Resulullah'ın hadislerini mi arıyorsunuz ?
Türkiye'nin En Geniş Kapsamlı Hadis Sitesi
HZ.MUHAMMED (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)
"أَللّٰهُمَّ صَلِّ عَلٰى مُحَمَّدٍ وَعَلٰى اٰلِ مُحَمَّدٍ"

Latest Post

Abdülmuttalîb vefât edeceğine yakın, oğullarını toplayıp; “Artık dünyâdan âhırete göç etme vaktim geldi. Tek düşüncem bu yetimdir. Keşke ömrüm uzun olaydı bu hizmeti severek devam ettirseydim. Fakat elden ne gelir? Ömür vefâ etmeyecek. Şimdi gönlüm ve dilim bu hasret ateşiyle yanıyor. Bu inci tanesini içinizden birine emânet etmeyi isterim. Acabâ hanginiz lâyıkı ile O'nun haklarını gözetir ve hizmetinde kusur etmez” dedi. Ebû Leheb dizleri üzerine çöküp; “Ey Arab'ın efendisi! Eğer bu emâneti teslim etmek için aklınızdan geçirdiğiniz biri varsa ne âlâ, yoksa bu hizmeti ben görürüm” dedi. Abdülmuttalîb ona; “Malın çoktur. Fakat sen katı kalblisin ve merhametin azdır. Yetim kalbi ise yaralı ve incedir. Hemen kırılır” dedi. Diğer çocuklardan bâzıları da aynı isteği tekrarladılar.
Abdülmuttalîb her birinin husûsiyetlerini söyleyerek kabûl etmedi. Sıra Ebû Tâlib'e gelince; “Ben, hepsinden çok bunu istiyorum. Fakat büyüklerim dururken, öne geçmek uygun olmazdı. Malım azdır, ama benim sadâkatim kardeşlerimden ziyâdedir” dedi. Abdülmuttalîb de; “Doğru söylersin. Bu hizmete lâyık olan sensin. Lâkin ben her işte O'na danışır ve isteği üzere hareket ederim. Her seferinde de doğru netîceye varırım. Bu husûsta kendisiyle meşveret edeyim. Hanginizi tercih ederse o, benim de kabûlümdür” dedi. Sonra sevgili Peygamberimize dönerek; “Ey gözlerimin nûru! Senin hasretinle âhırete yöneldim. Bu amcalarından hangisini tercih ediyorsun?” diye sordu. Peygamber efendimiz o an kalkıp, Ebû Tâlib'in boynuna sarıldı ve dizine oturdu. Abdülmuttalîb, o zaman çok ferahladı ve “Allahü teâlâya hamdolsun. Benim istediğim de bu idi” dedi ve Ebû Tâlib'e dönerek; “Ey Ebû Tâlib! Bu inci danesi, ana-baba şefkâti görmemiştir. Ona göre bakıp üzerine titreyesin. Seni diğer çocuklarımdan daha üstün görürüm. Bu büyük ve pek kıymetli emâneti sana havâle ettim. Çünkü sen, O'nun babasıyla aynı anadansınız. O'nu kendi nefsin gibi koruyasın. Bu vasiyetimi kabûl ettin mi?” diye sordu. O da; “Kabûl ettim” deyince, Abdülmuttalîb sevgili Peygamberimizi kucakladı, mübârek başını, yüzünü öptü ve kokladı. Sonra; “Hepiniz şâhid olun ki, ben bundan daha güzel bir koku koklamadım ve bundan daha güzel bir yüz görmedim” dedi.


H A D İ S
K Ü T Ü P H A N E S İ


Abdülmuttalîb, bir gün Kâbe'nin yanında otururken, Necrânlı bir râhip yanına gelerek konuşmaya başlamıştı. Bir ara; “Biz İsmâiloğullarından en son gelecek olan peygamberin sıfatlarının kitaplarda yazılı olduğunu okuduk. Burası, yâni Mekke O'nun doğum yeridir. Sıfatları şöyle, şöyledir!” diyerek birer birer saymaya başladı. Bu sırada, sevgili Peygamberimiz yanlarına gelmişti. Necrânlı râhip, O'nu dikkatle seyretmeye başladı, sonra da yaklaşıp gözlerine, sırtına, ayaklarına baktı ve heyecanla; “İşte, O budur. Bu çocuk senin neslinden midir?” dedi. Abdülmuttalîb; “Oğlumdur!” deyince, Necrânlı râhip; “Kitaplarda okuduğumuza göre O'nun babasının sağ olmaması lâzım!” dedi. Abdülmuttalîb; “O, oğlumun oğludur. Babası daha O doğmadan, annesi hâmile iken ölmüştü” deyince, râhip; “Şimdi doğru söyledin” dedi. Bunun üzerine Abdülmuttalîb, oğullarına; “Kardeşinizin oğlu hakkında söylenileni işitin de, O'nu görüp gözetin ve iyi koruyun” dedi.


H A D İ S
K Ü T Ü P H A N E S İ


Habîb-i ekrem (sallallahü aleyhi ve sellem) efendimizin babası ve annesi İbrâhim aleyhisselâmın dîninde idi. Yâni mü’min idiler. İslâm âlimleri; onların İbrâhim aleyhisselâmın dîninde olduklarını ve Muhammed aleyhisselâma peygamberliği bildirildikten sonra da onun ümmetinden olmaları için diriltilip, Kelime-i şehâdeti işittiklerini, söylediklerini ve böylece bu ümmetten de olduklarını bildirmişlerdir.
Muhammed aleyhisselâm, sekiz yaşına kadar dedesinin yanında büyüdü. Dedesi Abdülmuttalîb, Mekke'de sevilen ve çeşitli işleri idâre eden bir zât olup, heybetli, sabırlı, ahlâklı, dürüst, mert ve cömert idi. Fakirleri doyurur, hattâ aç ve susuz kalan hayvanlara bile yiyecek verirdi. Allahü teâlâya ve âhırete inanırdı. Kötülüklerden sakınır, câhiliye devrinin her türlü çirkin âdetlerinden uzak dururdu. Mekke'de zulme, haksızlığa engel olur ve gelen misâfirleri ağırlardı. Ramazân ayında Hira Dağı’nda inzivaya çekilmeyi âdet edinmişti. Çocukları seven ve şefkât sâhibi olan Abdülmuttalîb, sevgili torununu bağrına basıp gece-gündüz yanından ayırmazdı. O'na büyük bir sevgi ve şefkât gösterirdi. Kâbe'nin gölgesinde kendisine mahsus olan minderine O'nunla beraber oturur, mâni olmak isteyenlere; “Bırakın oğlumu, O'nun şânı yücedir” derdi. Peygamber efendimizin dadısı Ümmü Eymen'e, O'na iyi bakmasını ısrarla tembih eder; “Oğluma iyi bak. Ehl-i kitâb, benim oğlum hakkında bu ümmetin peygamberi olacak diyorlar” der idi. Ümmü Eymen demiştir ki: “O’nun çocukluğunda ne açlıktan, ne de susuzluktan şikâyet ettiğini gördüm.”
Sabahleyin bir yudum zemzem içerdi. Kendisine yemek yedirmek istediğimizde; “İstemem, tokum” derdi. Abdülmuttalîb uyurken ve odasında yalnızken, O'ndan başkasının yanına girmesine müsâde etmezdi. O'nu şefkâtle bağrına basar, okşar, sözlerinden ve hareketlerinden son derece hoşlanırdı. Sofrada O'nu yanına alır, dizine oturtur, yemeğin en iyisini, en lezzetlisini O'na yedirir ve O gelmeden sofraya oturmazdı. O'nun hakkında nice rüyâlar görüp, birçok hâdiselere şâhid oldu. Bir defâsında, Mekke'de kuraklık ve kıtlık olmuştu. Abdülmuttalîb, gördüğü bir rüyâ üzerine Muhammed aleyhisselâmın elinden tutarak Ebû Kubeys Dağı’na çıkıp; “Allah’ım, bu çocuk hakkı için, bizi bereketli bir yağmur ile sevindir” diyerek duâ etti. Duâsı kabûl olundu ve bol yağmur yağdı. O zamanki şâirler bu hâdiseyi, şiirler yazarak dile getirmişlerdi.


H A D İ S
K Ü T Ü P H A N E S İ


SELMAN SEVEN

{facebook#https://facebook.com/} {twitter#https://twitter.com/}

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *

Blogger tarafından desteklenmektedir.
Javascript DisablePlease Enable Javascript To See All Widget