Resulullah'ın hadislerini mi arıyorsunuz ?
Türkiye'nin En Geniş Kapsamlı Hadis Sitesi
HZ.MUHAMMED (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)
"أَللّٰهُمَّ صَلِّ عَلٰى مُحَمَّدٍ وَعَلٰى اٰلِ مُحَمَّدٍ"

Latest Post

Yemame Hükümdarı Hevze b. Ali, Hıristiyandı.
Peygamber Efendimiz, Hicret’in 7. senesi Muharrem ayında bu hükümdarı da İslamiyete davet etmek üzere Salit bin Amr’ı vazifelendirdi ve yazdığı bir mektupla onu Yemame’ye gönderdi.[1]
Mektubu alan Salit b. Amr, durup dinlenmeden yol alarak hükümdarın ya­nına vardı ve Efendimizin mektubunu ona verdi. Mektu­bu okutunca, Resûl-i Ekrem’in kendisine şöyle hitap ettiğini gördü:
“Bismillahirrahmânirrahîm!
“Allah’ın Resûlü Muhammed’den, Hevze b. Ali’ye!
“Doğru yolda gidenlere selam olsun!
“Şunu iyi bilmelisin ki benim dinim yakında dünyanın en uzak ufuklarına kadar parlayacaktır! Binaenaleyh, ey Hevze, sen de Müslüman ol ki selamete eresin! Ben de, hükmün altındaki memleketin idaresini sana bırakayım!”[2]
Hevze, bu daveti kabul edemeyeceğini nâzik bir üslûpla ifade etti. Ancak Salit (r.a.), bu hareketinin yanlış olduğu­nu söyleyerek onu davete icabete ça­ğırdı. Fakat Hevze, saa­det dairesinden uzak kaldı. Şüphesiz, bu uzak kalışta saltanatta kalma arzusu büyük rol oynuyordu. Bunu, kendisi de, bizzat bir Hı­ristiyan büyüğüne şöyle ifade etmişti:
“Ben, kavmimin hükümdarı bulunuyorum; ona tâbi olay­dım, o takdirde hükümdarlık yapmayacaktım!”[3]
Bununla birlikte Hevze, Peygamber Efendimize verilmek üzere, bir mek­tupla birtakım hediyeleri elçi Hz. Salit vasıtasıyla gönderdi.

Pey­gam­be­ri­mizin Hevze’ye Bedduası

Salit b. Amr (r.a.), Medine’ye dönerek, Resûl-i Ekrem Efendimizin huzu­runa vardı. Olup bitenleri anlattıktan sonra, Hevze’nin gönderdiği mektubu Efendimize verdi. Hevze, mektubunda, Efendimize şöyle diyordu:
“Davet ettiğin şey çok iyi, çok güzel!
“Ben, kavmimin hatibi ve şâiriyim! Araplar da benim kavmimden korkar­lar! Bana, işinden bazı salâhiyetler ver de sana tâbi olayım!”[4]
Resûl-i Ekrem Efendimiz, bu yersiz teklif için, “Yerdeki bir hur­ma koru­ğu­nu bile istese, ona vermem!” buyurduktan sonra, kendisine tâbi onca insanın hi­dayetine de mani olduğundan dolayı Hevze’ye, “Elindeki her şey yok ol­sun!” diye beddua etti.[5]
Bu tarihten bir yıl sonra Cebrail (a.s.) gelip, Efendimize, Hev­ze’­nin kâfir ola­rak öldüğünü haber verdi.[6]
Böylece, Resûl-i Ekrem Efendimiz, gönderdiği elçiler ve davet mektupları ile cihanşümûl İslam davasını o zamanın bütün devlet reislerine bildirmiş, İs­lam’ın sesini bütün dünyaya duyurmuş oluyordu.
Bu davete, o zamanın iki büyük devleti olan Habeşistan ve Bizans hüküm­darlarının cevabı gayet müspet geliyordu. Hatta Ne­câ­şî, İslam’la şereflendi. Heraklius ise, Pey­gam­be­ri­mizin hak peygamber olduğunu anladığı halde sa­dece dünya saltanatı için iman etmekten çekiniyordu. Aynı şekilde, Mısır Hü­kümdarı Mu­kavkıs da, Hz. Re­sû­lul­lah’ın elçisini ve mektubunu gayet iyi karşı­lı­yor ve müspet cevapta bulunuyordu. Bu davete muhatab olan Yemame Hü­kümdarı Hevze b. Ali de, Hz. Re­sû­lul­lah’ın elçisine gayet iyi mu­a­me­lede bulu­nuyor ve daveti nâzik bir üslûpla kabul etmediğini belirtiyordu.
Geri kalan iki kişi ise, bu davete, menfi cevapta bulunuyordu. Hatta bun­lardan biri olan İran Kisrâsı, küstahça Pey­gam­be­ri­mizin mektubunu yırtı­yordu. Diğer biri olan Gassan Hükümdarı Hâris b. Ebî Şimr ise, haddini aşarak Efendimizin davet mektubunu yere atı­yordu.

___________________________________________________________________
[1]İbn Hişam, Sîre, c. 4, s. 254.
[2]İbn Kayyim, Zâdü’l-Meâd, c. 3, s. 74; Halebî, İnsanü’l-Uyûn, c. 3, s. 303.
[3]İbn Seyyid, Uyûnü’l-Eser, c. 2, s. 270.
[4]İbn Sa’d, Tabakat, c. 1, s. 262; Halebî, İnsanü’l-Uyûn, c. 3, s. 303.
[5]İbn Sa’d, a.g.e., c. 1, s. 262; İbn Kayyim, Zâdü’l-Meâd, c. 3, s. 74; Halebî, a.g.e., c. 3, s. 303.
[6]İbn Sa’d, a.g.e., c. 1, s. 262; İbn Seyyid, a.g.e., c. 2, s. 270.


H A D İ S
K Ü T Ü P H A N E S İ


Gassanîler, Suriye’de oturan en güçlü kabilelerden biri idi.
Hicret’in 7. senesi Muharrem ayında, Peygamber Efendimiz, bu kabilenin hükümdarı Hâris b. Ebî Şimr’i de İslam’a davet etmek üzere ashaptan Şuca b. Vehb’i bir mektupla gönderdi.[1]
Şuca b. Vehb (r.a.), mektubu alır almaz süratle yola çıktı. Şam’a vardı, fakat hükümdar Haris’i sarayında bula­ma­dı. Günlerce sarayın kapısında beklemek zorunda kaldı.
Bu arada, hükümdarın kapıcısı ne için geldiğini sorunca, Resûl-i Ekrem’in Haris’e gönderilmiş elçisi olduğunu söyledi; sonra da Pey­gamber Efendimizin sı­fatlarını ona anlattı. Kapıcı Mira, anlatılanlar karşısında gözyaşlarını tuta­ma­dı ve “Ben İncil’i okudum. Bu Peygamberin (a.s.m.) sıfatlarını onda aynen ya­zı­lı buldum” dedi. Sonra da Resûl-i Ekrem’in peygamberliğini tasdik ederek Müs­lü­man oldu. Ancak Haris’in kendisini öldürmesinden kork­tuğu için bu ima­nını gizli tuttu.[2]

Şuca’ın, Hükümdara, Pey­gam­be­ri­mizin Mektubunu Sunması

Günlerden sonra Haris, bir gün tahtına oturdu. Elçi Şuca’ı kabul etti. Resûl-i Ekrem’in mektubunu elçi Şuca b. Vehb’ten alan Hükümdar Haris, açıp bakınca şunların yazılı olduğunu gördü:
“Bismillahirrahmânirrahîm!
“Allah’ın Resûlü Muhammed’den, Hâris b. Ebî Şimr’e!
“Doğru yolda gidenlere, Allah’a iman ve Peygamberini tasdik edenlere se­lam olsun!
“Ben seni, eşi, ortağı olmayan bir Allah’a imana davet edi­yorum. Davetimi kabul edersen, hükümdar olarak yine mülkünde kalacaksın!”[3]
Bu sözler karşısında Haris’in tavrı birden değişti. Mübarek mektubu yere atıp hiddetli hiddetli, “Saltanatımı benden kim alacakmış, göreyim! O, Ye­men’de de olsa, kendisine tâbi olanlarla üzerime gelmeden, ben onun üzerine gi­deceğim!” diye konuştu.[4]Sonra da, atlarının nallanmasını adamlarına em­retti. Elçi Şuca Hazretlerine de dönerek, “Git, sahibine, gördüğünü haber ver” dedi.
Hükümdar Haris, Medine üzerine yürümeye kararlıydı. Bunu o sırada Ku­düs’te bulunan Kayser’e yazdığı mektupta da açık açık belirtiyordu. Ancak Kay­ser’den gelen cevap, bu kararın hilâfınaydı. Kayser, ona, “Sakın onun üze­rine yürüme!” tavsiyesinde bulunuyor­du.
Kayser’in mektubunu aldıktan sonra Hâris b. Ebî Şimr, biraz ak­lını başına toplamış olacak ki elçi Şuca Hazretlerini ikinci kere huzuruna çağırdı. Ne za­man gideceğini sorduktan sonra da, adamlarına, kendisine yüz miskal altın ver­mesini de emretti.[5]
Saraydan ayrılıp Medine’ye gitmeye hazırlanan Şuca’ın (r.a.) yanına kapıcı Mira vardı. Onun için hazırladığı yol azığı ile elbiseyi verdikten sonra, “Allah Resûlüne benden selam söyle ve Müslüman olduğumu da ona haber ver” de­di.[6]

Haris’e Yapılan Beddua

Şuca b. Vehb, Medine’ye geldi; Hz. Re­sû­lul­lah’ın huzuruna çıkarak, görüp duyduklarını bir bir anlattı.
Haris’in, elçisine ve mektubuna karşı takındığı menfi muameleyi öğrenen Resûl-i Kibriya, “Saltanatı yok olsun!”[7]diye ona beddua etti.
Aradan fazla bir zaman geçmeden, Hicret’in 8. yılında, bu bedduanın tesi­riyle Haris dünyadan kâfir olarak göçüp gitti ve Gassanî saltanatı Cebele b. Eyhem’e geçti. O ise, Gassanî saltanatının son hükümdarı oldu.[8]

________________________________________________________
[1]İbn Hişam, Sîre, c. 4, s. 254; İbn Sa’d, Tabakat, c. 1, s. 261.
[2]İbn Sa’d, a.g.e., c. 1, s. 261; Halebî, İnsanü’l-Uyûn, c. 3, s. 305.
[3]İbn Kayyim, Zâdü’l-Meâd, c. 3, s. 72; Halebî, a.g.e., c. 3, s. 304.
[4]İbn Sa’d, Tabakat, c. 1, s. 261; Halebî, a.g.e., c. 3, s. 305.
[5]Halebî, a.g.e., c. 3, s. 305.
[6]İbn Sa’d, a.g.e., c. 1, s. 261; Halebî, a.g.e., c. 3, s. 305.
[7]İbn Sa’d, a.g.e., c. 1, s. 261; Halebî, a.g.e., c. 3, s. 305.
[8]İbn Sa’d, a.g.e., c. 1, s. 261; Halebî, a.g.e., c. 2, s. 43


H A D İ S
K Ü T Ü P H A N E S İ


(Hicret’in 7. senesi Muharrem ayı / Milâdî 628)

Bu tarihte, ashaptan Hâtıb b. Ebî Beltaa, Peygamber Efendimiz­den aldığı Mukavkıs’a hitaben yazılmış İslam’a davet mektubuyla Mı­sır’a doğru yola çıktı. Gece gündüz yoluna de­vam eden Hz. Ha­tıb, o sırada İskenderiye’de bu­lu­nan Mukav­kıs’a Resûl-i Ekrem Efen­dimizin mübarek mek­tubunu sundu. Hü­kümdarın okuttuğu mek­tupta Resûl-i Ekrem Efendimiz ona hitaben şunları ya­zı­yordu:
“Bismillahirrahmânirrahîm!
“Allah’ın kulu ve Resûlü Muhammed’den, Kıbtîlerin Bü­yüğü Mukavkıs’a!
“Hidayet yoluna uyanlara selam olsun!
“Bu dua ve temenniden sonra ben, seni İslam’a davet ediyorum. Müslüman ol ki selamete eresin. Müslüman ol ki Allah ecrini, mükâfatını iki kat versin. Eğer bu davetim­den yüz çevirirsen, Kıb­tî­le­rin günahı senin boynuna olsun!
“‘De ki: Ey ehl-i kitap! Bizimle sizin aranızda müsâvî ve müşterek olan bir söze geliniz: Allah’tan başkasına ibadet etmeyelim ve O’na hiçbir şeyi ortak koşmayalım. Allah’ı bırakıp da birbirimizi Rabler edinmeyelim.’ Eğer yüz çevi­rirlerse, siz de onlara, ‘Şahit olun; biz, muhakkak, Müs­lümanlarız’ deyiniz.” (Âl-i İmrân, 64)[1]
Mektup okunup bitince, Mukavkıs, “Hayırlı olsun!” dedi ve elçi Hz. Hatıb’a izzet-ü ikramda bulundu; sonra da, Ser­ver-i Kâinat Efen­dimizin mübarek mek­tubunu fil dişinden bir kutu içine koyup kutuyu mühürledi.[2]

Mukavkıs’ın İkrarı

Bir gece vakti Mukavkıs, Hâtıb b. Ebî Beltaa’yı huzuruna çağırttı. Yanla­rında sadece tercüman bulunuyordu. Uzun uzadıya konuştuktan sonra, Mukavkıs, sonunda, Mü­s­lüman olmadığı halde, Peygamber Efendimizin risâ­letini ikrar edip şöyle konuştu:
“Ben, bir peygamberin daha geleceğini biliyordum; lâkin Şam’­dan çıkaca­ğını tahmin ediyordum. Çünkü daha evvelki peygamberlerin çoğu oradan zu­hur etmişlerdi. Gerçi, son peygamberin Arabistan’da, sertlik, darlık yoksulluk ülkesinde çı­kacağını da ki­taplarda görmüştüm!
“Allah’ın kitabında sıfatlarını yazılı bulduğumuz peygamberin ortaya çık­ma zamanı da tam bu zamandır.
“Fakat ona uymak hususunda, Kıbtîler beni dinlemezler! Ben, sal­tanatım­dan ayrılmaya da kıyamayacağım!
“O peygamber, memleketlere hâkim olacak, kendisinden sonra da sahabe­leri bu meydanlarımıza kadar gelip yer­leşeceklerdir; sonunda şuradakilere ga­lip geleceklerdir.”[3]
Bu konuşmasıyla Pey­gam­be­ri­mizin risâletini ikrar eden Mu­kavkıs, ne yazık ki “saltanatı elinden gider” endişesiyle ne hal­kına olup bitenlerden bahsetti ve ne de Müslüman oldu;[4]saltanat, hükümdarlık sevgisi, onu iman saadetin­den mahrum bıraktı!

Mukavkıs’ın, Pey­gam­be­ri­mize Mektup ve Hediyeleri

Dünya saltanatının sevgi ve muhabbeti gönlünde ağır basıp iman etmeye yanaşmayan Mukavkıs, bununla beraber Peygamber Efendimize bir mektup ile bazı kıymetli hediyeler ve iki de cariye gön­derdi.[5]
Bütün bunlardan sonra Hz. Hâtıb b. Ebî Beltaa’yı İskenderiye’den uğurla­yan Mukavkıs, ona, “Sakın, Kıbtîler, senin ağzından tek bir kelime bile işitme­sinler!” dedi.[6]
Mukavkıs’ın Resûl-i Ekrem Efendimize gönderdiği iki cariye, Mâ­riye ile kız kardeşi Sîrîn idi. Hâtıb b. Ebî Beltaa Hazretleri, onlara yolda İslamiyeti anlattı ve Müslüman olmalarını teklif edince, Müslüman oldular.
Daha sonra Peygamber Efendimiz, Hz. Mâriye’yi kendisine nikâhlayıp zev­celiğe aldı; Sîrin’i ise, şâiri Hassan b. Sâbit’e (r.a.) verdi.[7]
Mukavkıs’tan gelen diğer hediyeler ise şunlardı:
* Ak tüylü bir katırla bir merkep,
* Bin miskal altın,
* Yirmi kat Mısır işi ince elbise,
* Billûr bir bardak,
* Kokulu bal, misk gibi güzel kokular v.s...[8]
Hediye gelen katıra “Düldül”, merkebe ise “Ufeyr” adı takıldı.

Hâtıb b. Ebî Beltaa, Medine’de

Mukavkıs’ın ülkesinde beş gün kadar kaldıktan sonra oradan ayrılan Hâtıb b. Ebî Beltaa, Medine’ye gelip Resûl-i Ekrem’in huzuruna çıkarak, olup biten­leri anlattı ve Mukavkıs’ın mektubu ile gönderdiği hediyeleri takdim etti.
Mukavkıs, cevabî mektubunda şöyle diyordu:
“Muhammed b. Abdullah’a, Kıbtîlerin Büyüğü Mukav­kıs’­­tan!
“Selam olsun sana!
“Bundan sonra derim ki:
“Mektubunu aldım, okudum. Mektubunda zikrettiğin ve beni davet ettiğin şeyleri anladım.
“Gelecek bir peygamber daha kaldığını biliyordum; ancak onun Şam’dan zuhur edeceğini tahmin ediyordum!
“Elçini ağırladım. Sana Kıbtîlerin yanında mevkileri yük­sek iki cariye ile el­biseler gönderdim; binmen için de sana bir katır hediye ettim.
“Selam olsun sana!”[9]
Mektup okunup bitince, Peygamber Efendimiz, “Bedbaht adam! Saltanatına kı­yamadı; fakat üzerinde titrediği saltanatı, kendisine kalmayacaktır!”[10]bu­yurdu.

Pey­gam­be­ri­mizin, Mukavkıs’a Gönderdiğin Mektubun Aslı

Resûl-i Ekrem Efendimizin, Mukavkıs’a gönderdiği mübarek mek­tupları, ha­len İstanbul Topkapı Sarayı Müzesi Mukaddes Ema­net­ler Bölümü’nde muha­faza edilmektedir.
Mektup, Hicret’in 1267 senesinde Mısır’ın Ahmim beldesinde bulunan eski bir manastırdaki Kıbt kitapları arasında olduğu anlaşılmış, bunun üzerine Sul­tan Abdül­me­cid Han tarafından satın alınarak İstanbul’a getirtilmişti.
Bu mübarek mektup, 16x19 cm ebadında, kahverengi bir deri üzerine siyah mürekkeple yazılmıştır ve on iki satırdan ibarettir.
Mektubun altında Resûl-i Ekrem Efendimizin mührü bulunmaktadır.
Mektupta yer yer güve yenikleri ve delikleri de vardır.[11]

_____________________________________________________________________
[1]İbn Kayyim, Zâdü’l-Meâd, c. 3, s. 72; Halebî, İnsanü’l-Uyûn, c. 3, s. 295-296.
[2]İbn Sa’d, Tabakat, c. 1, s. 260; İbn Seyyid, Uyûnü’l-Eser, c. 2, s. 266.
[3]İbn Sa’d, a.g.e., c. 1, s. 260; İbn Seyyid, a.g.e., c. 2, s. 266.
[4]İbn Sa’d, a.g.e., c. 1, s. 260; İbn Seyyid, a.g.e., c. 2, s. 266. Halebî, a.g.e., c. 3, s. 296-297.
[5]İbn Seyyid, a.g.e., c. 2, s. 266.
[6]İbn Seyyid, a.g.e., c. 2, s. 266.
[7]İbn Sa’d, a.g.e., c. 8, s. 212-213.
[8]İbn Sa’d, a.g.e., c. 1, s. 485; Halebî, a.g.e., c. 3, s. 297.
[9]İbn Sa’d, a.g.e., c. 1, s. 260; İbn Kayyim, Zâdü’l-Meâd, c. 2, s. 72; İbn Seyyid, Uyûnü’l-Eser, c. 3, s. 266.
[10]İbn Sa’d, a.g.e., c. 1, s. 261; Halebî, a.g.e., c. 3, s. 266.
[11]Tahsin Öz, Hırka-i Saadet Dairesi ve Emanet-i Mübareke, s. 29-30.


H A D İ S
K Ü T Ü P H A N E S İ


SELMAN SEVEN

{facebook#https://facebook.com/} {twitter#https://twitter.com/}

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *

Blogger tarafından desteklenmektedir.
Javascript DisablePlease Enable Javascript To See All Widget