Hasen |
---|
Altıncı babdan çekilen “hasune” kök fiilinden alınma sıfatı-ı müşebbehe olan hasen, sözlükte “iyi, güzel, hoş ve latif manalarına gelir. Çoğulu hisândır. Terim olarak hasen, sahih ile zayıf arasında yer alan, ancak sahihe daha yakın olan bir hadis çeşididir. Ahmed Naim Merhumun haklı olarak “tarifinde çok zahmet çekilmiştir” dediği gibi gerek isnadı, gerek ravileri, gerekse metni dikkate alınarak değişik şekillerde tarif edilmiş; her tarif üzerinde münakaşalar yapılmıştır. Hasen hadisin ilk tarifi, hadisleri sahih, hasen ve zayıf diye üç kısma ayıran341, ve el-Câmi (Sünen) inde bol miktarda hasen hadis bulunan Tirmizî'ye aittir. Ona göre hasen, isnadında yalanla itham edilmiş bir ravi bulunmayan, şaz olmayan ve benzeri başka tanklardan rivayet edilmiş olan hadistir. 342 Tirmizî'nin bu tarifine hadis âlimleri değişik noktalardan itiraz etmişlerdir. Bu itirazların en dikkate değer olanı, tarifin hasen hadisi sahihten ayırt etmekten uzak olduğudur; zira Tirmizî'nin hasen tarifinde esas olan, ravilerin yalanla itham edilmemiş kimseler olması ile şaz olmaması noktalarıdır. Öte yandan bu tarif, Tirmizi'nin kitabında pek çok yerde kullandığı (ancak bu vecihten bildiğimiz hasen-garîb bir hadistir) hükmüne zıt düşer; çünkü hadisin garabet taşıması veya tek vecihten bilinmesi ile tarifte geçen benzerinin başka tariklardan rivayet edilmiş olması esasını bağdaştırmak mümkün değildir. Bununla birlikte bazı hadisciler Tirmizî'nin tarifinde hasen hadisi sahihten ayırt eden bir özelliğin bulunduğunu ileri sürmüşler ve “ravilerinin yalanla itham olunmaması” kaydının, hasen hadis ravilerinin sahih ravileri derecesinde olmadığına delalet ettiğini söylemişlerdir. Onlara göre sahih hadis ravileri hakkında adalet ve zabt şartlarına delâlet etmek üzere kullanılan sika tabiri ile hasen hadis ravileri hakkında kullanılan “yalanla itham olunmamak” kaydı arasında belirli bir fark vardır. 343Şu hale göre hasen hadis ravilerinin yalancılıkla itham edilmemiş olmalan şartı, sahih hadis ravilerinin sika olmaları şartıyla bir değildir. Bunun sonucu olarak hasen ravileri, sahih ravilerinden mevsûkiyet yönünden daha aşağı derecededirler, öte yandan hasenin tarifinde esas olan, hadisin başka tarîklardan rivayet edilmiş olma şartı sahihte yoktur. Bu da haseni sahihten ayıran bir başka özelliktir. İkinci meşhur hasen tarifi, Hamd b. Muhammed el-Hattâbî'ye aittir. Ona göre hasen, çıkış yeri (mahreci) bilinen, ravileri meşhur olan hadistir. Hadislerin çoğu hasen etrafında döner ve hasen, tüm alimlerin kabul ettikleri, ekseri fakihlerin kullandıklan hadistir. 344 el-Hattâbî'nin bu tarifindeki “çıkış yeri” nden maksat, hadisin rivayet edildiği beldedir. Tarifteki hadisin çıkış yerinin belli olması kaydı, munkatı ile tedlis yaptığı sabit olmamış müdellisin rivayet ettiği hadisi tariften hariç tutmak içindir; zira munkatı ve benzeri isnadında kopukluk olan hadislerin çıkış yeri belli değildir. Yukarıdaki kayıtla müdelles de öyledir. 345 el-Hattâbî'nin bu tarifine de itiraz edilmiştir. Nitekim İbnu's-Salâh, Tirmizî'nin tarifi ile bunun mübhem olduğunu, sadra şifa olmadıklarını söylemiştir. Ona göre her iki tarif de hasen ile sahih arasındaki farkı belirtmekten uzaktır.346 İbn Dakîki'1-İyd el-Hattâbî'nin tarifinin sahih için de doğru sayılabileceğini, bu takdirde sahihin hasen tarifine dahil olacağını söylemiştir. 347İbn Cemâ'a ise itirazında zayıf hadisin çıkış yerinin de bilinebileceğini, halbuki ravilerinin zayıf olarak tanındıklannı ileri sürmüştür. 348Bu itirazlar ayn ayn münakaşa edilmiştir. Söz gelimi, sahih hadislerin de çıkış yerlerinin bilindiği, ravilerinin meşhur olduğu itirazına karşı şöyle denilmiştir: el-Hattâbî, tarifindeki “çıkış yerleri belli” kaydiyle hasen hadislerin sahih hadisler derecesine çıkamadıklarına işaret etmiştir, onun tarifine eklediği “hasen, ekseri alimlerin kabul ettikleri, ekseri fakihlerin kullandıkları hadistir” ifadesi, yine hasen hadisin sahihten farklı olduğunu belirtmektedir; zira sahih hadisler fakihlerin ekseriyeti tarafından değil, bütün alimler ve fakihler tarafından kabul edilmiş ve kullanılmıştır. İbn Dakîki'1-İyd'in, sahihin de hasene dahil olacağı itirazına cevap veren et-Tebrizî, sahihin hasenden ehass, binaenaleyh hâssın âmmın hududu içinde olmasının zaruret olduğunu söylemiştir. 349 Üzerinde durulan Tirmizî ile el-Hattâbî'nin tariflerini mübhem olduklarından sadra şifa görmediğini az önce söz konusu ettiğimiz İbnu's-Salâh, muhaddislerin hasen terimini kullandıklan yerleri etraflıca araştırması sonucu hasen hadislerin iki kısma ayrıldığının açığa çıktığına işaret eder. Bunlardan birincisi, isnadında ehliyeti tahakkuk etmemiş mestur raviler bulunmaktan hali olmayan hadislerdir. Ancak bu mestur raviler gaflet sahibi, rivayetlerinde fazla hata yapan kimseler değildirler. Bunun gibi hadiste kasden yalan söylemekle veya bir başka sebep yüzünden fıskla itham edilmiş kimseler de değildirler. Bu neviden olan hadisler aynı zamanda metni, ravisine mutâbaat hasıl olan, bir diğer ravi tarafından bir veya birkaç vecihten rivayet edilmekle veya şahidi olmakla bilinen ve böylece şâz ve münker olmaktan kurtulan hadislerdir. Tirmizî'nin tarifinden anlaşılan budur, ikincisi ise sıdk ve emanetle meşhur olmakla beraber hıfz ve itkan yönünden daha aşağı mertebelerde olduklarından sahih hadis ravileri mertebesine çıkamayan, ancak teferrüd ettiği hadisler münker sayılan ravilerden üstün olan ravilerin rivayet ettikleri hadislerdir. Bu hadisler, aynı zamanda şâz, münker ve mu'allel olmaktan da uzaktırlar, el-Hattâbî'nin tarifinde anlaşılan ise hasenin bu ikinci kısmıdır. 350 İbnu's-Salâh'ın hasen hadisleri iki kısma ayırarak tarif etmesi, hem Tirmizî'nin, hem de el-Hattâbî'nin tariflerini bir araya getirmesi bakımından önemlidir. Bu önem, iki meşhur imamın, aynı şeyin tarifini yaparken aradaki fark ne kadar az olursa olsun, ayrı ayn şeylerin tariflerini yaptıklarını ortaya çıkardığından önemi bir kat daha artmaktadır. Nitekim İbnu's-Salâh, gerek Tirmizî'nin, gerekse el-Hattâbî'nin tariflerinin sadra şifa vermediklerini söylerken, yine bu tariflere bağlı kalmış, onlara biraz daha açıklık kazandırmış ve neticede her iki tarifin birbirinden az çok farklı olduğu kanaatine vararak, yine bu iki tarife göre hasen hadislerin iki kısım olduğunu söylemiştir. 351 Hicri altıncı asır alimlerinden İbnu'l-Cevzî'ye göre ise hasen hadis, kendisinde zayıflık bulunan, çıkış yeri itibariyle sahihe yakın ancak yalan olma ihtimali bulunan hadistir. Böyle bir hadisle amel sahih olur.352 Bu tarifi açıklayan et-Tîbî, hasenin sahih ve zayıfın bilinmesine bağlı olduğunu söylemiş ve yalan olma ihtimalinin bulunmasını, ravilerinin Tirmizî'nin tarifinde söz konusu edildiği gibi yalanla itham edilmeyen mestur kişiler olmasiyle izah etmiştir. 353Her ne ise, İbnu'l-Cevzî'nin bu tarifi Hadis Usûlü alimlerince benimsenmemiştir. İbn Cemâ'a'ya göre hasen, senedi muttasıl, illetten hali, ancak isnadında ya rivayet ettiği hadise şahidi olan mestur, ya da itkan derecesinden aşağıya rivayet ettiği hadise şahidi olan mestur, ya da itkan derecesinden aşağı derecedeki meşhur bir ravisi bulunan hadistir. et-Tîbî haseni ayrıca özlü bir şekilde “şaz ve illetten ârî olmakla birlikte birden fazla tarîktan rivayet edilen, sika derecesine yakın bir ravinin müsnedi veya sikanın mürseli” olarak da tarif etmiştir. 354 İbn Haceri'l-Askalâni'ye gelince o, ayn bir hasen tarifi vermemiş; bu hadis çeşidini âhad haberler içinde sahihle ilgi kurarak tarif etmiştir. Ona göre sahih haberin şartlarından biri olan ravisinin zabt şartı hafifler, yani azalırsa böyle hadislere hasen li-zâtihî denir. 355 Diğer taraftan bazı kusurlar sebebiyle kabul vasfının en üst derecesine şamil olmayan, ancak bu kusurları gideren bazı özelliklere sahip olan haber sahih li-gayrihî; eğer bu kusurları gideren bir özellik yoksa hasen li-zâtihîdir. İsnad yönünden tevakkuf edilen hadiste kabul tarafını tercih ettiren bir karine bulunursa buna da hasen li-gayrihî denir. 356 İbn Hacer'in tarifinde hasen, esas itibariyle bazı kusurlar sebebiyle sahihten bir mertebe aşağıda bulunan hadis olarak göze çarpmaktadır. Onun sahihin altında sayılmasının sebebi, ravisinin zabt bakımından sahih hadis ravisi derecesinde olmamasıdır. İbn Hacer'in bu tarifi hasenin en özlü ve makbul tarifi kabul edilmiştir. Nitekim Takiyyuddin Ahmed eş-Şumunnî haseni “şaz ve mu'allel olmamak şartiyle adalet sahibi ancak zabtı az, şu kadar ki rivayetinde teferrüd ettiği hadisler münker sayılanlardan üstün bir mertebede bulunan ravinin muttasıl olarak rivayet ettiği hadis” olarak tanımlamıştır. 357 es-Suyûtî ise “adalet sahibi ancak zabtı az ravinin şaz ve mu'allel olmayan muttasıl rivayetine hasen denir” demiştir. Her iki alim de tariflerinde İbn Hacer'e uymuşlardır. Netice itibariyle değişik tarifleri yapılmış olan hasen, adalet şartını haiz olmakla birlikte zabt yönünden sahih hadis ravileri derecesine çıkamayan ravinin kesiksiz isnadla rivayet ettiği, şaz ve illetli olmayan hadislerdir. Aslında hasen Ii-zâtihînin tarifi olan bu tarif, muahhar hadis usulü alimlerinin de benimsedikleri hasen tarifi olmuştur. Yukarıda da değinildiği gibi, hasen hadisler en çok Tirmizî'nin Sünen de denilen el-Cami'inde bulunur. Aslında Sünen Tirmizî. hasen hadisler için asıl mesabesinde kabul edilmiştir. Bazı şeyhlerinin ve Ahmed b. Hanbel ve Buhari gibi şeyhlerinden bir tabaka önceki bazı alimlerin sözleri arasında hasen lafzına rastlanırsa da bu ıstılahı yerleştiren ve çokça kullanan Tirmizidir. Tirmizî'nin yanısıra ebu Davud, Nese'î, İbn Mâce ve ed-Dârekutnî de Sunenlerinde hasen hadise yer vermişlerdir. Hasen hadisin en çok bulunduğu bir diğer kaynak da el-Huseyn b. Mes'ud el-Ferrâ' el-Beğavî'nin Mesâbîhu's-Sunne isimli kitabıdır, el-Beğavî bu eserinde topladığı hadisleri sıhâh ve hisân başlıkları altında iki kısımda vermiştir. Sıhâh başlığı altında verdikleri Buhârî ve Müslim'in gerek ittifakla gerekse münferiden rivayet ettikleri; hisân başlığıyla verdikleri ise Ebu Davud, Tirmizî ve öteki içinde hasen hadis bulunan kitaplardan naklettikleridir. (Bk. Hisân). Hasen hadise örnek: Behz b. Hakîm'in babası vasıtasiyle dedesinden rivayet ettiğine göre o şöyle demiştir: “Ya Resulallah! Dedim; (en çok) kime iyilik edeyim? (Hz. Peygamber (s.a.s) “Anana” buyurdu. “Sonra kime?” dedim; “Anana” dedi. “Sonra kime” diye sordum; Yine: “Anana” cevabını verdi. “Daha sonra kime” dedim, “Sonra babana, sonra da derece derece akrabalarına” buyurdu.”358 Bu hadis, Tirmizi'ye göre hasendir; zira ravisi Behz b. Hakîm, cerh ve ta'dil âlimlerine göre sika olmakla birlikte Şu'be tarafından tenkid edilmiştir. İbn Hibbân'a göre hadisleri sahihlikten düşmüştür. Hıfz bakımından da sahih hadis ravileri ayarında değildir. 359 Hasen hadisler, yukarıda İbnu's-Salâh ve İbn Hacer'in tariflerinde söz konusu edildiği gibi, hasen li-zâtihî (veya li-aynihî) ve hasen li-gayrihî olmak üzere iki kısma ayrılırlar. Herbiri hakkında fazla bilgi almak için özel maddelerine bakılabilir. Sıhhat bakımından sahihten aşağı bir mertebede bulunan hasen, dînî konularda delil olma açısından sahih gibidir. Hatta bazı alimlere göre rivayet tarîki çok olursa sahih bile sayılır. Nitekim Tirmizî, Ebu Davud, el-Hâkim, İbn Hibbân ve İbn Huzeyme gibi hadis alimleri, sahih hadisleri toplamak üzere tasnif ettikleri kitaplarına hasen hadisleri almakta bir mahzur görmemişlerdir. Bu alimler, her ne kadar hasen hadisleri kitaplarına almışlarsa da yine de onun sahih hadisle bir olmadığı, ondan aşağı seviyede bulunduğu görüşündedirler. Hasen hadislerin ancak rivayet tankları çoğaldığı takdirde sıhhatine hükmedilebilmesi, ravilerin zabt yönünden sahih hadis ravilerinden aşağı mertebede olduklarındandır. Her biri yalnız başına kalsa hüccet olamıyacak iki tariktan gelen bir hadisi dinî bir konuda hüccet olarak almakta yadırganacak bir taraf yoktur. Nasıl ki başka vecihten müsned olarak gelen yahut o kuvvette bir diğer mürsel hadisle kuvvet kazanmış mürsel hadis bazı alimlere göre dini meselelerde delil kabul edilir. İki tarîktan gelen hasen de öyledir.
|
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.