Resulullah'ın hadislerini mi arıyorsunuz ?
Türkiye'nin En Geniş Kapsamlı Hadis Sitesi
HZ.MUHAMMED (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)
"أَللّٰهُمَّ صَلِّ عَلٰى مُحَمَّدٍ وَعَلٰى اٰلِ مُحَمَّدٍ"

Latest Post

İsrailiyyât
Kelime olarak İsrail oğullarına nisbet edilen rivayetler manasınadır. İslâmî terimler içinde, umumiyetle Yahudi kültüründen islamiyete geçen, daha doğrusu İslâmî rivayetler arasına karışan çoğu Tevrat'tan nakledilmiş şeylere denir. Hadiste İsra'iliyyât, sahabenin Ka'bu'l-Ahbâr, Vehb b. Munebbih gibi şahıslardan rivayet ettikleri kıssa ve benzeri haberlerdir. Bunlar hadis sayılmaz; bazı sahâbîlerin naklettikleri İsrail Oğullarına dair haberler addedilirler. 517 Sahabe, İsrâiliyyâtın Kur'ân-ı Kerim'e veya sünnete uygun olanlarını tasdik etmişlerdir. Bunlar tahrif ve tebdilden korunmuş kabul edilmiştir. Kur'ân-ı Kerim'e aykın olanları, muharref oldukları gerekçesiyle kabul etmemişlerdir. İslâm şeriatına ne uyan ne de uymayanların doğru oldukları kadar yaları olmalarının ihtimal dahilinde oluşu dikkate alınarak bunlar karşısında tarafsız denilebilecek bir tutum izlemişlerdir. Bu konuda Ebu Hureyre'nin şöyle bir rivayeti vardır: “...Kitap ehli İbranice Tevrat okuyor, müslümanlara Arapça tefsir ediyorlardı. Hz. Peygamber (s.a.s): “Ehli Kitabı ne tasdik edin ne de yalanlayın. Onlara “Biz Allah'a, bize ve size indirilen (Kur'ân, İncil ve Tevrat)'a iman ettik deyin” buyurdu.”518 İsrailiyyatı daha çok Kur'ân-ı Kerim'de kısa veya kapalı olarak zikredilen kıssalar etrafında nakledilen rivayetler oluşturur. Bunların nakledilmelerindeki belli başlı esas amiller Arapların nisbeten sınırlı bir kültür hayatlarının oluşu, diğer dinlerden İslâm'a girenlerin durumu, eski dinlerin tesirinden az da olsa kurtulamamak gibi faktörlerdir. İsrailiyyatm naklinde İslâm akidesini yozlaştırmak isteyenlerin tesiri de inkâr edilemez. Genelde hadis kabul edilmemekle birlikte sahabe tarafından ibretli bulunarak nakledildiği, faydalı görüldüğü için rivayet edilen, başta tefsir kitapları olmak üzere İslâmî edebiyat içinde geniş çapta yer almış bulunan İsrailiyyatın hükmüne gelince, bunlar karşısında sahabenin tutumu esas alınarak belirlenmiştir. Özetleyecek olursak, Kur'ân-ı Kerim ve sünnete uygun olanları kabul ve tasdik edilir. Kitap Ehlinin ellerinde bulunan tevrat ve İncil'in asılları Allah tarafından indirilmiş ilahî kitaplar olduklarından bunların Kur'ân-ı Kerime veya sünnete uygun kısımları tahrif edilmemiş sayılırlar. Kur'ân-ı Kerim'e ve sahih sünnete aykın olan israiliyyat kabul edilmez. Semavî dinler aslında bir oldukları, peygamberlerin tebligatı da esas itibariyle birbirinden farklı olamıyacağı için Kur'ân ve sünnetin ruhuna uymayan israiliyyat muharref kabul edilir. İslâm'ın iki ana kaynağının ne kabul, ne de reddettikleri İsrailiyyata gelince bunların Allah tarafından indirilmiş semavî kitaplara uygun olmak veya olmamak ihtimalleri vardır, bunun için İslâm âlimleri israiliyyatın Kur'ân-ı Kerim ve Sünnetin ruhuna uygun olanlarını kabul etmiş; olmayanları bırakmışlardır. 

İsnâd-ı Âli
Bk. Âlî.
Kelime olarak yüksek olan nesneye denir. Şerif kelimesiyle eş manalı olarak mevki, şöhret, şan ve şeref sahibi kimse manasına da kullanılır.
Hadis ıstılahı olarak alî, isnadın ravi sayısının azlığından ibaret bir özelliğini ifade eder. Buna göre âlî isnad, herhangi bir hadisin ravisi ile kaynağı olan Hz. Peygamber (s.a.s) veya o hadisi rivayet etmiş bulunan meşhur hadis imamlarından birisi arasında en az sayıda ravinin bulunduğu, veyahut da tanınmış hadis kitaplarından birinin musannıfına arada en az ravi ile ulaşılabilen isnaddır. Bir diğer ifadeyle, herhangi bir ravi ile Hz. Peygamber veya meşhur bir hadis alimi arasındaki rivayet zincirini teşkil eden ravi sayısının en az olduğu, yahutta muhaddisler arasında meşhur olmuş bir hadis kitabının rivayetinde ravi ile o kitabın musannifi arasındaki ravi adedinin en az seviyede olduğu isnad, âlî isnaddır. Buna göre isnadın âlî oluşunun esasını, ravi ile Hz. Peygamber veya hadis alimi arasındaki yakınlık teşkil eder. Bu yakınlığa uluvv adı verilir. Buradan da anlaşılacağı gibi âlı isnad, aynı zamanda uluvv özelliği taşıyan isnaddır.
İmam Mâlik'in en âlî isnadı sunâ'îdir ki kendisi ile Hz. Peygamber arasında bir tabiî, bir de sahâbi olmak üzere iki ravi vardır. Buharînin en âlî isnadı ise sulâsîdir, yani onunla Hz. Peygamber arasında tâbi'ut-tâbi'î, tâbi'î ve sahâbî olmak üzere üç ravi vardır.
Âlî terimi, daha çok isnad için kullanılmakla birlikte, tarifindeki özelliğe sahip isnadla rivayet edilen hadisler için de kullanılmıştır. Buna göre âlî hadis, kısaca âlî isnadla rivayet edilen hadise denir. Bu manada çoğulu avâlî gelir. Bununla beraber bu terim esas itibariyle isnada ait bir özelliği ifade ettiğinden daha çok isnad için kullanılmıştır.
Hadis alimleri âli isnada büyük önem vermişlerdir. Kimi muhaddislere göre isnadda uluvv aramak sünnettir. Kimi muhaddisler ise isnadın dinden olduğu görüşünü âlî isnadın dinden olduğu şeklinde kabul etmişlerdir. Böylelerinin sayısı hayli fazladır. 26
Buna karşılık âlî isnadın pek de lüzumlu olmadığı görüşünde olanlar da vardır ve sayıları hiç de az değildir, er-Râmehurmuzî, konuyla ilgili olarak, bazı son devir Fıkıh âlimlerinin sırf âlî isnad peşinde diyar diyar gezenler hakkında şunları söylediklerini kaydeder:
“... Talebi (her müslümana) vacip olan ilmi, esaslı bir faydası olmayan haberler elde etmek uğruna diyar diyar gezip dolaşmak haline getirdiler. Geceleri uykusuz, gündüzleri (aç ve) susuz kaldılar. Bindikleri hayvanları yordular. Yurtlarından ayrı düştüler. Geride bıraktıklarının haklarını ziyan ettiler. Ana babalarına asi oldular. Onlara karşı üzerlerine düşen vazife ve hakları yerine getirmemekle günaha girmede pek acele ettiler. Aile içinde çoluk çocuklarıyla diledikleri gibi yaşamanın zevkinden kendilerini mahrum bıraktılar. Böylece dünya zevklerinden ayrı kaldılar. Bunun sonucu olarak, ahirette ikabı celbettiler. 

İsnad Tedlisi
Bk. Tedlis.
Karanlığa getirmek, hile yapmak, göz boyamak manasına “delese” kök fiiliniden alınma Tef’il ölçüsünde mastardır. Alışveriş sırasında satıcının sattığı malın kusurunu gizleyerek müşterisini aldatmasına denilmiştir.1165 Hadis terimi olarak tedlis, bir ravinin muasırı olup görüşmediği veya görüştüğü halde hadis almadığı bir şeyhten işitmişçesine rivayette bulunmasına denir. Ravinin hadis işittiği şeyhten gerçekte işitmemiş olduğu hadisi rivayet etmesi de tedlistir. Tarifi açıklamak gerekirse şunlar eklenebilir. Bir ravi aynı asırda yaşadığı bir şeyhle görüşmemiştir. Veya görüşmüş olmakla birlikte ondan hadis rivayet etmemiştir. Böyle iken ondan görüşmüş gibi rivayette bulunursa yaptığı işe tedlis adı verilir. Bunun gibi yalnızca bir-iki hadis işittiği şeyhten aslında işitmemiş olduğu hadisleri ona isnad ederek naklederse aynı işi yapmış demektir. Tedlisin gerek aslındaki karanlık ve hileli iş görmek, gerekse kendisindeki kusuru gizlemek manası dikkate alınırsa görüşmediği şeyhten hadis rivayet eden ravi bu kusurunu gizlemiş demektir. Rivayetlerinde tedlis yapan raviye mudellis, ravinin tedlis yoluyla rivayet ettiği hadise ise mudelles adı verilir. Hadis âlimlerine göre tedlis önemli bir cerh sebebidir. Tedlis yapanlar şiddetle tenkit edilmişlerdir. İmam Şafiî tedlisi yalanın kardeşi saymıştır. Hadis Usulü âlimlerinin büyük çoğunluğu isnadında tedlis olan hadislerin reddedilmesi gerektiği görüşündedir. Aslına bakılırsa bir ravi isnadında mesela şeyhini bilinmeyen bir isim veya künye ile anmak suretiyle tedlis yapmakla onu cehalet ithamına maruz bırakmış demektir. Bir muhaddis, hadis alimleri arasında bilinen isminden başka bir isim veya künye ile söylenen şeyhin kim olduğunu kestiremezse hadisini terk etmesi gerekir. Kaldı ki tedliste çok kere zayıf veya mecruh bir ravi gizlenmiş olur. Bu ise büyük fesattır. 1166Bu ve diğer bazı mühim sebepler göz önünde tutularak hadise yalana eşdeğer hile karışmasına mani olmak gayesiyle tedlis caiz görülmemiş, müdellisler tenkid edilmiştir. Tedlisin birkaç çeşidi vardır. Bunlar hakkında da kısa bilgiler vermek yerinde olur. 1. İsnad tedlîsi (Tedlîsu'l-İsnâd): Hadis ravileri arasında en fazla görülen tedlis çeşididir. Ravi, hadisini, isnadında kesinlikle rivayeti belirten cezm sığaları yerine kale, an gibi lafızlar kullanarak nakleder. Oysa naklettiği hadisi isnad ettiği kimseden işitmiş değildir. Ondan işittiği zannını uyandıracak şekilde rivayet etmekle isnadında tedlis yapmış olur. Şu haber isnadda tedlisin nasıl yapıldığını gösterecek niteliktedir: “Ali b. Haşrem anlatmıştır: “Bir gün, Sufyan b. Uyeyne'nin yanında idik. Bize “Kale'z-Zuhrî” diyerek bir hadis rivayet etti. Rivayet ettiği hadisi ez-Zuhrî'den bizzat işitip işitmediği soruldu. İşitmediğini söyledi ve şöyle dedi: “Haddesenî Abdurrezzâk, an Ma’mer, ani'z-Zuhrî.” Sufyan b. Uyeyne ez-Zuhri ile aynı asırda yaşamış, onunla görüşmüştür. Ne var ki ondan hiçbir hadis rivayet etmemiştir. Oysa bu haberde görüldüğü gibi önce “kale'z-Zuhrî” diyerek bizzat ondan kendisi işitmişcesine hadis rivayet etmiştir. Hadisi ez-Zuhrî'den işitip işitmediği sorulunca ondan Abdurrezzâk -Ma’mer yoluyla rivayet ettiğini açıklamak zorunda kalmıştır. Buradaki tedlis, isnadda olmuştur ve Sufyân'ın şeyhi Abdurrezzâk ile onun şeyhi Ma’ıner'i söylemeden doğrudan ez-Zuhrî'den rivayet etmişçesine nakletmesiyle meydana gelmiştir. Bu bakımdan isnad tedlisidir. 2. Şuyuh Tedlîsi (Tedlîsu'ş-Şuyûh): Ravinin hadis rivayet ettiği şeyhinin isnadında herkesçe bilinen meşhur isim, künye veya lakabıyla değil, bilinmeyen isim, künye, ya da lakabla anmasryla meydana gelen tedlistir. Raviyi, şeyhinin bütün hadiscilerle bilinen isim vea lakab veyahut künyesi ile anmayıp belirsiz şekilde zikrederek tedlis yapmasına neden olan sebepler çeşitlidir. Şeyh, ya mecruhtur; yani bazı kusurları yüzünden cerhedilmiştir. Ravi onu herkesçe bilinen isim, künye veya lakabıyla andığı takdirde hadisi zayıf sayılacaktır. Onu herkes tarafından bilinmeyen bir isim, lakab, künye veya nisbe ile anmakla mecruh olduğunu gizlemeye çalışır. Ya yaş bakımından kendisinden küçüktür. Yahutta ondan pek çok hadis işitmiştir. Bu hadisleri aynı şahıstan aynı şekillerde rivayet etmek hoşuna gitmez. Bir değişiklik yapmak ister. Bu gibi durumlarda ravi, şeyhini herkesin bileceği şekilde anmamakla tedlis yapmış olur. Söz gelimi Ebu Bekr b. Mucâhid isimli bir ravi, bazı isnadlarmda “haddesenî Abdullah b. Ebî Abdillah” demiştir. Abdullah b. Ebî Abdillah ismiyle andığı şeyhinin muhaddislerce bilinen ismi Abdullah b. Ebî Dâvuddur. Sünen sahibi meşhur muhaddis Ebu Davud'un oğludur. Ebubekr b. Mucâhid'in isnadında şeyhini bütün hadiscilerin bildiği ismiyle değil değişik bir isimle anmış olması şeyhini tedlistir. 3. Tesviye Tedlisi (Tedlîsu't-Tesviye): Ravinin isnadında sika olan raviler arasındaki bir zayıf ravinin adını atlayıp, isnadı aynı seviyede sika ravilerden meydana geliyormuş gibi göstermesinden ibaret tedlistir. Bu tedlis türü el-Irâkî'ye göre ayrı bir tedlis çeşidi, İbn Hacer'e göre ise tedlîsu'l-isnadın bir başka şeklidir. Misal verilecek olursa şu rivayet üzerinde durulabilir: “Bakiyye'den rivayet edilmiştir: (Demiştir ki) bana Ebu Vehbi'l-Esedî tahdis etti. Nafi'den, İbn Ömer'den rivayet edildiğine göre (şöyle demiştir). “Bir kimsenin görüşünün esasını bilmeden müslümanlığını öğmeyiniz.” Bu hadisin isnadı, aslında Ubeydullah b Amr-İshak b. Ebî Ferve-Nafi- İbn Ömer şeklindedir. Ancak Bakiyye, aradaki İshâk b. Ebî Ferve adındaki zayıf raviyi isnadından düşürüp, bütün isnadı aynı seviyede sika ravilerden ibaret gibi göstermiştir. 1167Diğer taraftan yaptığı tedlisin anlaşılmaması için Abdullah b. Amr isimli şeyhini meşhur olmayan Ebu Vehbi'l-Esedî künyesiyle anmıştır. Böylece hem tesviye hem de şuyuh tedlisi yapmıştır. Hadis Usulü âlimlerine göre en kötü tedlis çeşidi tesviye tedlisidir; zira bu tedlis şeklinde ravi zayıf olan şeyhini çok kere isnadda atlamakla inkitaa sebep olmaktadır. Onu değişik isimle anmakla ise mübhem bırakmakta, böylece tereddüde yol açmaktadır. Tedlisin bu sayılanlardan başka birkaç çeşidi daha vardır. Bunlara dair kısa bilgiler vermek de yerinde olacaktır: Tedlîsu'l-Atf (atıf tedlisi): Ravinin isnadında gerçekte hadis işitmediği şeyhin ismini işittiğinin ismi üzerine atfetmesiyle yaptığı tedlistir. Böyle tedlis yapan ravi isnadında “haddesenâ fulanun ve fulânun” der. Aslında ikinci şeyhten hadis işitmemiştir. Öyle iken işittiği birinci şeyhin ismi üzerine atfederek söylemiş, böylece ondan da işittiği zannını uyandırmıştır. Tedlîsu's-Sukût (Sükût tedlisi): Tedlîsu'1-Kat' de denilen bu tedlis çeşidi, ravinin isnadını söylerken hadis işittiği şeyhinin ismini andıktan sonra bir süre susup başka bir isim söylemesiyle meydana gelir. Ravinin bunu yapmaktaki maksadı, dinleyenler üzerinde gerçekten hadis işitmediği bir şeyhten işittiği intibaını uyandırmaktır. Bunlardan başka İbn Hacer'in farkına vardığı tedlîsu'l-bilâd denilen bir çeşit tedlis daha vardır. Şu şekilde yapılır. Ravi isnadını söylerken falan yerde diye bir kayıt ekler. Aslında söylediği yer, söylediği isimle meşhur olan yer değildir. Mesela Mısırlı bir ravinin İsnadında “haddesenâ fulânun bi'1-Endelus” demesi buna örnek gösterilebilir. Buradaki En-delüs, Endülüs değil, Kahire'de bir mahalle ismidir. Aynı şekilde Bağdatlı bir ravinin “haddesenî fulânun varâ'e'n-nehr” diyerek isnadını sevketmesinde de tedlîsu'l-bilâd söz konusudur; çünkü “bana falanca nehir kenarında tahdis etti” derken kasdettiği yer Mâverâ'un-nehir değil, Dicle kıyışıdır. Böyle tedlis yapan raviler, belki de, hadis elde etmek uğruna uzak yerlere gittikleri, çetin yolculuklar yaptıkları intibaını uyandırarak rivayetlerine ilgi çekmek istemiş olmalıdırlar. 

SELMAN SEVEN

{facebook#https://facebook.com/} {twitter#https://twitter.com/}

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *

Blogger tarafından desteklenmektedir.
Javascript DisablePlease Enable Javascript To See All Widget