نَبِيذاً وَهُوَ بِطَرِيقِ مَكَّةَ، فَقَالَ لَهُ : أَسْلَمُ إِنَّ هَذَا الشَّرَابَ يُحِبُّهُ عُمَرُ بْنُ الْخَطَّابِ، فَحَمَلَ عَبْدُ اللَّهِ بْنُ عَيَّاشٍ قَدَحاً عَظِيماً، فَجَاءَ بِهِ إِلَى عُمَرَ بْنِ الْخَطَّابِ فَوَضَعَهُ فِي يَدَيْهِ، فَقَرَّبَهُ عُمَرُ إِلَى فِيهِ، ثُمَّ رَفَعَ رَأْسَهُ فَقَالَ عُمَرُ : إِنَّ هَذَا لَشَرَابٌ طَيِّبٌ، فَشَرِبَ مِنْهُ، ثُمَّ نَاوَلَهُ رَجُلاً عَنْ يَمِينِهِ. فَلَمَّا أَدْبَرَ عَبْدُ اللَّهِ نَادَاهُ عُمَرُ بْنُ الْخَطَّابِ فَقَالَ : أَأَنْتَ الْقَائِلُ لَمَكَّةُ خَيْرٌ مِنَ الْمَدِينَةِ ؟ فَقَالَ عَبْدُ اللَّهِ : فَقُلْتُ :  هِيَ حَرَمُ اللَّهِ وَأَمْنُهُ، وَفِيهَا بَيْتُهُ. فَقَالَ عُمَرُ : لاَ أَقُولُ فِي بَيْتِ اللَّهِ وَلاَ فِي حَرَمِهِ شَيْئاً.، ثُمَّ قَالَ : عُمَرُ أَأَنْتَ الْقَائِلُ لَمَكَّةُ خَيْرٌ مِنَ الْمَدِينَةِ ؟ قَالَ : فَقُلْتُ هِيَ حَرَمُ اللَّهِ وَأَمْنُهُ، وَفِيهَا بَيْتُهُ. فَقَالَ عُمَرُ : لاَ أَقُولُ فِي حَرَمِ اللَّهِ وَلاَ فِي بَيْتِهِ شَيْئاً، ثُمَّ انْصَرَفَ(٤٤١).


بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحِيمِ
Rahmân ve Rahîm olan Allah’ın adıyla

 5. Yahudilerin Medine'den Çıkarılıp Sürülmesi

2628. Ebû Hakim oğlu İsmail'den: Ömer b. Abdulaziz'in şöyle dediğini işittim: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'in (vefatından önceki) son sözü şu oldu: «Allah yahudileri ve hıristiyanlan kahretsin. Onlar Peygamberlerinin mezarlarını mescidler edindiler. Arap diyarında iki din bir arada kalmayacaktır» Mürseldir. Sahihayn'da Hazret-i Aişe'den mevsuldür: Buhârî, Cenaiz, 23/62; Müslim, Mesacid, 5/3, no:19.

2629. İbn Şihab'dan: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) «Arab yarımadasında iki din bir arada bulunmayacak» buyurdu.

İbn Şihab der ki: Ömer b. Hattâb (radıyallahü anh) bu hadisi araştırdı. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'in: «Arab yarımadasında iki din bir arada bulunmayacak» buyruğunu kesin olarak anlayınca, Hayber'den yahudileri çıkarıp sürdü. Mürseldir. Sahihayn'da İbn Abbas'tan mevsuldür: Buhârî, cizye, 58/6; Müslim,

2630. İmâm-ı Mâlik der ki: Ömer b. Hattab (radıyallahü anh), Necran ve Fedek'den yahudileri çıkardı. Hayber yahudilerine gelince, bunlar hurma ve arazilerini bırakarak Hayber'i terketmişlerdir. Fedek yahudilerinin hurma ve arazilerinin yarısı kendilerine aitti. Çünkü Resûl-i Ekrem (sallallahü aleyhi ve sellem), onlarla arazi ve hurmalarının yarısı kendilerine kalmak üzere anlaşma yapmıştı. Hazret-i Ömer (radıyallahü anh), onların arazi ve bahçelerinin bedelini altın, gümüş, deve, urgan ve semer olarak verip onları Fedekten sürdü. Hayber, Medine'nin kuzey doğusunda hurmalıklarıyle, bahçeleriyle ve kaleleriyle meşhur güzel bir yerdir. Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) devrinde Hayber, Yahudilerin merkezi, fitne ve fesat yuvası olmuştu. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem), bunlarla anlaşmak istiyordu. Halbuki bunlar müşriklerle işbirliği yaparak müslümanların aleyhine çalışıyorlardı. Bu sebeple Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem), Hicretin 7 inci yılı Muharrem ayında Hayberi muhasara etti. Çetin muharebeden sonra Hayber kalesi zabtedildi. Yahudiler, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'a müracaat ederek arazilerinde yancı olarak çalışmak istediklerini belirttiler. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) de kabul buyurdu. Bu cihetle Resulü Ekrem (sallallahü aleyhi ve sellem), her sene mahsûl mevsimi Abdullah b. Revaha'yı Hayber'e gönderir, o da mahsulü ikiye böler, yarısını Yahudilere bırakır, yarısını Medine'ye gönderirdi.

Fedek, Medine'ye iki günlük mesafede, akar suları ve güzel hurmalıkları bulunan bir Yahudi kasabası idi. Hayber muhasarası esnasında Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem), bunlara da davetçi gönderip kendilerini İslama davet etmişti. Fakat bunlar reislerini göndererek arazilerini Resûlüllah'a teslim edip yarıcı olarak çalışmak istediklerini bildirdiler. Bunların istedikleri kabul edildi.

Necran ise, Yemen cihetinde bir yerdir. Burada Hıristiyan ve Yahudiler yaşıyordu. Buradan gelen 60 kişilik bir heyetle Resûl-i Ekrem arasında geçen tartışma Ali îmran sûresinin ilk âyetlerinde yer alır. Yahudiler, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'in bu fani alemden göçüşünden sonra rahat durmadılar. İlk halife Hazret-i Ebû Bekir (radıyallahü anh), irtidad (dinden dönme) ve isyan olaylarını bastırıp devletin birliğini sağlamlaştırmakla meşgul olduğu için, diğer ikinci derecedeki işlere el atmadı. Hazret-i Ömer (radıyallahü anh)Peygamber Efendimiz (sallallahü aleyhi ve sellem)'in son günlerindeki, Arap yarımadasında İslam dininin dışında diğer dinlerin barınmayacağı vasiyetini nazarı dikkate alarak, oralardan Yahudi ve Hıristiyanlan arazi ve meyveliklerinin değerini verip Arap yarımadası dışına sürmüştür.

(Geniş bilgi için Bk. Sahih-i Buhari, Muhtasarı Tecrid-i Sarih Tercümesi c. 10, s. 282, 383 ve c. 7, s. 166-167).

٥ - باب مَا جَاءَ فِي إِجْلاَءِ الْيَهُودِ مِنَ الْمَدِينَةِ

٢٦٢٨ - وَحَدَّثَنِي عَنْ مَالِكٍ، عَنْ إِسْمَاعِيلَ بْنِ أبِي حَكِيمٍ، أَنَّهُ سَمِعَ عُمَرَ بْنَ عَبْدِ الْعَزِيزِ يَقُولُ : كَانَ مِنْ آخِرِ مَا تَكَلَّمَ بِهِ رَسُولُ اللَّهِ صلّى اللّه عليه وسلّم أَنْ قَالَ : ( قَاتَلَ اللَّهُ الْيَهُودَ وَالنَّصَارَى، اتَّخَذُوا قُبُورَ أَنْبِيَائِهِمْ مَسَاجِدَ، لاَ يَبْقَيَنَّ دِينَانِ بِأَرْضِ الْعَرَبِ )(٤٣٧).

٢٦٢٩ - وَحَدَّثَنِي عَنْ مَالِكٍ، عَنِ ابْنِ شِهَابٍ، أَنَّ رَسُولَ اللَّهِ صلّى اللّه عليه وسلّم قَالَ : ( لاَ يَجْتَمِعُ دِينَانِ فِي جَزِيرَةِ الْعَرَبِ ).

قَالَ مَالِكٌ : قَالَ ابْنُ شِهَابٍ : فَفَحَصَ عَنْ ذَلِكَ عُمَرُ بْنُ الْخَطَّابِ، حَتَّى أَتَاهُ الثَّلْجُ وَالْيَقِينُ أَنَّ رَسُولَ اللَّهِ صلّى اللّه عليه وسلّم قَالَ : ( لاَ يَجْتَمِعُ دِينَانِ فِي جَزِيرَةِ الْعَرَبِ ) فَأَجْلَى يَهُودَ خَيْبَرَ(٤٣٨).

٢٦٣٠ - قَالَ مَالِكٌ : وَقَدْ أَجْلَى عُمَرُ بْنُ الْخَطَّابِ يَهُودَ نَجْرَانَ وَفَدَكَ، فَأَمَّا يَهُودُ خَيْبَرَ فَخَرَجُوا مِنْهَا لَيْسَ لَهُمْ مِنَ الثَّمَرِ وَلاَ مِنَ الأَرْضِ شَيْءٌ، وَأَمَّا يَهُودُ فَدَكَ فَكَانَ لَهُمْ نِصْفُ الثَّمَرِ وَنِصْفُ الأَرْضِ، لأَنَّ رَسُولَ اللَّهِ صلّى اللّه عليه وسلّم كَانَ صَالَحَهُمْ عَلَى نِصْفِ الثَّمَرِ وَنِصْفِ الأَرْضِ، فَأَقَامَ لَهُمْ عُمَرُ نِصْفَ الثَّمَرِ وَنِصْفَ الأَرْضِ قِيمَةً مِنْ ذَهَبٍ وَوَرِقٍ وَإِبِلٍ وَحِبَالٍ وَأَقْتَابٍ، ثُمَّ أَعْطَاهُمُ الْقِيمَةَ وَأَجْلاَهُمْ مِنْهَا(٤٣٩).


بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحِيمِ
Rahmân ve Rahîm olan Allah’ın adıyla

 4. Medine'de Veba Hastalığıyla İlgili Hadisler

2625. Müminlerin annesi Hazret-i Aişe (radıyallahü anh) şunları anlattı: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem), Medine'ye gelince Ebu Bekir ve Bilal (radıyallahü anh) sıtma hastalığına yakalandılar. Ben kendilerini ziyaret edip,

« Babacığım! Kendini nasıl hissediyorsun? Ey Bilal, kendini nasıl buluyorsun?» dedim. Ebû Bekir (radıyallahü anh)'ı sıtma humması tutunca (şu beyti) söylerdi:

«Herkes evinde mutludur.

Ölüm ona takunya kayışından daha yakındır.»

Bilal-i Habeşi (radıyallahü anh) de sıtma nöbeti geçirince yüksek sesle şöyle derdi:

«Bir bilebilseydim: Mekki vadisinde güzel kokulu yumuşak otların arasında geceleyebilecek miyim?

Bir gün Mecenne sularına varabilecek miyim?

Mekke'nin Şame ve Tafîl dağlarını görebilecek miyim?»

Hazret-i Aişe (radıyallahü anh) derki: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'e gelip bunu haber verdiğimde şöyle niyaz etti: «Ya Rab! Bize Medine'yi Mekke'den daha çok sevdir. Onu vebadan kurtar. Ölçeklerini (Ölçekle satılan şeylerini) bize bereketlendir. Medine'nin sıtma hastalığını da Cuhfe'ye götür.» Buhârî, Menâkıbu'l-Ensâr, 63/46; Müslim, Hac, 15/86, no:480. Cuhfe, Mekke'ye 82 mil mesafede bir köydür.

2626. Hazret-i Aişe (radıyallahü anh) der ki Amir b. Füheyre şöyle diyordu: «Ölümü tatmadan şiddetini hissettim. Korkak kimsenin ölümü tepesinden iner (beklemediği yönden gelir).» Hadiste inkıta vardır. Çünkü Yahya, Hazret-i Aişe'yi görmemiştir.

2627. Ebû Hüreyre (radıyallahü anh)'den: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu: «Medine kapılarında melekler vardır. Oraya veba salgını ve Deccal giremez.» Buhârî, Fedâilu'l-medîne, 29/9; Müslim, Hac, 15/87, no:485.

Bu hadis-i şerife biraz açıklık getiren Buhari'deki şu iki hadis-i şerifi faydalı olur kanaatiyle kaydetmek istiyoruz:

a) «Enes b. Malik (radıyallahü anh)'dan: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu: «Mekke ve Medine dışında Deccal (orduların)ın çiğnemediği hiç bir belde kalmaz. Medine'nin bütün giriş yerlerini saf saf melekler muhafaza ederler. Sonra Medine, halkıyle beraber üç defa sarsılır. Allahu Teâlâ, Medine'de bulunan kâfir ve münafıkların, oradan çıkarır, onlar da Deccal'in ordusuna karışırlar.» (Buhari, Kitabü fedaili’l-Medine, b. La Yehulüd-Deccâlü el-Medinete)

b) «Ebû Said el-Hudri (radıyallahü anh) den, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) bize Deccal'dan uzun uzadıya bahsettiği hadiste şöyle buyurdu:

«Deccal (Medine'ye) gelecektir. Fakat ona Medine'ye girmek nasib olmayacak. Ancak Medine çevresindeki bazı çorak araziye inecektir. O gün, iyi insanlardan biri Deccal'a karşı çıkar ve: Şehadet ederim ki sen Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'in bize hadisi ile haber verdiği Deccal'sın, der. Bunun üzerine Deccal (etrafında bulunan avanesine): «Şimdi ben bu adamı öldürür, sonra diriltirsem hakkımda şüphe eder misiniz?» der. Onlar da: «Hayır» deyince Deccal bu adamı öldürüp sonra diriltir. Bunun üzerine ölüp dirilen kimse: «Vallahi senin Deccal'lığın Hakkındaki inancım şimdi öncekinden daha da kuvvetlendi» deyince, Deccal: «Artık bunu öldürün» dedi. Fakat ona bir şey yapamaz, öldüremez» (Buhari, belirtilen yer.)

٤ - باب مَا جَاءَ فِي وَبَاءِ الْمَدِينَةِ

٢٦٢٥ - وَحَدَّثَنِي عَنْ مَالِكٍ، عَنْ هِشَامِ بْنِ عُرْوَةَ، عَنْ أَبِيهِ، عَنْ عَائِشَةَ أُمِّ الْمُؤْمِنِينَ، أَنَّهَا قَالَتْ : لَمَّا قَدِمَ رَسُولُ اللَّهِ صلّى اللّه عليه وسلّم الْمَدِينَةَ وُعِكَ أَبُو بَكْرٍ وَبِلاَلٌ، قَالَتْ:  فَدَخَلْتُ عَلَيْهِمَا فَقُلْتُ : يَا أَبَتِ كَيْفَ تَجِدُكَ ؟ وَيَا بِلاَلُ كَيْفَ تَجِدُكَ ؟ قَالَتْ : فَكَانَ أَبُو بَكْرٍ إِذَا أَخَذَتْهُ الْحُمَّى يَقُولُ :

كُلُّ امْرِئٍ مُصَبَّحٌ فِي أَهْلِهِ      وَالْمَوْتُ أَدْنَى مِنْ شِرَاكِ نَعْلِهِ

وَكَانَ بِلاَلٌ إِذَا أُقْلِعَ عَنْهُ يَرْفَعُ عَقِيرَتَهُ فَيَقُولُ :

أَلاَ لَيْتَ شِعْرِى هَلْ أَبِيتَنَّ لَيْلَةً      بِوَادٍ وَحَـوْلِي إِذْخِرٌ وَجَلِيلُ

وَهَلْ أَرِدَنْ  يَوْمـاً مِيَاهَ مَجِنَّةٍ      وَهَلْ يَبْدُوَنْ لِي شَامَةٌ وَطَفِيلُ

قَالَتْ عَائِشَةُ : فَجِئْتُ رَسُولَ اللَّهِ صلّى اللّه عليه وسلّم فَأَخْبَرْتُهُ، فَقَالَ : ( اللَّهُمَّ حَبِّبْ إِلَيْنَا الْمَدِينَةَ كَحُبِّنَا مَكَّةَ أَوْ أَشَدَّ، وَصَحِّحْهَا وَبَارِكْ لَنَا فِي صَاعِهَا وَمُدِّهَا، وَانْقُلْ حُمَّاهَا فَاجْعَلْهَا بِالْجُحْفَةِ )(٤٣٤).

٢٦٢٦ - قَالَ مَالِكٌ : وَحَدَّثَنِي يَحْيَى بْنُ سَعِيدٍ، أَنَّ عَائِشَةَ قَالَتْ : وَكَانَ عَامِرُ بْنُ فُهَيْرَةَ يَقُولُ :

قَدْ رَأَيْتُ الْمَوْتَ قَبْلَ ذَوْقِهِ      إِنَّ الْجَبَانَ حَتْفُهُ مِنْ فَوْقِهِ(٤٣٥).

٢٦٢٧ - وَحَدَّثَنِي عَنْ مَالِكٍ، عَنْ نُعَيْمِ بْنِ عَبْدِ اللَّهِ الْمُجْمِرِ، عَنْ أبِي هُرَيْرَةَ أَنَّهُ قَالَ : قَالَ رَسُولُ اللَّهِ صلّى اللّه عليه وسلّم : ( عَلَى أَنْقَابِ الْمَدِينَةِ مَلاَئِكَةٌ، لاَ يَدْخُلُهَا الطَّاعُونُ وَلاَ الدَّجَّالُ )(٤٣٦).


بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحِيمِ
Rahmân ve Rahîm olan Allah’ın adıyla

 3. Medine'nin Harem (Kutsal) Kılınması

2621. Enes b. Malik'ten: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem), Uhud dağı görününce şöyle dedi: «Bu öyle bir dağdır ki biz onu severiz, o da bizi sever. Allahım! İbrahim, Mekke'yi harem (kutsal) kıldığı gibi, ben de iki kara taşlığın arasındaki Medine'yi harem kılıyorum.»

2622. Ebû Hüreyre (radıyallahü anh) şöyle derdi: «Ben Medine'de ceylanları otlar halde görsem onları ürkütmem. Çünkü Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) «İki kara taşlığın arasındaki Medine haremdir (kutsaldır. Hiç bir şeye ve hiç kimseye tecavüz edilemez)» buyurdu. Buhârî, Fedailul-Medine, 29/

Harem: Taaarruzdan korunmuş, menedilmiş bu bölgede, diğer normal yerlerde yapılan bir takım işleri yapmak yasak kılınmıştır. Oradaki ağaçlan kesmek, otlan koparmak, hayvanları avlamak gibi. Bu bölge Medine civarındaki Ayir dağı ile Uhud dağı arasındaki bölgedir. Üç mezhebe göre hüküm böyie olmakla beraber, Hanefılere göre Medine'de, Mekke'de olduğu gibi harem bölge yoktur. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) Medine'nin güzelliğini ve kutsiyetini korumak için «Medine, Haremdir» buyurmuştur. Medeni şehircilik ve çevre açısından ot, ağaç ve etrafındaki hayvanların şehrin güzelliği için ne kadar önemli olduğunu izahata lüzum yok sanırız.

2623. Ebû Eyyüb el-Ensârî (radıyallahü anh)'den: «Bir grup çocuğun bir tilkiyi avlamak için Medine'nin bir köşesine sıkıştırdıklarını görünce onları kovdum tilkiyi kurtardım» dedi. İmâm-ı Mâlik der ki: Ebû Eyyüb el-Ensârî, çocuklara:

« Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'in hareminde bu yapılır mı?» demiştir.

2624. İmâm-ı Mâlik'e Rivâyet edildiğine göre bir adam: «Ben Medine'nin Esvaf mevkiinde bir kuş avladığım sırada Zeyd b. Sabit yanıma gelerek kuşu elimden alıp serbest bıraktı» dedi.

٣ - باب مَا جَاءَ فِي تَحْرِيمِ الْمَدِينَةِ

٢٦٢١ - حَدَّثَنِي يَحْيَى، عَنْ مَالِكٍ، عَنْ عَمْرٍو مَوْلَى الْمُطَّلِبِ، عَنْ أَنَسِ بْنِ مَالِكٍ، أَنَّ رَسُولَ اللَّهِ صلّى اللّه عليه وسلّم طَلَعَ لَهُ أُحُدٌ فَقَالَ : ( هَذَا جَبَلٌ يُحِبُّنَا وَنُحِبُّهُ، اللَّهُمَّ إِنَّ إِبْرَاهِيمَ حَرَّمَ مَكَّةَ، وَأَنَا أُحَرِّمُ مَا بَيْنَ لاَبَتَيْهَا )(٤٣٠).

٢٦٢٢ - وَحَدَّثَنِي مَالِكٌ، عَنِ ابْنِ شِهَابٍ، عَنْ سَعِيدِ بْنِ الْمُسَيَّبِ، عَنْ أبِي هُرَيْرَةَ، أَنَّهُ كَانَ يَقُولُ : لَوْ رَأَيْتُ الظِّبَاءَ بِالْمَدِينَةِ تَرْتَعُ مَا ذَعَرْتُهَا,  قَالَ رَسُولُ اللَّهِ صلّى اللّه عليه وسلّم : ( مَا بَيْنَ لاَبَتَيْهَا حَرَامٌ )(٤٣١).

٢٦٢٣ - وَحَدَّثَنِي مَالِكٌ، عَنْ يُونُسَ بْنِ يُوسُفَ، عَنْ عَطَاءِ بْنِ يَسَارٍ، عَنْ أبِي أَيُّوبَ الأَنْصَاري : أَنَّهُ وَجَدَ غِلْمَاناً قَدْ أَلْجَؤُوا ثَعْلَباً إِلَى زَاوِيَةٍ، فَطَرَدَهُمْ عَنْهُ.

قَالَ مَالِكٌ : لاَ أَعْلَمُ إِلاَّ أَنَّهُ قَالَ : أَفِي حَرَمِ رَسُولِ اللَّهِ صلّى اللّه عليه وسلّم يُصْنَعُ هَذَا(٤٣٢).

٢٦٢٤ - وَحَدَّثَنِي يَحْيَى، عَنْ مَالِكٍ، عَنْ رَجُلٍ قَالَ : دَخَلَ عَلَيَّ زَيْدُ بْنُ ثَابِتٍ وَأَنَا بِالأَسْوَافِ قَدِ اصْطَدْتُ نُهَساً، فَأَخَذَهُ مِنْ يَدِى فَأَرْسَلَهُ(٤٣٣).


بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحِيمِ
Rahmân ve Rahîm olan Allah’ın adıyla

 2. Medine'de İkamet Etme Ve Oradan Göç

2614. Zübeyr b. Avvam’ın azadlı kölesi Yuhannes şunları anlattı: «Fitne (karışıklık) zamanında Abdullah b. Ömer (radıyallahü anh)'ın yanında oturuyordum. Azat ettiği bir cariye gelerek ona selam verdi ve:

« Ya Eba Abdurrahman ben Medine'den çıkmak istiyorum. Açlık sıkıntısı çekiyoruz.» deyince:

« Otur ey akılsız! Şüphesiz ki ben Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'in şöyle buyurduğunu işittim: «Medine'nin mihnet ve sıkıntısına sabreden kimseye, kuşkusuz kıyamet gününde şefaatçi veya şahîd olurum.» Müslim, Hac, 15/85, no:482.

Hadis-i Şerif, Medine-i Münevvere'de oturmanın ve oradaki mihnet ve sıkıntılara katlanmanın sevap ve faziletli olduğuna delildir. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'in Medine halkına şahid veya şefaatçi olması şöyle izah edilmiştir. Medine halkının bir kısmına şahid ve bir kısmına da şefaatçi olur. Bu da ya günahkarlara şefaatçi, itaatkârlara şahid veya kendi seadet zamanında ölenlere şahid, daha sonra ölenlere şefaatçi olur, demektir.

2615. Cabir b. Abdullah anlatıyor: «Bir bedevi Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’e müslüman olmak üzere biat etti. Daha sonra Medine'de sıtma hastalığına yakalanınca Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'e gelip:

« Ya Resûlallah! Biatimi boz. (Medine'den ayrılmama müsade buyur)» dedi. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) kabul etmedi. Daha sonra tekrar gelip:

« Biatimi boz» dedi. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) yine kabul etmeyince bedevi tekrar gelip:

« Benim biatimi boz» dedi. Bu defa da Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) isteğini kabul etmeyince, bedevi çıkıp gitti. Bunun üzerine Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem):

« Şüphesiz ki Medine şehri demirci körüğü gibidir. (Nasıl ki körük demir üzerindeki kir ve pası giderirse) Medine şehri de kötüleri atar. İyiler orada kalır» buyurdu. Buharî, Ahkâm, 93/47; Müslim, Hacc, 15/88, no:489; Şeybanî, 89.

2616. Ebu Hüreyre (radıyallahü anh)'den: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'i işittim şöyle buyurdu:

« Rabbim bana öyle bir şehre hicret etmemi emretti ki bu diğer bütün şehirlere galip gelip hükmeder. İnsanlar ona Yesrib diyorlar, onun ismi Medine'dir. Körüğün demirin pasını giderdiği gibi Medine de kötü insanları yok eder, dışarı atar.» Buharî, Fedâilu'l-Medîne, 29/2; Müslim, Hac, 15/88, no:488.

2617. Urve'den: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)«Medine'den hoşlanmıyarak sevabını istemeyerek çıkan birinin yerine Allah daha hayırlı kimseleri getirir» buyurdu.

2618. Ebû Züheyr oğlu Süfyan'dan: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'ı işittim Şöyle buyurdu: «Yemen fethedilecektir. Medine'lilerden bir grup ailelerini ve kendilerine tabi olanları alıp Yemen'e göçeceklerdir. Halbuki —bilseler— Medine kendileri için daha hayırlıdır. Şam da fethedilecektir. O zaman Medine'lilerden bir grup ailelerini ve kendilerine uyanları alıp Şam'a göçeceklerdir. Halbuki —bilseler— Medine kendileri için daha hayırlıdır. Irak da fethedilecektir. O zaman da Medine halkından bir grup ailelerini ve kendilerine uyanları alıp Irak'a göç edeceklerdir. Bilseler Medine kendileri için daha hayırlıdır.» Buharî, Fedâilu'l-Medîne, 29/5; Müslim, Hac, 15/90, no:497.

Bu hadis-i Şerifte, Resûl-i Ekrem Efendimizin (sallallahü aleyhi ve sellem) bir kaç mucizesini görüyoruz:

a) Yemen, Şam ve Irak'ın fethedileceği haber verilmiştir. Gerçekten bunları belirtilen sıraya uygun olarak fethedilmiştir. Yemen, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) zamanında, diğerleri de daha sonra fethedilmiştir.

b) Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) ashabının bir kısmının Medine'yi terkedip oralara göçeceklerini haber vermiştir ki bu da gerçekleşmiştir.

c) Bunların Medine'de kalmalarının daha hayırlı olacağı bildirilmiştir. Birçok fitne ve kargaşa Medine terkedildikten sonra meydana gelmiştir.

2619. Ebû Hüreyre (radıyallahü anh)'den: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem):

« Medine şu en güzel haliyle terkedilecek. Hatta köpek ve kurt mescide girip, mescidin bir kısım direklerine veya minbere siğecek (çişleyecek).» buyuranca:

« Ya Resûlallah o zaman meyveler kimin olacak?» dediler.

« Rızıklarını arayan kuş ve yırtıcı hayvanların olacak» buyurdu. Buhârî, Fedâilu'l-Medîne, 29/5; Müslim, Hac, 15/91, no:499.

Kadı Iyad'ın belirttiğine göre Medine bu hale İslamın ilk asrında düşmüştür. Daha önce İslâmiyetin merkezi, ashab ve tabiinin barınağı, müslümanların en mamur ve medeni şehri olan Medine-i Münevvere, daha sonra bu en güzel haliyle bırakılarak Hilafet merkezi Şam'a ve Irak'a (önce Küfe'ye, sonra Bağdat'a) nakledilmiştir. Peygamber Efendimizin (sallallahü aleyhi ve sellem) hadis-i şeriflerinde belirttiği haller birer mucize olarak vuku bulmuştur. İmam Nevevî'ye göre ise, Medine-i Münevvere bu hale kıyametin kopması yaklaştığı bir zamanda düşecektir.

2620. İmâm-ı Mâlik'e şöyle Rivâyet edildi: Ömer b. Abdülaziz, Medine'den çıkacağı zaman ona yönelip ağladı, sonra yanında bulunan arkadaşına seslenerek:

« Ey Müzahim! Medine'nin barındırmayıp dışarı sürdüğü kimselerden olmamızdan korkuyor musun?» dedi.

٢ - باب مَا جَاءَ فِي سُكْنَى الْمَدِينَةِ وَالْخُرُوجِ مِنْهَا

٢٦١٤ - حَدَّثَنِي يَحْيَى، عَنْ مَالِكٍ، عَنْ قَطَنِ بْنِ وَهْبِ بْنِ عُمَيْرِ بْنِ الأَجْدَعِ، أَنْ يُحَنَّسَ مَوْلَى الزُّبَيْرِ بْنِ الْعَوَّامِ أَخْبَرَهُ : أَنَّهُ كَانَ جَالِساً عِنْدَ عَبْدِ اللَّهِ بْنِ عُمَرَ فِي الْفِتْنَةِ، فَأَتَتْهُ مَوْلاَةٌ لَهُ تُسَلِّمُ عَلَيْهِ فَقَالَتْ : إنِّي أَرَدْتُ الْخُرُوجَ يَا أَبَا عَبْدِ الرَّحْمَنِ، اشْتَدَّ عَلَيْنَا الزَّمَانُ. فَقَالَ لَهَا عَبْدُ اللَّهِ بْنُ عُمَرَ : اقْعُدِي لِكَاعُ(٤٢٤)، فَإِنِّى سَمِعْتُ رَسُولَ اللَّهِ صلّى اللّه عليه وسلّم يَقُولُ : ( لاَ يَصْبِرُ عَلَى لأْوَائِهَا وَشِدَّتِهَا أَحَدٌ، إِلاَّ كُنْتُ لَهُ شَفِيعاً أَوْ شَهِيداً يَوْمَ الْقِيَامَةِ )(٤٢٥).

٢٦١٥ - وَحَدَّثَنِي يَحْيَى، عَنْ مَالِكٍ، عَنْ مُحَمَّدِ بْنِ الْمُنْكَدِرِ، عَنْ جَابِرِ بْنِ عَبْدِ اللَّهِ : أَنَّ أَعْرَابِيًّا بَايَعَ رَسُولَ اللَّهِ صلّى اللّه عليه وسلّم عَلَى الإِسْلاَمِ، فَأَصَابَ الأَعْرَأبِي وَعْكٌ بِالْمَدِينَةِ، فَأَتَى رَسُولَ اللَّهِ صلّى اللّه عليه وسلّم فَقَالَ : يَا رَسُولَ اللَّهِ أَقِلْنِي بَيْعَتِي. فَأَبَى رَسُولُ اللَّهِ صلّى اللّه عليه وسلّم، ثُمَّ جَاءَهُ فَقَالَ : أَقِلْنِي بَيْعَتِي. فَأَبَى، ثُمَّ جَاءَهُ فَقَالَ : أَقِلْنِي بَيْعَتِي. فَأَبَى فَخَرَجَ الأَعْرَأبِي، فَقَالَ رَسُولُ اللَّهِ صلّى اللّه عليه وسلّم : ( إِنَّمَا الْمَدِينَةُ كَالْكِيرِ، تَنْفِي خَبَثَهَا، وَيَنْصَعُ طِيبُهَا )(٤٢٦).

٢٦١٦ - وَحَدَّثَنِي مَالِكٌ، عَنْ يَحْيَى بْنِ سَعِيدٍ، أَنَّهُ قَالَ : سَمِعْتُ أَبَا الْحُبَابِ سَعِيدَ بْنَ يَسَارٍ يَقُولُ : سَمِعْتُ أَبَا هُرَيْرَةَ يَقُولُ : سَمِعْتُ رَسُولَ اللَّهِ صلّى اللّه عليه وسلّم يَقُولُ : (أُمِرْتُ بِقَرْيَةٍ تَأْكُلُ الْقُرَى، يَقُولُونَ يَثْرِبُ، وَهِيَ الْمَدِينَةُ، تَنْفِي النَّاسَ كَمَا يَنْفِي الْكِيرُ خَبَثَ الْحَدِيدِ )(٤٢٧).

٢٦١٧ - وَحَدَّثَنِي مَالِكٌ، عَنْ هِشَامِ بْنِ عُرْوَةَ، عَنْ أَبِيهِ : أَنَّ رَسُولَ اللَّهِ صلّى اللّه عليه وسلّم قَالَ : ( لاَ يَخْرُجُ أَحَدٌ مِنَ الْمَدِينَةِ رَغْبَةً عَنْهَا : إِلاَّ أَبْدَلَهَا اللَّهُ خَيْراً مِنْهُ )(٤٢٧/١).

٢٦١٨ - وَحَدَّثَنِي مَالِكٌ، عَنْ هِشَامِ بْنِ عُرْوَةَ، عَنْ أَبِيهِ، عَنْ عَبْدِ اللَّهِ بْنِ الزُّبَيْرِ، عَنْ سُفْيَانَ بْنِ أبِي زُهَيْرٍ، أَنَّهُ قَالَ:  سَمِعْتُ رَسُولَ اللَّهِ صلّى اللّه عليه وسلّم يَقُولُ : ( تُفْتَحُ الْيَمَنُ فَيَأْتِي قَوْمٌ يَبِسُّونَ فَيَتَحَمَّلُونَ بِأَهْلِيهِمْ وَمَنْ أَطَاعَهُمْ، وَالْمَدِينَةُ خَيْرٌ لَهُمْ لَوْ كَانُوا يَعْلَمُونَ، وَتُفْتَحُ الشَّامُ فَيَأْتِي قَوْمٌ يَبِسُّونَ فَيَتَحَمَّلُونَ بِأَهْلِيهِمْ وَمَنْ أَطَاعَهُمْ، وَالْمَدِينَةُ خَيْرٌ لَهُمْ لَوْ كَانُوا يَعْلَمُونَ، وَتُفْتَحُ الْعِرَاقُ فَيَأْتِي قَوْمٌ يَبِسُّونَ فَيَتَحَمَّلُونَ بِأَهْلِيهِمْ وَمَنْ أَطَاعَهُمْ، وَالْمَدِينَةُ خَيْرٌ لَهُمْ لَوْ كَانُوا يَعْلَمُونَ )(٤٢٨).

٢٦١٩ - وَحَدَّثَنِي يَحْيَى، عَنْ مَالِكٍ، عَنِ ابْنِ حِمَاسٍ، عَنْ عَمِّهِ، عَنْ أبِي هُرَيْرَةَ، أَنَّ رَسُولَ اللَّهِ صلّى اللّه عليه وسلّم قَالَ : ( لَتُتْرَكَنَّ الْمَدِينَةُ عَلَى أَحْسَنِ مَا كَانَتْ، حَتَّى يَدْخُلَ الْكَلْبُ أَوِ الذِّئْبُ، فَيُغَذِّى عَلَى بَعْضِ سَوَارِي الْمَسْجِدِ، أَوْ عَلَى الْمِنْبَرِ ). فَقَالُوا : يَا رَسُولَ اللَّهِ فَلِمَنْ تَكُونُ الثِّمَارُ ذَلِكَ الزَّمَانَ ؟ قَالَ : ( لِلْعَوَافِي، الطَّيْرِ وَالسِّبَاعِ )(٤٢٩).

٢٦٢٠ - وَحَدَّثَنِي مَالِكٌ، أَنَّهُ بَلَغَهُ : أَنَّ عُمَرَ بْنَ عَبْدِ الْعَزِيزِ حِينَ خَرَجَ مِنَ الْمَدِينَةِ الْتَفَتَ إِلَيْهَا فَبَكَى، ثُمَّ قَالَ : يَا مُزَاحِمُ أَتَخْشَى أَنْ نَكُونَ مِمَّنْ نَفَتِ الْمَدِينَةُ.


بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحِيمِ
Rahmân ve Rahîm olan Allah’ın adıyla

 1. Medine ve Medine'lilere Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in Duası

[2] Medine'nin daha öceki ismi «Yesrib» idi. Nitekim Kur'an-ı Kerim'de el-Ahzâb sûresi 13. âyetinde bu isimle zikredilmektedir. Daha sonra Peygamber Efendimiz (sallallahü aleyhi ve sellem) 622 Milâdî tarihinde Mekke'den Medine'ye hicret buyurunca bu ismin yerini, peygamberin şehri anlamına gelen «Medinetü'n-Nebî» almıştır. Daha sonra bu isim çok kullanıldığı için kısa olması bakımından sonundaki «en-Nebî» atılmış, Medine olarak kalmıştır. Aslında «Medine» şehir demektir. Fakat Peygamberimizin şehrine alem olmuştur. Bu sebeple Medine denilince, Peygamberimiz (sallallahü aleyhi ve sellem)'in hicret edip medfun bulunduğu şehir akla gelir.

2612. Enes b. Malik (radıyallahü anh)'dan: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem), Medine halkı için şöyle dua etti: «Allahım! Onların ölçeklerini bereketlendir. Sa' ve müdlerini bereketli kıl.» Buhârî, Buyu, 34/53; Müslim, Hac, 15/85, no: 465.

2613. Ebû Hüreyre (radıyallahü anh) şunları anlattı: insanlar turfanda meyveyi gördüklerinde Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'e getirirler, o da meyveyi eline alınca:

« Allah'ım! meyvelerimizi bize bereketlendir, Medine'mizde bize bolluk ver, sa’ ve müddümüzde bize bereketler ihsan eyle, Allah'ım Şüphesiz ki İbrahim senin kulun, halil'in (dostun) ve peygamberindir. Ben de senin kulun ve peygamberinim. O Mekke için sana dua etti. Ben de Medine için sana dua ediyorum. Onun Mekke için senden talep ettiğinin benzerini ve bir misli fazlasını senden talep ediyorum» Sonra Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) gördüğü en küçük çocuğu çağırır, bu meyveyi ona verirdi. Müslim, Hac, 15/85, no:483.

Ashabın ilk çıkan meyveyi, Peygamber Efendimiz (sallallahü aleyhi ve sellem)'e getirmeleri onun duasını almayı arzu ettiklerinden dolayı idi.

Hazret-i İbrahim (aleyhisselâm)'in Mekke için yapmış olduğu dua Kur'an-ı Kerim'de İbrahim sûresinin 35-37. âyetlerinde zikredilmektedir ki anlamı şöyledir: « (Habibim) hatırla o zamanı kit İbrahim: Rabbim, demişti, bu şehri (Mekke-i Mükerreme'yi) emniyetli kıl. Beni de oğullarımı da putlara tapmaktan uzak tut... Ey Rabbimiz! Ben evladlarımdan kimini (İsmail aleyhisselâm) ile validesini (Hacer'i) senin mukaddes olan evinin yanında ekinsiz bir vadiye yerleştirdim. Ey Rabbimiz! Onları bu vadiye yerleştirmemin sebebi dosdoğru namazlarını kılmaları içindir. Artık sen insanlardan bir kısmının gönüllerini onlara meylettir ve onları bir kısım meyvelerle rızıklandır. Umulur ki onlar bu sebeple şükrederler.»

Hadis-i Şerifin son bölümünde Resûl-i Ekrem (sallallahü aleyhi ve sellem)'in çocuklara karşı olan şefkat ve merhameti ile onları sevindirmeye verdiği itinayı görüyoruz.

١ - باب الدُّعَاءِ لِلْمَدِينَةِ وَأَهْلِهَا

٢٦١٢ - وَحَدَّثَنِي يَحْيَى بْنُ يَحْيَى، قَالَ : حَدَّثَنِي مَالِكٌ، عَنْ إِسْحَاقَ بْنِ عَبْدِ اللَّهِ بْنِ أبِي طَلْحَةَ الأَنْصَاري، عَنْ أَنَسِ بْنِ مَالِكٍ، أَنَّ رَسُولَ اللَّهِ صلّى اللّه عليه وسلّم قَالَ : ( اللَّهُمَّ بَارِكْ لَهُمْ فِي مِكْيَالِهِمْ، وَبَارِكْ لَهُمْ فِي صَاعِهِمْ وَمُدِّهِمْ ). يَعْنِي أَهْلَ الْمَدِينَةِ(٤٢٢).

٢٦١٣ - وَحَدَّثَنِي يَحْيَى، عَنْ مَالِكٍ، عَنْ سُهَيْلِ بْنِ أبِي صَالِحٍ، عَنْ أَبِيهِ، عَنْ أبِي هُرَيْرَةَ، أَنَّهُ قَالَ : كَانَ النَّاسُ إِذَا رَأَوْا أَوَّلَ الثَّمَرِ جَاءُوا بِهِ إِلَى رَسُولِ اللَّهِ صلّى اللّه عليه وسلّم، فَإِذَا أَخَذَهُ رَسُولُ اللَّهِ صلّى اللّه عليه وسلّم قَالَ : ( اللَّهُمَّ بَارِكْ لَنَا فِي ثَمَرِنَا، وَبَارِكْ لَنَا فِي مَدِينَتِنَا، وَبَارِكْ لَنَا فِي صَاعِنَا، وَبَارِكْ لَنَا فِي مُدِّنَا، اللَّهُمَّ إِنَّ إِبْرَاهِيمَ عَبْدُكَ وَخَلِيلُكَ وَنَبِيُّكَ، وَإِنِّى عَبْدُكَ وَنَبِيُّكَ، وَإِنَّهُ دَعَاكَ لِمَكَّةَ، وَإِنِّى أَدْعُوكَ لِلْمَدِينَةِ بِمِثْلِ مَا دَعَاكَ بِهِ لِمَكَّةَ وَمِثْلِهِ مَعَهُ ). ثُمَّ يَدْعُو أَصْغَرَ وَلِيدٍ يَرَاهُ فَيُعْطِيهِ ذَلِكَ الثَّمَرَ(٤٢٣).


SELMAN SEVEN

{facebook#https://facebook.com/} {twitter#https://twitter.com/}

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *

Blogger tarafından desteklenmektedir.
Javascript DisablePlease Enable Javascript To See All Widget