Mazlumun Duasından Sakınma
5. Mazlumun Duasından Sakınma
2883. Zeyd'in babası Eslem'den:
Ömer b. Hattab, Hüney ismindeki azatlı kölesini merayı korumak üzere bekçi tayin etti ve:
« Ey Hüney! insanlara yumuşak davran. Mazlumun bedduasından sakın. Çünkü mazlumun duası kabul olunur. Az devenin sahibiyle, az koyunun sahibinin meraya girmesine müsaade et. (Abdurrahman) İbn Avfın hayvanlarıyla (Osman) İbn Affan’ın hayvanlarını meraya sokma. Onları misal olsun diye söylemiştir. Çünkü onların davarları çoktu. Yoksa özellikle ikisini menetmek istememiştir. Çünkü onların davarları helak olsa, ziraat ve hurmalıklara dönerler. Şayet az devenin sahibi ve az koyunun sahibinin hayvanları helak olursa, oğullarını bana gönderip «Ey mü'minlerin emiri! Ey mü'minlerin emiri» derler. Ben onları terk mi edeyim, hey babasını kaybedesi! Su ve ot bağışlamak, bana göre altın ve gümüşten daha kolaydır. Allah'a yemin ederim ki, onlar benim kendilerine zulmettiğimi zannederler. Çünkü bu onların beldeleri ve sulandır. Cahiliyye döneminde onun için savaştılar, islamiyet döneminde de onun üzerinde müslüman oldular. Kuvvet ve iradesiyle yaşadığım Allah'a yemin ederim ki, savaşlarda biniti olmayanları sırtlarında taşıdığım hayvanlar olmasaydı, onların beldelerinden bir karış yeri bile korumazdım.» Buhârî, Cihad, 56/180.
٥ - باب مَا يُتَّقَى مِنْ دَعْوَةِ الْمَظْلُومِ
٢٨٨٣ - حَدَّثَنِي عَنْ مَالِكٍ، عَنْ زَيْدِ بْنِ أَسْلَمَ، عَنْ أَبِيهِ : أَنَّ عُمَرَ بْنَ الْخَطَّابِ اسْتَعْمَلَ مَوْلًى لَهُ يُدْعَى هُنَيًّا عَلَى الْحِمَى، فَقَالَ : يَا هُنَيُّ، اضْمُمْ جَنَاحَكَ عَنِ النَّاسِ، وَاتَّقِ دَعْوَةَ الْمَظْلُومِ، فَإِنَّ دَعْوَةَ الْمَظْلُومِ مُجَابَةٌ، وَأَدْخِلْ رَبَّ الصُّرَيْمَةِ وَرَبَّ الْغُنَيْمَةِ، وَإِيَّايَ وَنَعَمَ ابْنِ عَوْفٍ وَنَعَمَ ابْنِ عَفَّانَ، فَإِنَّهُمَا إِنْ تَهْلِكْ مَاشِيَتُهُمَا يَرْجِعَا إِلَى نَخْلٍ وَزَرْعٍ، وَإِنَّ رَبَّ الصُّرَيْمَةِ وَرَبَّ الْغُنَيْمَةِ إِنْ تَهْلِكْ مَاشِيَتُهُمَا يَأْتِنِي بِبَنِيهِ فَيَقُولُ : يَا أَمِيرَ الْمُؤْمِنِينَ ! يَا أَمِيرَ الْمُؤْمِنِينَ ! أَفَتَارِكُهُمْ أَنَا لاَ أَبَا لَكَ ؟ فَالْمَاءُ وَالْكَلأُ أَيْسَرُ عَلَيَّ مِنَ الذَّهَبِ وَالْوَرِقِ، وَايْمُ اللَّهِ إِنَّهُمْ لَيَرَوْنَ إنِّي قَدْ ظَلَمْتُهُمْ إِنَّهَا لَبِلاَدُهُمْ وَمِيَاهُهُمْ، قَاتَلُوا عَلَيْهَا فِي الْجَاهِلِيَّةِ، وَأَسْلَمُوا عَلَيْهَا فِي الإِسْلاَمِ، وَالَّذِي نَفْسِى بِيَدِهِ لَوْلاَ الْمَالُ الَّذِي أَحْمِلُ عَلَيْهِ فِي سَبِيلِ اللَّهِ، مَا حَمَيْتُ عَلَيْهِمْ مِنْ بِلاَدِهِمْ شِبْراً(٦٦٢).