Düşmanlar Müslümanların Malından Bir Şey Ele Geçirince (Ne Yapılır)?
62. Bâb—Düşmanlar Müslümanların Malından Bir Şey Ele Geçirince (Ne Yapılır)?
2560. Bize Ebu Nuaym haber verip (dedi ki), bize Hammâd b. Zeyd, Eyyûb'dan, (O) Ebu Kılâbe'den, (O) Ebu'l-Muhelleb'den, (O da) İmran b. Husayn'dan (naklen) rivâyet etti ki, O şöyle dedi: Azba' (isimli deve) Ukayloğullarından bir adamın idi. Derken (bu adam) esir edilip Azba’ alındı. Sonra Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) ona, (esaret altında) bağlı iken uğradı da o şöyle dedi: "Ya Muhammed! Ne diye beni yakalıyorsunuz, hacıların (kafilelerini) geride bırakan (Azba'yı) alıyorsunuz? Halbuki ben müslüman oldum!" O zaman Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem); "Sen bunu, kendi işine sahip iken (yani esir edilmeden önce) söyleseydin tamamen kurtulurdun!" buyurdu. Ardından Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) sözüne şöyle devam etti: "Seni müttefiklerin (olan Sakîf kabilesinin) suçundan dolayı yakalıyoruz!" Sakîf kabilesi (Hazret-i Peygamberle yaptıkları andlaşmayı bozmuş ve) Resûlüllah’ın (sallallahü aleyhi ve sellem) Ashabından iki adamı esir etmişlerdi: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) (sozkonusu esirin yanına), üzerinde saçaklı bir keçe bulunan bir eşek üzerinde gelmişti. Sonra (bu esir); 'Ya Muhammed! Ben gerçekten açım, beni yedir; ben hakikaten susamışım, bana su ver!" dedi. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) de; "Bunlar senin ihtiyacın, (onlar hemen görülecektir!)" buyurdu.
Müteakiben bu adam (müslümanlardan) iki adama karşılık serbest bırakıldı. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) de Azba'yı, kendi binmesi için -başka bir râvi; "kendi payına karşılık" demiştir- alıkoydu. Bu (deve) hacıların (kafilelerini) geçip onları geride bırakan (süratli develerden) idi. Daha sonra müşrikler Medine'nin hayvan sürüsüne baskın yapıp, içlerinde Azba' olduğu halde onları götürdüler, müslümanlardan bir kadını da esir ettiler. Onlar konakladıklarında develerini (çadırlarının) etrafında... -Ebu Muhammed (ed-Dârimî); "O (burada, hatırlayamadığım) bir kelime söylemişti" demiştir-. Derken gece olunca, onlar iyice uykuya daldırılmışlarken bu kadın kalkmış, (develerin yanına gelmiş). Fakat ellerini üzerine koyduğu her deve böğürmeye başlamış. Sonunda Azba'nın yanına gelmiş. Böylece Resûlüllah’ın (sallallahü aleyhi ve sellem) itaatkâr ve tecrübeli devesinin yanına gelmiş ve ona binmiş. Sonra Medine tarafına yönelmiş ve eğer Allah kendisini kurtarırsa onu mutlaka kurban edeceğini adamış. (İmran) sözüne şöyle devam etti:
Derken o, Medine'ye gelince devesi tanındı ve; "(Bakın), Resûlüllah’ın (sallallahü aleyhi ve sellem) devesi!" dendi. Sonra da onu Hazret-i Peygamber'e (sallallahü aleyhi ve sellem) getirdiler. Kadın adağını bildirdi. O zaman Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu: "Ona karşılığını ne kötü verdin. Eğer Allah kendisini kurtarırsa onu mutlaka kurban edecek! Şunu iyi bilin ki, ne Allah'a isyan hususunda, ne de insanoğlunun sahip olmadığı şeyler hususunda adanılan adağı yerine getirmek yoktur!"
٦٢- باب إِذَا أَحْرَزَ الْعَدُوُّ مِنْ مَالِ الْمُسْلِمِينَ
٢٥٦٠ - أَخْبَرَنَا أَبُو نُعَيْمٍ حَدَّثَنَا حَمَّادُ بْنُ زَيْدٍ عَنْ أَيُّوبَ عَنْ أَبِى قِلاَبَةَ عَنْ أَبِى الْمُهَلَّبِ عَنْ عِمْرَانَ بْنِ حُصَيْنٍ قَالَ : كَانَتِ الْعَضْبَاءُ لِرَجُلٍ مِنْ بَنِى عُقَيْلٍ فَأُسِرَ وَأُخِذَتِ الْعَضْبَاءُ فَمَرَّ عَلَيْهِ رَسُولُ اللَّهِ -صلّى اللّه عليه وسلّم- وَهُوَ فِى وَثَاقٍ فَقَالَ : يَا مُحَمَّدُ عَلَى مَا تَأْخُذُونِى وَتَأْخُذُونَ سَابِقَةَ الْحَاجِّ وَقَدْ أَسْلَمْتُ؟ فَقَالَ رَسُولُ اللَّهِ -صلّى اللّه عليه وسلّم- :( لَوْ قُلْتَهَا وَأَنْتَ تَمْلِكُ أَمْرَكَ أَفْلَحْتَ كُلَّ الْفَلاَحِ ). فَقَالَ رَسُولُ اللَّهِ -صلّى اللّه عليه وسلّم- :( نَأْخُذُكَ بِجَرِيرَةِ حُلَفَائِكَ ). وَكَانَتْ ثَقِيفٌ قَدْ أَسَرُوا رَجُلَيْنِ مِنْ أَصْحَابِ النَّبِىِّ -صلّى اللّه عليه وسلّم- وَجَاءَ رَسُولُ اللَّهِ -صلّى اللّه عليه وسلّم- عَلَى حِمَارٍ عَلَيْهِ قَطِيفَةٌ فَقَالَ : يَا مُحَمَّدُ إِنِّى جَائِعٌ فَأَطْعِمْنِى وَظَمْآنُ فَاسْقِنِى. فَقَالَ رَسُولُ اللَّهِ -صلّى اللّه عليه وسلّم- :( هَذِهِ حَاجَتُكَ ). ثُمَّ إِنَّ الرَّجُلَ فُدِىَ بِرَجُلَيْنِ ، فَحَبَسَ رَسُولُ اللَّهِ -صلّى اللّه عليه وسلّم- الْعَضْبَاءَ لِرَحْلِهِ - وَكَانَتْ مِنْ سَوَابِقِ الْحَاجِّ - ثُمَّ إِنَّ الْمُشْرِكِينَ أَغَارُوا عَلَى سَرْحِ الْمَدِينَةِ فَذَهَبُوا بِهِ فِيهَا الْعَضْبَاءُ ، وَأَسَرُوا امْرَأَةً مِنَ الْمُسْلِمِينَ وَكَانُوا إِذَا نَزَلُوا - قَالَ أَبُو مُحَمَّدٍ : ثُمَّ ذَكَرَ كَلِمَةً - إِبِلُهُمْ فِى أَفْنِيَتِهِمْ ، فَلَمَّا كَانَ ذَاتَ لَيْلَةٍ قَامَتِ الْمَرْأَةُ وَقَدْ نُوِّمُوا ، فَجَعَلَتْ لاَ تَضَعُ يَدَهَا عَلَى بَعِيرٍ إِلاَّ رَغَا حَتَّى أَتَتِ الْعَضْبَاءَ ، فَأَتَتْ عَلَى نَاقَةِ رَسُولِ اللَّهِ -صلّى اللّه عليه وسلّم- ذَلُولٍ مُجَرَّسَةٍ ، فَرَكِبَتْهَا ثُمَّ تَوَجَّهَتْ قِبَلَ الْمَدِينَةِ ، وَنَذَرَتْ لَئِنِ اللَّهُ نَجَّاهَا لَتَنْحَرَنَّهَا - قَالَ - فَلَمَّا قَدِمَتْ عُرِفَتِ النَّاقَةُ فَقِيلَ : نَاقَةُ رَسُولِ اللَّهِ -صلّى اللّه عليه وسلّم- فَأَتَوْا بِهَا النَّبِىَّ -صلّى اللّه عليه وسلّم- وَأَخْبَرَتِ الْمَرْأَةُ بِنَذْرِهَا ، فَقَالَ رَسُولُ اللَّهِ -صلّى اللّه عليه وسلّم- :( بِئْسَمَا جَزَيْتِهَا ، إِنِ اللَّهُ نَجَّاهَا لَتَنْحَرَنَّهَا ، لاَ وَفَاءَ لِنَذْرٍ فِى مَعْصِيَةِ اللَّهِ ، وَلاَ فِيمَا لاَ يَمْلِكُ ابْنُ آدَمَ ).