83- Allah’ın İsimleri Kaç Tanedir?
3847- Ebû Hüreyre (radıyallahü anh)’den rivâyete göre, Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu: “Allah’ın doksan dokuz ismi vardır. Kim bunları öğrenir ve hayatı boyunca Allah’ı bu şekilde tanıyarak yaşar ve hayatını bu iman ve yaşayış üzere bitirirse inşallah Cennete girer.” (Buhârî, Şurût: 17; Müslim, Zikir: 27)
3848- Yusuf diyor ki Abdul A’lâ bu hadisin bir benzerini Hişâm b. Hassân’dan, Muhammed’den ve Ebû Hüreyre’den bize aktarmıştır.
3849- Ebû Hüreyre (radıyallahü anh)’den rivâyete göre, Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu: “Allah’ın doksan dokuz ismi vardır. Kim bunları öğrenir ve hayatı boyunca Allah’ı bu şekilde tanıyarak yaşar ve hayatını bu iman ve yaşayış üzere bitirirse inşallah Cennete girer.” “O Allah ki Ondan başka gerçek ilah yoktur ancak o vardır. O dünyada herkese ahirette ise sadece mü’minlere acıyıp şefkat edendir.”
(Bu 99 ismi; manzum tercemesiyle veriyoruz ki Müslümanlar kolayca ezberleyip Allah’ı iyi bilisinler diye…)
Buhârî ve Müslim’de isimler sayılmaksızın, Tirmizî, Deavât, 86 ve İbn-i Mâce, Duâ, 10 da 99 isim sayılarak rivâyet edildiğine göre; “Allah’ın 99 ismi vardır. Kim bunları öğrenir (hayatı boyunca Allah’ı bu şekilde tanıyarak yaşar ve hayatını bu iman ve yaşayış üzere bitirirse inşaallah) Cennete girer.”
اَللَّهُ | Allah, O'ndan başka yoktur tapacak En güzel isimler, O'nundur ancak. | اَلْوَكِيلُ - اَلْقَوِىُّ | Vekîl'dir, daima kulun vekili. Kavî'dir, işi pek güçlü, kuvvetli. |
اَلرَّحْمَنُ – اَلرَّحِيمُ | Rahman'dır, esirger, merhametlidir. Rahim'dir, kuluna pek rahmetlidir. | اَلْمَتِينُ - اَلْوَلِىُّ | Metîn'dir, sarsılmaz pek metanetli. Velî'dir, mevlâ'dır, ne güzel velî. |
اَلْمَلِكُ – اَلْقُدُّوسُ | Melik'dir, mülk O'nun varlık O'nundur. Kuddûs'tür, eşsizlik, birlik O'nundur. | اَلْحَمِيدُ – اَلْمُحْصِى | Hamîd'dir, her işi yerinde, yüce. Muhsî'dir, saymıştır, nasıl ve nice. |
اَلسَّلاَمُ – اَلْمُؤْمِنُ | Selâm'dır, selâmet, saadet O'ndan. Mü'min'dir, hidayet emniyet O'ndan. | اَلْمُبْدِئُ – اَلْمُعِيدُ | Mübdî'dir, her işin başıdır, başlar. Muîd'dir, her işi tekrar O işler. |
اَلْمُهَيْمِنُ – اَلْعَزِيزُ | Müheymin, gözeten, denetleyen O. Aziz'dir, şerefli, şeref veren O. | اَلْمُحْيِى - اَلْمُمِيتُ | Muhyî'dir diriltir, hayat bahşeder. Mümît'dir, öldürür ve helak eder. |
اَلْجَبّاَرُ | Cebbâr'dır, her derdin çaresi O'ndan. Çıkmaya çare yok, buyruklarından. | اَلْحَىُّ - اَلْقَيوُّمُ | Allah'ım bir Hayy'dir, daim sağ ölmez. Kayyûm'dur hiç bir şey O'nsuz sağ olmaz. |
اَلْمُتَكَبِّرُ | Büyüklük O'nundur, O mütekebbir. Bir Allah, en büyük demektir tekbir. | اَلْواَجِدُ - اَلْماَجِدُ | Vâcid'dir, ezeli, ebedi vardır. Mâcid'dir, mecidle anlamı birdir. |
اَلْخاَلِقُ – اَلْباَرِئُ | Hâlık'tır, yarattı, yoktan var etti. Bârî'dir, düpdüzgün yaptı, düzeltti. | اَلْواَحِدُ - اَلصَّمَدُ | Vâhid'dir, birdir O, başka İlah yok. Samed'dir, eşsizdir, gayrine âh yok. |
اَلْمُصَوِّرُ | Mûsâvvir, her şeye bir suret vermiş. Sanatını gözler önüne sermiş. | اَلْقاَدِرُ - اَلْمُقْتَدِرُ | Kâdir'dir, herşeyin üstüne gider. Muktedîr, her işi yapar, alteder. |
اَلْغَفّاَرُ – اَلْقَهّاَرُ | Ğaffâr'dır, bağışlar, eksiği kapar. Kahhâr'dır, kahreder ne yapar, yapar. | اَلْمُقَدِّمُ - اَلْمُؤَخِّرُ | Mukaddim, isterse öne alır O. Muahhir, isterse sona alır O. |
اَلْوَهّاَبُ – اَلرَّزاَّقُ | Vehhâb'tır, hep verir, hep karşılıksız. Razzâk'tır, mahlûku komaz rızıksız. | اَلأَوَّلُ – اَلآخِرُ | Evvel'dir, ilk O'dur, yoktur öncesi. Ahir'dir son O'dur, yoktur sonrası. |
اَلْفَتّاَحُ – اَلْعَلِيمُ | Fettâh'tır, yol açar kapılar açar. Alîm'dir, bilendir sonsuz ilmi var. | اَلظّاَهِرُ - اَلْباَطِنُ | Zâhir'dir, en üstün O'ndan üste yok. Bâtın'dır, en gizli O'ndan berî yok. |
اَلْقاَبِضُ – اَلْباَسِطُ | Kâbız'dır, dilerse sıkar, dar eder. Bâsıt'tır, bol verir, yoğu var eder. | اَلْواَلِى - اَلْمُتَعاَلِى | Vâlî'dir, üstlenir, destekler kulu. Müteâlî O'dur, yüksek ve ulu. |
اَلْخاَفِضُ – اَلرّاَفِعُ | Hâfız'dır, indirir, alçaltır aman. Râfı'dir, bindirir, yüceltir heman. | اَلْبَرُّ - اَلتَّوّاَبُ | Berr'dir, kaplamıştır lutfu her yeri. Tevvâb, kabul eder, tüm tevbeleri. |
اَلْمُعِزُّ – اَلْمُذِلُّ | Muîz'dir, yükseltir izzetler verir. Müzil'dir, alçaltır, zilletler verir. | اَلْمُنْتَقِمُ – اَلْعَفُوُّ | Müntakîm, intikam alır, bırakmaz. Afüv'dür, yalvarsan affeder, bakmaz. |
اَلسَّمِيعُ – اَلْبَصِيرُ | Semi'dir, herşeyi duyar, işitir. Basîr'dir, herşeyi görür, gözetir. | اَلرَّؤُوفُ – ماَلِكُ الْمُلْكِ | Raûf'dur, şefkati, merhameti çok. Mâliki'l-Mülk'tür O, mülk de ortağı yok. |
اَلْحَكَمُ – اَلْعَدْلُ | Hakem'dir, söz O'nda, her sözü hikmet. Adl, işi adalet, sözü adalet. | ذُوالْجَلاَلِ وَاْلاِكْراَمِ | O'dur zü'l-Celâli ve'l-İkrâm mevlâ. Yücelik ve İhsan hep O'ndan ola. |
اَللَّطِيفُ – اَلْخَبِيرُ | Latîf'tir, lutfeder, pek ince bilir. Habîr'dir, her şeyden haberdar olur. | اَلْمُقْسِطُ - اَلْجاَمِعُ | Muksit'tir, Âdildir, her işi denge. Câmî'dir, toplayan belli bir güne. |
اَلْحَلِيمُ – اَلْعَظِيمُ | Halîm'dir, hiç ivmez, hep verir mühlet. Azîm'dir, sadece O'nun azamet. | اَلْغَنِىُّ - اَلْمُغْنِى | Ğanîy'dir, değildir bir şeye muhtaç. Muğnî'dir, O'ndandır bütün ihtiyaç. |
اَلْغَفُورُ – اَلشَّكُورُ | Ğafûr'dur, bağışlar, örter, affeder. Şekûr'dur, hak bilir, azı çok eder. | اَلْماَنِعُ | Manî'dir, engeller her ne isterse. Veremez hiç kimse, O bir keserse. |
اَلْعَلِىُّ – اَلْكَبِيرُ | Alîy'dir, en üstün, en yüksek O'dur. Kebîr'dir, en büyük, en büyük O'dur. | اَلضّاَرُّ - اَلنّاَفِعُ | Zârr'dır, zararına engel olunmaz. Nafi'dir, faydasından uzak kalınmaz. |
اَلْحَفِيظُ- اَلْمُقِيتُ | Hafîz'dir, O kollar, O bekler durur. Mukît'tir, herşeyin hakkını korur. | اَلنُّورُ - اَلْهاَدِى | Nûr'dur, nasıl nûrdur asla bilinmez. Hâdî'dir, O'nsuz hiç bir şey bulunmaz. |
اَلْحَسِيبُ – اَلْجَلِيلُ | Hasîb'tir, hesaplar ve hesap sorar. Celîl'dir en yüce, en yüce O var. | اَلْبَدِيعُ - اَلْباَقِى | Bedî'dir, herşeyi yoktan var kılan. Bâkî'dir, ebedi kalacak olan. |
اَلْكَرِيمُ – اَلرَّقِيبُ | Kerîm'dir, pek cömert, ikram edici. Rakîb'dir, görücü, hem gözetici. | اَلْواَرِثُ | Vâris'dir, herşeyin mirası O'nun. Burası O'nundur, orası O'nun. |
اَلْمُجِيبُ – اَلْواَسِعُ | Mücîb'dir, karşılık verir duâya. Yalvar herşeyi bol, Vâsî Mevlaya. | اَلرَّشِيدُ - اَلصَّبوُرُ | Reşîd'dir, gösterir ve eriştirir. Sabûr'dur, sabırlı hep fırsat verir |
اَلْحَكِيمُ – اَلْوَدُودُ | Hakîm'dir, her sözü, her işi doğru. Vedûd'dur, sevilir, sever kulunu. | En güzel isimler bir tek Allah'ın. Var sen de nimeti ve çok günahın. Nimetiyle günahını temizle. Bu güzel adları iyi ezberle. Sonra hakkın ver gaflete dalma. Cehenneme girip, Cennet’ten olma. | |
اَلْمَجِيدُ – اَلْباَعِثُ | Mecîd'dir, şanlıdır, pek şereflidir. Bâis'dir, ruh verir, elçi gönderir. | ||
اَلشَّهِيدُ – اَلْحَقُّ | Şehîd'dir, her şeye şâhidtir Allah. Ezelî, ebedî tek Hak'dır Allah. |
(İbn-i Mâce, Duâ: 10 (Terc. 10/48)
Tirmizî: Bu hadis garibtir. Pek çok râvî bu hadisi bize Safvân b. Salih’den rivâyet etmiştir. Bu hadisi sadece Safvân’ın rivâyetiyle bilmekteyiz. Hadisçiler yanında güvenilen bir kişidir.,Bu hadis aynı zamanda değişik şekilde Ebû Hüreyre’den rivâyet edilmiştir.Pek çok rivâyetler içinde Esma-ül Hüsna’nın isimlerinin sayıldığını sadece bu hadisle bilmekteyiz. Adem b. ebî İyas bu hadisi başka bir senedle yine Ebû Hüreyre’den zikrederek Allah’ın isimlerini zikretmiştir. Fakat rivâyetin senedi sağlam değildir.
3850- Ebû Hüreyre (radıyallahü anh)’den rivâyete göre, “Allah’ın doksan dokuz ismi vardır, bunları öğrenip bunlara göre Allah’ı tanıyıp yaşayan ve bu imanla ölen kimse inşallah Cennete girer.” (İbn-i Mâce, Duâ: 10)
Tirmizî: Bu rivâyette isimlerin sıralaması yoktur.
Tirmizî: Bu hadis hasen sahihtir.
3851- Ebû Hüreyre (radıyallahü anh)’den rivâyete göre, Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur: “Cennet bahçelerine uğradığınızda oradan istifade ediniz.” Bunun üzerine ben: “Ey Allah’ın Rasûlü! Cennet bahçesi neresidir?” dedim. Buyurdular ki: “Mescidlerdir.” Ben: “Oradan istifade etmek ne demektir?” dedim. Şöyle buyurdular: “Sübhanallahi velhamdülillahi vela ilahe illallahu vallahü ekber (Allah yücedir ve eksiksizdir.Bütün övgüler Allah’adır. Allah’tan başka gerçek ilah yoktur ve Allah en büyüktür.” (Tirmizî rivâyet etmiştir.)
Tirmizî: Bu hadis hasen garibtir.
3852- Enes b. Mâlik (radıyallahü anh)’den rivâyete göre, Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu: “Cennet bahçelerine uğradığınız zaman oradan istifade ediniz.” Ashab: “Cennet bahçeleri neresidir?” diye sordular. Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’de: “Allah’ın dinini öğrenmek üzere meydana getirilen sohbet guruplarıdır” buyurdu. (Müsned: 12065)
Tirmizî: Bu hadis bu şekliyle Sabit’in Enes’den rivâyeti olarak hasen garibtir.
٨٣ - باب
٣٨٤٧ - حَدَّثَنَا يُوسُفُ بْنُ حَمَّادٍ الْبَصْرِيُّ، حَدَّثَنَا عَبْدُ الأَعْلَى، عَنْ سَعِيدٍ، عَنْ قَتَادَةَ، عَنْ أَبِي رَافِعٍ، عَنْ أَبِي هُرَيْرَةَ، رَضِيَ اللَّهُ عَنْهُ عَنِ النَّبِيِّ صلّى اللّه عليه وسلّم قَالَ ( إِنَّ لِلَّهِ تِسْعَةً وَتِسْعِينَ اسْمًا مِائَةً غَيْرَ وَاحِدٍ مَنْ أَحْصَاهَا دَخَلَ الْجَنَّةَ )
٣٨٤٨ - قَالَ يُوسُفُ وَحَدَّثَنَا عَبْدُ الأَعْلَى، عَنْ هِشَامِ بْنِ حَسَّانَ، عَنْ مُحَمَّدٍ، عَنْ أَبِي هُرَيْرَةَ، رضى اللّه عنه عَنِ النَّبِيِّ صلّى اللّه عليه وسلّم . هَذَا حَدِيثٌ حَسَنٌ صَحِيحٌ . وَقَدْ رُوِيَ مِنْ غَيْرِ وَجْهٍ عَنْ أَبِي هُرَيْرَةَ عَنِ النَّبِيِّ صلّى اللّه عليه وسلّم .
٣٨٤٩ - حَدَّثَنَا إِبْرَاهِيمُ بْنُ يَعْقُوبَ الْجُوزَجَانِيُّ، حَدَّثَنِي صَفْوَانُ بْنُ صَالِحٍ، حَدَّثَنَا الْوَلِيدُ بْنُ مُسْلِمٍ، حَدَّثَنَا شُعَيْبُ بْنُ أَبِي حَمْزَةَ، عَنْ أَبِي الزِّنَادِ، عَنِ الأَعْرَجِ، عَنْ أَبِي هُرَيْرَةَ، قَالَ قَالَ رَسُولُ اللَّهِ صلّى اللّه عليه وسلّم ( إِنَّ لِلَّهِ تَعَالَى تِسْعَةً وَتِسْعِينَ اسْمًا مِائَةً غَيْرَ وَاحِدَةٍ مَنْ أَحْصَاهَا دَخَلَ الْجَنَّةَ هُوَ اللَّهُ الَّذِي لاَ إِلَهَ إِلاَّ هُوَ الرَّحْمَنُ الرَّحِيمُ الْمَلِكُ الْقُدُّوسُ السَّلاَمُ الْمُؤْمِنُ الْمُهَيْمِنُ الْعَزِيزُ الْجَبَّارُ الْمُتَكَبِّرُ الْخَالِقُ الْبَارِئُ الْمُصَوِّرُ الْغَفَّارُ الْقَهَّارُ الْوَهَّابُ الرَّزَّاقُ الْفَتَّاحُ الْعَلِيمُ الْقَابِضُ الْبَاسِطُ الْخَافِضُ الرَّافِعُ الْمُعِزُّ الْمُذِلُّ السَّمِيعُ الْبَصِيرُ الْحَكَمُ الْعَدْلُ اللَّطِيفُ الْخَبِيرُ الْحَلِيمُ الْعَظِيمُ الْغَفُورُ الشَّكُورُ الْعَلِيُّ الْكَبِيرُ الْحَفِيظُ الْمُقِيتُ الْحَسِيبُ الْجَلِيلُ الْكَرِيمُ الرَّقِيبُ الْمُجِيبُ الْوَاسِعُ الْحَكِيمُ الْوَدُودُ الْمَجِيدُ الْبَاعِثُ الشَّهِيدُ الْحَقُّ الْوَكِيلُ الْقَوِيُّ الْمَتِينُ الْوَلِيُّ الْحَمِيدُ الْمُحْصِي الْمُبْدِئُ الْمُعِيدُ الْمُحْيِي الْمُمِيتُ الْحَىُّ الْقَيُّومُ الْوَاجِدُ الْمَاجِدُ الْوَاحِدُ الصَّمَدُ الْقَادِرُ الْمُقْتَدِرُ الْمُقَدِّمُ الْمُؤَخِّرُ الأَوَّلُ الآخِرُ الظَّاهِرُ الْبَاطِنُ الْوَالِي الْمُتَعَالِي الْبَرُّ التَّوَّابُ الْمُنْتَقِمُ الْعَفُوُّ الرَّءُوفُ مَالِكُ الْمُلْكِ ذُو الْجَلاَلِ وَالإِكْرَامِ الْمُقْسِطُ الْجَامِعُ الْغَنِيُّ الْمُغْنِي الْمَانِعُ الضَّارُّ النَّافِعُ النُّورُ الْهَادِي الْبَدِيعُ الْبَاقِي الْوَارِثُ الرَّشِيدُ الصَّبُورُ ) قَالَ أَبُو عِيسَى هَذَا حَدِيثٌ غَرِيبٌ حَدَّثَنَا بِهِ غَيْرُ وَاحِدٍ عَنْ صَفْوَانَ بْنِ صَالِحٍ . وَلاَ نَعْرِفُهُ إِلاَّ مِنْ حَدِيثِ صَفْوَانَ بْنِ صَالِحٍ وَهُوَ ثِقَةٌ عِنْدَ أَهْلِ الْحَدِيثِ . وَقَدْ رُوِيَ هَذَا الْحَدِيثُ مِنْ غَيْرِ وَجْهٍ عَنْ أَبِي هُرَيْرَةَ عَنِ النَّبِيِّ صلّى اللّه عليه وسلّم وَلاَ نَعْلَمُ - فِي كَبِيرِ شَيْءٍ مِنَ الرِّوَايَاتِ لَهُ إِسْنَادٌ صَحِيحٌ ذِكْرَ الأَسْمَاءِ إِلاَّ فِي هَذَا الْحَدِيثِ . وَقَدْ رَوَى آدَمُ بْنُ أَبِي إِيَاسٍ هَذَا الْحَدِيثَ بِإِسْنَادٍ غَيْرِ هَذَا عَنْ أَبِي هُرَيْرَةَ عَنِ النَّبِيِّ صلّى اللّه عليه وسلّم وَذَكَرَ فِيهِ الأَسْمَاءَ وَلَيْسَ لَهُ إِسْنَادٌ صَحِيحٌ .
٣٨٥٠ - حَدَّثَنَا ابْنُ أَبِي عُمَرَ، حَدَّثَنَا سُفْيَانُ بْنُ عُيَيْنَةَ، عَنْ أَبِي الزِّنَادِ، عَنِ الأَعْرَجِ، عَنْ أَبِي هُرَيْرَةَ، عَنِ النَّبِيِّ صلّى اللّه عليه وسلّم قَالَ ( إِنَّ لِلَّهِ تِسْعَةً وَتِسْعِينَ اسْمًا مَنْ أَحْصَاهَا دَخَلَ الْجَنَّةَ ) قَالَ وَلَيْسَ فِي هَذَا الْحَدِيثِ ذِكْرُ الأَسْمَاءِ . قَالَ وَهَذَا حَدِيثٌ حَسَنٌ صَحِيحٌ . رَوَاهُ أَبُو الْيَمَانِ عَنْ شُعَيْبِ بْنِ أَبِي حَمْزَةَ عَنْ أَبِي الزِّنَادِ وَلَمْ يَذْكُرْ فِيهِ الأَسْمَاءَ .
٣٨٥١ - حَدَّثَنَا إِبْرَاهِيمُ بْنُ يَعْقُوبَ، حَدَّثَنَا زَيْدُ بْنُ حُبَابٍ، أَنَّ حُمَيْدًا الْمَكِّيَّ، مَوْلَى ابْنِ عَلْقَمَةَ حَدَّثَهُ أَنَّ عَطَاءَ بْنَ أَبِي رَبَاحٍ حَدَّثَهُ عَنْ أَبِي هُرَيْرَةَ، قَالَ قَالَ رَسُولُ اللَّهِ صلّى اللّه عليه وسلّم ( إِذَا مَرَرْتُمْ بِرِيَاضِ الْجَنَّةِ فَارْتَعُوا ) قُلْتُ يَا رَسُولَ اللَّهِ وَمَا رِيَاضُ الْجَنَّةِ قَالَ ( الْمَسَاجِدُ ) قُلْتُ وَمَا الرَّتْعُ يَا رَسُولَ اللَّهِ قَالَ ( سُبْحَانَ اللَّهِ وَالْحَمْدُ لِلَّهِ وَلاَ إِلَهَ إِلاَّ اللَّهُ وَاللَّهُ أَكْبَرُ ) قَالَ أَبُو عِيسَى هَذَا حَدِيثٌ حَسَنٌ غَرِيبٌ .
٣٨٥٢ - حَدَّثَنَا عَبْدُ الْوَارِثِ بْنُ عَبْدِ الصَّمَدِ بْنِ عَبْدِ الْوَارِثِ، قَالَ حَدَّثَنِي أَبِي قَالَ، حَدَّثَنَا مُحَمَّدُ بْنُ ثَابِتٍ الْبُنَانِيُّ، قَالَ حَدَّثَنِي أَبِي، عَنْ أَنَسِ بْنِ مَالِكٍ، رضى اللّه عنه أَنَّ رَسُولَ اللَّهِ صلّى اللّه عليه وسلّم قَالَ ( إِذَا مَرَرْتُمْ بِرِيَاضِ الْجَنَّةِ فَارْتَعُوا ) قَالَ وَمَا رِيَاضُ الْجَنَّةِ قَالَ ( حِلَقُ الذِّكْرِ ) قَالَ أَبُو عِيسَى هَذَا حَدِيثٌ حَسَنٌ غَرِيبٌ مِنْ هَذَا الْوَجْهِ مِنْ حَدِيثِ ثَابِتٍ عَنْ أَنَسٍ .
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.