Resulullah'ın hadislerini mi arıyorsunuz ?
Türkiye'nin En Geniş Kapsamlı Hadis Sitesi
HZ.MUHAMMED (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)
"أَللّٰهُمَّ صَلِّ عَلٰى مُحَمَّدٍ وَعَلٰى اٰلِ مُحَمَّدٍ"

Latest Post

Merdûdu'l-Hadîs
Hadisleri merduddur manasına cerh lafızlarındandır. Cerhin dördüncü derecesini ifade eder. Bu derecede bulunan lafızlardan birisiyle cerhedilen ravinin hadisine yazılır, ne i'tibar için dikkate alınır; ne de istişhada yarar addedilir. Hakkında merdûdu'l-hadis hükmü verilerek cerhedilen ravinin hadisi de öyledir. Hiç bir şekilde itibar edilmez.

Merdûd Şaz
Bk. Şaz.
Kelime olarak birinci ve ikinci bablardan çekimi yapılan ve bir grubun içinden ayrılıp kendi başına bir yol tutmak anlamını veren “şezze” kök fiilinden ismi fail ölçüsünde gelir. Aynı fiilin masdarı olan suzûz ile birlikte aynı yerde kullanılır. Istılahta şâz, genellikle umumî hükümlerden veya küllî kaidelerden hariç ve tek başına kalana denir. 1116 Hadis ıstılahı olarak ise ravinin muhalefetinden doğan bir zayıf hadis çeşididir. Hadis Usulü alimleri tarafından az da olsa değişik şekillerde tarif edilmiştir. İmam Şâfi'î'ye göre söz güvenilir bir ravinin rivayet edip de başkalarının etmediği hadis değil; güvenilir bir ravinin başkalarının rivayetine aykırı olarak rivayet ettiği hadistir. 1117 İmam Şafii'nin bu şaz tarifinde esas unsur, muhalefettir. Bununla birlikte başkalarının rivayetine aykırı rivayette bulunan ravinin sika veya zayıf olduğu belirtilmemiştir. el-Hâkim ise şâz hadisi güvenilir ravilerden birinin tek başına rivayet ettiği hadis olarak tarif etmiştir. 1118 Ebu Ya'la el-Halîli de ona yakın bir tarif naklederek şöyle demiştir: “Hadis alimleri şaz hadisin ister sika olsun, ister olmasın, ravisinin bu isnadla diğer ravilerden ayrıldığı hadis olduğunda birleşmişlerdir.” 1119 el-Hakim'in verdiği şâz tarifi ile Ebu Ya'lâ el-Halîli'nin ondan pek de farklı olmayan tarifi birlikte göz önüne alınırsa denilebilir ki, şâz, bir ravinin münferid olarak rivayet ettiği hadistir. Bu tarif pek tutulmamıştır: zira tek isnadla gelen pek çok hadis vardır ki, sahihtir. Misal vermek gerekirse, hadisi verilebilir. Bu hadis ilk dört ravisinin teferrütleri yüzünden garibdir. Gerçekten Hz. Ömer Hz. Peygamber (s.a.s)'den rivayette tek kalmıştır. Hz. Ömer'den Alkame b. Vakkâs el-Leysî tek kalmıştır. Aynı şekilde Muhammed b. İbrahim Alkame'den; Yahya b. Sa'id de Muhammed b. İbrahim'den rivayette tek kalmışlardır. Ancak garib olmasına rağmen sahihtir. Halbuki şâzzı bütün alimler zayıf hadisler arasında saymışlardır. Şu hale göre şazz'ın sika olsun veya olmasın rivayette tek başına kalan ravinin rivayetinden ayrı olması gerekir. Nitekim İbnus-Salâh, şâzzın bu tariflerden farklı olduğuna işaret ettikten sonra şunları söylemiştir. “Ravi rivayetinde teferrüd ettiği takdirde bakılır. Eğer tek başına rivayet ettiği hadis, o hadisi rivayetinde kendisinden hıfz ve zabt yönünden daha üstün bir başka ravinin rivayetine muhalif ise rivayetinde tek kalanın hadisi merdud şazdır. Eğer başkasının rivayetine aykırı bir tarafı yoksa o zaman aykırı rivayeti, kendisinden başka rivayet eden olmamıştır demektir. O takdirde de rivayetinde tek kalan raviye bakılır, bu ravi, o hadisi rivayetinin dışında adaletli, hıfz ve itkan bakımından güvenilir biri ise rivayetinde yalnız kalmış olması kadih illet olarak alınamaz (hadisi kabul edilir). Ne var ki, bu ravi hıfz ve itkan bakımından güvenilen bir kimse değilse o zaman hadisi sahih olmaktan çıkar.”1120 İbnu's-Salâh'ın bu sözlerinden anlaşıldığı gibi, bir hadise şâz denilebilmesi için sadece ravisinin rivayetinde tek kalması yeterli değildir. Aynı zamanda daha güvenilir bir ravinin rivayetine aykırı olması gerekir. Şayet muhalefet yoksa hadis ayrı bir rivayet olarak kalır. Ona şâz denilmez. İbn Hacer'e gelince ona göre, bir ravinin hadisine ya zabt fazlalığı yahut adet çokluğu, yahutta diğer tercih sebeplerinden biri dolayısivle kendisinden daha üstün bir ravi yönünden muhalefet vaki olursa, daha üstün olduğundan tercih edilene mahfuz, diğerine yani terk edilene şâz denir. 1121Şu hale göre netice olarak şâz, güvenilir bir ravinin gerek zabt fazlalığı, gerekse diğer ravilerde aranan husulara itibariyle kendisinden daha üstün bir raviye aykırı olarak ve tek başına naklettiği hadistir. Şu hadis misalini teşkil eder. Ebu Davud, Tirmizî ve İbn Mâce Sufyân b. Uyeyne tarikından şöyle bir hadis rivayet etmişlerdir: “Hz. Peygamber (s.a.s) zamanında bir adam vefat etti. Arkasında mirasçı olacak kimse bırakmadı. Yalnızca azad ettiği bir kölesi vardı. Hz. Peygamber (s.a.s) adamın mirasını o köleye verdi.” 1122 Hammâd b. Zeyd, bu hadisi sahabî ravisi İbn Abbâs'ı zikretmeksizin mürsel olarak rivayet etmiştir. Hammâd, sika bir ravidir. Bu rivayetiyle kendisi gibi sika olanlara muhalefet etmiştir. Böylece Hammâd’ın rivayeti şâz, Sufyân tarikından geleni ise mahfuz olmuştur. Metinde aykırılığa ise şu hadis misal verilebilir. Müslim'in Nubeyşe el Huzelî'den rivayetine göre Hz. Peygamber (s.a.s) buyurmuşlardır ki, “Teşrik günleri yeme-içme günleridir.” 1123Hadis bu şekilde sahih olarak rivayet edildiği halde Musa b. Uley b. Rabâh - Babası - Ukbe b. Amr isnadıyla şöyle rivayet etmiştir: “Arefe ve teşrik günleri yeme-içme günleridir.” Musa b. Uleyy'in bu şekildeki rivayeti şazdır. Abdulvâhid b. Ziyâd, el-A’meş - Ebû Salih - Ebu Hureyre isnadıyla şöyle bir hadis rivayet etmiştir: “Biriniz sabah namazının iki rekat (sünnet)ini kılınca sağ yanı üzerine uzanıversin.” Abdulvâhid bu hadisi merfu olarak rivayet etmiştir. Halbuki birçok sika ravi tarafından Hz. Peygamber (s.a.s)'in bir davranışı, başka deyişle fiilî sünnet olarak nakledilmiştir. Bu durumda asıl rivayet “Hz. Peygamber sabahın iki rekat (sünnet)ini kıldıktan sonra sağ yanları üzerine uzanırlardı” şeklinde iken Abdulvâhid tarafından değiştirilmiş ve sika ravilerin rivayetlerine aykin düştüğünden şâz olmuştur.1124 Şâz hadisler zayıf hadisler olduklarından merdûd sayılmışlardır. Bu bakımdan dinî meselelerde hüccet olamazlar. Bir başka deyişle, Şâz hadisle amel edilmez. Karşılığı olan mahfuzla edilir.

Merdûd Âhad
Bk. Ahad.
Bir, bir tek manalarına gelen ehad ya da vahidin çoğuludur. Umumiyetle mütevâtir derecesine yükselemeyen haberlere denir. Buna göre, bir nesilde bir tek ravi tarafından rivayet edilen habere haber-i vâhid adı verilir. Birkaç nesilde birer ravi tarafından rivayet edilmiş olan haberlere ise haber-i âhâd veya kısaca âhâd denilmiştir.
İmam Şafii, âhade haber-i hâssa demiş ve onu Hz. Peygamber (s.a.s)e kadar tek ravinin tek raviden rivayet ettiği haber olarak tarif etmiştir.22 Daha so aki devirlerde ise âhâd tabiri daha ziyâde, sayılan her tabakada mütevâtir haberin şartı olan kalabalık sayısına ulaşmamış raviler tarafından rivayet edilen haberler için kullanılan bir terim halini almıştır. Buna göre âhad, yalnız bir ravinin bir başka raviden rivayet ettiği haberler hakkında değil, iki ravinin iki raviden, üç kişinin, hatta sayıları üçün üstündeki ravilerin üç veya daha fazla sayıdaki ravilerden rivayet ettikleri haberler hakkında da kullanılmıştır. Şu Şartla ki, üç sayısının üzerindeki ravilerin her tabakada mütevâtirin şartı olan kalabalıktan daha az olmaması gerekir. Bazı tabakalarda az olmasa bile, diğer bazı tabakalarda mütevâtirin şartı olan kalabalık sayısına erişmemiş olması dolayisiyle haber yine âhad sayılır. Nitekim bazı hadis usulü kaynaklarında haberler, ravilerinin sayısına göre önce iki kısma ayrılmıştır. Birinci kısmına mütevâtir, ötekine ise âhad denilmiştir. Âhad haberler daha so a garîb, azîz ve meşhur olmak üzere üç kısımda mütalaa edilmiştir. Bunlardan garib, bir kişinin, azîz, en çok iki; meşhur ise üç ve üçün üstünde fakat mütevâtirin şartı olan kalabalığın altındaki sayıdaki ravilerin rivayet ettikleri haberlere denilmiştir.23
İbn Haceri'l-Askalânî âhadi, bir ravinin tek basma rivayet ettiği ve mütevâtirin şartlarını taşımayan haberler olarak tarif etmiş; makbul ve merdûd olarak iki kısma ayırmıştır. Bunlardan makbul âhad, amel edilebilecek ölçüde olanlardır. Merdud âhad ise mat'ûn veya adaleti tesbit edilememiş ravinin tek başına rivayet ettiği haberdir.
Âhad haber, rivayet tariklan mütevâtir derecesinde olmamak şartıyla çoğalırsa meşhur olur. Bu takdirde âhad, meşhur olanlar ve olmayanlar olmak üzere iki kısma ayrılır. Meşhur âhad, isnadı isler bir, ister birden fazla olsun, dillerde dolaşan haberlerdir. Yukarıda özlü bir şekilde bahis konusu edilen azîz ve garîb haberler meşhur olmayan âhad grubuna girerler.
İslam alimlerinin çoğuna göre âhad haberler zaruri ilim değil, zannî ilim ifade ederler. Hanefîler, Şafii'ler, mâlikîlerin bir kısmı bu görüştedirler. Ahmed b. Hanbel, İmam Mâlik ve muhaddislerin büyük çoğunluğu, âhad haberlerin zarurî ilim ifade edebilmesi için sıhhatinin sabit olması şartını ileri sürmüşlerdir. Hâriciler ve Mutezileye göre ise âhad, ister sıhhati sabit olsun, ister olmasın, zarurî ilim ifade etmez.
Âhad haberlerin zaruri ifade edip etmemesi ihtilafına bağlı olarak bu çeşit haberlerin dinî konularda delil olması, bir başka deyişle âhad haberlerle amel edilip edilmeyeceği konusunda da görüş ayrılığı vardır. İslâm alimlerinin çoğunluğuna göre her çeşit âhad haberle amel edilebilir. İmam Şafii, âhadın hüccet olduğu görüşünde olanlardandır. Ancak ona göre mütevâtır olmayan haberlerin dinî konularda hüccet olabilmesi için bazı şartları gereklidir. Bu şartlar ravi ile ilgilidir. Belli başlıları şunlardır: Ravinin dinî meselelerde güvenilir olması; doğru sözlü olarak tanınması; rivayet ettiği hadisleri iyi bilmesi; lafız yönünden manasını değiştirecek hususları bilmesi; işittiği şekilde rivayet etmesi; ezberinden rivayet ediyorsa haberi tam olarak ezberlemiş olması; yazılı olarak rivayet ediyorsa kitabını yanında bulundurması; tedlis yapanlardan olmaması. Bunların yanı sıra amel edilecek âhadin isnadının munkatı' olmaması da şarttır. Özetle tekrarlayacak olursak İslâm alimleri çoğunlukla, ravileri adalet sahibi, isnadında inkıta' olmayan âhad haberle amel edilebileceği görüşündedirler. Bununla birlikte ahadle amel edilebileceği görüşünde olanlar ayrıca onların dinde hüccet sayılan haberlerin taşıdıkları özellikleri taşımalarını; bir de konu veya delâlet itibariyle itikadı meşelerle ilgili olmamalarını şart koşmuşlardır.
Bir kısım Zahiri alimleri. Kaderiye mensupları. Râfizîler ve Ehl-i Sünnet kelâmcılarından bazılarına göre âhad haberler dinî meselelerde hüccet olamazlar. Aynı görüşte olan Mutezile, âhad haberlerin her çeşidinin hüccet olamayacağını ileri sürer. Mu'tezile, ahad haberlerin her çeşidiyle amel edilemeyeceğini ileri sürerken, “Bilmediğin şeyin peşine düşme”24; “Zan, gerçekten hiçbir şey ifade etmez” 25mealindeki ayetlere dayanmıştır. Ayrıca onlara göre kimi sahâbîler tek kişinin haberini kabul etmemişler, teyidi için şahit istemişlerdir.

SELMAN SEVEN

{facebook#https://facebook.com/} {twitter#https://twitter.com/}

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *

Blogger tarafından desteklenmektedir.
Javascript DisablePlease Enable Javascript To See All Widget