Ebu Süfyan Bin Haris (r.a.)
Peygamber Efendimizin (asm) amcası Haris’in oğludur. Halime, Peygamber Efendimiz ile birlikte onu da emzirdiğinden süt-kardeş olmuşlardır. Çocukluğu ve gençliği yaşıtı olduğu Peygamber Efendimiz ile birlikte geçmiştir. Peygamber Efendimize büyük bir sevgi ile bağlanmış, ancak Peygamberliğin ilanı ile birlikte müşrikler safına geçerek düşmanlık yapmaya başlamıştır. Şair olup, yazdığı ve okuduğu şiirlerle Peygamber Efendimizi ve sahabeyi çok rencide etmiştir. Daha sonra Peygamber Efendimiz affedilebilmek için büyük sıkıntılar çekmiştir. Aralarında Hz. Ebu Bekir, Ömer, Ali (ra) gibi sahabenin önde gelenlerine müracaat ettiği halde yüz bulamamıştır. Risale-i Nur’da adı zikredilmiş ve naklettiği bir hadis-i şerife yer verilmiştir. Künyesi Ebu Süfyan bin Haris bin Abdülmuttalib el-Haşimî şeklindedir.
Ebu Süfyan’ın Mekke’de doğduğu bilinmekle birlikte, tarihi kesin olarak belli değildir. Ancak Peygamber Efendimiz (sav) ile süt-kardeş olması ve Halime tarafından emzirilmiş olmasından ötürü, 570’li yıllarda doğmuş olma ihtimali yüksektir. Kaynaklarda Peygamber Efendimiz ile yaşıt olduğunun geçiyor olması, 571 veya buna çok yakın bir tarihte doğmuş olabileceğini akla getirmektedir. Bazı kaynaklarda adı Muğire olarak geçmesine karşılık, Muğire’nin kendisi değil, kardeşinin adı olduğu belirtilmiştir.
Ebu Süfyan, Peygamber Efendimiz ile yaşıt olduğu için birlikte büyüdüler. Çocukluk ve gençlik yılları birlikte geçti. Peygamber Efendimize büyük bir sevgi ile bağlandı. Ancak, bu sevgi ve yakınlığı, İslamiyet’in doğuşuna kadar sürdü. Resulullah peygamberliğini ilan edince, Ebu Süfyan kendisinden uzaklaştı ve yirmi yıla yakın süren uzun bir düşmanlık dönemini yaşadı. Hem Peygamber Efendimiz hem de sahabesi için ağır sözler ihtiva eden hicivlerde bulundu. Şair olmasının da etkisiyle sözleri, Müslümanları büyük ölçüde rencide etti. Hicivlerini devam ettirip müşriklerle birlikte düşmanlıktan geri durmamasından dolayı hakkında, Peygamber Efendimiz tarafından, görüldüğü yerde öldürülmesi hükmü verildi.
Şair olan sahabe Hasan bin Sabit’ten, Ebu Süfyan’ın yaptıklarına karşılık teşkil edecek şekilde hicivlerde bulunması istendi. Ancak Hasan, Peygamber Efendimizin akrabası ve amcasının oğlu olan birini izinsiz hicvedemeyeceğini söyledi. Peygamber Efendimizden izin isteyince de babasının kardeşinin oğlunun hiciv ve tahkir edilmesine gönlü razı olmadı. Hasan’ın, hicvederken akrabalarını incitmeden ve sadece Ebu Süfyan’ı yereceğini söylemesine rağmen ilk başlarda Peygamber Efendimizin izin vermediği nakledilmiştir.
Ebu Süfyan’ın hicvedici şiirlerine karşılık daha sonraları, Peygamber Efendimizin de, “siz de Kureyşlileri (iman etmemiş) hicvediniz. Zira, hiciv, onlara ok yağdırmaktan daha ağır gelir” mealinde buyurduğu nakledilmiştir. Bu izin üzerine Abdullah bin Revaha da müşrikleri hicvetti. Daha sonra acele etmeme ve hicivlerinde dikkatli olma, Kureyşliler hakkında detaylı bilgileri Hz. Ebu Bekir’den (ra) aldıktan sonra, hicivde bulunması için Hasan bin Sabit’e (ra) de izin verildi. Hasan da Ebu Süfyan’ı tahkir eden hicivlerde bulundu.
Mekke’nin fethinden kısa bir süre önce, kalbi İslamiyet’e ısınmaya başlayan Ebu Süfyan, iman etmek maksadıyla, oğlu ve hanımı ile birlikte Peygamber Efendimizin yanına gitti. Yine Peygamber Efendimizin akrabası ve halası Atike’nin oğlu olan Abdullah bin Ebu Ümeyye de onlarla birlikte Medine’ye doğru yola çıktı. İlk karşılaşmada Peygamber Efendimiz Ebu Süfyan’dan yüzünü çevirerek görüşmek istemedi. Ebu Süfyan hangi tarafa gittiyse de Peygamberimiz yüzüne bakmadı. Peygamber Efendimizin yüz çevirdiğini gören Müslümanlar da kendisinden yüz çevirdiler.
Ebu Süfyan, önce Hz. Ebu Bekir (ra) ve daha sonra Hz. Ömer’in yanına gidip yardım istediyse de, onlar da; Allah’ın düşmanı, Peygamber ve sahabeyi inciten evvelki davranışları yüzünden ilgi göstermediler. Amcası, Hz. Abbas’tan (ra) ve Hz. Ali’den (ra) de yüz bulamayan Ebu Süfyan için, Peygamber Efendimizin hanımı Ümmü Seleme devreye girdi. Kardeşi olan Abdullah bin Ebu Ümeyye ve Ebu Süfyan’ın huzuruna kabul edilmeleri için Peygamber Efendimizden ricada bulundu. Birisi süt kardeşiniz ve amcanızın oğlu, diğeri de halanızın oğludur, diyerek affedilmelerini istedi.
Peygamber Efendimiz tarafından kabul edilmek ve iman etmek için her yola başvuran ve nihayet netice almaya başlayan Ebu Süfyan, iyi bir şair olmasının da yardımıyla, yaptıklarına pişman olduğunu ve duygularını Peygamber Efendimizin merhametini celbedecek şekilde dile getirdi. Bunun üzerine Peygamber Efendimiz kendisini bağışladı. O da hemen orada iman ederek Müslüman oldu.
Ebu Süfyan, Müslüman olduktan sonra tüm varlığıyla Peygamber Efendimizin hizmetinde bulunmaya çalıştı ve O’na bağlandı. Daha önceleri sarf etmiş bulunduğu sözleri için hep pişmanlık duydu ve hiçbir zaman Peygamber Efendimizin yüzüne bakamadı. Bir süre sonra gerçekleşen Mekke’nin fethinde bulundu. Huneyn Savaşı’na da katıldı. Bu savaşta çarpışmanın şiddetlendiği ve Peygamber Efendimizin çevresinde fazla kimsenin kalmadığı esnada yanından ayrılmadı, korumaya çalıştı. Bu hareketinden dolayı Peygamber Efendimizin duasına nail oldu.
İman ettikten sonra Peygamber Efendimizin yanından ayrılmamaya büyük gayret gösteren Ebu Süfyan, Yüce Peygamberin vefatı üzerine, okuduğu mersiyelerle duygularını dile getirdi. Akrabaları arasında Peygamber Efendimize en çok benzeyenlerden biri olan Ebu Süfyan, namaz kılarken büyük bir huzur duyan ve haz alan bir sahabe olarak dikkat çekti.
Ebu Süfyan’ın adı, naklettiği bir hadis ile birlikte Risale-i Nur’da zikredilmiştir. Kendisinden, Peygamberin amcasının oğlu Ebu Süfyan ibn Haris ibn Abdülmuttalib olarak söz edilmekte ve sahih nakille haber verdiği hadise aktarılmaktadır; “Gazve-i Bedir'de, gökle yer arasında, beyaz libaslı, atlı zatları gördük.” (Mektubat, 1994, s. 157).
Ebu Süfyan, 641 yılında Medine’de vefat etti. İman ettikten sonra hiçbir günaha bulaşmamak için gayret sarf etti. Vefatından üç gün evvel mezarını hazırladı. Vefatından sonra arkasından ağlanmamasını vasiyet etti. Cenaze namazı bizzat Hz. Ömer (ra) tarafından kıldırıldı.