Resulullah'ın hadislerini mi arıyorsunuz ?
Türkiye'nin En Geniş Kapsamlı Hadis Sitesi
HZ.MUHAMMED (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)
"أَللّٰهُمَّ صَلِّ عَلٰى مُحَمَّدٍ وَعَلٰى اٰلِ مُحَمَّدٍ"

Latest Post

Hicret sırasında Peygamberimizin gece yarısı gözleri önünde Mekke’den çıkıp Medine’ye doğru yola çıkması, müşrikleri çileden çıkarmıştı. Ne yapıp etmeli, Peygamberimizle Hz. Ebû Bekir’i Medine’ye girmeden bulmalı, vücutlarını or­tadan kaldırmalıydılar. Hemen harekete geçtiler, çeşitli yerlere dağılarak birkaç koldan aramaya koyuldular. Ayrıca meseleyi kesinleştirmek için onları diri ve­ya ölü getirene 100 deve vaat ettiler.
Bu haber o havalide oturan hemen hemen bütün kabilelere ulaştı. Herkes Kureyş’in ortaya koyduğu bu mükâfatı almak istiyordu.
İşte, Büreyde bin Husayb da bu mükâfat avcılarından biriydi. Büreyde, Seh-mo­ğul­larının reisiydi. Yanına 80 kadar adam alarak Peygamberimizi ara­maya başladı. Nihayet Amini mevkiinde onları buldu. Peygamberimiz onların kendilerine doğru geldiğini gördü. Fakat hiç telaşlanmadı. Çünkü o bütün kal­biyle Allah’a tevekkül etmişti. Bürey­de’ye, “Kimsin?” diye sordu. “Bureyde’yim.” cevabını alınca, Hz. Ebû Bekir’e, “İçimiz serinledi ve düzeldi.” buyurdu. Sonra Büreyde’ye kimlerden olduğunu sordu. Bü­rey­de, “Eşlem kabilesinden.” cevabını verdi. Peygamberimiz “Eslem’in hangi kolundan­sın?” buyurdu. Büreyde, “Sehmoğullarından.” cevabını verdi. Peygamberimiz her şe­yi hayra yo­rardı. Büreyde’nin ismini, kabilesini, mensup olduğu kolu da hayra yordu. Ken­dilerine bir zarar vermeyeceklerini düşündü. “Büreyde” serinlik, “Eşlem” kurtuluş manalarını hatırlatıyordu. Büreyde, konuştuğu zatın kim olduğunu bilmiyordu. Fakat onun metanetine, cesaretine ve konuşmasına hayran kalmıştı. Tanımak istedi, kim oldu­ğunu sor­du. Peygamberimiz, “Ben, Abdulmüttâlib’in oğlu Abdullah’ın oğlu Muham­med’im.” cevabını verdi. Sonra da onu Müslüman olmaya davet etti. Büreyde’nin kalbinde iman meşalesi yanmaya, yüzü iman nuruyla aydınlanmaya baş­lamıştı. Hemen Kelime-i Şehadet getirerek Müslüman oldu. Yanındakiler de kendine tabi oldular.
Bu, Peygamberimizi öldürmek için gelip de iman nuruna kavuşanların ne ilki idi, ne de sonu…
Peygamber Efendimiz geceyi burada geçirdi. Sabahleyin Büreyde (r.a.), Pey­gam­berimize gelerek, “Yâ Re­sû­lal­lah, yanınızda bir bayrak olmadan Medi­ne’ye girmeniz doğru olmaz.” dedi. Sonra da sarığını çıkarıp mızrağının ucuna bağladı. Medine’ye girin­ceye kadar Peygamberimizin yanında taşıyarak yürüdü. Hz. Büreyde, bir müddet Medine’de kaldıktan sonra tekrar memleketine döndü.
Büreyde (r.a.), Hicret’in 6. senesinde Medine’ye hicret etti. Bu sebeple Be­dir, Uhud ve Hendek Savaşlarına katılamamıştı. Hudeybiye Sulhü’ne iştirak etti. Rıdvan Bia­tı’nda bulundu. Hayber’in ve Mekke’nin Fethi’ne katıldı. Daha sonra Hz. Hâlid’in ve Hz. Ali’nin maiyetinde bazı seriyyelerde bulundu. Peygamberi­mizle birlikte diğer bütün savaşlara iştirak etti.
Büreyde (r.a.) fazilet sahibi bir sahabiydi. Peygamberimize her hususta itaat ederdi. Re­sû­lul­lah’ın yanında onun ayrı bir yeri vardı. Peygamberimizin huzu­runa teklifsizce girip çıkabilirdi.
Peygamberimizin vefatına kadar Medine’de ikamet eden Hz. Büreyde, Re­sû­lul­lah’ın vefatından sonra diğer sahabiler gibi Medine’den ayrıldı, Basra’ya yer­leşti.
Hz. Büreyde, “Benim damarlarımda cihat kanı akmaktadır. Hayatım at sırtın­da geçer.” diyordu. Bu sebeple halifeler devrinde de fetih ordularında yerini aldı. Çok büyük kah­ramanlıklar gösterdi. Hicret’in 63. senesinde vefat eden Hz. Büreyde, Peygamberimiz­den 164 hadis rivayet etti. Bu hadislerden ikisi şu mealdedir:
“Münafıklara ‘efendimiz’ demeyiniz. Çünkü onlar efendi olur, başkalarından üstün sayılırlarsa, Cenâb-ı Hakk’ın gazabını celbetmiş olursunuz!”
“Emanete hıyanet eden, kadını kocası aleyhine ve köleyi de efendisi aleyhine kışkırtan bizden değildir.”[1]

________________________________
[1]Tabakât, 4: 241-243; Üsdü’l-Gàbe, 1: 176. Müsned, 5: 346, 352.


H A D İ S
K Ü T Ü P H A N E S İ

Bilâl, Habeşistanlı bir köleydi. Ümeyye bin Halefin kölesi… Bilal’in yüksek ru­hu bir hakikat arıyordu. Aradığı, İslam nurundan başka bir şey değildi. Peygam­ber Efendimiz, İslam dinini yaymaya başlayınca Bilâl-i Habeşî bu kutsi kerva­nın ilkler halkasında yer almakta gecikmedi. Ruhunun ezelî ihtiyacını İslamiyet’le giderdi. Efendisinin işlerini aksatmamak üzere zaman zaman Re­sû­lul­lah’a gider, mübarek sohbetini dinlerdi. Efendisi Ümeyye bin Halef, İslamiyet’e şid­detle karşıydı. Bilâl’in Müslüman olmasını kesinlikle kabul etmezdi. Bilâl’in İslam’a girdiğini duyunca çılgına döndü. Yeni girdiği dinden caydırmak için her türlü baskıya başvurdu. Akıl almaz işkenceler tatbik etti. Ellerini ayaklarını bağlayarak kızgın kumların üzerine yatırır, karnının üzerine koca koca taşlar koyardı. Bu hâlde günlerce aç ve susuz bırakırdı. “Ya Muhammed’i inkâr eder, putlarımıza taparsın yahut ölünceye kadar bu hâl üzere kalırsın!” derdi.
Bilâl şayet dininden vazgeçer, Peygamber’e dil uzatırsa bütün işkenceler so­na erecek, azat bile edecekti. Fakat o sabır kahramanı Hz. Bilâl, bu zalim efen­disine boyun eğmedi. Arzularının hiçbirini yerine getirmedi. “Allah” dedi, “Peygamber” dedi. Hattâ işkencelerin şiddetinden inlerken bile bir an olsun Al­lah’ı unutmadı. Daima Allah’ın birliğini haykırarak “Ehad, Ehad!” dedi. Azılı müşrik Ümeyye bu işkencelerle de yetinmedi. Taşkınlığını daha da artırdı. Hz. Bilâl’in boynuna ip takıp, Mekke şaşkınlarının ellerine teslim etti. Onlar da Mekke etrafında dağ tepe demeden dolaştırıp işkence ettiler. Ümeyye, imanı zorbalıkla boğacağını sandı, fakat aldandı. Bilâl’in imanı daha da parladı. O iş­kencelerinin şiddetini artırdıkça Bilâl hep “Ehad, Ehad!” dedi.
Bilâl’in yanında bütün bu işkencelerin hiçbir değeri yoktu. Onu asıl üzen, yo­luna canını koyduğu zattan, Re­sû­lul­lah’tan uzak kalmaktı. Re­sû­lul­lah’ın hasreti­ne dayanamıyordu.[1]
Bir gün yine böyle işkenceler altında inlerken yanından Hz. Ebû Bekir geçti. Bilâl’in bu içler acısı hâlini görünce çok üzüldü. Dayanamayarak, “Ümeyye, Allah’tan kork! Bu zorbalığa ne zamana kadar devam edeceksin?!” diye çıkıştı. Ümeyye utanmaz bir tavırla, “Onu bozan sensin, putlarımızdan sen soğuttun! Çok acıyorsan, gel de kurtar!” diye küstahça karşılık verdi.
Hz. Ebû Bekir bir müddet düşündü. Sonra, “Tabii ki kurtarırım. Benim Müs­lüman olmayan bir kölem vardır. İstersen Bilâl’le değişelim. Hem o, Bilâl’den daha güçlü ve kuvvetlidir.” diye teklifte bulundu. Uzun bir pazarlıktan sonra ni­hayet Ümeyye teklifi kabul etti. Hz. Ebû Bekir böylece Hz. Bilâl’i bu işkenceler­den kurtardı ve Allah için azat etti.
Bilâl (r.a.) kendisini azat eden Hz. Ebû Bekir’e teşekkür ettikten sonra ona şöyle dedi:
“Eğer beni Allah rızası için azat ettiyseniz, Allah yolunda çalışmam için beni serbest bırakın. Yok beni kendinize hizmetkâr yapmak için bu iyiliği yaptıysanız, çalışacağım yeri gösterin ki çalışayım.”
Bu sözler karşısında son derece duygulanan Hz. Ebû Bekir (r.a.) şöyle dedi:
“Evet, seni sadece ve sadece Allah rızası için azat ettim. Allah rızası için ça­lış. Onun rızasını kazansan bana yeter.”[2]
Re­sû­lul­lah ve sahabiler, müminleri namaza çağırmak için müzakerede bulu­yorlardı. Nihayet birçok sahabinin gördüğü bir rüya üzerine müminlerin na­maza çağırılması için ezanın bugünkü şekli benimsendi. Ve ezanı okuma vazife­si de Hz. Bilâl’e verildi. Gün­de beş defa işittiğimiz ezanın ilki Hz. Bilâl tarafın­dan okundu. Sabahın erken saatlerinde yanık sesiyle okuduğu ezan-ı Muham­medî, kalplerde derin izler bıraktı. Benî Nec­car’dan bir kadın, Bilâl’in ezanıyla ilgili bir hatırasını şöyle anlatıyor:
“Bizim ev mescidin etrafındaki evlerin en yükseğiydi. Bilâl buraya erkenden gelir, tan ağarmasını beklerdi. Tan ağarınca ezan okurdu.”
Onun ezanıyla müminler namaz kılmak üzere camiye akın ederdi. Ezan okunması emredildiği günden itibaren Re­sû­lul­lah’ın vefatına kadar ezanı hep o okumuştur.
Bilâl’in en çok sevdiği şeylerden biri, Re­sû­lul­lah’ın kendisine, “Bilâl, kalk ezan oku!” hitabıydı. Re­sû­lul­lah, “Ne mutlu Bilâl’e! O, müezzinlerin efendisidir.” beyanıyla Bilâl’e olan sevgisini dile getirmişti. Bilâl Hazretleri bütün İslam tari­hinde müezzinlerin efendisi manasında “Seyyidü’l-Müezzinîn” unvanıyla yâd edildi.
Peygamber Efendimizin Bilâl’e ezanı okuma vazifesini vermesi, İslam düş­manlarını çılgına çevirdi. Eskiden köleleri olan biri, bugün kalkıp onları açıktan açığa Allah’a çağırıyordu. Mekke’nin Fethi’nden sonra Hz. Bilâl, Kâbe’de ezan okur­ken kendi aralarında konuşan İslam’ın amansız düşmanları, “Muhammed, ezan okutacak şu kara kargadan başka kimse bulamadı mı?!” diyecek küstahlığı gös­teriyorlardı. Fakirlerin, zayıfların böylesine şeref kazanmalarını, İslamiyet’le yücelmelerini bir türlü hazmedemiyorlardı. Hattâ Hz. Peygamber’e, “Şu Bilâl gibi fakir ve kimsesiz kişileri yanından kovarsan sana iman edeceğiz. Bunlarla eşit olamayız.” diyorlardı.
İslam düşmanlarının kin ve nefretlerine karşı Hz. Re­sû­lul­lah’ın sıcak sevgisi­ni kazanan, kutsi medih ve senalarına mazhar olan Hz. Bilâl, müşriklerin söyle­diklerine aldırmazdı. İman zevki, Re­sû­lul­lah sevgisi, mutluluğunun kaynağıy­dı. Maddi refahı yoktu. Kâinatın Efendisi olan Hz. Peygamber’le (a.s.m.) o da aç dolaştı. Kalp ve ruhu huzur ve saadet içindeydi. Okuduğu ezanlarda o hazzı tat­tı, tattırdı.
Re­sû­lul­lah Efendimiz bir gün Hz. Bilâl’e, “Yâ Bilâl, [Mirac Gecesi’nde] Ceb­rail’le birlikte cennete girerken arkamda ayak seslerini duydum. Cebrail’e, ‘Bu ayak sesleri kimindir?’ diye sordum. Cebrail bana, ‘Bilâl’indir.’ dedi. Sen hangi hayırlı işleri yapıyorsun ki bu dereceye vardın?” diye sordu. Hz. Bilâl şöyle de­di:
“Yâ Re­sû­lal­lah, farzları yerine getiriyorum. Bir de her zaman abdestli bulun­maya dikkat ediyorum.”
İşte, Hz. Bilâl’in manevi mertebesini yücelten haslet­lerden birkaçı bunlardı: Farzları yerine getirmek, haramlardan kaçınmak, müminin manevi silahı olan abdestli olmaya çalışmak…
Peygamberimizin (a.s.m.) hakkındaki senası Bilâl’i gurura sevk etmedi. Daima tevazu ve mahviyet içinde bulundu. Kendisine faziletleri, Peygamber Efendimizin hakkındaki senaları hatırlatıldığında, “Daha dün Habeşli bir köle değil miydim?” derdi. Tevazu gösterdiğinden Cenâb-ı Hak onun manevi maka­mını yüceltmişti. Cennette Re­sû­lul­lah’a komşu eylemişti.
Hz. Bilâl, Re­sû­lul­lah ile birlikte Bedir, Hendek ve Uhud gibi birçok savaşa ka­tıldı. Cihat etti, Allah’ın kelamını yüceltmek için çarpıştı.
Re­sû­lul­lah’ın vefatı, ruhunda derin bir yara açtı. Artık Medine’de kalamayacaktı. Çünkü Medine’nin dağları taşları ona Re­sû­lul­lah’ı hatırlatıyordu. Hz. Ebû Bekir beraber kalması için çok ısrar ettiyse de ikna edemedi. Hz. Bilâl, Şam’a gitti. Şam’da Hz. Ömer’in teşrifleri esnasında okuduğu bir ezanla bütün mücahitleri ağlattı.
Şam’da gördüğü bir rüya üzerine Medine’yi ziyarete geldi. Hz. Hasan ve Hüseyin’i Re­sû­lul­lah’ın kabr-i saadeti yanında gördü. Eski hatıraları tazelendi. Re­sû­lul­lah’ın vefa­tından sonra Medine’de hiç ezan okumamıştı. O büyük Peygam­ber bu fâni dünyadan git­tikten sonra ezan okuyamıyordu. Re­sû­lul­lah’tan, “Bilâl, kalk ezan oku!” emrini alma­ya öylesine alışmıştı ki, ondan sonra ezan okumaya dayanamıyordu. Fakat son olarak Medine’de bir ezan okumaya karar verdi. Okuduğu sabah ezanıyla Medine’de dağ taş, âdetâ Re­sû­lul­lah’ın hasretiyle tu­tuştu. Sokaklar insan seli oldu. Bütün ahali sokağa dö­külmüştü. Re­sû­lul­lah’ın devrini hatırlıyor, ağlaşıyorlardı. Sanki Re­sû­lul­lah kalkmış, Bi­lâl’e ezan okut­muştu… O gün Medine’de ağlamayan kalmamıştı. Herkes Re­sû­lul­lah’a olan has­retini bir derece gidermişti.
Hz. Bilâl tekrar Şam’a döndü. Hicret’in 20. senesinde Şam’da vefat etti.
Allah ondan razı olsun!

________________________________________
[1]Üsdü’l-Gàbe, 1: 206; Tabakât, 3: 232; Hayâtü’s-Sahâbe, 1: 208-9.
[2] Hilye, 1:150; Üsdü’l-Gàbe, 1:208.


H A D İ S
K Ü T Ü P H A N E S İ

Hz. Beşir, Medineliydi. İkinci Akabe Biatı’na katılmış, her türlü tehlikeye karşı Re­sû­lul­lah’ı koruyacağına dair orada söz vermişti. Hayatı boyunca bu sözüne sadık kaldı. Re­sû­lul­lah ile birlikte başta Bedir olmak üzere bütün savaşlara işti­rak etti.
Hz. Beşir, büyük sahabi Abdullah bin Revâha’nın (r.a.) kız kardeşiyle evliy­di.
Hendek Savaşı’nda hanımı kızına bir miktar hurma vererek, “Bunu babana ve dayın Ab­dullah’a götür.” demişti. Kız Re­sû­lul­lah’ın yanından geçerken Peygam­berimiz (a.s.m.), “Kızım, yanındaki nedir?” diye sormuştu. Bundan sonrasını Hz. Beşir’in kızı şöy­le anlatıyor:
“Yanımdaki hurmadır, yâ Re­sû­lal­lah; annem, babamla dayıma gönderdi, de­dim. ‘Onu bana ver.’ buyurdu. Ben de hurmaları iki avucuna döktüm. Avuçlarını bile doldurmamıştı. Sonra bir bez istedi. Bezi getirdiler ve yere serdiler. Re­sû­lul­lah (a.s.m.) hurmaları bezin üzerine dağıttı. Sonra da yanında bulunanlara ‘Kumanyaya geliniz.’ buyurdu. Orada bulunanların hepsi yediği hâlde hurma artmıştı. Bu mucizeyi gören sa­habilerin maneviyatı arttı.”
Beşir bin Sa’d’ın kumandan olarak iştirak ettiği küçük çapta seriyyeler de ol­du. Bir defasında Peygamberimizin emri üzerine Mürre kabilesi üzerine yürüdü. Bu seriyyede yaralandı. Başka bir sefer de Gatafan kabilesinin Müslüman­lara saldıracağını haber almıştı. Beşir bin Sa’d kumandasında 300 kişilik bir birlik hazırlandı. Gatafanlılar bunu haber alınca kaçtılar. Beşir bin Sa’d (r.a.), on­ların yurduna girdi. Pek çok ganimet ele geçirdiler. İki kişiyi de esir alarak Me­dine’ye döndüler. Bu iki esir sonradan Müslüman oldu. Peygamberimiz, Hz. Be­şir’in bu başarısını tebrik etti, ona iltifatta bulundu.
Hz. Beşir zaman zaman Re­sû­lul­lah’a sualler sorardı. Bir defasında şöyle bir sual sor­du:
“Yâ Re­sû­lal­lah! Cenâb-ı Hak bize, senin üzerine salavat getirmemizi emretti. Acaba sana nasıl salavat getireceğiz?”
Peygamberimiz bir müddet sükût etti. Cevap vermedi. Bunun üzerine sahabiler, Hz. Beşir’e karşı hoşnut­suzluklarını belirttiler. “Keşke bunu sormasaydı!” diye düşündüler. Fakat biraz sonra Peygamberimiz “Salli ve Bârik” dualarını okudu ve böyle salavat getir­melerini istedi. Böylece Hz. Beşir’in suali üzerine, Re­sû­lul­lah’a nasıl salavat ge­tireceğimizi öğrenmiş olduk.[1]

______________________________________
[1]Tabakât, 3: 531; Müslim, Salât: 65.


H A D İ S
K Ü T Ü P H A N E S İ

SELMAN SEVEN

{facebook#https://facebook.com/} {twitter#https://twitter.com/}

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *

Blogger tarafından desteklenmektedir.
Javascript DisablePlease Enable Javascript To See All Widget