Resulullah'ın hadislerini mi arıyorsunuz ?
Türkiye'nin En Geniş Kapsamlı Hadis Sitesi
HZ.MUHAMMED (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)
"أَللّٰهُمَّ صَلِّ عَلٰى مُحَمَّدٍ وَعَلٰى اٰلِ مُحَمَّدٍ"

Latest Post

بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحِيمِ
Rahmân ve Rahîm olan Allah’ın adıyla

 2. Allah İçin Birbirini Sevmek

2764. Ebû Hüreyre (radıyallahü anh)'den: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu: «Allahü teâlâ kıyamet günü şöyle buyurur:

« Nerede benim rızam için birbirini sevenler? Benim gölgemden Allah'ın gölgesinden, murad, onun rahmeti, ihsanı ve himayesidir. Yahut da birçok hadislerde de belirttiği üzere arşı â'lâ'nın gölgesidir. başka hiçbir gölgenin bulunmadığı bu günde onları kendi gölgemde gölgelendireceğim.» Müslim, Bir, 45/12, no:37.

Yanı onların dünyadaki iyi davranışlarının mükafatını vereceğim.

2765. Ebû Hüreyre (radıyallahü anh)'den Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in şöyle buyurduğu Rivâyet edildi: «Kendi gölgesinden başka hiç bir gölgenin bulunmadığı günde (kıyamet gününde) Allah yedi kişiyi kendi gölgesinde gölgelendirir (rahmetiyle muamele eder):

1) Âdil devlet başkanı,

2) Allah'a ibadetle yetişen genç,

3) Mescidden çıktığı zaman tekrar dönünceye kadar kalbi oraya bağlı olan adam,

4) Allah yolunda sevişen, bu sevgiyle birleşen ve bu sevgiyle ayrılan iki kişi,

5) Allahü teâlâ'yı tenha bir yerde zikredip gözlerinden yaş akıtarak ağlayan adam.

6) Güzel ve soylu bir kadın kendisini davet ettiğinde: «Ben Allah'tan korkarım» diyen kimse

7) Sadaka verdiğinde sağ elinin verdiğini sol eli bilmeyecek şekilde onu gizleyen kimse.»

2766. Ebû Hüreyre'den (radıyallahü anh) Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in şöyle buyurduğu Rivâyet edildi: «Allah bir kulunu sevdiği zaman, Cebraile:

« Ben filan kimseyi sevdim (ondan razı oldum), onu sen de sev.» buyurur. Onu Cebrail de sever, sonra gök halkına seslenerek:

« Allah filan kimseyi sevdi siz de seviniz.» der. Onu gök halkı da sever. Sonra onun sevgisi yeryüzünde halk arasında da yayılır.»  Buhârî, Tevhîd, 97/33; Müslim, Bir, 45/48, no: 157. Yani onu tanıyan müslümanlar arasında demektir.

İmâm-ı Mâlik diyor ki: Allah bir kula buğz edince, buğz etme hususunda da böyle söylediğini zannediyorum. Yani Allah bir kişiye buğz edince Cebrail'e:

«Ben filan kimseyi sevmiyorum, sen de sevme! diye emreder. Onu Cebrail de sevmez. Sonra gök halkına seslenerek:

«Allah filan kimseyi sevmiyor. Onu siz de sevmeyiniz.» der. Bunun üzerine yerdeki insanlar ondan nefret ederler. (Bâcî, el-Münteka, c.7, s. 274).

2767. Ebû İdris el-Hâvlânî'den; Dımaşk camime (Şam Ümeyye camiine) girdim, bir de baktım ki dişleri parlak, güzel yüzlü bir genç ve etrafında insanlar toplanmış, bir şey hakkında ihtilaf edince ona müracaat ediyorlar ve onun sözünü kabul ediyorlardı. Onun kim olduğunu sorduğumda:

«Bu, Muaz b. Cebel» dediler. Ertesi gün erkenden (mescide) gittim. Onu bulduğumda benden daha erken gelmiş namaz kılıyordu. Namazını bitirinceye kadar onu bekledim. Sonra huzuruna gittim, selam verdim ve dedim ki:

«Vallahi ben seni Allah rızası için seviyorum.»

« Vallahi mi?» dedi.

«Vallahi!» dedim. Tekrar:

«Vallahi mi?» dedi.

« Vallahi!» dedim Yine:

«Vallahi mi?» dedi.

«Vallahi!» dedim. Bu da gösteriyor ki, yemin o günkü Arapça'da bazan bir haberin, bir sözün tekid ve tahkik edilmesi için kullanılıyordu.

Bunun üzerine abamdan tuttu, beni yanına çekti ve dedi ki:

« Sana müjdeler olsun: Ben Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'in «Allahü teâlâ buyuruyor ki: Benim rızam için birbirini seven, benim rızam için bir arada oturan, benim rızam için birbirini ziyaret eden ve kendilerini benim rızama adayan kimselere benim muhabbetim vaciptir.» Yani gerek düşmanlara karşı cihad hususunda ve gerekse kendisine emredilen diğer hususlarda, Allah'ın rızasını gözeterek hareket edenlere, Cenab-ı Hak bol sevap ve mükafat vereceğini vad ediyor (Bâcî, Münteka, c.7, s. 275) buyurduğunu duydum. Mevkuftur. Merfu hürmüne sahiptir. Çünkü böylesi kendi fikri olarak söylenmez. Tabaranî, el-Mucemu’l-Kebir'de Abdullah b. Serahsi'den Rivâyet etmiştir.

Bu hadis sahihtir. Hakim der ki: Buhari ve Müslim'in şartlan üzeredir. İbn Abdilber der ki: Bu, sahih bir isnaddır.

2768. İmâm-ı Mâlike Abdullah b. Abbas (radıyallahü anh)’ın şu hadisi Rivâyet edildi: İşlerde iktisatlı olmak, yumuşak davranmak, (din ve görünüş bakımından) güzel bir yol tutmak Nübüvvetin yirmi beşte biridir. Yani bunlar nebilerin ahlâkındandır. Onlara emredilen sıfatlardandır. Biz bu tecezziye (taksimata) inanırız, fakat mahiyetini bilemeyiz. Çünkü bu peygamberlik bilgilerindendir. Bunu düşünce ve istinbat yoluyla anlamak mümkün değildir.

٢ - باب مَا جَاءَ فِي الْمُتَحَابِّينِ فِي اللَّهِ

٢٧٦٤ - وَحَدَّثَنِي عَنْ مَالِكٍ، عَنْ عَبْدِ اللَّهِ بْنِ عَبْدِ الرَّحْمَنِ بْنِ مَعْمَرٍ، عَنْ أبِي الْحُبَابِ سَعِيدِ بْنِ يَسَارٍ، عَنْ أبِي هُرَيْرَةَ، أَنَّهُ قَالَ : قَالَ رَسُولُ اللَّهِ صلّى اللّه عليه وسلّم : ( إِنَّ اللَّهَ تَبَارَكَ وَتَعَالَى يَقُولُ يَوْمَ الْقِيَامَةِ : أَيْنَ الْمُتَحَابُّونَ لِجَلاَلِي، الْيَوْمَ أُظِلُّهُمْ فِي ظِلِّي, يَوْمَ لاَ ظِلَّ إِلاَّ ظِلِّي )(٥٥٧).

٢٧٦٥ - وَحَدَّثَنِي عَنْ مَالِكٍ، عَنْ خُبَيْبِ بْنِ عَبْدِ الرَّحْمَنِ الأَنْصَاري، عَنْ حَفْصِ بْنِ عَاصِمٍ، عَنْ أبِي سَعِيدٍ الْخُدْرِيِّ، أَوْ عَنْ أبِي هُرَيْرَةَ، أَنَّهُ قَالَ : قَالَ رَسُولُ اللَّهِ صلّى اللّه عليه وسلّم : ( سَبْعَةٌ يُظِلُّهُمُ اللَّهُ فِي ظِلِّهِ، يَوْمَ لاَ ظِلَّ إِلاَّ ظِلُّهُ، إِمَامٌ عَادِلٌ، وَشَابٌّ نَشَأَ فِي عِبَادَةِ اللَّهِ، وَرَجُلٌ قَلْبُهُ مُتَعَلِّقٌ بِالْمَسْجِدِ إِذَا خَرَجَ مِنْهُ حَتَّى يَعُودَ إِلَيْهِ, وَرَجُلاَنِ تَحَابَّا فِي اللَّهِ اجْتَمَعَا عَلَى ذَلِكَ وَتَفَرَّقَا عَلَيْهِ، وَرَجُلٌ ذَكَرَ اللَّهَ خَالِياً فَفَاضَتْ عَيْنَاهُ، وَرَجُلٌ دَعَتْهُ ذَاتُ حَسَبٍ وَجَمَالٍ فَقَالَ : إنِّي أَخَافُ اللَّهَ، وَرَجُلٌ تَصَدَّقَ بِصَدَقَةٍ فَأَخْفَاهَا حَتَّى لاَ تَعْلَمَ شِمَالُهُ مَا تُنْفِقُ يَمِينُهُ )(٥٥٨).

٢٧٦٦ - وَحَدَّثَنِي عَنْ مَالِكٍ، عَنْ سُهَيْلِ بْنِ أبِي صَالِحٍ، عَنْ أَبِيهِ، عَنْ أبِي هُرَيْرَةَ، أَنَّ رَسُولَ اللَّهِ صلّى اللّه عليه وسلّم قَالَ : ( إِذَا أَحَبَّ اللَّهُ الْعَبْدَ قَالَ لِجِبْرِيلَ : قَدْ أَحْبَبْتُ فُلاَناً فَأَحِبَّهُ. فَيُحِبُّهُ جِبْرِيلُ، ثُمَّ يُنَادِي فِي أَهْلِ السَّمَاءِ : إِنَّ اللَّهَ قَدْ أَحَبَّ فُلاَناً فَأَحِبُّوهُ. فَيُحِبُّهُ أَهْلُ السَّمَاءِ، ثُمَّ يُوضَعُ لَهُ الْقَبُولُ فِي الأَرْضِ، وَإِذَا أَبْغَضَ اللَّهُ الْعَبْدَ ). قَالَ مَالِكٌ : لاَ أَحْسِبُهُ إِلاَّ أَنَّهُ قَالَ فِي الْبُغْضِ مِثْلَ ذَلِكَ(٥٥٩).

٢٧٦٧ - وَحَدَّثَنِي عَنْ مَالِكٍ، عَنْ أبِي حَازِمِ بْنِ دِينَارٍ، عَنْ أبِي إِدْرِيسَ الْخَوْلاَنِىِّ، أَنَّهُ قَالَ : دَخَلْتُ مَسْجِدَ دِمَشْقَ، فَإِذَا فَتًى شَابٌّ بَرَّاقُ الثَّنَايَا، وَإِذَا النَّاسُ مَعَهُ، إِذَا اخْتَلَفُوا فِي شَيْءٍ أَسْنَدُوا إِلَيْهِ وَصَدَرُوا عَنْ قَوْلِهِ، فَسَأَلْتُ عَنْهُ، فَقِيلَ : هَذَا مُعَاذُ بْنُ جَبَلٍ، فَلَمَّا كَانَ الْغَدُ هَجَّرْتُ، فَوَجَدْتُهُ قَدْ سَبَقَنِي بِالتَّهْجِيرِ، وَوَجَدْتُهُ يُصَلِّي، قَالَ : فَانْتَظَرْتُهُ حَتَّى قَضَى صَلاَتَهُ، ثُمَّ جِئْتُهُ مِنْ قِبَلِ وَجْهِهِ فَسَلَّمْتُ عَلَيْهِ، ثُمَّ قُلْتُ : وَاللَّهِ إنِّي لأُحِبُّكَ لِلَّهِ. فَقَالَ : آللَّهِ ؟ فَقُلْتُ : آللَّهِ. فَقَالَ : آللَّهِ ؟ فَقُلْتُ : آللَّهِ. فَقَالَ : آللَّهِ ؟ فَقُلْتُ : آللَّهِ. قَالَ : فَأَخَذَ بِحُبْوَةِ رِدَائِي فَجَبَذَنِي إِلَيْهِ وَقَالَ : أَبْشِرْ, فَإِنِّي سَمِعْتُ رَسُولَ اللَّهِ صلّى اللّه عليه وسلّم يَقُولُ : ( قَالَ اللَّهُ تَبَارَكَ وَتَعَالَى : وَجَبَتْ مَحَبَّتِي لِلْمُتَحَابِّينَ فِيَّ، وَالْمُتَجَالِسِينَ فِيَّ، وَالْمُتَزَاوِرِينَ فِيَّ، وَالْمُتَبَاذِلِينَ فِيَّ )(٥٦٠).

٢٧٦٨ - وَحَدَّثَنِي عَنْ مَالِكٍ، أَنَّهُ بَلَغَهُ، عَنْ عَبْدِ اللَّهِ بْنِ عَبَّاسٍ، أَنَّهُ كَانَ يَقُولُ : الْقَصْدُ وَالْتُّؤَدَةُ وَحُسْنُ السَّمْتِ، جُزْءٌ مِنْ خَمْسَةٍ وَعِشْرِينَ جُزْءاً مِنَ النُّبُوَّةِ(٥٦١).


بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحِيمِ
Rahmân ve Rahîm olan Allah’ın adıyla

 1. Kötülükten Korunmak İçin Okunacak Dualar

2760. Yahya b. Said şöyle Rivâyet eder: Halid b. Velid (radıyallahü anh)Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'e

« Rüyamda korkuyorum.» dedi. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'de şunları oku buyurdu: «Allah'ın gazabından, azabından, kullarının kötülüklerinden, şeytanların vesvesesinden ve benimle beraber bulunup bana zarar vermelerinden Allah'ın noksanlıktan uzak, tam ve üstün kelimelerine sığınırım.»

2761. Yahya b. Said'den: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) geceleyin götürüldüğü bir yerde ateşten bir meşaleyle kendisini arayan bir cin gördü. Nereye dönse onu arıyordu. Cebrail kendisine:

« Sana, okuduğun zaman ateşini söndürecek ve onu yüz üstü düşürecek bir kaç kelime öğreteyim mi?» dediğinde Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem):

« Evet, Öğret» deyince Cebrail: «Şunları oku» dedi:

«Gökten inen azabından, yerden yükselen kötülüklerin şerrinden, Allah'ın, yerin altında ve üstünde yarattığı mahlûkların şerrinden, gece ve gündüzün fitnelerinden, gece ve gündüz meydana gelen hayırlı şeylerin dışındaki felaketlerden Allah'a ve onun noksanlıktan uzak, hiç bir iyinin ve kötünün ulaşamayacağı kelimelerine sığınırım.»

2762. Ebû Hüreyre (radıyallahü anh) der ki: Eşlem kabilesinden bir adam: « Ben bu gece uyumadım.» dedi. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)« Neden?» diye sorunca:

« Beni bir akrep soktu.» diye cevap verdi. Bunun üzerine Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem):

« Eğer akşamleyin: Yarattığı şeylerin şerrinden, Allah'ın noksanlıktan uzak, tam ve üstün kelimelerine sığınının, deseydin sana zarar veremezdi.» buyurdu. Müslim, Zikr, 48/16, no:55.

2763. Ka'kâ b. Hakîm'den: Ka'bül-Ahbar «Eğer söylediğim bir kaç kelime olmasaydı, yahudiler beni merkep yapacaklardı.» Burada beni ahmaklaştırarak doğru yolumdan saptıracaklardı, hiçbirşey bilmeyen ve anlamayan bir merkep gibi yapacaklardı, demek istiyor. Çünkü merkep, anlayış kıtlığı ve bilgisizlikte darbı mesel olmuştur. dedi. Kendisine:

« O kelimeler nedir?» diye sorulduğunda, şöyle dedi:

« Yaratıp çoğalttığı şeylerin şerrinden, kendisinden daha büyük bir şey olmayan Allah'a, hiçbir iyinin ve kötünün ulaşamıyacağı noksanlıktan uzak, tam ve üstün kelimelerine, Allah'ın bildiğim ve bilmediğim bütün güzel isimlerine sığınırım.» Burada iki şey düşünülebilir: Ya başkaları bilse bile kendisinin bilmediği esmai hüsnanın varlığına inanıyor, ya da esmai hüsna arasında hiç kimsenin bilmediği isimler olabileceğini kast ediyor. (Bâcî, el-Münteka, c. 7, s. 272).

١- باب مَا يُؤْمَرُ بِهِ مِنَ التَّعَوُّذِ

٢٧٦٠ - حَدَّثَنِي عَنْ مَالِكٍ، عَنْ يَحْيَى بْنِ سَعِيدٍ، قَالَ : بَلَغَنِى أَنَّ خَالِدَ بْنَ الْوَلِيدِ قَالَ لِرَسُولِ اللَّهِ صلّى اللّه عليه وسلّم : إنِّي أُرَوَّعُ فِي مَنَامِي. فَقَالَ لَهُ رَسُولُ اللَّهِ صلّى اللّه عليه وسلّم : ( قُلْ أَعُوذُ بِكَلِمَاتِ اللَّهِ التَّامَّةِ، مِنْ غَضَبِهِ وَعِقَابِهِ وَشَرِّ عِبَادِهِ، وَمِنْ هَمَزَاتِ الشَّيَاطِينِ، وَأَنْ يَحْضُرُونِ )(٥٥٤).

٢٧٦١ - وَحَدَّثَنِي عَنْ مَالِكٍ، عَنْ يَحْيَى بْنِ سَعِيدٍ، أَنَّهُ قَالَ : أُسْرِيَ بِرَسُولِ اللَّهِ صلّى اللّه عليه وسلّم، فَرَأَى عِفْرِيتاً مِنَ الْجِنِّ يَطْلُبُهُ بِشُعْلَةٍ مِنْ نَارٍ، كُلَّمَا الْتَفَتَ رَسُولُ اللَّهِ صلّى اللّه عليه وسلّم رَآهُ، فَقَالَ لَهُ جِبْرِيلُ : أَفَلاَ أُعَلِّمُكَ كَلِمَاتٍ تَقُولُهُنَّ، إِذَا قُلْتَهُنَّ طَفِئَتْ شُعْلَتُهُ، وَخَرَّ لِفِيهِ ؟ فَقَالَ رَسُولُ اللَّهِ صلّى اللّه عليه وسلّم : ( بَلَى ) فَقَالَ جِبْرِيلُ : فَقُلْ أَعُوذُ بِوَجْهِ اللَّهِ الْكَرِيمِ : وَبِكَلِمَاتِ اللَّهِ التَّامَّاتِ، اللاَّتِي لاَ يُجَاوِزُهُنَّ بَرٌّ وَلاَ فَاجِرٌ، مِنْ شَرِّ مَا يَنْزِلُ مِنَ السَّمَاءِ، وَشَرِّ مَا يَعْرُجُ فِيهَا، وَشَرِّ مَا ذَرَأَ فِي الأَرْضِ، وَشَرِّ مَا يَخْرُجُ مِنْهَا، وَمِنْ فِتَنِ اللَّيْلِ وَالنَّهَارِ، وَمِنْ طَوَارِقِ اللَّيْلِ، إِلاَّ طَارِقاً يَطْرُقُ بِخَيْرٍ، يَا رَحْمَنُ(٥٥٥).

٢٧٦٢ - وَحَدَّثَنِي مَالِكٌ، عَنْ سُهَيْلِ بْنِ أبِي صَالِحٍ، عَنْ أَبِيهِ، عَنْ أبِي هُرَيْرَةَ، أَنَّ رَجُلاً مِنْ أَسْلَمَ قَالَ : مَا نِمْتُ هَذِهِ اللَّيْلَةَ. فَقَالَ لَهُ رَسُولُ اللَّهِ صلّى اللّه عليه وسلّم : ( مِنْ أَيِّ شَيْءٍ ؟). فَقَالَ : لَدَغَتْنِي عَقْرَبٌ. فَقَالَ رَسُولُ اللَّهِ صلّى اللّه عليه وسلّم : ( أَمَا إِنَّكَ لَوْ قُلْتَ حِينَ أَمْسَيْتَ : أَعُوذُ بِكَلِمَاتِ اللَّهِ التَّامَّاتِ مِنْ شَرِّ مَا خَلَقَ، لَمْ تَضُرَّكَ )(٥٥٦).

٢٧٦٣ - وَحَدَّثَنِي عَنْ مَالِكٍ، عَنْ سُمَيٍّ مَوْلَى أبِي بَكْرٍ، عَنِ الْقَعْقَاعِ بْنِ حَكِيمٍ، أَنَّ كَعْبَ الأَحْبَارِ قَالَ : لَوْلاَ كَلِمَاتٌ أَقُولُهُنَّ، لَجَعَلَتْنِي يَهُودُ حِمَاراً. فَقِيلَ لَهُ: وَمَا هُنَّ ؟ فَقَالَ : أَعُوذُ بِوَجْهِ اللَّهِ الْعَظِيمِ، الَّذِي لَيْسَ شَيْءٌ أَعْظَمَ مِنْهُ، وَبِكَلِمَاتِ اللَّهِ التَّامَّاتِ، الَّتِي لاَ يُجَاوِزُهُنَّ بَرٌّ وَلاَ فَاجِرٌ، وَبِأَسْمَاءِ اللَّهِ الْحُسْنَى كُلِّهَا, مَا عَلِمْتُ مِنْهَا وَمَا لَمْ أَعْلَمْ، مِنْ شَرِّ مَا خَلَقَ وَبَرَأَ وَذَرَأَ.


بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحِيمِ
Rahmân ve Rahîm olan Allah’ın adıyla

 3. Saçları Boyamak

2756. Abdurrahman oğlu Ebû Seleme'den: Saçı sakalı ağarmış olan Abdurrahman b. Esved bir cemaatle beraber oturuyordu. Ertesi gün o cemaatin yanına geldiğinde saçlarını kırmızıya boyamıştı. Oradakiler kendisine: « Bu daha güzel» dediklerinde, o da: «Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'in hanımı validem Aişe (radıyallahü anh) dün akşam cariyesi Nuhayîe'yi bana gönderdi, ısrarla boyamamı istedi ve Ebû Bekir (radıyallahü anh)'in boyadığını söyledi.» dedi.

2757. Yahya'nın anlattığına göre İmâm-ı Mâlik der ki:

«Saçların siyaha boyanması hususunda, belli bir şey duymadım. Ama başka bir renge boyamak, bana göre daha iyidir.»

2758. Hiç boyamasa da olur. Bu hususta, insanlar için bir zorluk yoktur.

2759. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem), saç ve sakalını boyamamıştır. Eğer boyamış olsaydı Aişe (radıyallahü anh), Abdurrahman b. Esvede bunu bildirirdi. Şeybanî, 937.

٣ - باب مَا جَاءَ فِي صَبْغِ الشَّعْرِ

٢٧٥٦ - حَدَّثَنِي عَنْ مَالِكٍ، عَنْ يَحْيَى بْنِ سَعِيدٍ قَالَ، أَخْبَرَنِي مُحَمَّدُ بْنُ إِبْرَاهِيمَ التَّيْمِيُّ، عَنْ أبِي سَلَمَةَ بْنِ عَبْدِ الرَّحْمَنِ : أَنَّ عَبْدَ الرَّحْمَنِ بْنَ الأَسْوَدِ بْنِ عَبْدِ يَغُوثَ قَالَ : وَكَانَ جَلِيساً لَهُمْ، وَكَانَ أَبْيَضَ اللِّحْيَةِ وَالرَّأْسِ. قَالَ : فَغَدَا عَلَيْهِمْ ذَاتَ يَوْمٍ وَقَدْ حَمَّرَهُمَا. قَالَ : فَقَالَ لَهُ الْقَوْمُ : هَذَا أَحْسَنُ. فَقَالَ : إِنَّ أُمِّي عَائِشَةَ زَوْجَ النَّبِيِّ صلّى اللّه عليه وسلّم أَرْسَلَتْ إِلَيَّ الْبَارِحَةَ جَارِيَتَهَا نُخَيْلَةَ، فَأَقْسَمَتْ عَلَىَّ لأَصْبُغَنَّ، وَأَخْبَرَتْنِي أَنَّ أَبَا بَكْرٍ الصِّدِّيقَ كَانَ يَصْبُغُ.

٢٧٥٧ - قَالَ يَحْيَى : سَمِعْتُ مَالِكاً يَقُولُ فِي صَبْغِ الشَّعَرِ بِالسَّوَادِ : لَمْ أَسْمَعْ فِي ذَلِكَ شَيْئاً مَعْلُوماً، وَغَيْرُ ذَلِكَ مِنَ الصِّبْغِ أَحَبُّ إِلَىَّ.

٢٧٥٨ – قَالَ : وَتَرْكُ الصَّبْغِ كُلِّهِ وَاسِعٌ إِنْ شَاءَ اللَّهُ، لَيْسَ عَلَى النَّاسِ فِيهِ ضِيقٌ.

٢٧٥٩ – قَالَ : وَسَمِعْتُ مَالِكاً يَقُولُ : فِي هَذَا الْحَدِيثِ بَيَانُ أَنَّ رَسُولَ اللَّهِ صلّى اللّه عليه وسلّم لَمْ يَصْبُغْ، وَلَوْ صَبَغَ رَسُولُ اللَّهِ صلّى اللّه عليه وسلّم لأَرْسَلَتْ بِذَلِكَ عَائِشَةُ إِلَى عَبْدِ الرَّحْمَنِ بْنِ الأَسْوَدِ.


SELMAN SEVEN

{facebook#https://facebook.com/} {twitter#https://twitter.com/}

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *

Blogger tarafından desteklenmektedir.
Javascript DisablePlease Enable Javascript To See All Widget