İcâze Âmme |
---|
“Umumî icazet” manasına icazetin üçüncü nevidir. Bir şeyhin ne rivayet edilecek icazete konu olan kitap veya hadisleri ne de onları rivayete izin verdiği şahıs veya şahısları açıklamaksızın eceztu ehle zemânî (zamanımda yaşayanlara icazet verdim), li-men edreke zemânî (zamanıma yetişenlere İcazet verdim), eceztu li'1-muslimîn (veya cemî'a'l-muslîmîn), (Müslüman olan herkese izin verdim), eceztu li-men kale lâ ilahe illallah (lâilâhe illallah diyen herkese icazet verdim) eceztu li-men yeşâ'u'l-îcâzete (isteyen herkese icazet verdim) gibi umumi bir ifadeyle verdiği icazettir. Bu icazet nevinin özelliği mucâzun lehin tayin edilmemiş oluşudur. Şahsın belli etmeden umumi olarak verilen icazetler alimler arasında ihtilaf konusu olmuştur. Hatta icazeti esas itibariyle kabul edenler bile umumiyetle bu nevi icazette tereddüde düşmüşlerdir. Bunlara göre kısıtlayıcı bir vasıfla kayıtlı icazetler, kayıtlı olmayanlara nisbetle cevaza daha yakındır. 412 Öte yandan Ebu Abdillah b. Mende “la ilahe illallah diyen herkese” diyerek umumî bir icazet vermiş, el-Hatibu'l-Bağdâdî de bunu caiz görmüştür. Ayrıca Kadi Ebu't-Tayyib et-Taberi'nin nakline göre Ebu Abdillah b. Attâb, Ebu'1-Fadl Ahmed İbnu'l-Hasen b. Hayrûn, Ebu'l- Velid b. Ruşd, Ebu Tâhir es-silefî, Ebu-bekr b. Hayr el-İşbilî aha pek çok âlim umumi icazeti caiz görmüşlerdr. 413 İbnu's-Salâh, icâze âmmeyi caiz görmemiştir. Ona göre -pek azı müstesna- umumi icazeti caiz gören selef ve son devir alimlerinden bu icazet çeşidini kullanarak hadis rivayet edildiği ne duyulmuş ne de görülmüştür. Aslında icazet zayıflıktır. Hududu geniş tutulursa zayıflığı artar ve çekilmez hale gelir.414 el-Irâki ise aynı görüştedir ve umumi icazetle rivayeti bırakmanın ihtiyata uygun olacağını söylemiştir. Bazı âlimler icâze âmmeyi mutlak (icâze âmme mutlaka); ve mukayyed (icâze âmme mukayyetle) olarak iki kısma ayırmışlardır. Bunlardan birincisi izah edilen kayda tâbi tutulmayan umumî i-cazettir. İkincisi ise muhaddisin umumî tabiri biraz kısarak, bir şehir veya bölge yahut mezhep mensuplarına, yahutta filan şehrin ilim ehline veyahutta evvelce kendisinden okumuş olanlara diyerek bir kayıtlama yapıp verdiği icazettir. İbn Haceri'l-Askalânî mutlak icâze âmme ile hadis rivayet etmiştir. Bununla birlikte bu yolla hadis almayı zayıf addettiği şu sözlerinden anlaşılmaktadır: “Gerçi mutlak icâze âmmenin cevazına gelince, Kadî İyad, önce icâze âmmenin meçhul ve sayılamayan kişiler için vakıf kurmaya kıyas edildiğine; buna göre “falanın evladı için, fulanın kardeşleri için” kurulan vakfın caiz olduğuna işaret ettikten sonra şunları söyleyerek umumi icazetin caiz görülmesi tarafına meyletmiştir: “İcazeti sahih gören alimlerin eceztu li-men huve min talebeti'1-ilmi li-beledin keza (şu beldede ilim talebesi olanlara icazet verdim); eceztu talebete'1-ilmi bi-beledî keza (memleketimde bulunan talebelere icazet verdim); eceztu li-men kara’e aleyye kable hazâ (bundan önce bana hadis arzedenlere icazet verdim) gibi kayda bağlayıcı tabirlerle umumi icazetle hadis rivayetinin caiz olduğu görüşünde birleştiklerini sanmıyoruz. Kimsenin böyle bir icazetten men edildiğini de görmedim”.415 en-Nevevi’ye göre kaydı belirten herhangi bir vasıfla verilen icâze âmme mükayyedenin caiz olması ihtimali, mutlak icaze âmmeye nisbetle daha fazladır.
|
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.