Resulullah'ın hadislerini mi arıyorsunuz ?
Türkiye'nin En Geniş Kapsamlı Hadis Sitesi
HZ.MUHAMMED (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)
"أَللّٰهُمَّ صَلِّ عَلٰى مُحَمَّدٍ وَعَلٰى اٰلِ مُحَمَّدٍ"

Latest Post

Amr bin Sâbit, “Uhayrim” lakabıyla tanınıyordu. Amr (r.a.) Medineliydi. Bütün kav­­mi Müslüman olduğu hâlde, o tek başına Müslümanlara muhalefete devam ediyordu.
Uhud Savaşı devam ederken Medine’de kalan Uhayrim’i bir düşünce kapla­mıştı. Müslümanların inandıkları dava uğrunda canla başla çalışmalarının ve hiçbir fedakârlıktan çekinmemelerinin sebebi neydi? Uhayrim bunu düşünüyor, düşündükçe iman nuru kalbini ve yüzünü aydınlatıyordu. Nihayet Müslüman olmaya karar verdi. Kelime-i Şehadet getirdi.
Uhayrim artık bir İslam mücahidiydi. Din kardeşleri cephede azgın müşrik­lerle sava­şır, kanlarını sebil ederken, Medine’de rahat edemezdi. Kılıcını ku­şandı, doğru Uhud’un yolunu tuttu. Savaşın en şiddetli ânına yetişmişti. Kahra­manca savaştı. Sonun­da ağır bir şekilde yaralanarak hâlsiz düştü.
Savaş bitmişti. Müslümanlar birçok şehit vermişlerdi. Yürüyebilecek gücü kendinde bulabilenler şehitler arasında dolaşıyor, yaralılara yardımcı olmaya çalışıyorlardı. Bu arada son nefesini vermek üzere olan Uhayrim’i (r.a.) gördüler. Çok şaşırdılar. Çünkü onu müşrik olarak biliyorlardı. Hattâ onun müşriklere yardıma geldiğini dahi düşünenler oldu. Meraklarını gidermek için yanına yak­laşıp sordular: “Ey Amr, sen buraya niye geldin? Kavmini kayırmak için mi, yoksa İslam’a yardım düşüncesiyle mi?...”
Uhayrim (r.a.), bu suale, onları sevindiren şu müjdeyi verdi:
“Ben İslam’a olan arzumdan dolayı geldim. Müslüman oldum. Allah’a ve Resûlüne iman ettim. Sonra da kılıcımı alıp Allah ve Resûlü uğrunda müşriklerle çarpışmak üzere bu­raya geldim.”
Uhayrim (r.a.) biraz sonra vefat ederek şehitlik mertebesini ka­zandı.
Sahabiler, onun durumunu Re­sû­lul­lah’a haber verdiler. Peygamberimiz, “O, cennetliktir. Az şey yaptı, fakat çok sevap kazandı.” buyurdu.
Bu hadiseden yıllar sonraydı... Hz. Ebû Hüreyre, etrafındakilere, “Ömründe hiç na­maz kılmadığı hâlde cennetlik olan insan kimdir?” diye sordu. Onlar sus­tular, cevap veremediler. Ebû Hüreyre (r.a.), “O, Amr bin Sâbit’tir.” dedi. Sonra da onun bu kıssasını anlattı.[1]

______________________________
[1]Üsdü’l-Gàbe, 4: 90-91; İsâbe, 2: 526-527.


H A D İ S
K Ü T Ü P H A N E S İ

Medine’de İslam nuruyla şereflenenler günden güne çoğalıyordu. İkinci Akabe Biatı’ndan dönen Müslümanlar, şevkleri daha da artmış bir vaziyette İslam’ı teb­liğ etmeye ve halkayı günden güne genişletmeye devam ediyorlardı.
Biata katılmış olan genç Müslümanlardan birisi de Muâz bin Amr (r.a.) idi. Hazreç kabilesinin Benî Seleme koluna mensuptu. Kendisiyle birlikte, aynı ka­bileye mensup ve aralarında Muâz bin Cebel’in de bulunduğu birkaç genç daha vardı. Gece gündüz demeden, şevkle İslam’ı tebliğ için çalışıyorlardı. Sık sık bir araya geliyorlar, başkalarını hidayete erdirmek için yeni yeni planlar yapıyor­lar, sonra da o planları hemen tatbike koyuyorlardı. Muâz bin Amr’ın bütün ar­zusu, Benî Seleme’nin reisi olan babası Amr bin Cümûh’un Müslüman olmasıydı.
Amr, cömertliğiyle meşhur bir kimseydi. Kabilesi için bir puthane yaptırmış, oraya büyükçe bir put yerleştirmişti. “Menât” adını verdiği bu puthaneyle bizzat kendisi alakadar oluyor, temizlik ve bakım işlerini bizzat kendisi yapıyordu.
Muâz ve arkadaşları, Amr bin Cümûh’u İslam’a girmeye teşvik için, önce onu putlardan soğutmak gerektiğine inandılar ve şöyle bir plan tatbik etmeye karar verdiler:
Her akşam, el ayak çekildikten sonra gizlice puthaneye girerek, puta çeşitli şeyler yapacaklar ve kendisini korumaktan âciz olan bir putun, ona ta­panlara bir şey veremeyeceğini, Amr ve oraya devam edenlere anlatmış olacak­lardı.
Her akşam gizlice puthaneye giriyor, kâh putu yere deviriyor, kâh putun üze­rine bazı pislikler sürüyor, kâh bir tarafını kırıyorlardı. Sabahları puthaneye ge­len Amr da, putu temizliyor, kokular sürüyor, kızgın ve şaşkın vaziyette bu işi kimin yaptığını araştırmaya koyuluyordu. Ancak bir türlü bu işi kimin yaptığını tespit edemiyordu.
Neticede büyük putun boynuna bir kılıç asarak şöyle dedi:
“Eğer sende bir kuvvet varsa, bu kılıçla sana bu hakareti yapanlara karşı koyarsın.”
Gece vakti puthaneye gelen Muâz ve arkadaşları, üzerindeki kılıcı alıp, putu bir köpek leşiyle birlikte bağladılar, sürükleyerek götürüp, Benî Seleme kuyularından birisi­nin içine attılar.
Ertesi gün büyük putu yerinde göremeyen Amr, hemen aramaya koyuldu. Bu arada halk da kuyuda bulunan köpek leşinin kokusundan rahatsız olmuş, leşi çı­karmaya çalışıyorlardı. Amr kuyu kenarına vardığında bir de ne görsün? Büyük put, köpek leşiyle birlikte kuyudan çıkarılmış, ortada durmuyor mu! Amr bin Cümûh o esnada putlarda bir güç ve kudret bulunmadığına kanaat getirdi ve Müslüman oldu. Muâz ve arkadaşları­nın planı netice vermiş, Benî Seleme’nin reisi Müslüman olmuştu. Artık sevinçlerine diyecek yoktu.[1]
Amr bin Cümûh, başından geçen bu hadiseden sonra Müslüman oluşunu bir şiirle anlatmış ve kendisine hidayet bahşettiği için Cenâb-ı Hakk’a şükretmişti.
Amr bin Cümûh’un bir ayağı sakattı. Ama bütün kalbiyle Bedir Savaşı’na ka­tılmak istiyordu. Re­sû­lul­lah, sakat olması sebebiyle, ısrarına rağmen, Bedir’e katılmasına izin vermedi.
Aradan bir müddet geçti. Uhud hazırlıkları başlamıştı. Amr artık kesin karar­lıydı. Harbe mutlaka katılacaktı. Ancak kendisi gibi fedakâr ve kahraman birer Müslüman olan dört oğlu da onun harbe katılmasına müsaade etmiyorlardı. Amr, Re­sû­lul­lah’a gidip, oğullarını şikâyet etti:
“Yâ Re­sû­lal­lah! Oğullarım beni seninle Uhud’a göndermek istemiyorlar. Al­lah’a yemin ederim ki, bu topal ayağımla cennetin yolunda gitmek istiyo­rum!”
Resûl-i Ekrem, “Sana cihat farz değildir. Allah seni mazur kabul etmiştir.” dediyse de, Amr mutlaka Uhud’a katılmak istiyordu. Daha sonra Amr’ın çocuk­larını çağıran Re­sû­lul­lah onlara şöyle dedi:
“Ona mâni olmaya çalışmayın. Herhâlde Allah ona şehadet şerbetini içirecek.”[2]
Re­sû­lul­lah’a ısrarlı müracaatları neticesinde müsaadeyi alan Amr, sevinçle Uhud’a iştirak etti. Harp başladığında oğullarıyla birlikte düşmana öyle dehşetli hücumlar yapıyordu ki, görenler şaşkın vaziyette seyrediyorlardı. Bir zamanlar kavmine puthane yapan Amr bin Cümûh, şimdi Allah yolunda savaşıyor ve bütün ruh u canıyla şehit olmayı arzuluyordu. Düşmanın içlerine kadar dalıp epeyce zayiat verdikten sonra arzusuna nail oldu. İki oğlu da kendisiyle birlikte şehit olmuştu. Hz. Ömer (r.a.), Amr’ın ve oğullarının cesetlerini düşmanların arasından çıkarıp getirdi.
Onların şehit olduğunu öğrenen Re­sû­lul­lah şöyle müjde vermişti:
“Arar ve oğlulları şimdi cennete ayak basmıştır.”
Re­sû­lul­lah, Amr bin Cümûh’un oğullarıyla beraber aynı kabre defnedilmele­rini emretti.[3]Bu manzaradan, belki herkesten ziyade, Amr’ın oğlu Muâz hislenmişti. Bir zamanlar puthane yaptıran babasının hidayete gelmesi için gayretler gösteren Muâz, şimdi iki kardeşiyle birlikte onu şehit olarak görüyordu.
Allah hepsine rahmet eylesin!

______________________________________
[1]Üsdü’l-Gàbe, 4: 93-94.
[2]İsâbe, 4: 291.
[3]age., 4: 93-94; Tabakât, 3: 562.


H A D İ S
K Ü T Ü P H A N E S İ

Hz. Amr, İslamiyet’in ilk yıllarında Müslüman oldu. Diğer sahabiler gibi Medi­ne’ye hicret etti. Hendek Savaşı’na katıldı. Büyük kahramanlıklar gösterdi. Tebük Gaz­ve­si’ne katılmayı çok istemesine rağmen yol hazırlığı için maddi gücü olmadığından katılamadı. O sırada Medine’de maddi sıkıntı vardı. Maddi duru­mu iyi olan sahabiler bile bu gazveye hazırlanmakta zorluk çektiler.
Hz. Amr, kendisi gibi imkânı olmayan birkaç sahabiyle birlikte Peygamberi­mize gitti. Ondan, bu cihadın sevabından mahrum kalmak istemediklerini, bu hususta kendilerine yardımcı olmasını istediler. Fakat Peygamberimizin vere­bilecek bir şeyi yoktu. Bu sahabiler ağlayarak Re­sû­lul­lah’ın yanından ayrıldılar. Bunun üzerine Tevbe Sûresi’nin 92. âyeti nazil oldu. Bu âyette mealen şöyle bu­yuruluyordu:
“Binebilecekleri bir hayvan vermen için sana geldiklerinde, ‘Sizi bindirecek bir şey bulamıyorum.’ dediğin zaman, sarf edecek bir şey bulamadıkları için üzüntüden ağlaya ağlaya geri dönenlere de bir günah yoktur.”
Peygamberimizden birkaç hadis de rivayet eden Hz. Amr, Muâviye’nin (r.a.) hilafeti zamanında vefat etti.
Onun rivayet ettiği hadislerden birisi şu mealdedir:
“Kim benden sonra terk edilmiş bir sünneti yaşatırsa, onunla amel eden in­sanların sevabından hiçbir şey eksiltilmeksizin, onların sevaplarından bir misli­ni alır. Kim de Al­lah ve Resûlünün kabul etmediği, hoşlanmadığı bir bid’a çıka­rırsa, aynı şekilde onunla amel eden insanların günahlarından hiç eksiltilmeksi­zin bir mislini yüklenmiş olur”[1]

_________________________________________
[1]İsâbe, 3: 9; Üsdü’l-Gàbe, 4: 124; İbni Mâce, Mukaddime: 15; Tirmizî, İlim: 16.


H A D İ S
K Ü T Ü P H A N E S İ

SELMAN SEVEN

{facebook#https://facebook.com/} {twitter#https://twitter.com/}

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *

Blogger tarafından desteklenmektedir.
Javascript DisablePlease Enable Javascript To See All Widget