Resulullah'ın hadislerini mi arıyorsunuz ?
Türkiye'nin En Geniş Kapsamlı Hadis Sitesi
HZ.MUHAMMED (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)
"أَللّٰهُمَّ صَلِّ عَلٰى مُحَمَّدٍ وَعَلٰى اٰلِ مُحَمَّدٍ"

Latest Post

Âdâbu't-Tâlib
Hadis Usûlü kaynaklarında âdâbu tâlibi'l-hadîs şeklinde de geçer. Her ikisinin manası aynıdır ve hadis talebine yeni başlayan talebenin taşıması gereken hasletlerle hadis rivayetinde dikkat etmesi gereken hususlara denir.
Kendisine müracaat eden talebelerine hadis rivayet eden muhaddisin adabı gibi, hadis meclisine yeni devam ederek hadis işitmeye başlayan talibin de riayet etmesi gerekli görülen birtakım adabı vardır. Rivayet disiplininin gereği olan adabın en önemli noktalan şunlardır:
a) Hadis talibinin niyeti halisane olmalı; hadisi sırf Allah rızasını gözeterek Resulünün hadislerini öğrenmek, sonra da başkalarına öğretmek gayesiyle taleb etmelidir. Hadis vasıtasıyla herhangi bir dünya menfaati elde etmeyi düşünmemelidir. Bu konuda Hz. Peygamber (s.a.s)'den şöyle bir hadis rivayet edilmiştir:
“Allah rızası umulan ilimlerden birini öğrenen, onu sırf dünyalık elde etmek için öğrenirse Kıyamet günü Cennet kokusu duyamaz.”14 Aynı konuda Hammâd b. Seleme “Allah rızasını kazanmaktan başka bir maksatla hadis öğrenmeye kalkan aldanır” demiştir. Süfyanu's-Servî de şunları söylemiştir: “Allah rızasını umanlar için hadis talebinden daha üstün amel bilmiyorum.”
b) Hadîs talibi güzel ahlaklı olmalıdır. Ebu Âsim en-Nebil, bu konuda “Hadîs talep eden kimse din işlerinin en yücesinin peşinde demektir. Bunun için de halk arasında ahlakıyla seçilmelidir” demiştir.15
c) Hadis tahammülü için elinden gelen gayreti göstermeli, bu uğurda karşılaştığı güçlüklere ve imkânsızlıklara göğüs germelidir. Bu konuda da Hz. Peygamber (s.a.s), “Sana gerçekten fayda sağlayacak şeyler üzerinde ısrarla dur. Allah'tan yardım dile. Sakın acze düşme” buyurmuştur.16
Yahya b. Ebî Kesîr de şöyle demiştir:
“Vücud rahatıyla ilim elde edilemez.” İmam Şafiî ise “Bu ilmi kendini alim görerek yeterli saymakla arayanlar başarılı olamazlar. Buna karşılık kendisini yetersiz görenler, geçim sıkıntısı çekerek ve ilme hizmet ederek elde etmek isteyenler bu ilimde başarılı olurlar” demiştir.
ç) Hadîs talebine kendi ülkesinin isnad, ilim, şöhret, dinî inanç itibariyle en değerli şeyhlerinden başlamalı, önce onların teferrüd ettikleri hadisleri rivayet etmelidir. Onların âlî hadislerini ve diğer rivayetlerini işittikten sonradır ki, hadis talebi için başka ülkelere gitmelidir. Bütün meşhur muhaddislerin takip ettikleri yol budur.
d) Hadis tahammülünde işin kolayına kaçmamalı, rivayet şartlarına riayet etmelidir.
e) İşittiği hadislerle amel etmeyi prensip haline getirmelidir. Bu husus, öğrenilen hadisin zekâtı sayılmıştır. Ayrıca hadis ezberlemede en kolay ve sağlam bir yöntem kabul edilmiştir. Vekî, “Bir hadisi hıfz etmek istersen onunla amel et” demiştir. 17
Bilinen bir gerçektir ki uygulama en iyi öğrenim şeklidir. Görerek veya nazarî olarak öğrenilen şeylere nisbetle tatbik edilerek öğrenilen şeylerin unutulmadığı da ayrı bir gerçektir. Bu itibarla hadislerin öğrenilmesi için tatbik edilmesinin, hadis talibinin âdabından oluşu bir yana pratik hayatta da önemli faydalar sağlayacağına şüphe yoktur.
f) Tâlib şeyhine ve kısa bir süre de olsa kendisinden hadis rivayet ettiği muhaddise saygılı olmalıdır. Ayrıca şeyhine güven duymalıdır. Güzel ahlakın iyi bir görüntüsü olan hocaya saygı, aslında ilme saygıdır. Bütün ilimlerde ilmi öğretene gösterilecek saygının ilimden tam manasıyla istifadeye yol açacağı söylenmiştir.
g) Yaşlılık, utanmak veya gurur yüzünden kendisinden daha küçüklerden ilim almaktan çekinmemelidir. Vekî' bir muhaddisin kendisinden büyüklerden, kendi akranlarından ve kendisinden küçüklerden hadis almadıkça mükemmel bir muhaddis olamayacağını söylemiştir. Buhari de gerek yaşça, gerekse hadis ilmindeki yeri itibariyle kendisinden küçüklerden de rivayet etmeyen muhaddisin ilimle ilerleme kaydedemeyeceği görüşündedir, ayrıca Mücahid “Utanan da kibirlenen de ilim öğrenemez” demiştir.18 Hz. Ömer ise “yüzü yumuşak olanın ilmi çok olur” diyerek soru sormaktan kaçınmamayı öğütlemiştir. Hz. A'işe de ilim yolunda utanılın amasını, edebi dahilinde her şeyin sorulabileceğini, Hz. Peygamber'e kadınların özel halleriyle ilgili bazı sorulan çekinmeden soran Ensâr kadınlarını överken söylediği şu sözleriyle belirtmiştir: “Ensâr kadınları ne mübarek kadınlarmış. Hayaları dinlerini öğrenmelerine engel olmadı!”19
h) Hadis talibi işittiği hadislerin zayıf olup olmadığını, her birinin manasını, irabını, ricalinin, müşkil taraflarını ve garib lafızlarının anlamını iyice öğrenmelidir.
i) Meşhur hadis kitaplarının rivayetini tamamlamalıdır. el-Kutubu's-Sitte, Sahih İbn Huzeyme, Sahih İbn Hibbân, Dârimi'nin Süneni, el-Beyhaki’nin es-Sunenu'l-Kubrâsı Ahmed b. Hanbel'in Musnedi, el-Muvatta’, ahkam hadislerine ayrılmış İbn Cureyc, İbn Ebî Arûbe, Sa'îd b. Mansûr, Abdurrezzâk, İbn Ebî Şeybe'nin Musannefleri, hadis talebesinin rivayet etmesi istenen kitaplar olarak gösterilir ve bu eserleri rivayet etmeyenin muhaddis sayılamayacağı söylenir. Hadis talebesi bundan sonra İlel, Tarih, Cerh ve Ta'dil, Garîbu'l-Hadîs konularındaki belli başlı eserleri öğrenmelidir.
k) Rivayet ettiği hadisleri devamlı bir şekilde müzakere etmelidir.
1) Tahsilini tamamladıktan sonra ehil ise rivayetle ve tasnifle meşgul olmalıdır.
Tasniften maksat, hadislerin rivayetine, neşrine, iyice anlaşılmasına yarayacak kalıcı eserler vermektir.
m) Hadis talibi, zamanı geldiğinde kitap tasnif etmeye başlarsa kitabını aceleye getirmemeli, kontrol etmeden neşretmemelidir. Bilmediği hadis ilimlerinde kalem oynatmaktan çekinmelidir. Yazdığı kitabında açık ifadeler, hadisciler arasında bilinen terim ve tabirler kullanmaya özen göstermelidir. Bunların dışında tabirler kullanması doğru bulunmamıştır.

Âdâbu'l-Muhaddis
“Muhaddisin âdabı” anlamını veren bir tabir olup Hz. Peygamber (s.a.s)'in hadislerini, bunların sahih olarak rivayetini ve sahih olmayanlardan ayırd edilmesini konu olarak alan hadis ilmiyle meşgul olan muhaddislerin riayet etmeleri öngörülen esaslara denir. Hadis Usûlü kaynaklarında aynı başlık altında yer alan söz konusu esasların en önemlileri şunlardır:
a) Hadis rivayet edecek veya hadis ilimlerinden birini öğrenmede görev alacak muhaddis, önce iyi niyetli ve ihlaslı olmalıdır. Kalbini dünya gailelerinden temizlemeli; mevki, şan ve şeref dertlerinden uzak kalmalıdır.
b) Tahdise, yani hadis rivayetine olgunluk yaşı denebilecek bir yaşa gelmeden başlamamalı; ihtiyarlamaya başladığında ise rivayeti bırakmalıdır.
Muhaddisin kendisine müracaat edenlere hadis rivayet etmeye başlama zamanı konusunda ayrı görüşler vardır. Sözgelişi, er-Râmehurmuzî'ye göre, rivayetin lâyıkıyla edâ edilebileceği yaş haddi, olgunluk ve bedenî güçlerin kemâle erdiği yaş olan ellidir. Bununla birlikte muhaddisin kırk yaşından sonra tahdise başlaması da yadırganamaz; zira bu yaş da olgunluk yaşıdır. Öyle olduğu için Hz. Peygamber, kırk yaşında peygamber olmuştur. 5
Kadi İyad, er-Ramehurmuzî'nin bu görüşüne itiraz ederek, selef ve daha sonraki nesillerden pek çok muhaddisin henüz olgunluk yaşı sayılabilecek bir yaşa gelmeden sayısız hadis rivayet ederek öldüklerine işaret eder. Ömer b. Abdilaziz'in kırkına varmadan, Sa'id b. Cubeyr ile İbrahim en-Nehai'nin ellisine ermeden öldüklerini de misal gösterir, daha sonra ise İmam Mâlik'in bir rivayete göre yirmi, bir diğerine göre onyedi yaşlarında iken hadis meclisleri akdetmeye başladığını, Rebî-'atur-Rey, İbn Şihâb ez-Zuhrî, İbn Hurmuz, Muhammed İbnu'l Munkedir ve diğer bazı şeyhleri henüz hayattalarken hadis taliplerinin kapısına yığıldıklarını; İmam Şafii'den genç yaşlarında ilim alındığını sözlerine ekler. 6
İbnu's-Salâh'a göre tahdise başlama vakti konusunda er-Râmehurumuzî'nin zikrettiği yaş sınırına diyecek yoktur. Kadı İyad'ın zikrettiği, henüz olgunluk yaşı denebilecek bir yaşa gelmeden taliplerine hadis rivayet edenler ise bu işi hadis ilminde genç yaşta parladıkları, yüksek mevkiler elde ettikleri için yapmışlardır. Açıkça veya hal karinesiyle kendilerinden hadis rivayet etmeleri istenmiş, onlar da kabul etmişlerdir. O halde uygun olan, bir muhaddisin hangi yaşta olursa olsun, ihtiyaç halinde hadislerini rivayet ederek neşretmesidir. 7
Muhaddisin hadis rivayetini bırakması gereken yaş haddi konusunda da alimler arasında birlik yoktur. Rivayete başlama vakti için yaş haddi öngören er-Râmehurmuzî, talebelerine hadis rivayet etmeyi bırakma vakti için de yaş sınırı çizer. Ona göre muhaddis seksen yaşına gelince rivayeti bırakmalıdır; çünkü bu yaş, ihtiyarlığın son haddidir. O yaştan sonra artık teşbih, zikir, Kur'ân okumakla meşgul olmak daha doğru olur. Ancak muhaddis, bu yaşa geldiği halde aklı başında, görüşü kuvvetli, rivayet ettiği hadisleri iyi bilen, onları layıkıyla edâ edebilen, üzerlerine titreyen ve sırf Allah rızası için hasbi olarak rivayette bulunan birisi ise, böylesine hayır dilemekten başka yapacak şey yoktur. 8
er-Râmehurmuzînin, muhaddisin rivayeti bırakması için çizdiği yaş sının da isabetli bulunmamıştır. Gerçekten vücutça zayıf düşmenin ya da akli melekelerin sağlam olup olmamasının kesin bir yaş sınırı çizilemez. Bu yaştan önce ihtilata maruz kalan muhaddisler olduğu gibi, daha yaşlı oldukları halde aklî melekeleri tam olarak rivayete devam edenler de olmuştur. Sahabeden Enes b. Malik, Sehl b. Sa'd, Abdullah b. Ebi'1-Evfâ, daha sonraki tabakalardan İmam Mâlik, el-Leys b. Sa'd, Sufyan b. Uyeyne, Ali İbnu'1-Ca'd gibi muhaddisler seksen yaşını geçtikleri halde rivayeti bırakmamışlardır. Hatta el-Hasen İbnu'l-Arefe, Ebu'l-Kasım el-Beğavî, Ebu İshak el-Huceymî, Kâdî Ebu't-Tayyibi't-Taberi gibi yüz yaşından sonra bile rivayet faaliyetini başarıyla yürütenler olmuştur. Şu hale göre rivayetin bırakılacağı yaş haddinin tayini isabetli görülemez. Bu konuda sahih kabul edilen görüş şudur: Bir muhaddis, ihtiyarlık veya hastalıkla gelen ihtilat ya da bunaklık yahut sonradan görme duygusunu yitirmek sonucu rivayet ettiği hadisleri birbirine karıştırmaktan korktuğu; lafızlarını değiştirmekten endişe duyduğu zaman rivayeti bırakmalıdır. Nitekim Abdurrezzak, Sa'id b. Ebî Arûbe ve daha pek çok sika muhaddisin başına bu hal gelmiştir.
c) Muhaddis, Hadis ilminde kendisinden üstün, dolayısıyla rivayete daha layık başka bir muhaddisin yanında rivayeti bırakmalıdır. Bazı hadis alimleri, bir muhaddisin yaş yahut hadis ilmindeki yeri itibariyle rivayete kendisinden daha layık bir diğer muhaddisin memleketinde hadis rivayet etmesini mekruh görerek aynı konuya dahil etmişlerdir. Rivayete göre İbrahim en-Neha'i ile eş-Şa'bî aynı hadis meclisinde bir araya geldiklerinde İbrahim susar; rivayette bulunmazmış. Meşhur cerh ve ta'dil âlimi Yahya b. Ma'în ise bir muhaddisin kendisinden daha liyakatli birinin bulunduğu yerde hadis rivayet etmesini ahmaklıkla nitelemiştir. 9
Bununla birlikte es-Suyûtî, Hz. Peygamber'in sağlığında fetva veren sahabilerin bulunuşunu delil getirerek rivayete daha layık bir muhaddisin olduğu yerde hadis rivayet etmenin hiç de mekruh sayılamayacağını söylemiştir. 10
d) Bir muhaddisten, aynı yerde bulunan başka bir muhaddisin hadisi olarak bilinen veya kendi isnadından daha âlî bir isnada sahip, yahutta herhangi bir cihetten kendisine tercih edilmesi gereken başka bir muhaddisin hadisini rivayet etmesi istenirse, öbür muhaddise haber vermesi gerekir.
e) Muhaddis iyi niyetli olarak görmediği kimselere de rivayetten kaçınmamalıdır. Bilinmez, iyi niyetli görünmeyen biri, ilerde ihlaslı bir muhaddis olabilir.
f) Muhaddis, ecrini Allah'tan umarak bildiği hadislerin neşrine gayret etmeli; rivayetten kaçınmamalıdır. Bir hadiscinin herhangi bir art niyetle bildiği hadisleri rivayet etmekten kaçınması caiz görülmemiştir. Aksine bildiği hadislerin yayılmasına çalışması hadis aliminin olgunluğuna delil sayılmıştır. Bu görüşte olanlar, Hz. Peygamber'in hadislerin yayılması konusunda söylediklerine dayanırlar.
g) Muhaddis, hadis meclisine gelirken mümkünse boy abdesti, değilse normal abdest almalı, güzel kokular sürünmelidir. Meclisteki yerine vakar ve ciddiyetle oturmalıdır. Talebelerinden biri hadisten başka bir şeyle meşgul olur veya yüksek sesle konuşursa uyarmalı, gerekirse meclisinden çıkarmalıdır. Rivayete göre İmam Mâlik böyle yapar; meclisinde densizlik eden olursa “Cenâb-ı Hak (meâlen) “Ey iman edenler! Sesinizi Allah Resulü'nün sesi üzerine yükseltmeyin” buyuruyor.11 Hz. Peygamber'in hadisleri okunurken sesini yükseltmek, onun sesini bastırmak gibidir” dermiş.
h) Muhaddis, hadis meclisine gelenlerin hepsini kabul etmeli, birini diğerinden ayırmamalıdır.
i) Hadis meclisini Kur'ân-ı Kerim okumakla başlatmalı, tahdîs sonunda okunacak Kur'ân-ı Kerim, hamd, Hz. Peygambere salât ve selâm, duruma göre yapacağı dua ile bitirmelidir, el-Hâkimu'n-Nisâbûrî'nin Ebu Sa'idi'l-Hudri'den rivayet ettiğine göre sahâbîler bir araya gelip aralarında hadîs müzakere ettikten sonra Kur'ân-ı Kerim'den bir sure okuyup dağılırlardı. 12
k) Muhaddis, rivayet ettiği hadisleri acele ve anlaşılmayacak şekilde serdetmemelidir. Hadislerin yanlış imla edilmesi veya hatalı olarak ezberlenmesinin önüne geçilebilmesi bakımından bu hususa riayet edilmesi gerektiğinde hadis alimlerinin görüş birliği vardır. Bu konuda Hz. A'işe'nin bir hadisi delil getirilir. Bu hadiste Hz. Peygamber (s.a.s)'in konuşurken sözlerinin sayılabileceği, açık ve anlaşılır bir şekilde konuştuğu belirtilmiştir.
1) Hz. Peygamber'in ismi geçtiği yerde tasliyede bulunmalı, sahâbî isminden sonra tardiye söylemelidir.
m) Muhaddislerin hadis imlâ meclisleri akdetmeleri müstahab sayılır. Ayrıca hadis meclisinde talebenin kalabalık olması halinde şeyhin okuduğu veya kendisine okunan hadisleri tekrar ederek uzaktakilere duyuran müstemlî denilen birinin görevlendirilmesi de muhaddisler arasında adet olmuştur.

SELMAN SEVEN

{facebook#https://facebook.com/} {twitter#https://twitter.com/}

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *

Blogger tarafından desteklenmektedir.
Javascript DisablePlease Enable Javascript To See All Widget