Resulullah'ın hadislerini mi arıyorsunuz ?
Türkiye'nin En Geniş Kapsamlı Hadis Sitesi
HZ.MUHAMMED (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)
"أَللّٰهُمَّ صَلِّ عَلٰى مُحَمَّدٍ وَعَلٰى اٰلِ مُحَمَّدٍ"

Latest Post

Ahâdîs
Sözlükte birinci babtan çekimi yapılan “hadese” kök fiilinden türemiş bir kelimedir. Eskinin zıddı olarak yeni, önceleri yokken sonradan olan, yeniden meydana gelen manalarına gelir. Nitekim” sevbun hadîsun”, “sevbun cedîdun” demektir, aynı kelime çağdaş Arapçada modern karşılığı olarak kullanılmaktadır. Çoğulu kıyas dışı olarak ahâdîs şeklinde gelir. Kur'ân-ı Kerim'de hadis kelimesi söz ve haber anlamında varid olmuştur. Şu ayetlerde bu mânâya olup Kur'an-i Kerim kasdedilmiştir: “(Kur'an-ı Kerim'i Muhammed kendisi uydurdu diyenler) eğer bu sözlerinde doğru iseler ona benzer bir söz getirsinler.” 307 “(Kur’ân-ı Kerim'i inkâr edenler) artık ondan sonra hangi söze inanacaklar?” Mürselât: 308 Şu iki ayette de hadis kelimesi söz ve haber anlamınadır: “(Peygamber'in evine yemeğe çağrıldığınızda girin). Yemeği yeyince, söze dalmadan hemen dağılın.” 309 “Sana Musa'nın haberi gelmedi mi?” 310 Hadis kelimesi, hadislerde de umumiyetle söz karşılığı olarak kullanılmıştır. Nitekim Ebu Hureyre'nin sorduğu bir soruya Hz. Peygamber (s.a.s)'in verdiği cevapta bu kelime söz manasına kullanıldığı görülür. “Ebu Hureyre'den rivayet edildiğine göre şöyle demiştir: “Ya Resûlallah diye sordum; Kıyamet Günü şefaatinle en çok kim mutlu olacak?” Şu cevabı verdiler: “Hadise karşı sendeki iştiyaki bildiğim için bu sözü senden önce kimsenin sormayacağını biliyordum. Kıyamet Günü şefaatimle en mes'ud olacak kişi gönlünün derinliklerinden gelerek “lâ ilahe illallah” diyendir.” 311 Kur'ân-ı Kerim ve hadislerde söz ve haber manasında kullanılmış olan hadis, bu manasiyle Hz. Peygamber (s.a.s)'in sözlerine denilmiş ve terim haline gelmiştir. Tarifi şöyledir: Hz. Peygamber (s.a.s)'e nisbet edilen söz, fiil ve takrirlere hadis denir.312 Bazı alimlere göre Hz. Peygamberin fizyonomik özellikleri ile Hıra Mağarasında ibadete çekilmesi gibi peygamberlik öncesi davranışları da hadisin tarifine girer. Aynı tarife Hz. peygamber'in mübarek ağızlarından çıkan sözleri ve fiillerinin yanısıra huzurunda işlenip gördüğü veya gıyabında işlenip de kendisine haber verildiğinde bir şey demediği sahabîlere ait fiiller (takrirler) de dahildir. Bazı âlimler ise hadisi sünnetle eş manalı olarak görürler. Onlara göre hadis sünnet ile birdir ve Hz. Peygamber'in sözleri, fiilleri ve takrirleridir. Bu tariflerin hepsi muhaddislerin tarifidir. Gerek söz, gerek fiil, gerekse takrir şeklinde gelen veya vasıf bildiren Hz. Peygamberle ilgili bütün rivayetlere şamildir. Fıkıh Usulü âlimlerine göre ise hadis, Hz. Peygamber'in sözleri ve fiilleridir. Takrirleri de fiillerine dahildir. Son iki tarifin karşılaştırılması halinde görülür ki muhaddislerin tarifi daha şümullüdür. Fıkıh Usûlü alimlerinin tarifinde ise hadisin şer'î delil olabilme özelliği ön plana alınmıştır. Onlar, Hz. Peygamber'in vasıfları ile Peygamberliğinden öncesine ait bir halini hadisin tarifinde dikkat almamakla esas itibariyle bu özelliğini esas almışlardır. Hadisler genel olarak iki kısma ayrılırlar. Birincisi, nebevi hadisler; ikincisi kudsî hadîslerdir. Hadis denince kasdedilen birincisidir ve sened yahut rivayet yahut da ravilerinin durumlarına göre kısımlara ayrılır. İbnu'l-Cevzî, mevzular dahil bütün hadisleri altı kısma ayırmıştır. Bunlardan birincisi Buhârî ile Müslim'in sıhhati üzerinde ittifak ettikleri; ikincisi Buhari ya da Müslim'den birinin sıhhatine hükmettikleri; Üçüncüsü Buhârî ve Müslim'den birine göre senedi sahih olanlar; dördüncüsü muhtemel bir zayıflığı bulunan hasen hadisler; beşincisi şiddetli zayıflık taşıyanlardır. Âlimlere göre bunlar değişik mertebededirler. Kimi âlimler bunları şiddetli bir zayıflık bulunmadığını zannederek hasene dahil etmiştir. Kimi de aşırı zayıf olduklarına hükmederek mevzu hadislere katmıştır. Altıncısına gelince mevzu hadislerdir. 313 Bilindiği gibi Hz. Peygamber (s.a.s) İslâm Dini'nin esaslarını, emir ve yasaklarını, dinî, içtima'i ve ahlâkî prensiplerini Allah Te'âlâ'dan vahiy yoluyla almış ve insanlara ulaştırmıştır. O, peygamberlik vazifesi icabı Allah'tan aldıklarını noksansız bir şekilde tebliğ ettiği gibi herbirinin uygulamasını da yapmıştır. Hadisler İslâm esaslarının tebliğ ve' uygulaması sonucu oluşmuştur. Herbiri İslâm Dini'nin temel taşlarını teşkil eder. Kaldı ki, dinî konularda Kur'ân-ı Kerim'den sonra ikinci delil kaynağı Sünnet, dolayısiyle hadislerdir. Bu itibarla hadislerin İslâm Dini'nde büyük önemi vardır. Özetleyecek olursak: a) Hadisler kur'ân-ı Kerim'i açıklar. Kur'ân-ı Kerim, bilindiği gibi Hz. Peygamber'e zaman zaman inmiştir. Sure ve ayetler her indiğinde o, bunları sahâbilere tebliğ etmiş, ezberlenmelerini sağlamıştır. Ayrıca vahiy kitaplerine yazdırmıştır. Bazen sahabîlerin sormaları üzerine, bazen de kendiliğinden inen ayetleri açıklamış, hükümlerini nasıl uygulayacaklarını kendisi uygulamak suretiyle göstermiştir. Onun Kur'ân-ı Kerim'i açıklamak üzere söylediği sözlerle hükümlerini uygulamasından doğan fiilleri Tefsir ilminde en önemli yeri alırlar. Buna misal olarak aşağıdaki rivayetler üzerinde durulabilir. Oruç tutarken sahurda yeme-içme müddetinin bitişini belirleyen “... fecirde beyaz iplik size siyah iplikten seçilinceye kadar yeyin, için...” 314, ayetindeki “beyaz iplik”ten maksadın gündüz aydınlığı, “siyah iplik” dense gece karanlığı olduğunu hadislerden öğreniyoruz. 315Aynı şekilde her namazda okunan Fatiha Süresindeki, “(Ya Rabbi!) Bizleri doğru yola, kendilerine nimet verdiklerinin yoluna ilet. Gazab(ın)a uğrayanlarınkine, sapıklarınkine değil!” ayetlerinin sonuncusundaki “gazaba uğrayanların yahudiler; “sapıkların” hristiyanlar olduğunu hadisler açıklamıştır. “İman edenler, bununla birlikte imanlarını zulme bulaştırmayanlar... İşte onlar (korkudan) emin olmak hakkına sahip olanlardır. Doğru yolu bulmuş olanlar da onlardır” ayetindeki 316 “Zulm”ün şirk manasına olduğu hadislerden anlaşılmıştır. 317 Aynı şekilde: “O tevbe edenler, ibadette bulunanlar, hamdedenler, seyahat edenler, (Allah huzurunda) eğilenler, secde edenler, iyiliği emredenler, kötülüğe karşı çıkanlar ve Allah'ın hududunu koruyanlar (yok mu? İşte onlar Cennet ehlidirler. Habibim) Sen o mü’minleri (Cennetle) müjdele.” ayetindeki 318“es-Sâihûne” nazmına “oruç tutanlar” manası yine hadise dayanılarak verilmiştir. b) İbadetlerin yapılış şekillerini açıklar. Kur'ân-ı Kerim, müslümanlara namazın farz olduğunu bildirmiş ise de nasıl, hangi vakitlerde ve kaç rekat kılınacağını etraflı bir şekilde ve açıkça bildirmemiştir. Farz namazların günde beş vakit; öğle, ikindi, yatsı dörder; akşam üç, sabah iki rekat olarak kılınacağını hadisler bildirmiştir. Namazın nasıl kılınacağını, ayakta duruşun, rüku ve secdelerin nasıl yapılacaklarını, namaz esnasında neler okunacağını Hz. Peygamber bizzat kendisi yaparak müslümanlara göstermiş ve “namazı benim kıldığım gibi kılınız” buyurmuştur. Hz. Peygamber'in namaz kılış şeklini yine hadislerden öğreniyoruz. Aynı şekilde abdest alış şekline, abdest organlarının yıkanış biçimine ve sırasına ait bilgileri de Hz. Peygamber'in abdest alış şeklini bildiren hadislerden alıyoruz. Farz olan Cuma namazının kaç rekat kılınacağı, hutbe okunması, haccın yapılışı, zekâtın hangi mallardan ne miktarda verileceği gibi ibadetlerin yapılışına dair pek çok hususlar da hadislerden alman bilgilere dayanmaktadır. c) Hadisler Fıkıh ilminin Kur'an-ı Kerim'den sonra ikinci kaynağıdır. Hakkında Kur'an-ı Kerim'de hüküm bulunmayan konularda Hz. Peygamber'in sünnetine başvurulur. Hadisler, Sünneti aksettirdikleri için Kur'ân-ı Kerim'den sonra ikinci hüküm kaynağı olmuş olur. Meselâ abdest alırken mestler üzerine meshetme sünnete; dolayısiyle hadislere dayanır. Denizden çıkan ölü balığın yenilebileceği; katır, ehlî eşek, aslan, kaplan, fil, kurt, maymun, köpek gibi hayvanlarla; doğan, şahin, atmaca, karga gibi yırtıcı ve tırnaklı kuşların etlerini yemenin haram olduğu hükmü de hadislerden çıkarılmıştır. d) Sünnetin koyduğu Kur'ân-ı Kerim'de olmayan dinî hükümler hadislerden öğrenilir. Mesela, hırsıza verilecek el kesme cezasının, sağ elin bilekten kesilmesi şeklinde uygulanması hükmü ile normal bir şekilde kesilmiş hayvanın kamından ölü olarak çıkan yavrusunun boğazlanmış sayılacağı hükmünü Sünnet koymuştur. Bunları hadislerde buluyoruz. Hz. Peyygamber'in Sünneti ile koymuş olduğu hükümler, dinimizin hükümleri sayılır; çünkü ona itaat farzdır. Ona itaat eden Allah'a itaat etmiş olur. Bu konudaki bir ayette, “Kim Allah Resulüne itaat ederse Allah'a itaat etmiş olur.”319 buyurulmuştur. Onun getirdiklerine uymak, yaptıklarını yapmak, men ettiklerinden sakınmak da Allah'ın emridir. Bu konudaki bir âyette ise, “Allah Resulünün size getirdiklerini alınız; men ettiklerinden de sakınınız” 320buyurulmuştur. e) Peygamberimiz bütün insanlara örnektir. Onun dünya ve ahiret mutluluğu için güzel bir örnek olduğunu şu ayet açıkça belirtmektedir: “Andolsun ki sizin için, Allah'ı ve Ahiret Gününü umanlar ve Allah'ı çokça ananlar için Allah Resulünde uyulacak güzel bir örnek vardır.”321 Güzel bir ahlaka sahip olmak, böylece dünya ve ahiret saadetine ulaşmak isleyenler onu kendilerine örnek almalıdırlar. Hz. Peygamber'in güzel ahlakını da yine hadisler yansıtır. 322 İslâm Dini'nde bu derece mühim bir yeri olan hadislere sahabeden itibaren misli görülmemiş büyük bir ilgi duyulmuş her asırda yüzlerce hadis alimi yetişmiştir. Bunların yılmak bilmez yoğun gayretleri sonucu hadislerin isnad, metin ve ravilerini çeşitli yönlerden ele alan eserler telif ve tasnif edilmiştir. Hz. Peygamberle ilgili olmaları dolayısiyle hadisler bugün de önemini kaybetmiş değildir. İster dinî, İster sosyal, isterse ahlâkî konularda müslümana yakışır şekilde yaşamak isteyen herkes için hadisler, günümüzde de eşsiz bir hazine olma vasfından bir şey kaybetmemiştir.

Âhâd
Bir, bir tek manalarına gelen ehad ya da vahidin çoğuludur. Umumiyetle mütevâtir derecesine yükselemeyen haberlere denir. Buna göre, bir nesilde bir tek ravi tarafından rivayet edilen habere haber-i vâhid adı verilir. Birkaç nesilde birer ravi tarafından rivayet edilmiş olan haberlere ise haber-i âhâd veya kısaca âhâd denilmiştir.
İmam Şafii, âhade haber-i hâssa demiş ve onu Hz. Peygamber (s.a.s)e kadar tek ravinin tek raviden rivayet ettiği haber olarak tarif etmiştir.22 Daha so aki devirlerde ise âhâd tabiri daha ziyâde, sayılan her tabakada mütevâtir haberin şartı olan kalabalık sayısına ulaşmamış raviler tarafından rivayet edilen haberler için kullanılan bir terim halini almıştır. Buna göre âhad, yalnız bir ravinin bir başka raviden rivayet ettiği haberler hakkında değil, iki ravinin iki raviden, üç kişinin, hatta sayıları üçün üstündeki ravilerin üç veya daha fazla sayıdaki ravilerden rivayet ettikleri haberler hakkında da kullanılmıştır. Şu Şartla ki, üç sayısının üzerindeki ravilerin her tabakada mütevâtirin şartı olan kalabalıktan daha az olmaması gerekir. Bazı tabakalarda az olmasa bile, diğer bazı tabakalarda mütevâtirin şartı olan kalabalık sayısına erişmemiş olması dolayisiyle haber yine âhad sayılır. Nitekim bazı hadis usulü kaynaklarında haberler, ravilerinin sayısına göre önce iki kısma ayrılmıştır. Birinci kısmına mütevâtir, ötekine ise âhad denilmiştir. Âhad haberler daha so a garîb, azîz ve meşhur olmak üzere üç kısımda mütalaa edilmiştir. Bunlardan garib, bir kişinin, azîz, en çok iki; meşhur ise üç ve üçün üstünde fakat mütevâtirin şartı olan kalabalığın altındaki sayıdaki ravilerin rivayet ettikleri haberlere denilmiştir.
İbn Haceri'l-Askalânî âhadi, bir ravinin tek basma rivayet ettiği ve mütevâtirin şartlarını taşımayan haberler olarak tarif etmiş; makbul ve merdûd olarak iki kısma ayırmıştır. Bunlardan makbul âhad, amel edilebilecek ölçüde olanlardır. Merdud âhad ise mat'ûn veya adaleti tesbit edilememiş ravinin tek başına rivayet ettiği haberdir.
Âhad haber, rivayet tariklan mütevâtir derecesinde olmamak şartıyla çoğalırsa meşhur olur. Bu takdirde âhad, meşhur olanlar ve olmayanlar olmak üzere iki kısma ayrılır. Meşhur âhad, isnadı isler bir, ister birden fazla olsun, dillerde dolaşan haberlerdir. Yukarıda özlü bir şekilde bahis konusu edilen azîz ve garîb haberler meşhur olmayan âhad grubuna girerler.
İslam alimlerinin çoğuna göre âhad haberler zaruri ilim değil, zannî ilim ifade ederler. Hanefîler, Şafii'ler, mâlikîlerin bir kısmı bu görüştedirler. Ahmed b. Hanbel, İmam Mâlik ve muhaddislerin büyük çoğunluğu, âhad haberlerin zarurî ilim ifade edebilmesi için sıhhatinin sabit olması şartını ileri sürmüşlerdir. Hâriciler ve Mutezileye göre ise âhad, ister sıhhati sabit olsun, ister olmasın, zarurî ilim ifade etmez.
Âhad haberlerin zaruri ifade edip etmemesi ihtilafına bağlı olarak bu çeşit haberlerin dinî konularda delil olması, bir başka deyişle âhad haberlerle amel edilip edilmeyeceği konusunda da görüş ayrılığı vardır. İslâm alimlerinin çoğunluğuna göre her çeşit âhad haberle amel edilebilir. İmam Şafii, âhadın hüccet olduğu görüşünde olanlardandır. Ancak ona göre mütevâtır olmayan haberlerin dinî konularda hüccet olabilmesi için bazı şartları gereklidir. Bu şartlar ravi ile ilgilidir. Belli başlıları şunlardır: Ravinin dinî meselelerde güvenilir olması; doğru sözlü olarak tanınması; rivayet ettiği hadisleri iyi bilmesi; lafız yönünden manasını değiştirecek hususları bilmesi; işittiği şekilde rivayet etmesi; ezberinden rivayet ediyorsa haberi tam olarak ezberlemiş olması; yazılı olarak rivayet ediyorsa kitabını yanında bulundurması; tedlis yapanlardan olmaması. Bunların yanı sıra amel edilecek âhadin isnadının munkatı' olmaması da şarttır. Özetle tekrarlayacak olursak İslâm alimleri çoğunlukla, ravileri adalet sahibi, isnadında inkıta' olmayan âhad haberle amel edilebileceği görüşündedirler. Bununla birlikte ahadle amel edilebileceği görüşünde olanlar ayrıca onların dinde hüccet sayılan haberlerin taşıdıkları özellikleri taşımalarını; bir de konu veya delâlet itibariyle itikadı meşelerle ilgili olmamalarını şart koşmuşlardır.
Bir kısım Zahiri alimleri. Kaderiye mensupları. Râfizîler ve Ehl-i Sünnet kelâmcılarından bazılarına göre âhad haberler dinî meselelerde hüccet olamazlar. Aynı görüşte olan Mutezile, âhad haberlerin her çeşidinin hüccet olamayacağını ileri sürer. Mu'tezile, ahad haberlerin her çeşidiyle amel edilemeyeceğini ileri sürerken, “Bilmediğin şeyin peşine düşme”24; “Zan, gerçekten hiçbir şey ifade etmez” 25mealindeki ayetlere dayanmıştır. Ayrıca onlara göre kimi sahâbîler tek kişinin haberini kabul etmemişler, teyidi için şahit istemişlerdir.

SELMAN SEVEN

{facebook#https://facebook.com/} {twitter#https://twitter.com/}

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *

Blogger tarafından desteklenmektedir.
Javascript DisablePlease Enable Javascript To See All Widget