117- Mü’minlerin Ruhları Nerededir?
2085- Ka’b b. Mâlik (radıyallahü anh)’ten rivâyete göre, Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu:
(Mü’min kimselerin ruhları, Allah kıyamet günü diriltinceye kadar Cennet ağaçlarında uçuşurlar.) (İbn Mâce, Zühd: 32; Muvatta', Cenaze: 16)
2086- Enes (radıyallahü anh)’ten rivâyete göre, şöyle demiştir: Mekke ile Medine arasında bir yerde Ömer ile beraberdik. Bedirde savaşanlardan bahsederek şöyle dedi: Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem), savaştan önce kafirlerin öldürülecekleri yerleri göstererek, (İnşallah burası falan ve filan kimsenin öldürüleceği yerdir) buyurdu. Ömer sözünü şöyle sürdürdü: Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’i hak din üzere gönderen Allah’a yemin olsun ki o kafirler peygamberin gösterdiği yerde öldürüldüler ve hepsi bir kuyuya atıldılar. Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem), kuyunun başına gelerek şöyle seslendi:
(Ey fülan oğlu fülan, Ey fülan oğlu Fülan, Rabbinizin vaad ettiği şeyi buldunuz mu? Ben Rabbim’in bana vaad ettiği şeyi gerçek olarak buldum.) Ömer dedi ki:
(Ey Allah’ın Rasûlü! ruhları olmayan cesetlerle konuşuyorsun!) Bunun üzerine Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu:
(Onlara söylediğimi siz onlardan daha iyi işitemezsiniz.) (Müslim, Cennet: 17; Müsned: 177)
2087- Enes (radıyallahü anh)’ten rivâyete göre, şöyle demiştir:
(O gece Bedir’de öldürülen müşriklerin atıldığı kuyunun başında bulunan Müslümanların hepsi Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in sözünü duydular. Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem), ayakta şöyle sesleniyordu:
(Ey Ebu Cehil b. Hişam, Ey Şeybe b. Rabia, Ey Utbe b. Rabia, Ey Ümeyye b. Halef, Rabbinizin size vaad ettiği şeyi buldunuz mu? Ben Rabbim’in bana vaad ettiğini gerçekten buldum.) Oradakiler:
(Ey Allah’ın Rasûlü! Çürümüş, kokmuş leşlere mi sesleniyorsunuz?) diye sorunca, Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu:
(Siz onlara söylediklerimi onlardan daha iyi duyamazsınız. Fakat onlar cevap vermeye güç yetiremezler.) (Müslim, Cennet: 17; Müsned: 5870)
2088- İbn Ömer (radıyallahü anh)’den rivâyete göre, Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem): Bedir’deki öldürülenlerin atıldığı Kalib çukurunun başında durdu ve:
(Rabbinizin size vaad ettiği şeyi gerçek olarak buldunuz mu? Şimdi onlar şu söylediklerimi duyuyorlar) dedi. Bu olay Âişe’ye anlatılınca; İbn Ömer, herhalde yanılmıştır, o zaman Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle söylemişti:
(Onlar, şimdi benim söylediklerimin hak olduğunu anladılar.) Âişe daha sonra Neml sûresinin 80. Ayetini okudu:
(Şübhesiz sen ölüye duyuramazsın...) (Müslim, Cennet: 17)
2089- Ebu Hüreyre (radıyallahü anh)’den rivâyete göre, Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu:
(Adem oğullarını hepsinin (Muğire hadisinde adem oğlunun hepsinin) et kemik ve organlarının toprak yiyip tüketecektir. Sadece Acb’üz Zeneb denilen kemik (kuyruk sokumundaki küçük bir kemik parçası) hariç. Ademoğlu o kemikten yaratılmış ve yine o kemikten meydana gelip diriltilecektir.) (Müslim, Fiten: 27; İbn Mâce, Zühd: 32)
2090- Ebu Hüreyre (radıyallahü anh)’den rivâyete göre, Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur:
(Allahü teâlâ buyurdu ki: Ademoğlu beni yalanladı, yalanlaması gerekmezdi. Ademoğlu beni kötüledi, kötülememesi gerekirdi. Kulun beni yalanlaması şöyledir:
(Onu ilk yarattığım gibi tekrar diriltemeyeceğim) sözüdür. Halbuki ikinci yaratma bana ilk yaratmadan daha zor değildir. Kulun, Beni kötülemesi ve hakareti ise:
(Allah, çocuk edindi) sözüdür. Halbuki ben ikincisi olmayan tek İlahım, hiçbir kimseye muhtaç değilim fakat herkes Bana muhtaçtır, doğrulmadım ve doğurmadım ve hiçbir şeyde bana denk ve eş olamaz.) (Buhârî, Bed-il Halk: 1; Müslim, Fiten: 17)
2091- Ebu Hüreyre (radıyallahü anh)’den rivâyete göre, şöyle demiştir: Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in şöyle söylediğini işittim:
(Kul, hayatını boşa harcadı; hatta ölürken yakınlarına: Ben ölünce cesedimi yakın, kalan parçaları ufalatıp rüzgarlı bir günde denize atın der ve şöyle devam eder: Allah’a yemin olsun ki Allah, benim hakkımda azâb verecekse yarattıklarından hiç kimsenin yapamayacağı azabı verir, yakınları onun dediğini yaptılar… Allah’ta o kimsenin küllerinin dağıldığı yerlere emir vererek aldığınızı geri verin der ve o kimsenin tüm parçaları bir araya gelip dikilir. Allah, o kimseye:
(Niçin böyle yaptın?) buyurunca o kişi:
(Senden korktuğum için) diye cevab verir. Bunun üzerine Allah’ta o kimseyi affeder.) (Buhârî, Bed-il Halk: 1; Dârimi, Rıkak: 92)
2092- Huzeyfe (radıyallahü anh)’den rivâyete göre, Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu:
(Sizden önce yaşayanlardan bir kimse yaptıklarından dolayı kötü zanna kapılarak ölümü yaklaşınca yanındakilere şöyle dedi: Ben ölürsem cesedimi yakın sonra kalan kül ve kömür durumundaki parçaları öğütün, onları da denize atın. Çünkü Allah’ın gücü beni azablandırmaya yeter ve Allah beni bağışlamaz dedi. Allah’ta meleklerine emretti, o parçacıklar bir araya geldi ve ruhuyla birleşti. Allah ona:
(Niçin böyle yaptın?) diye sordu. O kimse de:
(Senden korktuğumdan dolayı) diye cevap verdi. Bunun üzerine Allah’ta o kimseyi bağışladı.) (Buhârî, Bed-il Halk: 1; Dârimi, Rıkak: 92)
١١٧ - باب أَرْوَاحِ الْمُؤْمِنِينَ
٢٠٨٥ - أَخْبَرَنَا قُتَيْبَةُ، عَنْ مَالِكٍ، عَنِ ابْنِ شِهَابٍ، عَنْ عَبْدِ الرَّحْمَنِ بْنِ كَعْبٍ، أَنَّهُ أَخْبَرَهُ أَنَّ أَبَاهُ كَعْبَ بْنَ مَالِكٍ كَانَ يُحَدِّثُ عَنْ رَسُولِ اللَّهِ صلّى اللّه عليه وسلّم قَالَ ( إِنَّمَا نَسَمَةُ الْمُؤْمِنِ طَائِرٌ فِي شَجَرِ الْجَنَّةِ حَتَّى يَبْعَثَهُ اللَّهُ عَزَّ وَجَلَّ إِلَى جَسَدِهِ يَوْمَ الْقِيَامَةِ ) .
٢٠٨٦ - أَخْبَرَنَا عَمْرُو بْنُ عَلِيٍّ، قَالَ حَدَّثَنَا يَحْيَى، قَالَ حَدَّثَنَا سُلَيْمَانُ، - وَهُوَ ابْنُ الْمُغِيرَةِ - قَالَ حَدَّثَنَا ثَابِتٌ، عَنْ أَنَسٍ، قَالَ كُنَّا مَعَ عُمَرَ بَيْنَ مَكَّةَ وَالْمَدِينَةِ أَخَذَ يُحَدِّثُنَا عَنْ أَهْلِ بَدْرٍ فَقَالَ إِنَّ رَسُولَ اللَّهِ صلّى اللّه عليه وسلّم لَيُرِينَا مَصَارِعَهُمْ بِالأَمْسِ قَالَ ( هَذَا مَصْرَعُ فُلاَنٍ إِنْ شَاءَ اللَّهُ غَدًا ) . قَالَ عُمَرُ وَالَّذِي بَعَثَهُ بِالْحَقِّ مَا أَخْطَئُوا تِيكَ فَجُعِلُوا فِي بِئْرٍ فَأَتَاهُمُ النَّبِيُّ صلّى اللّه عليه وسلّم فَنَادَى ( يَا فُلاَنُ بْنَ فُلاَنٍ يَا فُلاَنُ بْنَ فُلاَنٍ هَلْ وَجَدْتُمْ مَا وَعَدَ رَبُّكُمْ حَقًّا فَإِنِّي وَجَدْتُ مَا وَعَدَنِي اللَّهُ حَقًّا ) . فَقَالَ عُمَرُ تُكَلِّمُ أَجْسَادًا لاَ أَرْوَاحَ فِيهَا فَقَالَ ( مَا أَنْتُمْ بِأَسْمَعَ لِمَا أَقُولُ مِنْهُمْ ) .
٢٠٨٧ - أَخْبَرَنَا سُوَيْدُ بْنُ نَصْرٍ، قَالَ أَنْبَأَنَا عَبْدُ اللَّهِ، عَنْ حُمَيْدٍ، عَنْ أَنَسٍ، قَالَ سَمِعَ الْمُسْلِمُونَ، مِنَ اللَّيْلِ بِبِئْرِ بَدْرٍ وَرَسُولُ اللَّهِ صلّى اللّه عليه وسلّم قَائِمٌ يُنَادِي ( يَا أَبَا جَهْلِ بْنَ هِشَامٍ وَيَا شَيْبَةُ بْنَ رَبِيعَةَ وَيَا عُتْبَةُ بْنَ رَبِيعَةَ وَيَا أُمَيَّةُ بْنَ خَلَفٍ هَلْ وَجَدْتُمْ مَا وَعَدَ رَبُّكُمْ حَقًّا فَإِنِّي وَجَدْتُ مَا وَعَدَنِي رَبِّي حَقًّا ) . قَالُوا يَا رَسُولَ اللَّهِ أَوَتُنَادِي قَوْمًا قَدْ جَيَّفُوا فَقَالَ ( مَا أَنْتُمْ بِأَسْمَعَ لِمَا أَقُولُ مِنْهُمْ وَلَكِنَّهُمْ لاَ يَسْتَطِيعُونَ أَنْ يُجِيبُوا ) .
٢٠٨٨ - أَخْبَرَنَا مُحَمَّدُ بْنُ آدَمَ، قَالَ حَدَّثَنَا عَبْدَةُ، عَنْ هِشَامٍ، عَنْ أَبِيهِ، عَنِ ابْنِ عُمَرَ، أَنَّ النَّبِيَّ صلّى اللّه عليه وسلّم وَقَفَ عَلَى قَلِيبِ بَدْرٍ فَقَالَ ( هَلْ وَجَدْتُمْ مَا وَعَدَ رَبُّكُمْ حَقًّا - قَالَ - إِنَّهُمْ لَيَسْمَعُونَ الآنَ مَا أَقُولُ لَهُمْ ) . فَذُكِرَ ذَلِكَ لِعَائِشَةَ فَقَالَتْ وَهَلَ ابْنُ عُمَرَ إِنَّمَا قَالَ رَسُولُ اللَّهِ صلّى اللّه عليه وسلّم ( إِنَّهُمُ الآنَ يَعْلَمُونَ أَنَّ الَّذِي كُنْتُ أَقُولُ لَهُمْ هُوَ الْحَقُّ ) . ثُمَّ قَرَأَتْ قَوْلَهُ { إِنَّكَ لاَ تُسْمِعُ الْمَوْتَى } حَتَّى قَرَأَتِ الآيَةَ .
٢٠٨٩ - أَخْبَرَنَا قُتَيْبَةُ، عَنْ مَالِكٍ، وَمُغِيرَةَ، عَنْ أَبِي الزِّنَادِ، عَنِ الأَعْرَجِ، عَنْ أَبِي هُرَيْرَةَ، قَالَ قَالَ رَسُولُ اللَّهِ صلّى اللّه عليه وسلّم ( كُلُّ بَنِي آدَمَ - وَفِي حَدِيثِ مُغِيرَةَ كُلُّ ابْنِ آدَمَ - يَأْكُلُهُ التُّرَابُ إِلاَّ عَجْبَ الذَّنَبِ مِنْهُ خُلِقَ وَفِيهِ يُرَكَّبُ ) .
٢٠٩٠ - أَخْبَرَنَا الرَّبِيعُ بْنُ سُلَيْمَانَ، قَالَ حَدَّثَنَا شُعَيْبُ بْنُ اللَّيْثِ، قَالَ حَدَّثَنَا اللَّيْثُ، عَنِ ابْنِ عَجْلاَنَ، عَنْ أَبِي الزِّنَادِ، عَنِ الأَعْرَجِ، عَنْ أَبِي هُرَيْرَةَ، قَالَ عَنْ رَسُولِ اللَّهِ صلّى اللّه عليه وسلّم ( قَالَ اللَّهُ عَزَّ وَجَلَّ كَذَّبَنِي ابْنُ آدَمَ وَلَمْ يَكُنْ يَنْبَغِي لَهُ أَنْ يُكَذِّبَنِي وَشَتَمَنِي ابْنُ آدَمَ وَلَمْ يَكُنْ يَنْبَغِي لَهُ أَنْ يَشْتِمَنِي أَمَّا تَكْذِيبُهُ إِيَّاىَ فَقَوْلُهُ إِنِّي لاَ أُعِيدُهُ كَمَا بَدَأْتُهُ وَلَيْسَ آخِرُ الْخَلْقِ بِأَعَزَّ عَلَىَّ مِنْ أَوَّلِهِ وَأَمَّا شَتْمُهُ إِيَّاىَ فَقَوْلُهُ اتَّخَذَ اللَّهُ وَلَدًا وَأَنَا اللَّهُ الأَحَدُ الصَّمَدُ لَمْ أَلِدْ وَلَمْ أُولَدْ وَلَمْ يَكُنْ لِي كُفُوًا أَحَدٌ ) .
٢٠٩١ - أَخْبَرَنَا كَثِيرُ بْنُ عُبَيْدٍ، قَالَ حَدَّثَنَا مُحَمَّدُ بْنُ حَرْبٍ، عَنِ الزُّبَيْدِيِّ، عَنِ الزُّهْرِيِّ، عَنْ حُمَيْدِ بْنِ عَبْدِ الرَّحْمَنِ، عَنْ أَبِي هُرَيْرَةَ، قَالَ سَمِعْتُ رَسُولَ اللَّهِ صلّى اللّه عليه وسلّم يَقُولُ ( أَسْرَفَ عَبْدٌ عَلَى نَفْسِهِ حَتَّى حَضَرَتْهُ الْوَفَاةُ قَالَ لأَهْلِهِ إِذَا أَنَا مُتُّ فَأَحْرِقُونِي ثُمَّ اسْحَقُونِي ثُمَّ اذْرُونِي فِي الرِّيحِ فِي الْبَحْرِ فَوَاللَّهِ لَئِنْ قَدَرَ اللَّهُ عَلَىَّ لَيُعَذِّبَنِّي عَذَابًا لاَ يُعَذِّبُهُ أَحَدًا مِنْ خَلْقِهِ قَالَ فَفَعَلَ أَهْلُهُ ذَلِكَ قَالَ اللَّهُ عَزَّ وَجَلَّ لِكُلِّ شَىْءٍ أَخَذَ مِنْهُ شَيْئًا أَدِّ مَا أَخَذْتَ فَإِذَا هُوَ قَائِمٌ قَالَ اللَّهُ عَزَّ وَجَلَّ مَا حَمَلَكَ عَلَى مَا صَنَعْتَ قَالَ خَشْيَتُكَ . فَغَفَرَ اللَّهُ لَهُ ) .
٢٠٩٢ - أَخْبَرَنَا إِسْحَاقُ بْنُ إِبْرَاهِيمَ، قَالَ حَدَّثَنَا جَرِيرٌ، عَنْ مَنْصُورٍ، عَنْ رِبْعِيٍّ، عَنْ حُذَيْفَةَ، عَنْ رَسُولِ اللَّهِ صلّى اللّه عليه وسلّم قَالَ ( كَانَ رَجُلٌ مِمَّنْ كَانَ قَبْلَكُمْ يُسِيءُ الظَّنَّ بِعَمَلِهِ فَلَمَّا حَضَرَتْهُ الْوَفَاةُ قَالَ لأَهْلِهِ إِذَا أَنَا مُتُّ فَأَحْرِقُونِي ثُمَّ اطْحَنُونِي ثُمَّ اذْرُونِي فِي الْبَحْرِ فَإِنَّ اللَّهَ إِنْ يَقْدِرْ عَلَىَّ لَمْ يَغْفِرْ لِي . قَالَ فَأَمَرَ اللَّهُ عَزَّ وَجَلَّ الْمَلاَئِكَةَ فَتَلَقَّتْ رُوحَهُ قَالَ لَهُ مَا حَمَلَكَ عَلَى مَا فَعَلْتَ قَالَ يَا رَبِّ مَا فَعَلْتُ إِلاَّ مِنْ مَخَافَتِكَ . فَغَفَرَ اللَّهُ لَهُ ) .
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.