Resulullah'ın hadislerini mi arıyorsunuz ?
Türkiye'nin En Geniş Kapsamlı Hadis Sitesi
HZ.MUHAMMED (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)
"أَللّٰهُمَّ صَلِّ عَلٰى مُحَمَّدٍ وَعَلٰى اٰلِ مُحَمَّدٍ"

Latest Post


Urve b. Mes’ud’un Müslüman Olması ve Şehâdeti

Urve b. Mes’ud, Taiflilerin ileri gelenlerindendi. Peygamber Efendimiz or­du­suyla Taif’i muhasara altına aldığı sırada o, Yemen’in Cüreş şehrinde bulu­nu­yordu. Orada, Taif müdafaası için man­cınık vesaire yapma san’atını öğ­re­ni­yordu.
Peygamber Efendimiz, Taif’ten muhasarayı kaldırıp ayrıldıktan sonra Taif’e döndü. Bir müddet sonra da Cenab-ı Hak, kalbine İslam’ın sevgisini düşü­rün­ce, çıkıp Medine’ye geldi. Hicret’in 9. yılı Rebiülevvel ayında Resûl-i Ekrem Efendimizin huzurunda İslami­yetle şereflendi.[1]Efendimiz, bu değerli insanın Müslümanlar safına katılmasından fazlasıyla memnun oldu.
Urve b. Mes’ud, Medine’de bir müddet kaldıktan sonra bir gün Resûl-i Ek­rem Efendimize, “Yâ Re­sû­lal­lah! Müsaade buyurun da, gidip kavmimi İs­la­mi­yete davet edeyim!” dedi.
Resûl-i Ekrem Efendimiz, Taif halkının kibir ve gururla­rının esiri olup Müs­lü­manlıktan kaçındıklarını biliyordu. Bu sebeple, “Onlar, seni sağ bırak­maz­lar!” buyurdu.
Urve, “Yâ Re­sû­lal­lah! Beni, onlar öz evlatlarından daha çok severler!” dedi ve gitmek istediğini tekrarladı.
Peygamber Efendimiz yine “Onlar, seni öldürürler!” buyurdu.
Urve, Taif halkının kendisine karşı gösterdikleri sevgi ve hürmete güveni­yordu.
“Yâ Re­sû­lal­lah! Vallahi, değil öldürmek, beni uykudan uyandırmaya bile kıymazlar!” diye konuştu.
Sonra, dileğini üçüncü kere tekrarladı.
Bunun üzerine Resûl-i Ekrem Efendimiz, “Madem gitmek istiyorsun, git!” diye izin verdi.
Urve, derhal yola koyulup Taif’e vardı; Taiflileri Müslüman olmaya davet etti.
Kibir ve gururlarının zebunu olmuş Taifliler, bu ulvî davete ok yağmuruyla karşılık verdiler ve çok sevdikleri Urve b. Mes’ud’u şehit ettiler.[2]
Onun şehâdet haberini duyan Peygamber Efendimiz, “Onun kavmiyle olan hali, Sahib-i Yasin’in kavmi arasındaki haline benzer. Sahib-i Yasin, kavmini, Al­lah Teâlâ’ya imana davet etmişti de kavmi onu öldürmüştü!” buyurduktan sonra ilave etti: “Allah’a hamdolsun ki ümmetimin içinde, Sahib-i Yâsin gibi birini bulundur­du!”[3]

Hz. Ebû Bekir’in Zevcesi Ümmü Rûman’ın Vefatı

Hz. Ebû Bekir’in, asıl ismi Zeyneb olan zevcesi Ümmü Rû­man, Mekke’de ilk sıralarda Müslüman olmuş ve Peygamber Efendimize bîat etmişti. Kendi­sinden Abdurrahman ile Hz. Âişe dünyaya gel­miş­ti.
Ümmü Rûman, Hicret’in 9. senesinde vefat etti. Peygamber Efendimiz, kab­rine inip, onun için Cenab-ı Hakk’­tan mağrifet niyaz et­ti.[4]

Mestler Üzerine Meshin Emredilmesi

Peygamber Efendimiz, Tebük Seferi esnasında mestler üzerine meshetmeyi emir buyurdu.[5]Bunun müddeti misafirler için geceli gündüzlü üç gün (yet­miş iki saat), misafir olmayanlar için bir gün, bir gecedir (yirmi dört saat).

_____________________________________________________________
[1]İbn Hişam, Sîre, c. 4, s. 182; İbn Sa’d, Tabakat, c. 5, s. 503.
[2]İbn Hişam, a.g.e., c. 4, s. 182; İbn Sa’d, a.g.e., c. 1, s. 312.
[3]İbn Hişam, a.g.e., c. 4, s. 182; İbn Sa’d, a.g.e., c. 1, s. 504.
[4]İbn Sa’d, a.g.e., c. 8, s. 277; İbn Esir, Üsdü’l-Gabe, c. 7, s. 331; İbn Hacer, el-İsabe, c. 4, s. 451.
[5]Ahmed İbn Hanbel, Müsned, c. 6, s. 27.


H A D İ S
K Ü T Ü P H A N E S İ

Kainatın Efendisi || Hz.Muhammed (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) || Peygamberimizin Hayatı || Salih Suruç || Hadis Kütüphanesi


İslam’ın beş şartından biri olan hac, Hicret’in 9. senesinde farz kılındı.[1]
“Doğrusu, insanlar için konulan ilk mâbed, şüphesiz ki Mekke’de bulunan çok mübarek ve bütün âlemlere hidayet olan Beyt’­tir.
“Orada açık alâmetlerle İbrahim’in (a.s.) makamı vardır. Kim ora­ya girerse taarruzdan emin olur.
“Azık ve binek bakımından yoluna gücü yeten her kimsenin o Beyt’i hac­cet­mesi, insanlar üzerinde Allah’ın bir hakkıdır, farzdır. Kim bu farzı tanı­maz­sa, herhalde Allah’ın ihtiyacı yok. O, bütün âlem­lerden müstağnîdir”[2]meâ­lin­de­ki ayet-i kerimeler, Hicret’in 9. yılında nâzil olunca, Hz. Re­sû­lul­lah bir hutbe irad ederek Müslümanlara bu mükellefiyetlerini şöyle bildirdi:
“Ey insanlar! Hac, üzerinize fark kılındı; o halde haccediniz!”[3]
Resûl-i Ekrem’in bu tebliği üzerine sahabeler, “Yâ Re­sû­lal­lah, her yıl mı?” diye sordular.
Peygamber Efendimiz, cevap vermeyerek sustu.
Aynı sualin sahabeler tarafından üçüncü kere tekrarlan­ma­sından sonra Pey­gam­be­ri­miz, “Hayır! Her yıl değil. Şayet (bu sualinize cevap olarak) ‘Evet’ de­miş olsaydım, muhakkak ki her sene haccet­mek üzerinize farz olurdu ve siz buna güç yetiremezdiniz.”[4]
Peygamber Efendimiz, ashab-ı kiramın aynı şeyi tekrar tekrar sor­masından dolayı da şu dersini verdi:
“Ben, (bir şey teklif etmeyerek) sizi kendi halinize bıraktıkça, siz de beni kendi halime bırakınız. Muhakkak ki sizden evvelki milletler, ancak çok sual sormaları ve peygamberlerine karşı muhalefetleri yüzünden helâk olmuşlardır! Binaenaleyh, ben size bir şey emrettiğimde, siz bundan gücünüzün yettiği ka­dar yapınız; bir şeyden de sizi nehyettiğimde, artık onu terk ediniz.”[5]
Peygamber Efendimiz, bir hadislerinde şöyle buyurmuşlardır:
“İslam, beş şey üzerine kuruldu: Allah’tan başka ilâh bulunmadığına ve Muhammed’in Re­sû­lul­lah olduğuna şe­hâ­det etmek, namaz kılmak, zekât ver­mek, haccetmek, Ra­mazan orucunu tutmak.”[6]

Peygamber Efendimizin, Niyetlendiği Haccı Tehir Etmesi

Hac farz kılınınca, Peygamber Efendimiz hac yapmak istedi. Fakat sonra, “Beytullah’ta müşrikler de bulunacaklar ve onu çıplak tavaf edecekler. Bu hal ortadan kalkmadıkça, ben haccetmek istemem”[7]buyurarak şimdilik bu iste­ğini tehir etti.
Gerçekten, müşrikler, geceleyin Kâbe’yi kadın erkek karışık ve çıplak olarak tavaf ederlerdi; üstelik bunu, Kâbe’ye hürmet sayarlardı![8]

Hz. Ebû Bekir’in, Hac Emîrliğine Tayini

Resûl-i Kibriya Efendimiz, kendisi gitmeyince, Hicret’in 9. yılında, Hz. Ebû Bekir’i, Müslümanlara haccettir­mek ve hac yapma usûlünü öğretmek üzere Hac Emîri olarak tayin etti.[9]
Hz. Ebû Bekir, hac yapmak üzere hazırlanmış bulunan üç yüz Müslümanla Medine’den yola çıktı; Medinelilerin ihrama girme yeri olan Zülhuleyfe’ye va­rınca orada ihrama girdi ve “Lebbeyk Allahümme Lebbeyk. Lebbeyke lâ şerîke leke Leb­beyk. İnnel hamde ven’nimete leke ve’l-Mülk. Lâ şerîke leke” diyerek telbiye getirdi.

Hz. Ali’nin Arkadan Gönderilmesi

Üç yüz kişiden ibaret İslam’ın ilk hacı kafilesi Medine’den hareket ettikten bir müddet sonra, Berâe (Tevbe) Suresi nâzil oldu. Ashab-ı kiram, “Yâ Re­sû­lal­lah! Bu sureyi, halka okumak üzere Ebû Bekir’e gönderseniz!” dedi.
Peygamber Efendimiz, “Bu tebliği ya benim veya ev halkımdan birisinin ye­rine getirmesi lâzımdır” diye buyurdu.[10]
Arapların âdet ve geleneklerine göre, herhangi bir anlaşmayı an­cak kabile­nin reisi veya onun akrabasından biri yapabilir veya bo­zabilirdi.
Hz. Ali, akrabalık cihetiyle Peygamber Efendimize Hz. Ebû Bekir’den daha yakın bulunuyordu. Bu sebeple, Resûl-i Ekrem Efendimiz, Hz. Ali’yi huzuruna çağırdı ve “Be­râe Suresi’nin baş tarafından şu yazılmış olanları götür” diye em­rettikten sonra şöyle buyurdu:
“Kurban kesme günü Mina’da toplandıkları zaman halka yüksek sesle ilan et ki: Hiçbir kâfir, cennete giremez. Bu yıl­dan sonra hiçbir müşrik, hac yapma­yacak! Hiçbir çıplak, Beytullah’ı tavaf etmeyecek! Kimin Re­sû­lul­lah’la an­laş­ması varsa, onun anlaşması, müddeti bitinceye kadar geçerli olacaktır; müd­detsiz anlaşmalar için dört ay müddet tanınacaktır!”[11]
Hz. Ali, neden kendisinin gönderilmek istendiğini öğren­mek istiyordu.
“Yâ Re­sû­lal­lah!” dedi. “Ben yaşlı olmadığım gibi, hatib de değilim!”
Peygamber Efendimiz, “Bunu, mutlaka ya ben götüreceğim ya da sen götü­receksin. Fakat sen git! Muhakkak Allah, senin diline ve kalbine sebat ihsan eder!”[12]buyurdu.
Bunun üzerine Hz. Ali, derhal Medine’den hareket etti. Beraberinde Ebû Hüreyre de (r.a.) vardı. Yolda Hz. Ebû Be­kir’e yetişti.
Hz. Ebû Bekir ona, “Amir misin, memur mu?” diye sor­du.
Hz. Ali, “Memurum” dedi ve geliş maksadını izah etti: “Re­sû­lul­lah (a.s.m.), beni, halka Berâe Suresi’ni okuyayım ve ahd sahibine ahdinin tamamlanaca­ğı­nı haber vereyim diye gönderdi.”[13]

Mekke’ye Varış

Hz. Ebû Bekir başkanlığındaki ilk hacı kafilesi Mekke’ye sâlimen girdi. Hz. Ebû Bekir, bir hutbe irad buyurdu. Hutbesinde, halka haccın nasıl yapılacağını anlattı.
Hz. Ebû Bekir hutbesini bitirince, Hz. Ali ayağa kalktı ve “Ey insanlar! Ben, size, Re­sû­lul­lah’ın elçisiyim” dedikten sonra Berâe Suresi’nin (Tevbe Suresi) ilk otuz veya kırk ayetini okudu.
Bu surenin ilk beş ayeti meâlen şöyledir:
“Allah ve Resûlünden, muahede ettiğiniz müşriklere bir ültimatomdur: Bundan böyle yeryüzünde dört ay istediğiniz gibi dolaşın. şunu da bilin ki siz, Allah’ı âciz bırakacak değilsiniz! Allah, herhalde, kâfirleri rüsva edecek!
“Bir de, Allah ve Resûlünden hacc-ı ekber günü insanlara bir ilandır ki Al­lah ve Resûlü, müşrikleri himâye etmekten artık kesin olarak uzaktır!
“Bununla birlikte (ey kâfirler, küfürden ve muahedeye riayetsizlikten) tevbe ederseniz, bu, sizin için hayırlıdır. Yok, yine yüz çevirirseniz, bilin ki siz Al­lah’ı âciz bırakacak değilsiniz!
“(Ey Resûlüm) sen, Allah’ı, Peygamberi tanımayanlara elîm bir azabı müj­dele! Ancak muahede yapmış olduğunuz müşriklerden bilâhare size ahitle­rin­de hiçbir eksiklik yapmamış ve sizin aleyhinizde hiçbir kimseye yardım et­me­miş olan müstesnadır. Bunlara, müddetlerine kadar ahitlerini tamamıyla ifa edin! Çünkü Allah, müttekileri (anlaşma hukukuna riayet edenleri) sever.
“O haram olan aylar çıktı mı, artık o müşrikleri nerede bulursanız, öldürün! Yakalayın, hapsedin ve onların bütün geçit başlarını tutun. Eğer, onlar tevbe edip müşriklikten vazgeçerler ve namaz kılıp zekâtı verirlerse, kendilerini ser­best bırakın! Çünkü Allah, Gafûr’dur (çok affedicidir), Rahîm’dir (çok merha­metlidir).
“Ve eğer müşriklerden biri eman dilerse, ona eman ver; ta ki Allah’ın kelâ­mını dinlesin. Sonra da onu, emin olduğu yere kadar ulaştır. Çünkü bunlar hakikati bilmez bir kavimdirler.”[14]
Daha sonra Hz. Ali, “Ben, size dört şeyi bildirmeye me­mu­rum” dedi ve me­mur bulunduğu hususları halka ilan etti: “Hiçbir kâfir, cennete giremez! Bu se­neden sonra hiçbir müşrik, haccetmeyecek! Beytullah çıplak tavaf edil­me­yecek! Kimin Re­sû­lul­lah’la (a.s.m.) anlaşması varsa, onun anlaşması, müddeti bitin­ceye kadar muteber olacak! Bunlar dışındakilere dört ay daha mühlet tanın­mıştır. Bun­dan sonra hiçbir müşrik için ne ahd, ne de himâye var­dır.”[15]
Hz. Ali yanında, Hz. Ebû Hüreyre de yukarıdaki hususları zaman zaman halka yüksek sesle ilan ediyordu.
Haclarını tamamladıktan sonra Hz. Ebû Bekir, Hz. Ali ve beraberindeki sa­ha­beler Medine’ye döndüler.

_____________________________________________________________________
[1]Tecrid Tercemesi, c. 6, s. 11-12.
[2]Âl-İmrân, 96-97.
[3]Ahmed İbn Hanbel, Müsned, c. 1, s. 255; Müslim, Sahih, c. 2, s. 975.
[4]Ahmed İbn Hanbel, a.g.e., c. 2, s. 113-255; Müslim, a.g.e., c. 2, s. 975.
[5]Müslim, a.g.e., c. 4, s. 102.
[6]Buharî, Sahih, c. 1, s. 11; Müslim, a.g.e., c. 1, s. 45; Tirmizî, Sünen, c. 5, s. 5.
[7]İbn Kesir, Sîre, c. 2, s. 332.
[8]Halebî, İnsanü’l-Uyûn, c. 3, s. 233.
[9]İbn Hişam, a.g.e., c. 4, s. 188; İbn Kesir, a.g.e., c. 4, s. 68.
[10]İbn Hişam, a.g.e., c. 4, s. 190.
[11]İbn Hişam, a.g.e., c. 4, s. 190; Tirmizî, a.g.e., c. 3, s. 222.
[12]İbn Kesir, Tefsir, c. 2, s. 333.
[13]İbn Hişam, a.g.e., c. 4, s. 190; İbn Sa’d, a.g.e., c. 2, s. 168.
[14]Berâe (Tevbe), 1-5.
[15]İbn Hişam, a.g.e., c. 4, s. 190-191; İbn Kayyim, Zâdü’l-Meâd, c. 3, s. 30


H A D İ S
K Ü T Ü P H A N E S İ

Kainatın Efendisi || Hz.Muhammed (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) || Peygamberimizin Hayatı || Salih Suruç || Hadis Kütüphanesi


Abdullah b. Übey b. Selûl, münafıkların reisi idi. Hz. Re­sû­lul­lah’­ın aziz şah­si­yetini nazarlardan düşürmek, İslamiyetin inkişafına mani olmak ve Müslü­manları birbirine düşürmek için elinden gelen gayreti ömrü boyunca göster­mekten geri durmamıştı. Bu menhus maksadını tahakkuk ettirmek için de bir­çok iftirada bulun­muştu. Müslümanların tesanüde en çok muhtaç ol­duğu bir zamanda bu adam tesanütlerini bozucu hareketlerde bulunurdu. Fa­kat Ce­nab‑ı Hakk’ın inayeti ve Re­sû­lul­lah’ın tedbir ve himmeti ile bu teşeb­büsleri hep akim kalırdı.
Başında bulunduğu nifak şebekesinin yaptıklarından dolayı haklarında ayet-i kerimeler, hatta “Münafıkûn” adın­da müstakil bir sure nâzil olmuştu.
Bu sebeple, Hz. Re­sû­lul­lah, bunlara karşı hep ihtiyatlı davranır, hal ve ha­re­ketlerini kontrol altında bulundurur ve İslam câmiasının ittifak ve tesanü­dü­nü bozucu plânları karşısında hep tedbirli olurdu.
İşte, İslam câmiasının birliğini bozmak için eline geçen her fırsatı kullan­maktan geri kalmayan bu adam, Hicret’in 9. senesi Zilkade ayında öldü.[1]

Pey­gam­be­ri­mizin, Cenaze Namazını Kıldırması

Abdullah b. Übey, münafıkların reisiyken, oğlu Abdullah son derece sa­mi­mi ve müttakî bir Müslümandı. Bu, “ölüden diriyi, diriden ölüyü çıkaran” Ce­nab-ı Hakk’ın kudret ve hikmetinin bir tecellisiydi. Baba münafıkların reisi, oğul mücahit bir Müslüman...
Babasının ölümü üzerine oğlu Abdullah, Hz. Resûllah’­ın huzuruna çıkarak, “Yâ Re­sû­lal­lah! Gömleğini bana ver­sen de, babamı onunla kefenlesem...” dedi; sonra da, “Yâ Re­sû­lal­lah! Onun namazını kılıp istiğfarda bulunsa­nız!”[2]diye ri­cada bulundu.
Gariptir ki hayatı boyunca İslamiyet aleyhinde plânların tasavvuru ve ta­hakkukuyla meşgul olan bu adamın kefelenmesi için, Resûl-i Ekrem Efendi­miz, sırtından gömleğini çıkarıp Hz. Abdullah’a verdi ve “Cenaze hazırlanınca bana haber veriniz, namazını kılayım!”[3]diye buyurdu.

Hz. Ömer’in İkazı

Cenaze hazırlanmıştı. Peygamber Efendimiz namazı kılmaya kalkarken, Hz. Ömer arkasından ridâsına yapıştı ve “Yâ Re­sû­lal­lah! Allah sizi münafıklar üzerine namaz kıl­maktan neh­yetmedi mi?”[4]dedi.
Peygamber Efendimiz, gülümseyerek, “Ben, istiğfar et­mek veya etmemekte serbest bırakılmışım. Ben de tercihimi yaptım! Allah Teâlâ, ‘Habibim! Bu mü­nafıklara, sen ister istiğfar et, istersen istiğfar etme (etmen de, etme­men de mü­sâvîdir). (Eğer) onlar için yetmiş defa istiğfar et­sen, Allah onları asla affetme­yecektir’ (Tevbe, 80) buyur­muş­tur”[5]dedi.
Daha sonra Re­sû­lul­lah (a.s.m.), Abdullah b. Übey’in cenaze namazını kıldı ve kabri başına kadar da gitti.[6]

Nâzil Olan Ayet

Aradan çok zaman geçmeden, Pey­gam­be­ri­mize, münafık ölüleri hakkında Cenab-ı Hak tarafından şu kesin emir verildi:
“Münafıklardan ölen hiçbir kimse üzerine, hiçbir zaman namaz kılma; kabri başında (gömülürken veya ziyaret için) durma! Çünkü onlar, Allah’ı ve Resû­lünü tanımadılar ve fâsık olarak can verdiler.”[7]
Bundan sonra Peygamber Efendimiz, hiçbir münafığın cenaze namazını kıl­madı, kabrinin başında da durmadı.[8]

Hikmet

Peygamber Efendimizin, böylesine ömrünün her safhasında İslam cemaa­tini bölmek gayretiyle yaşayan bir adamın cenazesine karşı bu alâkasının şüp­hesiz birçok hik­meti vardı.
En mühim hikmeti, onun etrafında toplanmış olanların samimi iman etme­lerini temin etmekti. Nitekim Resûl-i Ekrem Efendimize, gömleğini niçin ver­di­ği ve cenaze namazını niçin kıldığı sorulduğunda, şu cevabı vermişti:
“Gömleğim ve onun üzerine kıldığım namazım, kendisini Rabbimden gele­cek azaptan kurtaramayacaktır; fakat ben, bu sâyede onun kavminden bin ki­şinin samimi Müslüman olmasını umuyorum!”[9]
Gerçekten de, Resûl-i Ekrem’in, Abdullah b. Übey’e bu derece lütufkâr dav­ranmasını gören bin kişi, samimiyetle Müslüman olmuştur.[10]
Bunu gören Hz. Ömer de, davranışından pişmanlık duy­muş ve “Allah ve Re­sûlü elbette daha iyi bilir!” demiştir.[11]

_____________________________________
[1]İbn Kesir, Sîre, c. 4, s. 64.
[2]Ahmed İbn Hanbel, Müsned, c. 2, s. 18.
[3]Ahmed İbn Hanbel, a.g.e., c. 2, s. 18; Buharî, Sahih, c. 2, s. 76; Tirmizî, Sünen, c. 5, s. 280.
[4]Ahmed İbn Hanbel, a.g.e., c. 2, s. 18; Müslim, Sahih, c. 4, s. 1865.
[5]İbn Hişam, Sîre, c. 4, s. 197; Ahmed İbn Hanbel, a.g.e., c. 1, s. 16; Tirmizî, Sünen, c. 5, s. 279.
[6]İbn Hişam, a.g.e., c. 4, s. 197; Ahmed İbn Hanbel, a.g.e., c. 1, s. 16; Tirmizî, Sünen, c. 5, s. 279.
[7]Tevbe, 84.
[8]İbn Hişam, a.g.e., c. 4, s. 197; Ahmed İbn Hanbel, a.g.e., c. 1, s. 16.
[9]Taberî, Tefsir, c. 10, 206.
[10]Aynî, Umdetü’l-Kari, c. 8, s. 54.
[11]İbn Hişam, a.g.e., c. 4, s. 197.


H A D İ S
K Ü T Ü P H A N E S İ

Kainatın Efendisi || Hz.Muhammed (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) || Peygamberimizin Hayatı || Salih Suruç || Hadis Kütüphanesi

SELMAN SEVEN

{facebook#https://facebook.com/} {twitter#https://twitter.com/}

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *

Blogger tarafından desteklenmektedir.
Javascript DisablePlease Enable Javascript To See All Widget