İmanın ve İslâmın Özellikleri
6- İmanın ve İslâmın Özellikleri
5008- Ebu Hüreyre ve Ebu Zerr (radıyallahü anhüma)’dan rivâyete göre, şöyle demişlerdir: Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) ashabıyla oturdukları bir sırada garip ve tanınmayan bir adam gelip kimin Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) olduğunu bilemeyip sormuştu. Bunun üzerine Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) yabancılar geldiğinde kendisinin tanınması için üzerine oturacağı bir sedir yapmamızı emretti. Biz de üzerine oturacağı çamurdan bir sedir yapmıştık. Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) makamında biz de O’nun yanında oturuyorken güzel yüzlü ve güzel kokulu bir adam geliverdi, elbisesi hiç kirlenmemiş gibiydi. Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in oturduğu serginin yanına yaklaşarak:
(Esselâmü aleyküm ya Muhammed!) dedi. Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’de selâmını aldı. Adam:
(Yaklaşayım mı? Ey Muhammed) dedi. Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’de:
(Yaklaş) buyurdu. Birkaç sefer:
(Yaklaşayım mı?) diye sordu ve iyice yaklaşarak ellerini Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in dizleri üzerine koydu; (İslâm nedir? Ey Muhammed) dedi. Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’de:
(İslâm; Allah’a kulluk edip hiçbir şeyi O’na ortak koşmaman, namazı hayatının her tarafına hâkim kılman, zekatı vermen, Kâbe’yi haccetmen ve Ramazan orucunu tutmandır) buyurdular. Adam:
(Bunları yaparsam Müslüman olur muyum?) dedi. Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’de:
(Evet) buyurdu. Adam:
(Doğru söyledin) dedi. Adamın bu sözünü duyunca, hem soruyor hem de doğruluyor diyerek hoş karşılamadık. Adam:
(Ey Muhammed! İman nedir? Bana haber ver) dedi. Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’de:
(İman; Allah’a, Meleklerine, Kitablarına Peygamberlerine ve kadere iman etmendir) buyurdu. Adam:
(Bunları yaptığım takdirde Mü’min olur muyum?) dedi. Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’de:
(Evet) buyurdu. Adam yine:
(Doğru söylüyorsun) dedi. Adam:
(Ey Muhammed! İhsan nedir? Bana bildir) deyince, Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu:
(Allah’ı görüyormuş gibi kulluk etmendir, sen O’nu görmüyorsan da O seni görmektedir.) Adam:
(Doğru söyledin) dedi. Adam:
(Ey Muhammed bana kıyamet ne zaman kopacaktır ondan haber ver) dedi. Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) başını eğdi ve hiç cevap vermedi. Sonra adam sorusunu tekrarladı. Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) yine cevap vermedi üçüncü sefer sorusunu tekrarlayınca, Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) başını kaldırdı ve şöyle buyurdu:
(Kıyametten sorulan kimse sorandan daha iyi bilmiyor fakat onun alametleri vardır, o kıyamet alametleriyle bilinir. Fakir ve tanınmayan deve çobanlarının bina yükseltmekle yarış ettiklerini gördüğünüzde, yalın ayak başı çıplak kimselerin yeryüzünde krallar gibi dolaştıklarını gördüğünde ve kadınların doğurdukları çocuklardan köle ve cariye muamelesi gördükleri zaman kıyamet yaklaşmış demektir. Beş şey vardır ki onları Allah’tan başka hiç kimse bilmez. 1. Kıyametin ne zaman kopacağını bilen Allah’tır, Yağmuru nereye ve ne zaman yağdıracağını da Allah bilir. Rahimlerde olanın iyi, kötü, ölü, diri, Müslüman, kafir vs. nasıl olacağını da yine o bilir. Hiçbir kimse yarın başına ne geleceğini, sevgi mi? nefret mi? günah mı? sevap mı? kâr mı? zarar mı? bilemez. Yine hiçbir kimse yeryüzünün hangi parçasında ve nasıl öleceğini de bilemez. Her şeyi bilen ve her şeyden haberdar olan yalnızca Allah’tır.) (Lokmân sûresi 34. ayet) dedikten sonra ashaba hitap edip:
(Muhammed’i gerçek din ile müjdeleyici ve uyarıcı olarak gönderen Allah’a yemin ederim ki kıyametin vaktini sizden birinizden daha iyi bilmiyorum. Bu Dihyet-ül Kelbi şeklinde gelen Cibril’dir) buyurdu. (Müslim, İman: 1; Buhârî, İman: 37)
٦ - باب صِفَةِ الإِيمَانِ وَالإِسْلاَمِ
٥٠٠٨ - أَخْبَرَنَا مُحَمَّدُ بْنُ قُدَامَةَ، عَنْ جَرِيرٍ، عَنْ أَبِي فَرْوَةَ، عَنْ أَبِي زُرْعَةَ، عَنْ أَبِي هُرَيْرَةَ، وَأَبِي، ذَرٍّ قَالاَ كَانَ رَسُولُ اللَّهِ صلّى اللّه عليه وسلّم يَجْلِسُ بَيْنَ ظَهْرَانَىْ أَصْحَابِهِ فَيَجِيءُ الْغَرِيبُ فَلاَ يَدْرِي أَيُّهُمْ هُوَ حَتَّى يَسْأَلَ فَطَلَبْنَا إِلَى رَسُولِ اللَّهِ صلّى اللّه عليه وسلّم أَنْ نَجْعَلَ لَهُ مَجْلِسًا يَعْرِفُهُ الْغَرِيبُ إِذَا أَتَاهُ فَبَنَيْنَا لَهُ دُكَّانًا مِنْ طِينٍ كَانَ يَجْلِسُ عَلَيْهِ وَإِنَّا لَجُلُوسٌ وَرَسُولُ اللَّهِ صلّى اللّه عليه وسلّم فِي مَجْلِسِهِ إِذْ أَقْبَلَ رَجُلٌ أَحْسَنُ النَّاسِ وَجْهًا وَأَطْيَبُ النَّاسِ رِيحًا كَأَنَّ ثِيَابَهُ لَمْ يَمَسَّهَا دَنَسٌ حَتَّى سَلَّمَ فِي طَرَفِ الْبِسَاطِ فَقَالَ السَّلاَمُ عَلَيْكَ يَا مُحَمَّدُ . فَرَدَّ عَلَيْهِ السَّلاَمَ قَالَ أَدْنُو يَا مُحَمَّدُ قَالَ ( ادْنُهْ ) . فَمَا زَالَ يَقُولُ أَدْنُو مِرَارًا وَيَقُولُ لَهُ ( ادْنُ ) . حَتَّى وَضَعَ يَدَهُ عَلَى رُكْبَتَىْ رَسُولِ اللَّهِ صلّى اللّه عليه وسلّم قَالَ يَا مُحَمَّدُ أَخْبِرْنِي مَا الإِسْلاَمُ قَالَ ( الإِسْلاَمُ أَنْ تَعْبُدَ اللَّهَ وَلاَ تُشْرِكَ بِهِ شَيْئًا وَتُقِيمَ الصَّلاَةَ وَتُؤْتِيَ الزَّكَاةَ وَتَحُجَّ الْبَيْتَ وَتَصُومَ رَمَضَانَ ) . قَالَ إِذَا فَعَلْتُ ذَلِكَ فَقَدْ أَسْلَمْتُ قَالَ ( نَعَمْ ) . قَالَ صَدَقْتَ . فَلَمَّا سَمِعْنَا قَوْلَ الرَّجُلِ صَدَقْتَ أَنْكَرْنَاهُ قَالَ يَا مُحَمَّدُ أَخْبِرْنِي مَا الإِيمَانُ قَالَ ( الإِيمَانُ بِاللَّهِ وَمَلاَئِكَتِهِ وَالْكِتَابِ وَالنَّبِيِّينَ وَتُؤْمِنُ بِالْقَدَرِ ) . قَالَ فَإِذَا فَعَلْتُ ذَلِكَ فَقَدْ آمَنْتُ قَالَ رَسُولُ اللَّهِ صلّى اللّه عليه وسلّم ( نَعَمْ ) . قَالَ صَدَقْتَ . قَالَ يَا مُحَمَّدُ أَخْبِرْنِي مَا الإِحْسَانُ قَالَ ( أَنْ تَعْبُدَ اللَّهَ كَأَنَّكَ تَرَاهُ فَإِنْ لَمْ تَكُنْ تَرَاهُ فَإِنَّهُ يَرَاكَ ) . قَالَ صَدَقْتَ . قَالَ يَا مُحَمَّدُ أَخْبِرْنِي مَتَى السَّاعَةُ قَالَ فَنَكَسَ فَلَمْ يُجِبْهُ شَيْئًا ثُمَّ أَعَادَ فَلَمْ يُجِبْهُ شَيْئًا ثُمَّ أَعَادَ فَلَمْ يُجِبْهُ شَيْئًا وَرَفَعَ رَأْسَهُ فَقَالَ ( مَا الْمَسْئُولُ عَنْهَا بِأَعْلَمَ مِنَ السَّائِلِ وَلَكِنْ لَهَا عَلاَمَاتٌ تُعْرَفُ بِهَا إِذَا رَأَيْتَ الرِّعَاءَ الْبُهُمَ يَتَطَاوَلُونَ فِي الْبُنْيَانِ وَرَأَيْتَ الْحُفَاةَ الْعُرَاةَ مُلُوكَ الأَرْضِ وَرَأَيْتَ الْمَرْأَةَ تَلِدُ رَبَّهَا خَمْسٌ لاَ يَعْلَمُهَا إِلاَّ اللَّهُ { إِنَّ اللَّهَ عِنْدَهُ عِلْمُ السَّاعَةِ } إِلَى قَوْلِهِ { إِنَّ اللَّهَ عَلِيمٌ خَبِيرٌ } ) . ثُمَّ قَالَ ( لاَ وَالَّذِي بَعَثَ مُحَمَّدًا بِالْحَقِّ هُدًى وَبَشِيرًا مَا كُنْتُ بِأَعْلَمَ بِهِ مِنْ رَجُلٍ مِنْكُمْ وَإِنَّهُ لَجِبْرِيلُ عَلَيْهِ السَّلاَمُ نَزَلَ فِي صُورَةِ دِحْيَةَ الْكَلْبِيِّ ) .