بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحِيمِ
Rahmân ve Rahîm olan Allah’ın adıyla
32. Bâb—Hiç Evlenmemiş Olan Kadınlarla Evlenmek Hakkında
2271. Bize Abdullah b. Muti' haber verip (dedi ki), bize Hüşeym rivâyet edip (dedi ki), bize Seyyar, eş-Şa'bi'den haber verdi (ki, O şöyle demiş): Bize Cabir b. Abdillah rivâyet edip dedi ki, biz Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) ile beraber bîr yolculukta idik. Nihayet geri döndüğümüzde ben çabukladım. Derken bir binekli bana kavuştu. (Cabir, sözüne devamla) şöyle dedi: Ben de ona doğru dönüp baktım. Bir de ne görsem, ben Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) ile karşı karşıyayım! Bana; "Seni acele ettiren nedir, ya Cabir?" buyurdu. (Cabir) dedi ki, (o zaman ben); "doğrusu ben zifaftım yeni yapmıştım!" dedim. "Bakire ile mi evlendin, dulla mı?" buyurdu. (Cabir) dedi ki, ben de; "bilakis, dulla!" dedim. "Keşke, senin kendisiyle oynaşacağın, onun da seninle oynaşacağı bir bakire ile evlenseydin!" buyurdu. (Cabir) dedi ki, (Hazret-i Peygamber) sonra bana şöyle buyurdu: "(Hanımının yanına) geldiğinde aklını kullan, aklını! (Yani hayızlı ise ona yaklaşma, değilse cima yapıp hemen çocuk sahibi olmaya bak!)"
(Cabir) sözüne şöyle devam etti: Neyse, (şehre) gelince (evlerimize) girmeye gittik. (Fakat Hazret-i Peygamber) şöyle buyurdu: "Acele etmeyin de (evlerimize) geceleyin -yani akşam üzeri- girelim. Ta ki, saçları-başları dağınık olan kadınlar (saçlarını) tarasınlar, kocaları yanlarında bulunmayan kadınlar ustura tütünsün (yani koltuk ve etek tıraşı olsunlar!)"
٣٢- باب فِى تَزْوِيجِ الأَبْكَارِ
٢٢٧١ - أَخْبَرَنَا عَبْدُ اللَّهِ بْنُ مُطِيعٍ حَدَّثَنَا هُشَيْمٌ أَخْبَرَنَا سَيَّارٌ عَنِ الشَّعْبِىِّ حَدَّثَنَا جَابِرُ بْنُ عَبْدِ اللَّهِ قَالَ : كُنَّا مَعَ رَسُولِ اللَّهِ -صلّى اللّه عليه وسلّم- فِى سَفَرٍ فَلَمَّا قَفَلْنَا تَعَجَّلْتُ ، فَلَحِقَنِى رَاكِبٌ - قَالَ - فَالْتَفَتُّ فَإِذَا أَنَا بِرَسُولِ اللَّهِ -صلّى اللّه عليه وسلّم- فَقَالَ لِى :( مَا أَعْجَلَكَ يَا جَابِرُ؟ ). قَالَ : إِنِّى حَدِيثُ عَهْدٍ بِعُرْسٍ. قَالَ :( أَفَبِكْراً تَزَوَّجْتَهَا أَمْ ثَيِّباً؟ ). قَالَ قُلْتُ : بَلْ ثَيِّباً. قَالَ :( فَهَلاَّ بِكْراً تُلاَعِبُهَا وَتُلاَعِبُكَ ). قَالَ ثُمَّ قَالَ لِى :( إِذَا قَدِمْتَ فَالْكَيْسَ الْكَيْسَ ). قَالَ : فَلَمَّا قَدِمْنَا ذَهَبْنَا نَدْخُلُ قَالَ :( أَمْهِلُوا حَتَّى نَدْخُلَ لَيْلاً ). أَىْ عِشَاءً :( لِكَىْ تَمْتَشِطَ الشَّعِثَةُ وَتَسْتَحِدَّ الْمُغِيبَةُ ).