Resulullah'ın hadislerini mi arıyorsunuz ?
Türkiye'nin En Geniş Kapsamlı Hadis Sitesi
HZ.MUHAMMED (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)
"أَللّٰهُمَّ صَلِّ عَلٰى مُحَمَّدٍ وَعَلٰى اٰلِ مُحَمَّدٍ"

Latest Post

بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحِيمِ
Rahmân ve Rahîm olan Allah’ın adıyla

 29. (Tüm) Malını Sadaka Olarak Vermeyi Adayan Kimse Hakkındaki Hadisler

3319- Kâ'b b. Mâlik'den rivâyet edilmiştir,, şöyle demiştir: Resûlüllah'a:

Yâ Resûlüllah! Şüphesiz Allah ve Rasûlü için sadaka olarak malımdan soyulmam (malımın tümünü sadaka olarak vermem) benim tevbem (in kemalin) dendir, dedim.

Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem):

" Malının bir kısmını kendine alakoy, bu senin için daha hayırlıdır." buyurdu.

Kâ'b demiştir ki:

Ben de; Hayber'deki sehmimi kendime alıkoyuyorum, dedim.

Buharî, eymân 24, vesâya 16, tefsiru sûre (9) 18; Müslim, tevbe 53; Nesâî, eymân 36, 37; Dârimî, zekât 25; Muvatta, nüzûr 16.

3320- Kâ'b b. Mâlik'in oğlu Abdullah'ın babasından rivâyetine göre;

Kâ'b, tevbesi kabul edilince, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'a:

Ben malımdan soyulacağım- (malımın hepsini dağıtacağım), dedi.

Ravi Ahmed b. Salih (bundan sonra), " O senin için daha hayırlıdır" sözüne kadar, önceki hadisin benzerini söyledi.

Önceki rivâyetin son ravisi Süleyman b. Dâvûd ve İbn Şerh, bununki ise Ahmed b. Salih'tir. Rivâyetlerin diğer rayileri aynı şahıslardır.

3321- Kâ'b b. Mâlik'den rivâyet edildiğine göre;

O veya Ebû Lübâbe ya da Allah'ın dilediği birisi, Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'e:

İçerisinde günaha girdiğim, kavmimin bu yurdunu terketmek ve malımın tümünden sadaka olarak soyulmak benim tevbemdendir, dedi. Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem):

" Üçte birini vermen yeter" buyurdu.

Muvatta, nüzûr 9. Bu rivâyetin isnadı, İbn Şihâb ez-Zührî'den sonra, diğer rivâyetlerle farklılık arzetmektedir.

3322- Ma'mer, Zührî'den; Kâ'b b. Mâlik'in oğlunun şöyle deliğini nakleder:

Ebû Lübâbe...

Ravi önceki rivâyeti mana olarak zikretti. Hâdise Ebû Lübâbe'e aittir.

Ebû Dâvûd dedi ki:

Bu hadisi, Yunus, İbn Şihâb'dan, o da Sâib b. Ebî Lübâbe oğulırının birinden rivâyet etti.

Zebîdî de, Zührî vasıtasıyla Hüseyn b. Sâib b. Ebî Lübâbe'den bir benzerini rivâyet etmiştir.

3323- Kâ'b b. Mâlik'in şöyle dediği rivâyet edilmiştir:

Ya Resûlallah! Şüphesiz malımın tümünü Allah ve Rasûlü'ne sadaka olarak çıkarmam, benim Allah'a tevbemdendir, dedim..Hazret-i Peygamber:

" Hayır" buyurdu.

Yarısını, dedim. " Hayır" buyurdu.

Üçte birini, dedim.

" Evet" karşılığını verdi. Ben de;

Hayber'deki sehmimi alıkoyacağım, dedim.

٢٩ - باب فِيمَنْ نَذَرَ أَنْ يَتَصَدَّقَ بِمَالِهِ

٣٣١٩ - حَدَّثَنَا سُلَيْمَانُ بْنُ دَاوُدَ، وَابْنُ السَّرْحِ، قَالاَ حَدَّثَنَا ابْنُ وَهْبٍ، أَخْبَرَنِي يُونُسُ، قَالَ قَالَ ابْنُ شِهَابٍ فَأَخْبَرَنِي عَبْدُ الرَّحْمَنِ بْنُ عَبْدِ اللَّهِ بْنِ كَعْبِ بْنِ مَالِكٍ، أَنَّ عَبْدَ اللَّهِ بْنَ كَعْبٍ، - وَكَانَ قَائِدَ كَعْبٍ مِنْ بَنِيهِ حِينَ عَمِيَ - عَنْ كَعْبِ بْنِ مَالِكٍ، قَالَ قُلْتُ ‏:‏ يَا رَسُولَ اللَّهِ إِنَّ مِنْ تَوْبَتِي أَنْ أَنْخَلِعَ مِنْ مَالِي صَدَقَةً إِلَى اللَّهِ وَإِلَى رَسُولِهِ . قَالَ رَسُولُ اللَّهِ صلّى اللّه عليه وسلّم ‏:‏ ‏(‏ أَمْسِكْ عَلَيْكَ بَعْضَ مَالِكَ فَهُوَ خَيْرٌ لَكَ ‏) . قَالَ فَقُلْتُ ‏:‏ إِنِّي أُمْسِكُ سَهْمِيَ الَّذِي بِخَيْبَرَ ‏.‏

٣٣٢٠ - حَدَّثَنَا أَحْمَدُ بْنُ صَالِحٍ، حَدَّثَنَا ابْنُ وَهْبٍ، أَخْبَرَنِي يُونُسُ، عَنِ ابْنِ شِهَابٍ، أَخْبَرَنِي عَبْدُ اللَّهِ بْنُ كَعْبِ بْنِ مَالِكٍ، عَنْ أَبِيهِ، أَنَّهُ قَالَ لِرَسُولِ اللَّهِ صلّى اللّه عليه وسلّم حِينَ تِيبَ عَلَيْهِ ‏:‏ إِنِّي أَنْخَلِعُ مِنْ مَالِي . فَذَكَرَ نَحْوَهُ إِلَى ‏:‏ ‏(‏ خَيْرٌ لَكَ ‏)‏ ‏.‏

٣٣٢١ - حَدَّثَنِي عُبَيْدُ اللَّهِ بْنُ عُمَرَ، حَدَّثَنَا سُفْيَانُ بْنُ عُيَيْنَةَ، عَنِ الزُّهْرِيِّ، عَنِ ابْنِ كَعْبِ بْنِ مَالِكٍ، عَنْ أَبِيهِ، أَنَّهُ قَالَ لِلنَّبِيِّ صلّى اللّه عليه وسلّم أَوْ أَبُو لُبَابَةَ أَوْ مَنْ شَاءَ اللَّهُ ‏:‏ إِنَّ مِنْ تَوْبَتِي أَنْ أَهْجُرَ دَارَ قَوْمِي الَّتِي أَصَبْتُ فِيهَا الذَّنْبَ، وَأَنْ أَنْخَلِعَ مِنْ مَالِي كُلِّهِ صَدَقَةً . قَالَ ‏:‏ ‏(‏ يُجْزِئُ عَنْكَ الثُّلُثُ ‏)‏ ‏.‏

٣٣٢٢ - حَدَّثَنَا مُحَمَّدُ بْنُ الْمُتَوَكِّلِ، حَدَّثَنَا عَبْدُ الرَّزَّاقِ، قَالَ أَخْبَرَنِي مَعْمَرٌ، عَنِ الزُّهْرِيِّ، قَالَ أَخْبَرَنِي ابْنُ كَعْبِ بْنِ مَالِكٍ، قَالَ ‏:‏ كَانَ أَبُو لُبَابَةَ، فَذَكَرَ مَعْنَاهُ وَالْقِصَّةُ لأَبِي لُبَابَةَ . قَالَ أَبُو دَاوُدَ ‏:‏ رَوَاهُ يُونُسُ عَنِ ابْنِ شِهَابٍ عَنْ بَعْضِ بَنِي السَّائِبِ بْنِ أَبِي لُبَابَةَ، وَرَوَاهُ الزُّبَيْدِيُّ عَنِ الزُّهْرِيِّ عَنْ حُسَيْنِ بْنِ السَّائِبِ بْنِ أَبِي لُبَابَةَ مِثْلَهُ ‏.‏

٣٣٢٣ - حَدَّثَنَا مُحَمَّدُ بْنُ يَحْيَى، حَدَّثَنَا حَسَنُ بْنُ الرَّبِيعِ، حَدَّثَنَا ابْنُ إِدْرِيسَ، قَالَ قَالَ ابْنُ إِسْحَاقَ حَدَّثَنِي الزُّهْرِيُّ، عَنْ عَبْدِ الرَّحْمَنِ بْنِ عَبْدِ اللَّهِ بْنِ كَعْبٍ، عَنْ أَبِيهِ، عَنْ جَدِّهِ، فِي قِصَّتِهِ قَالَ قُلْتُ ‏:‏ يَا رَسُولَ اللَّهِ إِنَّ مِنْ تَوْبَتِي إِلَى اللَّهِ أَنْ أَخْرُجَ مِنْ مَالِي كُلِّهِ إِلَى اللَّهِ وَإِلَى رَسُولِهِ صَدَقَةً . قَالَ ‏:‏ ‏(‏ لاَ ‏) . قُلْتُ ‏:‏ فَنِصْفَهُ . قَالَ ‏:‏ ‏(‏ لاَ ‏) . قُلْتُ ‏:‏ فَثُلُثَهُ . قَالَ ‏:‏ ‏(‏ نَعَمْ ‏) . قُلْتُ ‏:‏ فَإِنِّي سَأُمْسِكُ سَهْمِي مِنْ خَيْبَرَ ‏.‏



H A D İ S
K Ü T Ü P / H A N E S İ

بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحِيمِ
Rahmân ve Rahîm olan Allah’ın adıyla

 28. Kişinin Sahip Olmadığı Bir Şeyi Nezretmesi

3318- İmrân b. Husayn (radıyallahü anh)'dan rivâyet edildi. Dedi ki: Adbâ, Benî Akıl kabilesinden bir adamındı ve hacıları(n develerini) geçenlerdendi. Adam (devesiyle birlikte) esir edilip bağlı olarak Hazret-i Peygamber'e getirildi. Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem); üstünde kadife olan bir eşeğin sırtında idi. Adam:

Ya Muhammed! Beni ve hacıları geçen (bu devey)i niçin tutuyorsun? dedi.

Hazret-i Peygamber:

" Seni, müttefiklerin olan Sakif’in suçundan dolayı tutuyorum" buyurdu.

Sakîfliler, Hazret-i Peygamber’in ashabından iki kişiyi esir etmişlerdi.

Akıl kabilesinden olan adam, söylediği sözler içerisinde " Ben de müslümanım -veya ben de müslüman oldum" - Buradaki şüphe raviye aittir. - dedi.

Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) geçip gidince -Ebû Dâvûd, " Bu sözü Muhammed b. Îsa'dan öğrendim" dedi-; Adam:

Ya Muhammed! Ya Muhammed! diye bağırdı. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem), merhametli (nazik) idi. Adama dönüp;

" Ne istiyorsun?" dedi.

Ben müslümanım.

" Eğer sen bunu kendi işine malikken (esir edilmeden önce) söyleseydin tam manasıyla kurtulurdun."

Ebû Dâvûd;

" Sonra Süleyman'ın hadisine döndüm." dedi-: Adam:

Ya Muhammed! Ben açım, beni doyur. Ben susuzum, beni sula. Resûlüllah:

" Senin ihtiyacın bu -veya bu onun ihtiyacıdır- (isteğini yapın)" buyurdu.

Ebû Dâvûd; esir edilen adamın müslüman olduğunu bildiren sözlerini ve Resûlüllah'ın cevabını, Muhammed b. Îsa'nın rivâyetinden; geri kalanını da Süleyman b. Harb'in rivâyetinden nakletmiş ve buna işaret etmiştir.

Sonra adam (Sakîflilerdeki) iki kişiye mukabil fidye olarak verildi. Adbâ'yı ise, Hazret-i Peygamber binmek için alıkoydu.

Müşrikler, Medinelilerin otlaktaki hayvanlarına baskın yaptılar ve Adbâ'yı da götürdüler. Onu götürdüklerinde müslümanlardan bir kadını da esir etmişlerdi. Onlar geceleyin develerini avlularında çöktürürlerdi. Bir gece hepsi uyudular, kadın kalktı. Elini hangi deveye dokundursa, deve böğürüyordu. Nihayet Adbâ’nın yanına geldi. O itaatkâr, binilmeye alışık bir devenin yanına gelmişti. Hemen ona bindi, sonra; eğer Allah kendisini kurtarırsa onu mutlaka boğazlamayı adadı.

Kadın Medine'ye gelince, devenin Hazret-i Peygamber'in devesi olduğu anlaşıldı ve Resûlüllah bundan haberdar edildi. Bunun üzerine Resûlüllah haber saldı, kadın getirildi. Kendisine kadının adağı bildirildi.

Efendimiz:

" Ona ne de kötü ceza vermişsin -veya ona ne de kötü ceza vermiş-; eğer Allah onu bunun üzerinde kurtarırsa onu mutlaka boğazlayacakmış! Allah'a isyan konusundaki ve insanoğlunun sahibi olmadığı şeydeki nezre vefa olmaz" buyurdu.

Ebû Dâvûd:

" Esir edilen bu kadın, Ebû Zerr'in karışıdır" dedi.

Müslim, nüzûr 8; İbn Mâce, keffârât 16 (bir bölümü)Ahmed b. Hanbel, IV, 430.

٢٨ - باب فِي النَّذْرِ فِيمَا لاَ يَمْلِكُ

٣٣١٨ - حَدَّثَنَا سُلَيْمَانُ بْنُ حَرْبٍ، وَمُحَمَّدُ بْنُ عِيسَى، قَالاَ حَدَّثَنَا حَمَّادٌ، عَنْ أَيُّوبَ، عَنْ أَبِي قِلاَبَةَ، عَنْ أَبِي الْمُهَلَّبِ، عَنْ عِمْرَانَ بْنِ حُصَيْنٍ، ‏:‏ قَالَ كَانَتِ الْعَضْبَاءُ لِرَجُلٍ مِنْ بَنِي عَقِيلٍ وَكَانَتْ مِنْ سَوَابِقِ الْحَاجِّ قَالَ ‏:‏ فَأُسِرَ فَأَتَى النَّبِيَّ صلّى اللّه عليه وسلّم وَهُوَ فِي وَثَاقٍ وَالنَّبِيُّ صلّى اللّه عليه وسلّم عَلَى حِمَارٍ عَلَيْهِ قَطِيفَةٌ فَقَالَ ‏:‏ يَا مُحَمَّدُ عَلاَمَ تَأْخُذُنِي وَتَأْخُذُ سَابِقَةَ الْحَاجِّ قَالَ ‏:‏ ‏(‏ نَأْخُذُكَ بِجَرِيرَةِ حُلَفَائِكَ ثَقِيفٍ ‏) . قَالَ ‏:‏ وَكَانَ ثَقِيفٌ قَدْ أَسَرُوا رَجُلَيْنِ مِنْ أَصْحَابِ النَّبِيِّ صلّى اللّه عليه وسلّم قَالَ ‏:‏ وَقَدْ قَالَ فِيمَا قَالَ ‏:‏ وَأَنَا مُسْلِمٌ أَوْ قَالَ ‏:‏ وَقَدْ أَسْلَمْتُ . فَلَمَّا مَضَى النَّبِيُّ صلّى اللّه عليه وسلّم - قَالَ أَبُو دَاوُدَ ‏:‏ فَهِمْتُ هَذَا مِنْ مُحَمَّدِ بْنِ عِيسَى - نَادَاهُ يَا مُحَمَّدُ يَا مُحَمَّدُ . قَالَ ‏:‏ وَكَانَ النَّبِيُّ صلّى اللّه عليه وسلّم رَحِيمًا رَفِيقًا فَرَجَعَ إِلَيْهِ قَالَ ‏:‏ ‏(‏ مَا شَأْنُكَ ‏) . قَالَ ‏:‏ إِنِّي مُسْلِمٌ . قَالَ ‏:‏ ‏(‏ لَوْ قُلْتَهَا وَأَنْتَ تَمْلِكُ أَمْرَكَ أَفْلَحْتَ كُلَّ الْفَلاَحِ ‏) . قَالَ أَبُو دَاوُدَ ‏:‏ ثُمَّ رَجَعْتُ إِلَى حَدِيثِ سُلَيْمَانَ قَالَ ‏:‏ يَا مُحَمَّدُ إِنِّي جَائِعٌ فَأَطْعِمْنِي إِنِّي ظَمْآنٌ فَاسْقِنِي . قَالَ فَقَالَ النَّبِيُّ صلّى اللّه عليه وسلّم ‏:‏ ‏(‏ هَذِهِ حَاجَتُكَ ‏) . أَوْ قَالَ ‏:‏ ‏(‏ هَذِهِ حَاجَتُهُ ‏) . قَالَ ‏:‏ فَفُودِيَ الرَّجُلُ بَعْدُ بِالرَّجُلَيْنِ . قَالَ ‏:‏ وَحَبَسَ رَسُولُ اللَّهِ صلّى اللّه عليه وسلّم الْعَضْبَاءَ لِرَحْلِهِ - قَالَ - فَأَغَارَ الْمُشْرِكُونَ عَلَى سَرْحِ الْمَدِينَةِ فَذَهَبُوا بِالْعَضْبَاءِ - قَالَ - فَلَمَّا ذَهَبُوا بِهَا وَأَسَرُوا امْرَأَةً مِنَ الْمُسْلِمِينَ - قَالَ - فَكَانُوا إِذَا كَانَ اللَّيْلُ يُرِيحُونَ إِبِلَهُمْ فِي أَفْنِيَتِهِمْ - قَالَ - فَنُوِّمُوا لَيْلَةً وَقَامَتِ الْمَرْأَةُ فَجَعَلَتْ لاَ تَضَعُ يَدَهَا عَلَى بَعِيرٍ إِلاَّ رَغَا حَتَّى أَتَتْ عَلَى الْعَضْبَاءِ - قَالَ - فَأَتَتْ عَلَى نَاقَةٍ ذَلُولٍ مُجَرَّسَةٍ - قَالَ - فَرَكِبَتْهَا ثُمَّ جَعَلَتْ لِلَّهِ عَلَيْهَا إِنْ نَجَّاهَا اللَّهُ لَتَنْحَرَنَّهَا - قَالَ - فَلَمَّا قَدِمَتِ الْمَدِينَةَ عُرِفَتِ النَّاقَةُ نَاقَةُ النَّبِيِّ صلّى اللّه عليه وسلّم فَأُخْبِرَ النَّبِيُّ صلّى اللّه عليه وسلّم بِذَلِكَ فَأَرْسَلَ إِلَيْهَا، فَجِيءَ بِهَا وَأُخْبِرَ بِنَذْرِهَا فَقَالَ ‏:‏ ‏(‏ بِئْسَمَا جَزَيْتِيهَا ‏) . أَوْ ‏:‏ ‏(‏ جَزَتْهَا ‏) . ‏:‏ ‏(‏ إِنِ اللَّهُ أَنْجَاهَا عَلَيْهَا لَتَنْحَرَنَّهَا، لاَ وَفَاءَ لِنَذْرٍ فِي مَعْصِيَةِ اللَّهِ وَلاَ فِيمَا لاَ يَمْلِكُ ابْنُ آدَمَ ‏) . قَالَ أَبُو دَاوُدَ ‏:‏ وَالْمَرْأَةُ هَذِهِ امْرَأَةُ أَبِي ذَرٍّ ‏.‏



H A D İ S
K Ü T Ü P / H A N E S İ

بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحِيمِ
Rahmân ve Rahîm olan Allah’ın adıyla

 27. Vefa Gösterilmesi Emredilen Adak

3314- Amr b. Şu'ayb'ın, babası vasıtasıyla dedesinden rivâyet ettiğine göre:

Bir kadın Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'e gelip;" Ya Resûlallah, ben senin huzurunda def çalmayı adadım" dedi. Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem):

" - Nezrini yerine getir" buyurdu. Kadın:

Ben, -cahiliye ehlinin kurban kestikleri yeri işaret ederek- şöyle şöyle bir yerde kurban kesmeyi adadım, dedi.

Resûlüllah:

" Resim şeklindeki bir put için mi?"

Hayır.

" Heykelden bir put için mi?"

Hayır.

" Nezrini yerine getir"

Tirmizî, menâkıb 17; Ahmed b. Hanbel, V, 353, 356.

3315- Sabit b. Dahhâk (radıyallahü anh)'den rivâyet edilmiştir. Der ki: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) zamanında bir adam, Büvâne'de bir deve kesmeyi adadı. Hazret-i Peygamber'e gelip:

Ben Büvâne'de bir deve kurban etmeyi adadım, dedi. Hazret-i Peygamber:

" Orada cahiliye putlarından tapınılan bir put var mı?" dedi.

Sahâbîler: Hayır, dediler. Hazret-i Peygamber:

" Orada onların bayramlarından bir bayram var mı?" Sahâbîler: Hayır, dediler. Hazret-i Peygamber, adama:

" Adağını yerine getir. Şüphesiz Allah'a isyan konusundaki ve insanoğlunun malik olmadığı şeydeki adağa vefa yoktur." buyurdu.

3316- Meymûne binti Kerdem'in şöyle dediği rivâyet edilmistir: Hazret-i Peygamber'in (veda) haccında babamla birlikte çıktım. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'ı gördüm. İnsanların " Resûlüllah" dediklerini duydum. Gözümle onu takibe başladım. Babam kendisine yaklaştı. Resûlüllah devesinin üzerinde idi. Elinde öğretmenlerin sopası gibi (ince) bir sopa vardı. Bedevilerin ve insanların " Tab, tab" dediklerini duydum.

Babam ona (iyice) yaklaştı, ayağını tuttu. Hazret-i Peygamber buna ses çıkarmadı, durup babamı dinledi. Babam:

Ya Resûlallah, ben bir erkek çocuğum dünyaya gelirse, Büvâne (dağı)'nin tepesinde dik yokuşlu yollarda birkaç koyun kurban etmeyi adadım, dedi. -Abdullah b. Zeyd:

" Tam bilmiyorum ama, galiba elli koyun demişti" dedi.- Resûlüllah:

" Orada putlardan bir şey var mı?" diye sordu. Babam:

Hayır, dedi. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem):

" Allah için adadığın şeyi yerine getir" buyurdu. Meymûne devamla şöyle dedi:

Babam koyunları toplayıp kesmeye başladı. Koyunlardan biri kurtulup kaçtı. Babam;

" Ey Allah'ım, benim adağımı ödet" diyerek onu aradı. Buldu ve kesti.

İbn Mâce, keffârât 18 (bir bölümü).

3317- Amr b. Şu'ayb, Meymûne binti Kerdem b. Süfyân kanalıyla babası Kerdem'den, önceki hadisin benzerini rivâyet etmiştir. Bu rivâyet öbüründen biraz muhtasardır.

(Bu rivâyete göre) Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem):

" Orada put veya cahiliye bayramlarından bir bayram var mı?" dedi.

Kerdem:

Hayır, dedi. (Kerdem der ki):

Benim şu annemin yürüme adağı borcu var, onu ödeyeyim mi? İbn Beşşâr bazan, " onu ödeyelim mi?" derdi- dedim; (Resûlüllah:)

" Evet" buyurdu.

٢٧ - باب مَا يُؤْمَرُ بِهِ مِنَ الْوَفَاءِ بِالنَّذْرِ

٣٣١٤ - حَدَّثَنَا مُسَدَّدٌ، حَدَّثَنَا الْحَارِثُ بْنُ عُبَيْدٍ أَبُو قُدَامَةَ، عَنْ عُبَيْدِ اللَّهِ بْنِ الأَخْنَسِ، عَنْ عَمْرِو بْنِ شُعَيْبٍ، عَنْ أَبِيهِ، عَنْ جَدِّهِ، ‏:‏ أَنَّ امْرَأَةً، أَتَتِ النَّبِيَّ صلّى اللّه عليه وسلّم فَقَالَتْ ‏:‏ يَا رَسُولَ اللَّهِ إِنِّي نَذَرْتُ أَنْ أَضْرِبَ عَلَى رَأْسِكَ بِالدُّفِّ . قَالَ ‏:‏ ‏(‏ أَوْفِي بِنَذْرِكِ ‏) . قَالَتْ ‏:‏ إِنِّي نَذَرْتُ أَنْ أَذْبَحَ بِمَكَانِ كَذَا وَكَذَا، مَكَانٌ كَانَ يَذْبَحُ فِيهِ أَهْلُ الْجَاهِلِيَّةِ . قَالَ ‏:‏ ‏(‏ لِصَنَمٍ ‏) . قَالَتْ ‏:‏ لاَ . قَالَ ‏:‏ ‏(‏ لِوَثَنٍ ‏) . قَالَتْ ‏:‏ لاَ . قَالَ ‏:‏ ‏(‏ أَوْفِي بِنَذْرِكِ ‏)‏ ‏.‏

٣٣١٥ - حَدَّثَنَا دَاوُدُ بْنُ رُشَيْدٍ، حَدَّثَنَا شُعَيْبُ بْنُ إِسْحَاقَ، عَنِ الأَوْزَاعِيِّ، عَنْ يَحْيَى بْنِ أَبِي كَثِيرٍ، قَالَ حَدَّثَنِي أَبُو قِلاَبَةَ، قَالَ حَدَّثَنِي ثَابِتُ بْنُ الضَّحَّاكِ، قَالَ ‏:‏ نَذَرَ رَجُلٌ عَلَى عَهْدِ رَسُولِ اللَّهِ صلّى اللّه عليه وسلّم أَنْ يَنْحَرَ إِبِلاً بِبُوَانَةَ، فَأَتَى النَّبِيَّ صلّى اللّه عليه وسلّم فَقَالَ ‏:‏ إِنِّي نَذَرْتُ أَنْ أَنْحَرَ إِبِلاً بِبُوَانَةَ . فَقَالَ النَّبِيُّ صلّى اللّه عليه وسلّم ‏:‏ ‏(‏ هَلْ كَانَ فِيهَا وَثَنٌ مِنْ أَوْثَانِ الْجَاهِلِيَّةِ يُعْبَدُ ‏) . قَالُوا ‏:‏ لاَ . قَالَ ‏:‏ ‏(‏ هَلْ كَانَ فِيهَا عِيدٌ مِنْ أَعْيَادِهِمْ ‏) . قَالُوا ‏:‏ لاَ . قَالَ رَسُولُ اللَّهِ صلّى اللّه عليه وسلّم ‏:‏ ‏(‏ أَوْفِ بِنَذْرِكَ، فَإِنَّهُ لاَ وَفَاءَ لِنَذْرٍ فِي مَعْصِيَةِ اللَّهِ وَلاَ فِيمَا لاَ يَمْلِكُ ابْنُ آدَمَ ‏)‏ ‏.‏

٣٣١٦ - حَدَّثَنَا الْحَسَنُ بْنُ عَلِيٍّ، حَدَّثَنَا يَزِيدُ بْنُ هَارُونَ، حَدَّثَنَا عَبْدُ اللَّهِ بْنُ يَزِيدَ بْنِ مِقْسَمٍ الثَّقَفِيُّ، مِنْ أَهْلِ الطَّائِفِ قَالَ حَدَّثَتْنِي سَارَّةُ بِنْتُ مِقْسَمٍ الثَّقَفِيِّ، أَنَّهَا سَمِعَتْ مَيْمُونَةَ بِنْتَ كَرْدَمٍ، قَالَتْ ‏:‏ خَرَجْتُ مَعَ أَبِي فِي حَجَّةِ رَسُولِ اللَّهِ صلّى اللّه عليه وسلّم فَرَأَيْتُ رَسُولَ اللَّهِ صلّى اللّه عليه وسلّم وَسَمِعْتُ النَّاسَ يَقُولُونَ ‏:‏ رَسُولُ اللَّهِ صلّى اللّه عليه وسلّم فَجَعَلْتُ أُبِدُّهُ بَصَرِي، فَدَنَا إِلَيْهِ أَبِي وَهُوَ عَلَى نَاقَةٍ لَهُ مَعَهُ دِرَّةٌ كَدِرَّةِ الْكُتَّابِ، فَسَمِعْتُ الأَعْرَابَ وَالنَّاسَ يَقُولُونَ ‏:‏ الطَّبْطَبِيَّةَ الطَّبْطَبِيَّةَ، فَدَنَا إِلَيْهِ أَبِي فَأَخَذَ بِقَدَمِهِ قَالَتْ ‏:‏ فَأَقَرَّ لَهُ وَوَقَفَ فَاسْتَمَعَ مِنْهُ فَقَالَ ‏:‏ يَا رَسُولَ اللَّهِ إِنِّي نَذَرْتُ إِنْ وُلِدَ لِي وَلَدٌ ذَكَرٌ أَنْ أَنْحَرَ عَلَى رَأْسِ بُوَانَةَ فِي عَقَبَةٍ مِنَ الثَّنَايَا عِدَّةً مِنَ الْغَنَمِ . قَالَ ‏:‏ لاَ أَعْلَمُ إِلاَّ أَنَّهَا قَالَتْ خَمْسِينَ . فَقَالَ رَسُولُ اللَّهِ صلّى اللّه عليه وسلّم ‏:‏ ‏(‏ هَلْ بِهَا مِنَ الأَوْثَانِ شَىْءٌ ‏) . قَالَ ‏:‏ لاَ . قَالَ ‏:‏ ‏(‏ فَأَوْفِ بِمَا نَذَرْتَ بِهِ لِلَّهِ ‏) . قَالَتْ ‏:‏ فَجَمَعَهَا فَجَعَلَ يَذْبَحُهَا فَانْفَلَتَتْ مِنْهَا شَاةٌ فَطَلَبَهَا، وَهُوَ يَقُولُ ‏:‏ اللَّهُمَّ أَوْفِ عَنِّي نَذْرِي . فَظَفِرَهَا فَذَبَحَهَا ‏.‏

٣٣١٧ - حَدَّثَنَا مُحَمَّدُ بْنُ بَشَّارٍ، حَدَّثَنَا أَبُو بَكْرٍ الْحَنَفِيُّ، حَدَّثَنَا عَبْدُ الْحَمِيدِ بْنُ جَعْفَرٍ، عَنْ عَمْرِو بْنِ شُعَيْبٍ، عَنْ مَيْمُونَةَ بِنْتِ كَرْدَمِ بْنِ سُفْيَانَ، عَنْ أَبِيهَا، نَحْوَهُ مُخْتَصَرٌ مِنْهُ شَىْءٌ قَالَ ‏:‏ ‏(‏ هَلْ بِهَا وَثَنٌ أَوْ عِيدٌ مِنْ أَعْيَادِ الْجَاهِلِيَّةِ ‏) . قَالَ ‏:‏ لاَ . قُلْتُ ‏:‏ إِنَّ أُمِّي هَذِهِ عَلَيْهَا نَذْرٌ وَمَشْىٌ أَفَأَقْضِيهِ عَنْهَا وَرُبَّمَا قَالَ ابْنُ بَشَّارٍ ‏:‏ أَنَقْضِيهِ عَنْهَا قَالَ ‏:‏ ‏(‏ نَعَمْ ‏)‏ ‏.‏



H A D İ S
K Ü T Ü P / H A N E S İ

SELMAN SEVEN

{facebook#https://facebook.com/} {twitter#https://twitter.com/}

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *

Blogger tarafından desteklenmektedir.
Javascript DisablePlease Enable Javascript To See All Widget