Resulullah'ın hadislerini mi arıyorsunuz ?
Türkiye'nin En Geniş Kapsamlı Hadis Sitesi
HZ.MUHAMMED (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)
"أَللّٰهُمَّ صَلِّ عَلٰى مُحَمَّدٍ وَعَلٰى اٰلِ مُحَمَّدٍ"

Latest Post

بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحِيمِ
Rahmân ve Rahîm olan Allah’ın adıyla

 1. Göz Değmesinden Dolayı Abdest Almak

[1] Göz değmesi; haktır. Etkisi Allah'ın kudretiyle olur. Canlılar ve mallar üzerindeki tesirinde şüphe yoktur. Bu mevzuda, çok şeyler söylenmiştir. Fakat en doğrusu şu ki, Allahü teâlâ, âdeti böyle takdir etmiştir. Yani insan bir şeyi çok beğenir ve «Allah mübarek kılsın» diye bereketle dua etmeden o beğendiği şey hakkında konuşursa ve o esnada kalbinde başkalarında olmayan bir kıskançlık duygusu ve haset bulunursa, o canlıda hastalanma, bozulma ve değişikliğe uğrama gibi şeyler meydana gelebilir. Hasedle olan bu bakışta, Allah'ın kudreti ile meydana gelen bir mana, karşı tarafı etkilemektedir. Ancak bakan ve baktığı şeyi çok beğenen kimse, «Allah mübarek kılsın» diye dua ederse, isabet edeceğinden korkulan bu mana iptal olur, tesiri kalmaz. Ama böyle bir duada bulunmazsa, Allah'ın takdir dediği şekilde bir tesir cereyan eder. (Bâcî, el-Münteka, c.7, s. 256).

2729. Sehl b. Huneyfin torunu Muhammed b. Ebû Ümame'den: Babamın şöyle dediğini duydum:

« Babam, Sehl b. Huney, Harrar'da bir su veya bir yer, ya da vadi ismi. gusül yaptı. Üzerindeki cübbesini çıkarmıştı. Amir b. Rebîa da bakıyordu. Sehl, cildi güzel, beyaz bir adamdı.»

Ebû Ümame devamla diyor ki, Âmir b. Rebia ona:

« Bakirelerin cildi bile bugün gördüğüm gibi değildir.» deyince Sehl olduğu yere yıkıldı, elem ve acıları şiddetlendi. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'e:

« Sehl rahatsızlandı, seninle gidemiyecek.» dediler. Bunun üzerine Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) Sehl'in yanına gidince ona Âmirin kendine bakışını ve dediklerini anlattı.» Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) de (Âmire hitaben):

« Sizden biri kardeşini neden öldürüyor? Allah mübarek kılsın demeliydin! Göz değmesi vakidir; onun için (Sehl için) abdest al.» dedi. Burada abdest, bundan sonraki hadisi şerifte ise gusül zikredilmektedir. Bu mevzuyla ilgili açıklama, bundan sonraki hadisi şerifte yapılacaktır. Ancak burada Sünen-i Ebî Davud'da zikredilen şu hadisi şerifi de kayd etmek, istiyoruz:

«Hazret-i Aişe'den (radıyallahü anh): Nazar eden kimseye abdest alması emredilirdi. Sonra da o suyla nazara uğrayan (göz değen) kimse yıkanırdı.» (Sünen-i Ebû Davud, c.4, s.9, Hadis no: 3880). Amir de onun (iyileşmesi) için abdest alınca Sehl Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) ile beraber gitti, hiçbir şikayeti kalmadı, rahatladı. Görünüşüyle mürseldir. Ala, Ebu Umame'nin bu hadisi babasından duyduğuna yorulur. Bazı senedlerinde Ebu Umame, "babam bana yıkandığını anlattı" şeklindedir.

Mevsul Rivâyetleri şöyledir: Buhârî, 76- Tıb, 36; Müslim, 39- Selâm, 16, na 41.

2730. Sehl b. Huneyf’in oğlu Ebû Ümame'den: Âmir b. Rebia, Sehl b. Huneyf’i gusül yaparken gördü ve:

« Hiç güneş görmeyen ciltler bile bugünki gördüğüm gibi değildir, demesiyle Sehl yıkıldı. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'e gelerek:

« Ya Resûlallah, Sehl b. Huneyf hakkında yapacak bir şeyin var mı? Vallahi başını kaldıramıyor.» dediler.

Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem):

« (Ona nazar eden) birini itham ediyor musunuz?» diye sorduğunda:

« Amir b. Rehia'yı itham ediyoruz.» dediler. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) Amir'i çağırarak kızdı ve:

« Sizden biri kardeşini neden (gözle) öldürüyor? Ona bereketle dua etseydin ya! Şimdi onun için yıkan.» dedi. Amir de yüzünü, ellerini, dirsek ve dizlerini, ayak topuklarını ve böğürlerini bir kab içersinde yıkadı. Sonra (O su) Sehl'in üzerine döküldü. Sehl de iyileşerek oradakilerle beraber gitti, hiç bir şikâyeti kalmadı. Görünüşte mürseldir. Ancak bu hadis babasından duyulmuştur. Ayrıca bkz. İbn Mâce, 31-Tıb, 32.

Bundan önceki hadisi şerifle abdest, burada ise yıkanma (gusül) zikredilmiştir. Ancak buradaki gusül de abdestteki fiillerle açıklanmıştır. Çünkü abdest bilindiği üzere belirli azaların yıkanmasıdır. Göz değmesinden dolayı alman abdesti alimler şöyle tarif etmişlerdir: Bir kab içersinde su getirilir ve yere konulmadan biraz yüksekçe tutulur. Nazar eden kimse o sudan bir avuç alır, mazmaza yapar (ağzına ahr) sonra geri kaba boşaltır. Sonra oradan su ahr, bir defa yüzünü kabda yıkar. Sonra sol eliyle alır, sağ eline döker, sonra sağ eliyle alır, sol elinin tersine (üzerine) döker. Sol eliyle sağ dirseğini, sağ eliyle de sol dirseğini yıkar. Aynı şekilde, sol eliyle sağ ayağına, sağ eliyle sol ayağına su döker. Bundan sonra, yine aynı şekilde sol eliyle sağ dizine, sağ eliyle de sol dizine su döker. Bunların hepsi kabın üzerinde olur. Sonra da sağ böğrünü kabdaki suya sokar. Bileğinden dirseğe kadar ve ayak topuğundan dizine kadar olan kısımları yıkamaz. Bu şekilde abdest işi bitince, o su göz değen kimsenin arka taraftan başına dökülür. Yukarıdaki hadisi şeriflerde, Sehl ve Âmir (radıyallahü anh)'nın Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'in emrine uygun olarak böyle davranmaları neticesi, Selıl'in kendisine isabet eden göz değmesi rahatsızlığından kurtulduğunu görüyoruz. Fakat buradaki hikmet ve sebeplerin tahlilini yapmak mümkün değildir. Çünkü akıl her şeyin sırrını çözemez. Bundaki mananın akıl yoluyla anlaşılmaması, bunu reddetmeyi gerektirmez. (Bâcî, el-Münteka, c.7, s. 256-57 ve Sünen-i İbn Mâce, s. 2, s. 1160'daki 3510 no.lu hadisin dipnotu).

١ - باب الْوُضُوءِ مِنَ الْعَيْنِ

٢٧٢٩ - وَحَدَّثَنِي يَحْيَى، عَنْ مَالِكٍ، عَنْ مُحَمَّدِ بْنِ أبِي أُمَامَةَ بْنِ سَهْلِ بْنِ حُنَيْفٍ، أَنَّهُ سَمِعَ أَبَاهُ يَقُولُ : اغْتَسَلَ أبِي سَهْلُ بْنُ حُنَيْفٍ بِالْخَرَّارِ، فَنَزَعَ جُبَّةً كَانَتْ عَلَيْهِ، وَعَامِرُ بْنُ رَبِيعَةَ يَنْظُرُ. قَالَ : وَكَانَ سَهْلٌ رَجُلاً أَبْيَضَ حَسَنَ الْجِلْدِ. قَالَ : فَقَالَ لَهُ عَامِرُ بْنُ رَبِيعَةَ : مَا رَأَيْتُ كَالْيَوْمِ وَلاَ جِلْدَ عَذْرَاءَ. قَالَ : فَوُعِكَ سَهْلٌ مَكَانَهُ وَاشْتَدَّ وَعْكُهُ، فَأُتِيَ رَسُولُ اللَّهِ صلّى اللّه عليه وسلّم فَأُخْبِرَ : أَنَّ سَهْلاً وُعِكَ، وَأَنَّهُ غَيْرُ رَائِحٍ مَعَكَ يَا رَسُولَ اللَّهِ، فَأَتَاهُ رَسُولُ اللَّهِ صلّى اللّه عليه وسلّم، فَأَخْبَرَهُ سَهْلٌ بِالَّذِي كَانَ مِنْ شَأْنِ عَامِرٍ، فَقَالَ رَسُولُ اللَّهِ صلّى اللّه عليه وسلّم : ( عَلاَمَ يَقْتُلُ أَحَدُكُمْ أَخَاهُ : أَلاَّ بَرَّكْتَ، إِنَّ الْعَيْنَ حَقٌّ، تَوَضَّأْ لَهُ ). فَتَوَضَّأَ لَهُ عَامِرٌ، فَرَاحَ سَهْلٌ مَعَ رَسُولِ اللَّهِ صلّى اللّه عليه وسلّم لَيْسَ بِهِ بَأْسٌ(٥٢٩).

٢٧٣٠ - وَحَدَّثَنِي مَالِكٌ، عَنِ ابْنِ شِهَابٍ، عَنْ أبِي أُمَامَةَ بْنِ سَهْلِ بْنِ حُنَيْفٍ، أَنَّهُ قَالَ : رَأَى عَامِرُ بْنُ رَبِيعَةَ سَهْلَ بْنَ حُنَيْفٍ يَغْتَسِلُ، فَقَالَ : مَا رَأَيْتُ كَالْيَوْمِ، وَلاَ جِلْدَ مُخْبَأَةٍ. فَلُبِطَ سَهْلٌ فَأُتِيَ رَسُولُ اللَّهِ صلّى اللّه عليه وسلّم فَقِيلَ : يَا رَسُولَ اللَّهِ هَلْ لَكَ فِي سَهْلِ بْنِ حُنَيْفٍ، وَاللَّهِ مَا يَرْفَعُ رَأْسَهُ. فَقَالَ : ( هَلْ تَتَّهِمُونَ لَهُ أَحَداً؟ ) قَالُوا : نَتَّهِمُ عَامِرَ بْنَ رَبِيعَةَ. قَالَ : فَدَعَا رَسُولُ اللَّهِ صلّى اللّه عليه وسلّم عَامِراً، فَتَغَيَّظَ عَلَيْهِ وَقَالَ: ( عَلاَمَ يَقْتُلُ أَحَدُكُمْ أَخَاهُ ؟ أَلاَّ بَرَّكْتَ، اغْتَسِلْ لَهُ ). فَغَسَلَ عَامِرٌ وَجْهَهُ وَيَدَيْهِ، وَمِرْفَقَيْهِ وَرُكْبَتَيْهِ، وَأَطْرَافَ رِجْلَيْهِ، وَدَاخِلَةَ إِزَارِهِ فِي قَدَحٍ، ثُمَّ صُبَّ عَلَيْهِ، فَرَاحَ سَهْلٌ مَعَ النَّاسِ لَيْسَ بِهِ بَأْسٌ(٥٣٠).


بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحِيمِ
Rahmân ve Rahîm olan Allah’ın adıyla

 13. Hayvanların Boynundaki Çıngırak Ve Takıları Çıkartmak

2728. Ebû Beşir (radıyallahü anh)'den: —seferlerinden birinde Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) ile beraberdi— Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem), insanlar istirahat yerlerindeyken bir elçi göndererek (şöyle demesini emretti):

«Hiç bir devenin boynunda ok yayı kirişi veya gerdanlık kalmasın, hepsi kesilsin!»

İmâm-ı Mâlik der ki: Bunların, göz değmesinden korunmak için takılmış olduğunu zannediyorum. Cahiliye halkı develerin boynuna böyle şeyler takıyorlar ve bunların göz değmesine mani olacağını zannediyorlardı. İşte Resûl-i Ekrem bunu yasakladı. Bu bakımdan, gerek hayvanlara ve gerekse insanlara bu amaçla bir şey takmak caiz değildir. (Bk. Bâcî, el-Münteka, c.7, s. 255).

١٣ - باب مَا جَاءَ فِي نَزْعِ الْمَعَالِيقِ وَالْجَرَسِ مِنَ الْعُنُقِ

٢٧٢٨ - وَحَدَّثَنِي عَنْ مَالِكٍ، عَنْ عَبْدِ اللَّهِ بْنِ أبِي بَكْرٍ، عَنْ عَبَّادِ بْنِ تَمِيمٍ, أَنَّ أَبَا بَشِيرٍ الأَنْصَارِىَّ أَخْبَرَهُ : أَنَّهُ كَانَ مَعَ رَسُولِ اللَّهِ صلّى اللّه عليه وسلّم فِي بَعْضِ أَسْفَارِهِ. قَالَ :  فَأَرْسَلَ رَسُولُ اللَّهِ صلّى اللّه عليه وسلّم رَسُولاً. قَالَ عَبْدُ اللَّهِ بْنُ أبِي بَكْرٍ : حَسِبْتُ أَنَّهُ قَالَ : وَالنَّاسُ فِي مَقِيلِهِمْ : ( لاَ تَبْقَيَنَّ فِي رَقَبَةِ بَعِيرٍ قِلاَدَةٌ مِنْ وَتَرٍ، أَوْ قِلاَدَةٌ إِلاَّ قُطِعَتْ )(٥٢٨).

قَالَ يَحْيَى : سَمِعْتُ مَالِكاً يَقُولُ : أَرَى ذَلِكَ مِنَ الْعَيْنِ.


بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحِيمِ
Rahmân ve Rahîm olan Allah’ın adıyla

 12. Yüzük Takmak

2726. Abdullah b. Ömer (radıyallahü anh)'den: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem), altın yüzük takardı. Sonra Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) ayağa kalktı ve o yüzüğü attı ve: «Onu hiç takmayacağım.» buyurdu. Bütün ashab da (altın) yüzüklerini çıkardılar. Buhârî, Libas, 77/47; Şeybanî, 871.

2727. Sadaka b. Yesar der ki: Saîd b. el-Müseyyeb'e yüzük takılıp takılamıyacağını sordum, o da bana:

« Onu tak ve yüzüğün takılmasına benim fetva verdiğimi halka haber ver» dedi. Yüzük hakkındaki birinci hadis, önceden altın yüzük takmanın mubah olduğunu, sonradan bu hükmün kaldırılarak haram edildiğini göstermektedir. Zira önceden haram olmuş olsaydı, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) takmazdı. İkinci haberde ise Said b. Müseyyeb yüzüğün takılmasına müsaade etmiştir. Gayet tabiiki buradaki yüzük, altın yüzük değil gümüş yüzüktür. Altının dışında başka madenlerden yapılmış yüzüklerin takılıp takılamayacağı hususunda çeşitli Rivâyetler vardır. Bunlardan bazıları, sultanın dışındaki kişilerin yüzük takmasının yasak olduğunu bir hadise dayanarak söylemiş iseler de, gümüş yüzük takmasının caiz olduğu hususunda sonradan icma meydana gelmiştir. Yüzük takmayı yasak eden hadisin de zayıf olduğu beyan edilmektedir. (Bâcî, el-Münteka, Şerhu Muvatta, c.7, s. 254).

١٢ - باب مَا جَاءَ فِي لُبْسِ الْخَاتَمِ

٢٧٢٦ - وَحَدَّثَنِي عَنْ مَالِكٍ، عَنْ عَبْدِ اللَّهِ بْنِ دِينَارٍ، عَنْ عَبْدِ اللَّهِ بْنِ عُمَرَ: أَنَّ رَسُولَ اللَّهِ صلّى اللّه عليه وسلّم كَانَ يَلْبَسُ خَاتَماً مِنْ ذَهَبٍ، ثُمَّ قَامَ رَسُولُ اللَّهِ صلّى اللّه عليه وسلّم فَنَبَذَهُ وَقَالَ : ( لاَ أَلْبَسُهُ أَبَداً ). قَالَ : فَنَبَذَ النَّاسُ خَوَاتِيمَهُمْ(٥٢٧).

٢٧٢٧ - وَحَدَّثَنِي عَنْ مَالِكٍ، عَنْ صَدَقَةَ بْنِ يَسَارٍ، أَنَّهُ قَالَ : سَأَلْتُ سَعِيدَ بْنَ الْمُسَيَّبِ عَنْ لُبْسِ الْخَاتَمِ فَقَالَ : الْبَسْهُ، وَأَخْبِرِ النَّاسَ إنِّي أَفْتَيْتُكَ بِذَلِكَ.


SELMAN SEVEN

{facebook#https://facebook.com/} {twitter#https://twitter.com/}

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *

Blogger tarafından desteklenmektedir.
Javascript DisablePlease Enable Javascript To See All Widget