28. Bâb—Düğün Ve Ziyafet Yemeği Hakkında
2116. Bize Yezid b. Harun haber verip (dedi ki), bize Humeyd, Enes'ten (naklen) haber verdi ki, Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem), üzerinde sarı boya lekesi gördüğü Abdurrahman b. Avfa; "Bu durumun nedir?" buyurmuş, O da; "evlendim" demiş, (bunun üzerine Hazret-i Peygamber); "Bir koyunla da olsa düğün yemeği ver!" buyurmuş.
2117. Bize Affân haber verip (dedi ki), bize Katâde, el-Hassan'dan, (O) Abdullah b. Osman es-Sekafi'den, (O da) Sakif kabilesinden bir gözü kör olan bir adamdan -(Katâde) demiş ki, bu (adama) "Ma'ruf' denilirdi, yani iyilikle nitelendirilir, övülürdü. Eğer ismi Zübeyr b. Osman değilse, isminin ne olduğunu bilmiyorum.- (naklen) rivâyet etti ki, Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu: "Düğün yemeği birinci gün haktır, (yapılması ve gidilmesi gerekli bir iş, bir vecibedir), ikinci gün (yadırganmayan) bir iyiliktir, üçüncü gün ise duysunlar ve görsünler (diye yapılan bir iştir)." Katâde şöyle dedi: Bana bir adam da Saîd ibnu'l-Müseyyeb'den (naklen) rivâyet etti ki, O (yani Saîd, düğün yemeğine) birinci gün davet edilmiş, kabul edip gitmiş, ikinci gün davet edilmiş, kabul edip gitmiş, üçüncü gün davet edilmiş, o zaman elçiyi kovup davetine icabet etmemiş ve "(bunlar) duysunlar, görsünler diye iş yapan kimseler!" demiş.
2118. Bize Ebu'l-Muğire haber verip (dedi ki), bize el-Evzai, ez-Zühri'den, (O) el-A'rec'den, (O da) Ebu Hüreyre'den (naklen) rivâyet etti ki, O şöyle dedi: "En kötü yemek, zenginlerin davet edildiği, yoksulların terkedildiği düğün ve ziyafet yemeğidir. Kim (meşru) daveti (kabul etmeyip) terkederse, Allah'a ve Resûl'üne isyan etmiş olur."
2119. Bize Saîd b. Süleyman, Süleyman ibnu'l-Muğire'den, (O) Sabit'ten, (O da) Enes'ten (naklen) haber verdi ki, O şöyle dedi: Bir yemek yapmış olan bir adam Resûlüllah'a (sallallahü aleyhi ve sellem) gelmiş, -ve O'nu davet edip-, ("yemeğe buyurun!" manasına) eliyle işaret ederek şu şekilde, "ya Resûlüllah!" demişti. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) de O'na işaret ederek, ("Beraber gelebiliriz!" manasına) şöyle yapmış ve Hazret-i Âişe'yi göstermişti. O, "hayır!" demiş, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) de ondan yüz çevirmişti. O ikinci defa O'na ("yemeğe buyurun!" manasına) işaret etmiş, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) de ona (aynı şekilde, "beraber gelebiliriz!" manasına) işaret etmiş, (o kabul etmeyince) Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) de ondan yüz çevirmişti. O üçüncü defa ona ("yemeğe buyurun!" manasına) işaret etmiş, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) de ona; "Bu da (gelsin!)" buyurmuş, o; "peki (o da gelsin)" demiş, bunun üzerine Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) ile Hazret-i Âişe, onunla beraber gidip yemeğinden yemişlerdi.
2120. Bize Muhammed b. Yusuf, Süfyan'dan, (O) el-A'meş'ten, (O) Ebu Mes'ud'dan (naklen) haber verdi ki, O şöyle dedi: Ebu Şuayb isimli bir adam -ki, O'nun kasap bir kölesi vardı-, gelmiş ve (bu kölesine); "bana bir yemek yap, Resûlüllah'ı (sallallahü aleyhi ve sellem) beş kişiden biri olarak davet edeceğim" demişti. (Ebu Mes'ud sözüne devamla) dedi ki, (Ebu Şuayb'ın kasap kölesi yemeği yapmış), O da Resûlüllah'ı (sallallahü aleyhi ve sellem) beş (kişilik bir misafir topluluğunun) biri olarak davet etmişti. Sonra onların peşine bir adam takılmış, bunun üzerine Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) de şöyle buyurmuştu: "Doğrusu sen bizi beş kişiden biri olarak davet ettin. Bu, bizim peşimize takılan bir adamdır. Artık dilersen ona izin verirsin, dilersen onu bırakırsın!" (Ebu Mesud) dedi ki, O da izin vermişti.
٢٨- باب فِى الْوَلِيمَةِ
٢١١٦ - أَخْبَرَنَا يَزِيدُ بْنُ هَارُونَ أَخْبَرَنَا حُمَيْدٌ عَنْ أَنَسٍ أَنَّ النَّبِىَّ -صلّى اللّه عليه وسلّم- قَالَ لِعَبْدِ الرَّحْمَنِ بْنِ عَوْفٍ وَرَأَى عَلَيْهِ وَضَراً مِنْ صُفْرَةٍ :( مَهْيَمْ؟ ). قَالَ : تَزَوَّجْتُ. قَالَ :( أَوْلِمْ وَلَوْ بِشَاةٍ ).
٢١١٧ - أَخْبَرَنَا عَفَّانُ حَدَّثَنَا هَمَّامٌ حَدَّثَنَا قَتَادَةُ عَنِ الْحَسَنِ عَنْ عَبْدِ اللَّهِ بْنِ عُثْمَانَ الثَّقَفِىِّ عَنْ رَجُلٍ مِنْ ثَقِيفَ أَعْوَرَ - قَالَ : كَانَ يُقَالُ لَهُ مَعْرُوفٌ أَىْ يُثْنَى عَلَيْهِ خَيْرٌ ، إِنْ لَمْ يَكُنِ اسْمُهُ زُهَيْرَ بْنَ عُثْمَانَ فَلاَ أَدْرِى مَا اسْمُهُ - أَنَّ النَّبِىَّ -صلّى اللّه عليه وسلّم- قَالَ :( الْوَلِيمَةُ أَوَّلَ يَوْمٍ حَقٌّ ، وَالثَّانِىَ مَعْرُوفٌ ، وَالثَّالِثَ سُمْعَةٌ وَرِيَاءٌ ). قَالَ قَتَادَةُ : وَحَدَّثَنِى رَجُلٌ عَنْ سَعِيدِ بْنِ الْمُسَيَّبِ : أَنَّهُ دُعِىَ أَوَّلَ يَوْمٍ فَأَجَابَ ، وَدُعِىَ الْيَوْمَ الثَّانِىَ فَأَجَابَ ، وَدُعِىَ الْيَوْمَ الثَّالِثَ فَحَصَبَ الرَّسُولَ وَلَمَ يُجِبْهُ وَقَالَ : أَهْلُ سُمْعَةٍ وَرِيَاءٍ.
٢١١٨ - أَخْبَرَنَا أَبُو الْمُغِيرَةِ حَدَّثَنَا الأَوْزَاعِىُّ عَنِ الزُّهْرِىِّ عَنِ الأَعْرَجِ عَنْ أَبِى هُرَيْرَةَ أَنَّهُ قَالَ : شَرُّ الطَّعَامِ طَعَامُ الْوَلِيمَةِ يُدْعَى إِلَيْهَا الأَغْنِيَاءُ وَيُتْرَكُ الْمَسَاكِينُ ، وَمَنْ تَرَكَ الدَّعْوَةَ فَقَدْ عَصَى اللَّهَ وَرَسُولَهُ.
٢١١٩ - أَخْبَرَنَا سَعِيدُ بْنُ سُلَيْمَانَ عَنْ سُلَيْمَانَ بْنِ الْمُغِيرَةِ عَنْ ثَابِتٍ عَنْ أَنَسٍ قَالَ : جَاءَ رَجُلٌ قَدْ صَنَعَ طَعَاماً إِلَى رَسُولِ اللَّهِ -صلّى اللّه عليه وسلّم- فَقَالَ : يَا رَسُولَ اللَّهِ هَكَذَا وَأَوْمَأَ إِلَيْهِ بِيَدِهِ قَالَ يَقُولُ لَهُ رَسُولُ اللَّهِ -صلّى اللّه عليه وسلّم- هَكَذَا وَأَشَارَ إِلَى عَائِشَةَ - قَالَ - فَأَعْرَضَ عَنْهُ رَسُولُ اللَّهِ -صلّى اللّه عليه وسلّم- فَأَوْمَأَ إِلَيْهِ الثَّانِيَةَ ، وَأَوْمَأَ إِلَيْهِ رَسُولُ اللَّهِ -صلّى اللّه عليه وسلّم- فَأَعْرَضَ عَنْهُ رَسُولُ اللَّهِ -صلّى اللّه عليه وسلّم- فَأَوْمَأَ إِلَيْهِ الثَّالِثَةَ ، فَقَالَ لَهُ رَسُولُ اللَّهِ -صلّى اللّه عليه وسلّم- :( وَهَذِهِ ). قَالَ : نَعَمْ. فَانْطَلَقَ مَعَهُ رَسُولُ اللَّهِ -صلّى اللّه عليه وسلّم- وَعَائِشَةُ فَأَكَلاَ مِنْ طَعَامِهِ.
٢١٢٠ - أَخْبَرَنَا مُحَمَّدُ بْنُ يُوسُفَ عَنْ سُفْيَانَ عَنِ الأَعْمَشِ عَنْ أَبِى وَائِلٍ عَنْ أَبِى مَسْعُودٍ قَالَ : جَاءَ رَجُلٌ يُقَالُ لَهُ أَبُو شُعَيْبٍ وَكَانَ لَهُ غُلاَمٌ لَحَّامٌ فَقَالَ اصْنَعْ لِى طَعَاماً أَدْعُو رَسُولَ اللَّهِ -صلّى اللّه عليه وسلّم- خَامِسَ خَمْسَةٍ. قَالَ : فَدَعَا رَسُولَ اللَّهِ -صلّى اللّه عليه وسلّم- خَامِسَ خَمْسَةٍ فَتَبِعَهُمْ رَجُلٌ فَقَالَ رَسُولُ اللَّهِ -صلّى اللّه عليه وسلّم- :( إِنَّكَ دَعَوْتَنَا خَامِسَ خَمْسَةٍ وَهَذَا رَجُلٌ قَدْ تَبِعَنِى ، فَإِنْ شِئْتَ أَذِنْتَ لَهُ ، وَإِنْ شِئْتَ تَرَكْتَ ). قَالَ : فَأَذِنَ لَهُ.
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.