Resulullah'ın hadislerini mi arıyorsunuz ?
Türkiye'nin En Geniş Kapsamlı Hadis Sitesi
HZ.MUHAMMED (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)
"أَللّٰهُمَّ صَلِّ عَلٰى مُحَمَّدٍ وَعَلٰى اٰلِ مُحَمَّدٍ"

Latest Post

Ta'anû Fîhi
Bk. Mat'ûnun Fîhi.
“Ta'anû fîhi tabiri ile birlikte aynı manaya gelir. İkisi de “hakkında ta'n edenler var” demektir ve cerh lafızlarındandır. Cerhin en hafifi olan birinci mertebe lafızlara el-Irâkî'nin eklediği lafızlar arasında yer alır. Cerhin ilk mertebesi ta'dil sınırına oldukça yakındır. Hatta bazı âlimler ta'dilin altıncı mertebesindeki lafızları cerhin ilk mertebesinde sayarlar. Bu itibarla “ma'unun fihi” raviyi adaletten düşürmeyen hafif bir cerh lafzı kabul edilir.

Ta'âlik
Bk. Ta'lik.
Tef’il ölçüsünde mastar olan ta'lîk, sözlükte bir nesneyi bir nesneye geçirerek asmak, bir işi ne kesinlikle yapmak ne de terketmek suretiyle askıda bırakmak, kapıyı kapatmak, gönlü birine düşmek gibi değişik manalara gelir.1153 Hadis Usulünde ta'lîk, kısaca isnadın raviden olan tarafından bir veya daha ç15k kişiyi söylememeye denir. Bazı alimler bütün isnadı hazfederek hadisi kale Resulullâh (s.a.s), kale'bnu Abbâs gibi eda lafızlanyla doğrudan kaynağından nakletmeye de ta'lik demişlerdir. Çoğulu ta'lîkât veya ta'alîk gelir. Bir hadisin isnadından bir veya birkaç ravinin ismini söylemeden veya bütün isnad söylemeksizin nakledilmesi, pek çok alim tarafından ittisalin kesilmesi, öteki deyişiyle senedde kopukluk sayılmıştır. Bu yönden ta'lik, bir duvarın dayanağının kaldırılarak yıkılmaya terk edilişine benzetilmiştir. 1154 Şâfiîler taliki oldukça farklı manada kullanmışlardır, onlara göre ta'lik emâlî karşılığıdır ve şeyhin hadis meclislerinde okuduğu, talebenin yazdığı hadislerden meydana gelen kitaplara denir. 1155 İbn Hacer'e göre ta'lik, şeyhten semâ yoluyla alındığına delalet etmeyen (mesela, kale, yukâlu, zekera, yuzkeru gibi) lafızlarla rivayette bulunarak isnadda bir veya daha fazla raviyi hazfetmektir. Talikin birkaç çeşidi vardır. Bunlardan birisi hadisin, bütün isnadın hazfedilerek mesela Kale Resûlullah (s. .a.s) lafzıyla sevkedilmesidir. Bir diğer şekli, hadisin sahabî hariç diğer ravilerin, ya da şahabı ve tabiî müstesna diğerlerinin hazfedilerek nakledilmesidir. Hadisi rivayet eden ravinin hazfedilip rivayetin onun üstündeki raviye bağlanmasına da genelde ta'lik denilmiştir, ancak hazfedilen ravinin üzerindeki ravi musannifin şeyhi olduğu takdirde böyle rivayete ta'lik denilip denilmeyeceği ihtilaflıdır. Konu şöyle yorumlanmıştır: Şeyhini hazfeden musannifin mudellis olduğu hadis alimlerinden birinin tesbiti veya araştırma sonucu anlaşılırsa yaptığı işe ta'lik değil tedlis denir. Musannif mudellis değilse rivayeti ta'lik itibar edilir. 1156 Ta'liki isnaddan peşpeşe birkaç ravi düşmesi yönünden mu'dale bezetenler olmuştur. es-Suyûtî'nin kaydettiğine göre ta'lik yoluyla rivayet edilen mu'allakla mu'dal arasında bir yönden umum-husus ilişkisi vardır. Açıklamak gerekirse bazı mu'allak hadisler, isnadından birkaç ravinin düşmesi açısından mu'dal sayılabilirse de hiçbir mu'dal mu'allak değildir. 1157 Hadis âlimleri ta'lik yaparken genelde yurva an fulânin veya yukâlu anhu, yuzkeru, yuhka gibi temrîz sigaları kullanmışlardır. Ancak kale, fe'ale, nehâ, zekera, hakâ gibi cezm sigaları kullanarak ta'lik yapanlar da olmuştur. Ta'likden ilk defa Buhâri'nin talikleri vesilesiyle ed-Dârekutnî bahsetmiştir. Aslında ta'lik, Sahîh-i Buhâri'nin en mühim özelliklerinden birisidir. İsnadından bir veya birkaç raviyi hazfedereke hadisi söylenmeyen ravinin üstündeki raviden veya bütün isnadı söylemeden Hz. Peygamber (s.a.s)'den rivayet etmek, bilhassa son devirler Mağrib bölgesi alimlerine göre zahiren muttasıl sayılsa bile manen munkatıdır. Onlar nazarında Buhâri'nin pek çok yerde kale lenâ fulânun diyerek hadis nakletmesi talikin ta kendisidir. Bununla birlikte onun bu lafızla naklettiği hadislerin arz veya munâvele yoluyla aldıkları olduğu söylenmiştir. Şu hale göre onun bu ve diğer lafızlarla ta'lik yaparak naklettiği hadislerin senedinde inkıta olanlar gibi mütalaa edilmemeleri gerekir. Talikin hükmü, sahih hükmü verilmiş bir kitapta vaki olduğu takdirde, sıhhattir. Ta'lik, bazen kesinlik bildiren lafızlarla yapılır, bu şekildeki talika, ta'lîk bi-sîgati't-tashih veya ta'lîk meczûm adı verilir. Bazen de temrîz sîgası kullanılarak yapılır ki buna da ta'lîk bi-sîgati't-temrîz veya ta'lîk gayri meczûm denilir.

Şuzûz
Bk. Şaz.
Kelime olarak birinci ve ikinci bablardan çekimi yapılan ve bir grubun içinden ayrılıp kendi başına bir yol tutmak anlamını veren “şezze” kök fiilinden ismi fail ölçüsünde gelir. Aynı fiilin masdarı olan suzûz ile birlikte aynı yerde kullanılır. Istılahta şâz, genellikle umumî hükümlerden veya küllî kaidelerden hariç ve tek başına kalana denir. 1116 Hadis ıstılahı olarak ise ravinin muhalefetinden doğan bir zayıf hadis çeşididir. Hadis Usulü alimleri tarafından az da olsa değişik şekillerde tarif edilmiştir. İmam Şâfi'î'ye göre söz güvenilir bir ravinin rivayet edip de başkalarının etmediği hadis değil; güvenilir bir ravinin başkalarının rivayetine aykırı olarak rivayet ettiği hadistir. 1117 İmam Şafii'nin bu şaz tarifinde esas unsur, muhalefettir. Bununla birlikte başkalarının rivayetine aykırı rivayette bulunan ravinin sika veya zayıf olduğu belirtilmemiştir. el-Hâkim ise şâz hadisi güvenilir ravilerden birinin tek başına rivayet ettiği hadis olarak tarif etmiştir. 1118 Ebu Ya'la el-Halîli de ona yakın bir tarif naklederek şöyle demiştir: “Hadis alimleri şaz hadisin ister sika olsun, ister olmasın, ravisinin bu isnadla diğer ravilerden ayrıldığı hadis olduğunda birleşmişlerdir.” 1119 el-Hakim'in verdiği şâz tarifi ile Ebu Ya'lâ el-Halîli'nin ondan pek de farklı olmayan tarifi birlikte göz önüne alınırsa denilebilir ki, şâz, bir ravinin münferid olarak rivayet ettiği hadistir. Bu tarif pek tutulmamıştır: zira tek isnadla gelen pek çok hadis vardır ki, sahihtir. Misal vermek gerekirse, hadisi verilebilir. Bu hadis ilk dört ravisinin teferrütleri yüzünden garibdir. Gerçekten Hz. Ömer Hz. Peygamber (s.a.s)'den rivayette tek kalmıştır. Hz. Ömer'den Alkame b. Vakkâs el-Leysî tek kalmıştır. Aynı şekilde Muhammed b. İbrahim Alkame'den; Yahya b. Sa'id de Muhammed b. İbrahim'den rivayette tek kalmışlardır. Ancak garib olmasına rağmen sahihtir. Halbuki şâzzı bütün alimler zayıf hadisler arasında saymışlardır. Şu hale göre şazz'ın sika olsun veya olmasın rivayette tek başına kalan ravinin rivayetinden ayrı olması gerekir. Nitekim İbnus-Salâh, şâzzın bu tariflerden farklı olduğuna işaret ettikten sonra şunları söylemiştir. “Ravi rivayetinde teferrüd ettiği takdirde bakılır. Eğer tek başına rivayet ettiği hadis, o hadisi rivayetinde kendisinden hıfz ve zabt yönünden daha üstün bir başka ravinin rivayetine muhalif ise rivayetinde tek kalanın hadisi merdud şazdır. Eğer başkasının rivayetine aykırı bir tarafı yoksa o zaman aykırı rivayeti, kendisinden başka rivayet eden olmamıştır demektir. O takdirde de rivayetinde tek kalan raviye bakılır, bu ravi, o hadisi rivayetinin dışında adaletli, hıfz ve itkan bakımından güvenilir biri ise rivayetinde yalnız kalmış olması kadih illet olarak alınamaz (hadisi kabul edilir). Ne var ki, bu ravi hıfz ve itkan bakımından güvenilen bir kimse değilse o zaman hadisi sahih olmaktan çıkar.”1120 İbnu's-Salâh'ın bu sözlerinden anlaşıldığı gibi, bir hadise şâz denilebilmesi için sadece ravisinin rivayetinde tek kalması yeterli değildir. Aynı zamanda daha güvenilir bir ravinin rivayetine aykırı olması gerekir. Şayet muhalefet yoksa hadis ayrı bir rivayet olarak kalır. Ona şâz denilmez. İbn Hacer'e gelince ona göre, bir ravinin hadisine ya zabt fazlalığı yahut adet çokluğu, yahutta diğer tercih sebeplerinden biri dolayısivle kendisinden daha üstün bir ravi yönünden muhalefet vaki olursa, daha üstün olduğundan tercih edilene mahfuz, diğerine yani terk edilene şâz denir. 1121Şu hale göre netice olarak şâz, güvenilir bir ravinin gerek zabt fazlalığı, gerekse diğer ravilerde aranan husulara itibariyle kendisinden daha üstün bir raviye aykırı olarak ve tek başına naklettiği hadistir. Şu hadis misalini teşkil eder. Ebu Davud, Tirmizî ve İbn Mâce Sufyân b. Uyeyne tarikından şöyle bir hadis rivayet etmişlerdir: “Hz. Peygamber (s.a.s) zamanında bir adam vefat etti. Arkasında mirasçı olacak kimse bırakmadı. Yalnızca azad ettiği bir kölesi vardı. Hz. Peygamber (s.a.s) adamın mirasını o köleye verdi.” 1122 Hammâd b. Zeyd, bu hadisi sahabî ravisi İbn Abbâs'ı zikretmeksizin mürsel olarak rivayet etmiştir. Hammâd, sika bir ravidir. Bu rivayetiyle kendisi gibi sika olanlara muhalefet etmiştir. Böylece Hammâd’ın rivayeti şâz, Sufyân tarikından geleni ise mahfuz olmuştur. Metinde aykırılığa ise şu hadis misal verilebilir. Müslim'in Nubeyşe el Huzelî'den rivayetine göre Hz. Peygamber (s.a.s) buyurmuşlardır ki, “Teşrik günleri yeme-içme günleridir.” 1123Hadis bu şekilde sahih olarak rivayet edildiği halde Musa b. Uley b. Rabâh - Babası - Ukbe b. Amr isnadıyla şöyle rivayet etmiştir: “Arefe ve teşrik günleri yeme-içme günleridir.” Musa b. Uleyy'in bu şekildeki rivayeti şazdır. Abdulvâhid b. Ziyâd, el-A’meş - Ebû Salih - Ebu Hureyre isnadıyla şöyle bir hadis rivayet etmiştir: “Biriniz sabah namazının iki rekat (sünnet)ini kılınca sağ yanı üzerine uzanıversin.” Abdulvâhid bu hadisi merfu olarak rivayet etmiştir. Halbuki birçok sika ravi tarafından Hz. Peygamber (s.a.s)'in bir davranışı, başka deyişle fiilî sünnet olarak nakledilmiştir. Bu durumda asıl rivayet “Hz. Peygamber sabahın iki rekat (sünnet)ini kıldıktan sonra sağ yanları üzerine uzanırlardı” şeklinde iken Abdulvâhid tarafından değiştirilmiş ve sika ravilerin rivayetlerine aykin düştüğünden şâz olmuştur.1124 Şâz hadisler zayıf hadisler olduklarından merdûd sayılmışlardır. Bu bakımdan dinî meselelerde hüccet olamazlar. Bir başka deyişle, Şâz hadisle amel edilmez. Karşılığı olan mahfuzla edilir.

SELMAN SEVEN

{facebook#https://facebook.com/} {twitter#https://twitter.com/}

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *

Blogger tarafından desteklenmektedir.
Javascript DisablePlease Enable Javascript To See All Widget