NÜŞRE (YÂNİ DELİNİN ŞİFÂYA KAVUŞMASI İÇİN ALLAH'A SIĞINARAK EDİLEN NEFES) BÂBI
40- NÜŞRE (YÂNİ DELİNİN ŞİFÂYA KAVUŞMASI İÇİN ALLAH'A SIĞINARAK EDİLEN NEFES) BÂBI
3662 - “... Ümmü Cündüb (radıyallahü anh)’den; Şöyle demiştir:
Ben, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'in Kurban bayramının ilk günü Akaba cemresine derenin içinden taş attığını gördüm. Resûlüllah taşları attıktan sonra oradan ayrıldı ve arkasında Has'am'den bir kadın gitti. Kadının beraberinde bir belâdan dolayı konuşamama hastalığına tutulan bir çocuğu vardı. Kadın:
Yâ Resûlallah! Bu, benim oğlum ve ailem ferilerinden kalan tek kişidir. Başına da konuşamama belâsı gelmiştir, dedi. Bunun üzerine Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) :
(Bana biraz su getirin,) buyurdu. Ona bir mikdar su getirildi. Resûl-i Ekrem (sallallahü aleyhi ve sellem) (o su ile) ellerini yıkadı ve ağzını çalkaladı. Sonra suyu kadına vererek :
(Oğluna bu sudan içir, üzerine bir mikdarını dök ve onun için Allah'tan şifâ dile,) buyurdu. Ümmü Cündüb demiştir ki : Sonra ben kadına rastladım ve: Biraz o sudan bana hibe etmeni diliyorum, dedim. Kadın : O su ancak şu hastayadır, dedi. Ümmü Cündüb demiştir ki : Ben bir yıl sonra kadına rastladım ve oğlunun durumunu sordum. Kadın dedi ki: Oğlum sağlığa kavuştu ve halkın akıllarına benzemeyen bir akıl ile akıllandı. "
٤٠ - باب النُّشْرَةِ
٣٦٦٢ - حَدَّثَنَا أَبُو بَكْرِ بْنُ أَبِي شَيْبَةَ، حَدَّثَنَا عَبْدُ الرَّحِيمِ بْنُ سُلَيْمَانَ، عَنْ يَزِيدَ بْنِ أَبِي زِيَادٍ، عَنْ سُلَيْمَانَ بْنِ عَمْرِو بْنِ الأَحْوَصِ، عَنْ أُمِّ جُنْدَبٍ، قَالَتْ رَأَيْتُ رَسُولَ اللَّهِ ـ صلّى اللّه عليه وسلّم ـ رَمَى جَمْرَةَ الْعَقَبَةِ مِنْ بَطْنِ الْوَادِي يَوْمَ النَّحْرِ ثُمَّ انْصَرَفَ وَتَبِعَتْهُ امْرَأَةٌ مِنْ خَثْعَمٍ وَمَعَهَا صَبِيٌّ لَهَا بِهِ بَلاَءٌ لاَ يَتَكَلَّمُ فَقَالَتْ يَا رَسُولَ اللَّهِ إِنَّ هَذَا ابْنِي وَبَقِيَّةُ أَهْلِي وَإِنَّ بِهِ بَلاَءً لاَ يَتَكَلَّمُ . فَقَالَ رَسُولُ اللَّهِ ـ صلّى اللّه عليه وسلّم ـ ( ائْتُونِي بِشَىْءٍ مِنْ مَاءٍ ). فَأُتِيَ بِمَاءٍ فَغَسَلَ يَدَيْهِ وَمَضْمَضَ فَاهُ ثُمَّ أَعْطَاهَا فَقَالَ ( اسْقِيهِ مِنْهُ وَصُبِّي عَلَيْهِ مِنْهُ وَاسْتَشْفِي اللَّهَ لَهُ ). قَالَتْ فَلَقِيتُ الْمَرْأَةَ فَقُلْتُ لَوْ وَهَبْتِ لِي مِنْهُ . فَقَالَتْ إِنَّمَا هُوَ لِهَذَا الْمُبْتَلَى . قَالَتْ فَلَقِيتُ الْمَرْأَةَ مِنَ الْحَوْلِ فَسَأَلْتُهَا عَنِ الْغُلاَمِ فَقَالَتْ بَرَأَ وَعَقَلَ عَقْلاً لَيْسَ كَعُقُولِ النَّاسِ .