Riyazüs Salihin Hadisleri-1863
وَعَنْ عَوْفِ بنِ
مَالِكِ بنِ الطُّفَيْلِ أنَّ عَائِشَةَ رضي اللَّه عَنْهَا حُدِّثَتْ أنَّ
عَبْدَ اللَّه ابنَ الزَّبَيْر رضي اللَّه عَنْهُمَا قَالَ في بيْعٍ أوْ
عَطَاءٍ أعْطَتْهُ عَائِشَةُ رضي اللَّه تَعالَى عَنْها : وَاللَّه
لَتَنْتَهِيَنَّ عَائِشَةُ ، أوْ لأحْجُرَنَّ علَيْهَا ، قَالتْ :
أهُوَ قَالَ
هَذَا ؟ قَالُوا :
نَعمْ ، قَالَتْ :
هُو ،
للَّهِ علَيَ نَذْرٌ أنْ لا أُكَلِّم ابْنَ الزُّبيْرِ أبَداً ،
فَاسْتَشْفَع ابْنُ
الزُّبيْرِ إليها حِينَ طالَتِ الْهجْرَةُ . فَقَالَتْ :
لاَ وَاللَّهِ
لا أُشَفَّعُ فِيهِ أبَداً ، ولا أتَحَنَّثُ إلَى نَذْري .
فلَمَّا طَال ذَلِكَ علَى ابْنِ الزُّبيْرِ كَلَّم المِسْورَ بنَ
مخْرَمَةَ ، وعبْدَ الرَّحْمنِ بْنَ الأسْوَدِ بنِ عبْدِ يغُوثَ وقَال
لهُما :
أنْشُدُكُما
اللَّه لمَا أدْخَلْتُمَاني علَى عائِشَةَ رضي اللَّه عَنْهَا ، فَإنَّهَا
لاَ يَحِلُّ لَهَا أنْ تَنْذِر قَطِيعَتي
، فَأَقْبَل بهِ المِسْورُ ،
وعَبْدُ الرًَّحْمن حَتَّى اسْتَأذَنَا علَى عائِشَةَ ، فَقَالاَ :
السَّلاَمُ
علَيْكِ ورَحمةُ اللَّه وبرَكَاتُهُ ، أَنَدْخُلُ ؟
قَالَتْ عَائِشَةُ :
ادْخُلُوا . قَالُوا
:
كُلُّنَا ؟ قَالَتْ:
نَعمْ ادْخُلُوا كُلُّكُمْ ،
ولاَ تَعْلَمُ أنَّ معَهُما ابْنَ الزُّبَيْرِ ، فَلمَّا دخَلُوا ، دخَلَ
ابْنُ الزُّبيْرِ الْحِجَابَ ، فَاعْتَنَقَ عائِشَةَ رضي اللَّه عنْهَا ،
وطَفِقَ يُنَاشِدُهَا ويبْكِي ، وَطَفِقَ المِسْورُ ، وعبْدُ الرَّحْمنِ
يُنَاشِدَانِهَا إلاَّ كَلَّمَتْهُ وقبَلَتْ مِنْهُ ، ويقُولانِ :
إنَّ النبي صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم نَهَى عَمَّا قَدْ علِمْتِ مِنَ
الْهِجْرةِ . وَلاَ يَحلُّ لمُسْلِمٍ أنْ يهْجُر أخَاهُ فَوْقًَ ثَلاثِ
لَيَالٍ . فَلَمَّا
أكْثَرُوا علَى عَائِشَةَ مِنَ التَّذْكِرةِ والتَّحْرِيجِ ، طَفِقَتْ
تُذَكِّرُهُما وتَبْكِي ، وتَقُولُ :
إنِّي نَذَرْتُ والنَّذْرُ شَدِيدٌ ،
فَلَمْ يَزَالا بَهَا حتَّى كَلَّمتِ ابْنِ الزُّبيْرِ ، وَأعْتَقَتْ في
نَذْرِهَا أرْبعِينَ رقَبةً، وَكَانَتْ تَذْكُرُ نَذْرَهَا بعْدَ ذَلِكَ
فَتَبْكِي حتَّى تَبُلَّ دُمُوعُهَا خِمارَهَا . رواهُ البخاري .
1863.
Avf İbni Mâlik İbni
Tufeyl’den rivayet edildiğine göre, bir kimse Âişe radıyallahu anhâ’ya
gelerek, sattığı veya bağışladığı bir şey hususunda (yeğeni) Abdullah
İbni Zübeyr’in, “Vallahi Âişe ya bu işten vazgeçer veya ben onun böyle
davranmasına engel olurum” dediğini haber vermişti. Âişe bu haberi
getiren adama:
- O böyle mi dedi?
diye sordu. Oradakiler de:
- Evet, böyle
söyledi, dediler. Bunun üzerine Âişe:
- Abdullah İbni
Zübeyr ile eğer ölünceye kadar bir daha konuşursam, Allah’a adağım
olsun, dedi.
Hz. Âişe’nin
dargınlığı epeyce uzayınca, İbnü’z-Zübeyr araya şefaatçiler koyarak
teyzesinin kendini bağışlamasını istedi. Fakat Âişe:
- Vallahi ben onun
hakkında kimsenin aracılığını kabul etmem, adağımı da bozmam, dedi. Bu
dargınlığın hayli uzadığını gören Abdullah İbni Zübeyr, Misver İbni
Mahreme ile Abdurrahman İbni Esved İbni Abdiyegûs’a konuyu açarak:
- Allah aşkına beni
(teyzem) Âişe’nin yanına götürüp barıştırın. Benimle ilgiyi kesip
konuşmamak üzere adak adaması helâl değildir, dedi.
Misver ile
Abdurrahman bu teklifi kabul edip Hz. Âişe’nin evine geldiler ve:
- Allah’ın selâmı ve
bereketleri sana olsun, girebilir miyiz? diye içeri girmek üzere izin
istediler. Hz. Âişe de:
- Girin, dedi.
- Hepimiz mi girelim?
diye sordular. Yanlarında İbnü’z-Zübeyr’in olduğunu bilmediği için o da:
- Evet, hepiniz
girin, dedi. İbnü’z-Zübeyr de onlarla birlikte içeri girdi; perdenin
arkasına geçerek teyzesinin boynuna sarıldı ve kendisini bağışlamasını
isteyerek ağladı. Misver ile Abdurrahman da, Allah aşkına onu bağışla,
diye yalvardılar ve:
- Resûl-i Ekrem
sallallahu aleyhi ve sellem de, pek iyi bildiğin gibi, küs durmayı
yasaklamıştır. Bir müslümanın din kardeşiyle üç günden fazla dargın
durması helâl değildir, diyerek onunla barışmasını istediler. Suç
bağışlamanın önemi, akraba ile ilgiyi kesmenin kötülüğü konusunda o
kadar çok şey söylediler ki, nihayet Hz. Âişe onlara adağından söz
ederek ağlamaya başladı:
- Ben konuşmamak
üzere adak adadım; adağı bozmak günahtır, dedi. Mahreme ile Abdurrahman
onun gönlünü yapmak üzere o kadar çok şey söylediler ki, sonunda Hz.
Âişe İbnü’z-Zübeyr ile konuştu. Adağını bozduğu için de kırk köleyi âzad
etti. Hz. Âişe sonraki günlerde bu adağını sık sık anıp ağlar,
gözlerinden akan yaşlar baş örtüsünü ıslatırdı.
Buhârî, Edeb 62
'Auf bin Malik (May Allah be pleased with him) said:
'Aishah (May Allah be pleased with her) as told that 'Abdullah bin Az-Zubair (May Allah be pleased with them) had said in respect of selling of a gift which was presented to her: "By Allah! If 'Aishah does not stop this kind of thing, I will declare her incompetent to administer her property." 'Aishah (May Allah be pleased with her) asked: "Did He ('Abdullah bin Az-Zubair) say so?" The people said: "Yes." 'Aishah (May Allah be pleased with her) said: "I vow it before Allah that I will never speak to Ibn Az-Zubair." When this desertion lasted long, 'Abdullah bin Az-Zubair sought intercession with her, but she said: "By Allah I will not accept the intercession of anyone for him, and I will not commit a sin of breaking my vow." When this state of affairs was prolonged, Ibn Az-Zubair felt it hard on him. He said to Al-Miswar bin Makhramah and 'Abdur-Rahman bin Al-Aswad bin Yaghut: "I beseech you in the Name of Allah that you should take me to 'Aishah because it is unlawful for her to vow to sever relations with me." So Al-Miswar and 'Abdur-Rahman took him with them. They sought her permission, saying: "As-salamu 'alaika wa rahmatullahi wa barakatuhu! Shall we come in?" 'Aishah (May Allah be pleased with her) said: "Come in," They asked: "All of us?" She said: "All of you," not knowing that Ibn Az-Zubair was also with them. So, when they entered, Ibn Az-Zubair entered the screened place and got hold of 'Aishah (May Allah be pleased with her), his aunt. He was requesting her to forgive him and wept. Al-Miswar and 'Abdur-Rahman also pleaded on his behalf and requested her to speak to him and to accept his repentance. They said to her: "The Prophet (ﷺ) forbade to cut off relationship because it is unlawful for any Muslim not to talk to his (Muslim) brother (or sister, for that matter) for more than three (days)." So when they persisted in urging and reminding her of the superiority of having good relation with kith and kin, she began to weep, saying: "I have made a vow which is a matter of very serious nature." They persisted in their appeal till she spoke with 'Abdullah bin Az-Zubair, and she freed forty slaves as an expiation for breaking her vow. Later on, whenever she remembered her vow, she would weep so much that her veil would become wet with tears.
[Al- Bukhari].
[Al- Bukhari].