Resulullah'ın hadislerini mi arıyorsunuz ?
Türkiye'nin En Geniş Kapsamlı Hadis Sitesi
HZ.MUHAMMED (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)
"أَللّٰهُمَّ صَلِّ عَلٰى مُحَمَّدٍ وَعَلٰى اٰلِ مُحَمَّدٍ"

Latest Post

Kizb
Bk. Kizb.
Hadis usulünde kizbu'r-ravi şeklinde de geçer. Hz. Peygamber üzerine yalan söylemektir. Bir diğer ifadeyle Allah Resulünün söylemediği bir sözü kasden ona nisbet ederek rivayet etmektir. Kısacası Hz. Peygamberin ağzından yalan uydurmaktır. Kizb ya da Türkçe karşılığı ile yalan, metâ'in-i aşere denilen ravinin tenkide tabi tutulduğu esaslardan adaletle ilgili beş cerh sebebinden birincisi ve en ağırıdır. el-Hatîbu'1-Bağdadî'ye göre Hz. Peygamber üzerine yalan söylemek, hadis uydurmak ve semâ' iddiasında bulunmakla olur. Muhaddislerin hepsi her ne şekilde olursa olsun Hz. Peygamberin ağzından yalan söyleyen ravinin hadisinin, tevbe etmiş bile olsa, reddedileceği görüşündedirler. Bu demektir ki ravi, tek hadisde daha yalan söylediği açığa çıksa adalet vasfını yitirir. Yalanından tevbe etse rivayet tarîklan sağlam olsa bile kendisi terk, hadisleri reddedilir. Nitekim Ahmed b. Hanbel'e yalnız bir hadisde yalan söyleyip tevbe ve rücu eden ravinin durumu sorulmuş, o büyük âlim “Tevbesi kendisi ile Allah arasındadır. Hadisi ebediyyen yazılmaz” demiştir. 568Ebu Muzaffer Mansûr b. Muhammed, es-Sem'ânî ise şunları söylemiştir: “Yalnız bir haberde yalan söyleyen ravinin geçmişte rivayet ettiği hadislerinin de terk edilmesi gerekir.” 569 Buhârî Şeyhi Ebu Bekr Abdullah İbni'z-Zubeyri'l-Humeydî ile Şâfi'î âlimlerden Ebu Bekr Muhammed b. Abdillah es-Sayrafî bu görüştedirler. Hatta es-Sayrafî “yalan yüzünden hadisini terk ettiğimiz raviyi tevbesi dolayısıyla kabul etmeyiz. Bir ravinin naklini zayıf bulduk mu ona daha sonra kuvvetli demeyiz” demiştir.570 Muhaddislerin yalancı ravilerin üzerinde bu derece titizlikle durmaları hadisleri yalandan korumak içindir; zira hadisler arasına yalancı ravilerin yalan rivayetlerinin karışması ile din fesada uğrar. Aslı şeklini kaybeder. Yerini batıl ve hurafeler alır. Bu sebeple yalnız bir hadisde dahi yalan söylediği açığa çıkan raviden artık hadis rivayet edilmez. Bununla birlikte hadis dışında yalan söylediği bilinen ravinin durumu farklıdır. Böyle biri, yalandan tevbe ettiği bilinirse mutlak olarak terk edilmez. Hadisi belli şartlarla alınabilir; çünkü hadis dışında yalan söylemenin fesadı umumî değildir. Nitekim yalan şahitlikte bulunduktan sonra tevbekâr olanın şehadeti kabul edilir. İbnu's-Salâh, fısk sebeplerinden biri olan insanlarla konuşmasında yalan söyleyip de tevbe edenin rivayetlerinin kabul edilebileceği görüşündedir.571 en-Nevevî de es-Sem'ânî'nin yukarıda zikredilen sözüne katılmadığını söyledikten sonra rivayetle şehadet arasında kuvvetli bir fark olmadığını söyler. 572Müslim Şerhinde de şöyle der: “Muhtar olan hadis dışında yalan söyleyip tevbe edenin tevbesinin kesinlikle sahih olduğu ve şahitliği gibi rivayetinin de kabul edilmesi gerektiğidir. Bu, kâfir olan bir kimsenin İslâm olduğu zaman rivayetinin kabul edilmesi gibidir.” 573 “Bununla beraber, kâfirin müslüman olması halinde rivayetinin kabul olunduğu yolunda ileri sürülen görüşün bu konuya uygun bir misal olmadığı anlaşılmaktadır; zira İslâm vasfı, hadis rivayet edenlerde aranan ilk ve umumi bir şarttır; fakat bu şart, her İslâm vasfını taşıyan kimsenin hadislerinin kabul edilmesini gerektirmemektedir. Nitekim hadis uydurup bunları Hz. Peygambere isnad eden kimseler de bu vasfa sahip olan kimselerdir.” 574 Ravinin hadis rivayetinde yalan söylemesi el-Hatîbu'1-Bağdâdî'nin yukarıda nakledilen görüşünde de söz konusu edildiği gibi ya Hz. Peygamber (s.a.s)'e ait olmayan hadisleri onun sözleriymiş gibi rivayet etmesiyle; ya da isnadında meşhur muhaddislerden birinden işittiği zannmı uyandıracak ifadeler kullanmasıyla olur. Hz. Peygamberin söylemediği bir özü ona isnad ederek rivayet, hadis uydurma şekillerinden biridir. Meşhur muhaddislerden birinden işitme intibaı verecek tarzda isnad serdetmek ise sema iddiasında yalan söylemektir. Hadis ravileri arasında isnadında gerçekte rivayette bulunmadığı şeyhten sema intibaı verecek şekilde ifadeler kullanarak tedlis yapanlardan hiç görmediği kimseden hadis işittiğini ileri sürenlere kadar yalanın bu çeşidine başvuranlar olmuştur. Bunun içindir ki, ravinin semâ' iddiasında yalan söyleyip söylemediğini anlamak üzere tarihten istifade yolu tutulmuştur. Sufyan es-Sevri bu konuda “Raviler ne zaman yalan kullanmaya başladılar, biz de onlara karşı tarih kullandık” demiştir. Hafs b. Giyâs ise şunları söylemiştir. “Bir şeyhi yalan söylemekle itham ettiğiniz vakit onu yıllarla hesaba çekin.” Bu demektir ki yaşını ve hadis yazdığı şeyhinin yaşını hesaplayın. Eğer ravi kendisiyle ilgili imkânsız bir şey söylerse rivayeti terkedilir. 575 Ömer b. Musa el-Vecîhî isimli bir ravinin isnadında yalan söylediği tarih bilgisiyle açığa çıkarılmıştır. Ufeyr b. Ma'dan olayı şöyle anlatır: “Ömer b. Musa şehrimize, Humus'a geldi. Hemen etrafını aldık. “Haddesenâ Şeyhukumu's-Sâlih “Bize salih şeyhiniz tahdis etti” demeye başladı. “O da kim?” diye sorduk. “Hâlid b. Ma'dan” cevabını verdi. Bunun üzerine ben “Onunla hangi yıl karşılaştın?” diye sordum. “108 senesinde Erminiyye Gazasında” diye cevap verdi. “Ya şeyh dedim; Allah'tan kork ve yalan söyleme. Halid 104 yılında öldü. Sense onunla ölümünden dört sene sonra karşılaştığını söylüyorsun, dahası, Halid, Ermîniyye Gazasına asla katılmamıştır.”

Kizb
Hadis usulünde kizbu'r-ravi şeklinde de geçer. Hz. Peygamber üzerine yalan söylemektir. Bir diğer ifadeyle Allah Resulünün söylemediği bir sözü kasden ona nisbet ederek rivayet etmektir. Kısacası Hz. Peygamberin ağzından yalan uydurmaktır. Kizb ya da Türkçe karşılığı ile yalan, metâ'in-i aşere denilen ravinin tenkide tabi tutulduğu esaslardan adaletle ilgili beş cerh sebebinden birincisi ve en ağırıdır. el-Hatîbu'1-Bağdadî'ye göre Hz. Peygamber üzerine yalan söylemek, hadis uydurmak ve semâ' iddiasında bulunmakla olur. Muhaddislerin hepsi her ne şekilde olursa olsun Hz. Peygamberin ağzından yalan söyleyen ravinin hadisinin, tevbe etmiş bile olsa, reddedileceği görüşündedirler. Bu demektir ki ravi, tek hadisde daha yalan söylediği açığa çıksa adalet vasfını yitirir. Yalanından tevbe etse rivayet tarîklan sağlam olsa bile kendisi terk, hadisleri reddedilir. Nitekim Ahmed b. Hanbel'e yalnız bir hadisde yalan söyleyip tevbe ve rücu eden ravinin durumu sorulmuş, o büyük âlim “Tevbesi kendisi ile Allah arasındadır. Hadisi ebediyyen yazılmaz” demiştir. 568Ebu Muzaffer Mansûr b. Muhammed, es-Sem'ânî ise şunları söylemiştir: “Yalnız bir haberde yalan söyleyen ravinin geçmişte rivayet ettiği hadislerinin de terk edilmesi gerekir.” 569 Buhârî Şeyhi Ebu Bekr Abdullah İbni'z-Zubeyri'l-Humeydî ile Şâfi'î âlimlerden Ebu Bekr Muhammed b. Abdillah es-Sayrafî bu görüştedirler. Hatta es-Sayrafî “yalan yüzünden hadisini terk ettiğimiz raviyi tevbesi dolayısıyla kabul etmeyiz. Bir ravinin naklini zayıf bulduk mu ona daha sonra kuvvetli demeyiz” demiştir.570 Muhaddislerin yalancı ravilerin üzerinde bu derece titizlikle durmaları hadisleri yalandan korumak içindir; zira hadisler arasına yalancı ravilerin yalan rivayetlerinin karışması ile din fesada uğrar. Aslı şeklini kaybeder. Yerini batıl ve hurafeler alır. Bu sebeple yalnız bir hadisde dahi yalan söylediği açığa çıkan raviden artık hadis rivayet edilmez. Bununla birlikte hadis dışında yalan söylediği bilinen ravinin durumu farklıdır. Böyle biri, yalandan tevbe ettiği bilinirse mutlak olarak terk edilmez. Hadisi belli şartlarla alınabilir; çünkü hadis dışında yalan söylemenin fesadı umumî değildir. Nitekim yalan şahitlikte bulunduktan sonra tevbekâr olanın şehadeti kabul edilir. İbnu's-Salâh, fısk sebeplerinden biri olan insanlarla konuşmasında yalan söyleyip de tevbe edenin rivayetlerinin kabul edilebileceği görüşündedir.571 en-Nevevî de es-Sem'ânî'nin yukarıda zikredilen sözüne katılmadığını söyledikten sonra rivayetle şehadet arasında kuvvetli bir fark olmadığını söyler. 572Müslim Şerhinde de şöyle der: “Muhtar olan hadis dışında yalan söyleyip tevbe edenin tevbesinin kesinlikle sahih olduğu ve şahitliği gibi rivayetinin de kabul edilmesi gerektiğidir. Bu, kâfir olan bir kimsenin İslâm olduğu zaman rivayetinin kabul edilmesi gibidir.” 573 “Bununla beraber, kâfirin müslüman olması halinde rivayetinin kabul olunduğu yolunda ileri sürülen görüşün bu konuya uygun bir misal olmadığı anlaşılmaktadır; zira İslâm vasfı, hadis rivayet edenlerde aranan ilk ve umumi bir şarttır; fakat bu şart, her İslâm vasfını taşıyan kimsenin hadislerinin kabul edilmesini gerektirmemektedir. Nitekim hadis uydurup bunları Hz. Peygambere isnad eden kimseler de bu vasfa sahip olan kimselerdir.” 574 Ravinin hadis rivayetinde yalan söylemesi el-Hatîbu'1-Bağdâdî'nin yukarıda nakledilen görüşünde de söz konusu edildiği gibi ya Hz. Peygamber (s.a.s)'e ait olmayan hadisleri onun sözleriymiş gibi rivayet etmesiyle; ya da isnadında meşhur muhaddislerden birinden işittiği zannmı uyandıracak ifadeler kullanmasıyla olur. Hz. Peygamberin söylemediği bir özü ona isnad ederek rivayet, hadis uydurma şekillerinden biridir. Meşhur muhaddislerden birinden işitme intibaı verecek tarzda isnad serdetmek ise sema iddiasında yalan söylemektir. Hadis ravileri arasında isnadında gerçekte rivayette bulunmadığı şeyhten sema intibaı verecek şekilde ifadeler kullanarak tedlis yapanlardan hiç görmediği kimseden hadis işittiğini ileri sürenlere kadar yalanın bu çeşidine başvuranlar olmuştur. Bunun içindir ki, ravinin semâ' iddiasında yalan söyleyip söylemediğini anlamak üzere tarihten istifade yolu tutulmuştur. Sufyan es-Sevri bu konuda “Raviler ne zaman yalan kullanmaya başladılar, biz de onlara karşı tarih kullandık” demiştir. Hafs b. Giyâs ise şunları söylemiştir. “Bir şeyhi yalan söylemekle itham ettiğiniz vakit onu yıllarla hesaba çekin.” Bu demektir ki yaşını ve hadis yazdığı şeyhinin yaşını hesaplayın. Eğer ravi kendisiyle ilgili imkânsız bir şey söylerse rivayeti terkedilir. 575 Ömer b. Musa el-Vecîhî isimli bir ravinin isnadında yalan söylediği tarih bilgisiyle açığa çıkarılmıştır. Ufeyr b. Ma'dan olayı şöyle anlatır: “Ömer b. Musa şehrimize, Humus'a geldi. Hemen etrafını aldık. “Haddesenâ Şeyhukumu's-Sâlih “Bize salih şeyhiniz tahdis etti” demeye başladı. “O da kim?” diye sorduk. “Hâlid b. Ma'dan” cevabını verdi. Bunun üzerine ben “Onunla hangi yıl karşılaştın?” diye sordum. “108 senesinde Erminiyye Gazasında” diye cevap verdi. “Ya şeyh dedim; Allah'tan kork ve yalan söyleme. Halid 104 yılında öldü. Sense onunla ölümünden dört sene sonra karşılaştığını söylüyorsun, dahası, Halid, Ermîniyye Gazasına asla katılmamıştır.”

Kitâbu'l-Ğarîbeyn
Garîbu'l-hadîs maddesinde görüldüğü gibi hadislerin herkes tarafından anlaşılamayan garib lafızlarını izah eden kitaplar vardır. Bu kitaplardan bir kısmı, hadislerin garib lafızlarını Kur'ân-ı Kerim'in garib lafızları ile birlikte alırlar. Böyle hen Kur'ân-ı Kerim'in hem de bazı hadislerin garibini izah etmek üzere te'lif edilmiş kitaplarda bu isim verilmiştir. Kitabu'l-garibeyn isminde te'lif edilmiş kitapların en meşhuru Ebu Ubeyd Ahmed b. Muhammed b. Ebî Ubeyd el Abdı el-Mu'eddeb el-Herevî'nin kitabıdır. Bunun gibi Ebu'l-Feth Suleym b. Eyyub er-Râzî'nin Takrîbu'l Ğarîbeyni, Ebu Musa Muhammed b. Ebî Bekri'1-İsbehânî'nin Kitabu'l-Muğis fi Garibeyi'1-Kur'ân'i ve'1-hadîsi meşhurdur.

SELMAN SEVEN

{facebook#https://facebook.com/} {twitter#https://twitter.com/}

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *

Blogger tarafından desteklenmektedir.
Javascript DisablePlease Enable Javascript To See All Widget