5- HAYVANIN NE İLE BOĞAZLANABİLECEĞİNİN BEYÂNI
3296 - “... Muhammed bin Sayfî (radıyallahü anh)’den; Şöyle demiştir:
Ben (bir defa) iki tane tavşanı bir merve (denilen bıçak gibi keskin, beyaz taş) ile boğazladım. Sonra tavşanları Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’in yanına götürdüm. O, bunları yememi emretti. "
3297 - “... Zeyd bin Sâbit (radıyallahü anh)'den rivâyet edildiğine göre :
(Bir kere) bir kurt köpek dişiyle bir davarı ısırmış, sonra davar sahipleri davarı bir merve (denilen bıçak gibi keskin, beyaz taş) ile boğazlamışlar. Sonra Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) onlara, o hayvanın etini yemeleri için müsaade etmiştir. "
3298 - “... Adî bin Hatim (radıyallahü anh)’den; Şöyle demiştir:
Ben (bir defa) :
Yâ Resûlallah, biz av avlarız da bıçak bulamayız. Ancak zırâr (denilen sert ve keskin taş) veya asanın şıkkı (yani uzunlamasına) ikiye bölünmüş değneğin keskin parçasını buluruz, (ne buyurulur?) dedim. Resûl-i Ekrem (sallallahü aleyhi ve sellem):
(Kanı dilediğin şeyle iyice akıt ve (hayvanı boğazlarken) üzerine Allah'ın ismini an) buyurdu. "
3299 - “... Râfi bin Hadîc (radıyallahü anh)’den; Şöyle demiştir:
Biz bir yolculukta Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'in beraberinde idik. Ben (bir ara) :
Yâ Resûlallah, biz savaşlarda oluruz ve beraberimizde bıçaklar bulunmaz, (Acaba keskin taş veya keskin değnek parçasıyla hayvan boğazlayabilir miyiz?) dedim. Bunun üzerine Resûl-i Ekrem (sallallahü aleyhi ve sellem) :
(Üzerine Allah'ın ismi anılarak kanı iyice akıtan bir şey ile boğazlanan hayvan etini ye, fakat diş veya tırnakla boğazlananı yeme. Çünkü diş, bir kemiktir. Tırnak da (kafir olan) Habeşistan halkının bıçaklarıdır) buyurdu. "
٥ - باب مَا يُذَكَّى بِهِ
٣٢٩٦ - حَدَّثَنَا أَبُو بَكْرِ بْنُ أَبِي شَيْبَةَ، حَدَّثَنَا أَبُو الأَحْوَصِ، عَنْ عَاصِمٍ، عَنِ الشَّعْبِيِّ، عَنْ مُحَمَّدِ بْنِ صَيْفِيٍّ، قَالَ ذَبَحْتُ أَرْنَبَيْنِ بِمَرْوَةٍ فَأَتَيْتُ بِهِمَا النَّبِيَّ ـ صلّى اللّه عليه وسلّم ـ فَأَمَرَنِي بِأَكْلِهِمَا .
٣٢٩٧ - حَدَّثَنَا أَبُو بِشْرٍ، بَكْرُ بْنُ خَلَفٍ حَدَّثَنَا غُنْدَرٌ، حَدَّثَنَا شُعْبَةُ، سَمِعْتُ حَاضِرَ بْنَ مُهَاجِرٍ، يُحَدِّثُ عَنْ سُلَيْمَانَ بْنِ يَسَارٍ، عَنْ زَيْدِ بْنِ ثَابِتٍ، أَنَّ ذِئْبًا، نَيَّبَ فِي شَاةٍ فَذَبَحُوهَا بِمَرْوَةٍ فَرَخَّصَ لَهُمْ رَسُولُ اللَّهِ ـ صلّى اللّه عليه وسلّم ـ فِي أَكْلِهَا .
٣٢٩٨ - حَدَّثَنَا مُحَمَّدُ بْنُ بَشَّارٍ، حَدَّثَنَا عَبْدُ الرَّحْمَنِ بْنُ مَهْدِيٍّ، حَدَّثَنَا سُفْيَانُ، عَنْ سِمَاكِ بْنِ حَرْبٍ، عَنْ مُرِّيِّ بْنِ قَطَرِيٍّ، عَنْ عَدِيِّ بْنِ حَاتِمٍ، قَالَ قُلْتُ يَا رَسُولَ اللَّهِ إِنَّا نَصِيدُ الصَّيْدَ فَلاَ نَجِدُ سِكِّينًا إِلاَّ الظِّرَارَ وَشِقَّةَ الْعَصَا . قَالَ ( أَمْرِرِ الدَّمَ بِمَا شِئْتَ وَاذْكُرِ اسْمَ اللَّهِ عَلَيْهِ ).
٣٢٩٩ - حَدَّثَنَا مُحَمَّدُ بْنُ عَبْدِ اللَّهِ بْنِ نُمَيْرٍ، حَدَّثَنَا عُمَرُ بْنُ عُبَيْدٍ الطَّنَافِسِيُّ، عَنْ سَعِيدِ بْنِ مَسْرُوقٍ، عَنْ عَبَايَةَ بْنِ رِفَاعَةَ، عَنْ جَدِّهِ، رَافِعِ بْنِ خَدِيجٍ قَالَ كُنَّا مَعَ رَسُولِ اللَّهِ ـ صلّى اللّه عليه وسلّم ـ فِي سَفَرٍ فَقُلْتُ يَا رَسُولَ اللَّهِ إِنَّا نَكُونُ فِي الْمَغَازِي فَلاَ يَكُونُ مَعَنَا مُدًى فَقَالَ ( مَا أَنْهَرَ الدَّمَ وَذُكِرَ اسْمُ اللَّهِ عَلَيْهِ فَكُلْ غَيْرَ السِّنِّ وَالظُّفْرِ فَإِنَّ السِّنَّ عَظْمٌ وَالظُّفْرَ مُدَى الْحَبَشَةِ ).
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.