Resulullah'ın hadislerini mi arıyorsunuz ? Türkiye'nin En Geniş Kapsamlı Hadis Sitesi HZ.MUHAMMED (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) "أَللّٰهُمَّ صَلِّ عَلٰى مُحَمَّدٍ وَعَلٰى اٰلِ مُحَمَّدٍ"
“Bize şiir okudu” mânâsına da gelen bu tabir, hadis rivayet usulleri dahilinde şiir rivayet ederken eda sığası olarak kullanılan lafızlardandır. Talib, rivayet ettiği bir manzumeyi şeyhe kendisi okumak suretiyle (arz) rivayet etmişse eda sırasında enşedenâ fulânun bi-kırâ'atî aleyh; başkasının okumasıyla arz metoduyla almışsa isnadında enşedenâ fulânun kırâ'aten aleyhi eda lafızlarını kullanır.
Neseb kelimesinin çoğuludur. Neseb, sözlükte akrabalık, özellikle baba tarafından kan akrabalığına dendiği gibi bir kabile veya beldeye nisbet manasına da gelir. 219 Hadis usulünde evtânu'r-ruvât ve buldânihim konusuyla ilgilidir ve ravilerin kimliklerinin tayininde başvurulan ilmin adıdır. Tanınmış alimlerin ve genellikle ravilerin nisbet edildikleri kabile veya yerleri, yahut en çok tanındıkları mesleklerini konu olarak alır. Daha sonraki yıllarda ensaba mezhep de eklenmiştir. Özellikle isimleri birbirine benzeyen kişilerin kim olduklarının tayininde ensâb bilgisinin büyük önemi vardır. İbn Sa'd meşhur Tabakâtında sahabeyi yerleştikleri yerlere göre ayırmış, onlardan ilim alan tabiileri ve takibeden birkaç tabaka ricalini aynı metoda göre tasnif etmiştir. İbnu's-Salâh’ın da kaydettiğine göre Araplar, önceleri kabilelerine nisbet edilmişlerdir. İslâm'dan sonra bedevi hayattan şehir hayatına geçilmeye başlanması üzerine yerleştikleri şehir ya da kasabalara nisbet edilerek anılmışlardır. Hatta bir yerden bir başka yere göç edenler için Fulânun el-Misrî summe'd-Dimeşkî misâlinde olduğu gibi iki nisbeti “summe” edatıyla birleştirmek adet haline gelmiştir. Kasabaya nisbet edilenlerin önce o kasabaya, sonra da bağlı olduğu çevreye veya yakınındaki büyük şehre nisbet edilmesi de aynı şekildedir. Ravilerin tanınmasında önemli faydaları olan ensâb konusunda yazılan kitapların en meşhurları, Abdulkerim b. Muhammed es-Sem'ânî'nin Kitâbu'l-Ensâbı ile onun muhtasarı olan Ebu'I-Hasen Ali b. Muhammed İbnu'l-Esîri'l-Cezerî'nin el-Lubâb fî Tehzîbi'l-Ensâb isimli eserleridir. Ensâb kitapları içinde özel olarak muhaddislerin ensabına tahsis edilmiş olanları da vardır. Muhibbud-Dîn Muhammed b. Mahmûd İbni'n-Neccâr el-Bağdâdî'nin Ensâbu'l-Muhaddisîn adlı eseri gibi.
Bk. Mu'ennen. Mu'en'en ile birlikte sözlük manası bakımından “enne” edatı taşıyan “enneli” denilebilecek bir anlama sahipdir. Her ikiside hadis terimi olarak, ravinin isnadında, “Mâlik ani'z-Zuhri enne Saîde'bne'l-Museyyeb kale” misalinde olduğu gibi “enne fulanen kale” diyerek rivayet ettiği hadise denir. Bir ravinin isnadında “enne” edatını kullanarak rivayette bulunması halinde şeyhi ile mülakatı sabitse bu edatın “an” gibi isnadda ittisale delalet edip etmeyeceği konusunda hadis alimleri arasında ihtilaf vardır. İmam Malik'e göre bir ravinin isnadında “an fulânin” demesi ile “enne fulanen” demesi arasında herhangi bir fark yoktur. Şu şartla ki şeyhinden “enne” ile rivayette bulunan ravinin ona mülaki olması ve tedlis yapmayan biri olarak tanınması gerekir. İbn Abdilber de alimlerin büyük çoğunluğunun “an” ile “enne” arasında bir fark görmediklerini nakletmişür. 791 İbn Abdilberr'e göre isnatta ittisale hükmetmek için rivayette kullanılan harflere ve lafızlara itibar edilmez. İttisal ancak mülakat, mücâlese, semâ ve müşahede iledir. Alimler, sahabîye kadar ulaşan muttasıl isnadın “an, enne, kale, semi'tu” lafızlarından hangisiyle gelirse gelsin muttasıl olduğu hususunda birleştikleri için sema'ın tebeyyün etmesinin şart koşulması anlamsızdır. 792 Şu hale göre alimlerin çoğu “enne” ile varid olan isnadın muttasıl sayılacağına kaildirler. Ancak anlaşıldığına göre bu görüşte olan alimler semâ'ın subutu olmasa bile mülakat ve ravinin tedlisden beri olmasını esas almışlardır. İsnadı teşkil eden ravilerin birbirlerinden semâ'ı sahih olunca inkıta açığa çıkmadığı sürece hangi lafızla varid olursa olsun isnad, ittisale hamledilir. 793 Öte yandan Ahmed b. Hanbel ile bazı âlimler “enne” harfinin “an” gibi olmadığı görüşündedirler. Onlara göre “enne” ittisale delalet etmez. Dolayısyle isnadında enne bulunan bir hadis muttasıl olarak rivayet edilmemiş demektir ve munkatı'dır. Şu var ki “enne” ittisale delalet etmezse de aynı hadisin başka tarîktan rivayetinde sema açığa çıkarsa ittisal ile hükmedilir. İbnu's-Salâh İbn Abdilber'den naklen Ebu Bekri'l-Berdîcî'nin de bu görüşte olduğunu kaydettikten sonra Yakûb b. Ebî Şeybe'nin müsnedinde ayırıma delâlet eden bir misal gördüğünü söyler ve şöyle der: Yakub b. Ebî Şeybe Ebu'z-Zübeyr'den, İbnul-Hanefiyye-Ammâr isnadiyle Ammar'ın şu hadisini zikreder: “(Bir gün) Hz. Peygamber (s.a.s) namaz kılarken yanına vardım. Selam verdim. Bana selamımı iade etti. “Yakub bu haberi müsned ve mevsul kılmıştır. Oysa bir başka yerde aynı hadisin Kays b. Sa'd rivayetini Atâ b. Ebî Rabah an İbni'l-Hanefiyye isnadiyle Ammâr'dan şöyle rivayet eder: “Ammar Hz. Peygamber (s.a.s)'in namaz kılarken yanına vardı.” Yakub b. Ebî Şeybe bu rivayeti mürsel olarak nakletmiştir; zira “enne Ammaren merre...” diye fiilî olarak nakletmiş “an Ammarin” dememiştir.”794 İbnu's-Salâh’ın bu misali “enne” nin “an” gibi ittisale delalet etmediği görüşünde olanları destekler gibi görünürse de el-Irâkî tarafından eleştirilmiştir. Âlimimiz şöyle der: “Musannif İbnu's-Salâh'ın “an” ile “enne” arasında fark olduğuna dair Ahmed b. Hanbel ve Yakub b. Ebî Şeybe'den naklettikleri, iksinin de sözlerinden anlaşıldığı gibi değildir. Aslında ne Ahmed b. Hanbel ne de Yakub b. Ebî Şeybe “an” ile “enne” arasını ayırmış değillerdir. Bunun bir başka manası vardır. O mana da şudur: Yakub b. Ebi Şeybe “enne” ile varid olan hadisi mürsel olarak nakletmiştir. O rivayetinin mürsel addedilmesi İbnu'l-Hanefiyye'nin kıssanın hikayesini Ammar'a nisbet etmeyişi yüzündendir. Yoksa İbnu'l-Hanefiyye “inne Ammâren Kale merartu bi'n-Nebiyyi (s.a.s)” diyerek kıssayı nakletseydi rivayet mürsel olmazdı. Hadisin mürsel kılınışının bir sebebi de İbnu'l-Hanefiyye'nin rivayet şeklidir. Şöyle ki, İbnu'l-Hanefiyye Ammâr’ın Hz. Peygamber'in yanına uğradığını görmemiştir. Öyle iken hadisi “enne Ammâren merre” lafzı ile nakletmiştir. Böyle yapmakla o, görmediği bir olayı anlatan kişi durumundadır. Böylece kıssayı nakli bu yüzden mürsel olmuştur. Bu açıktır ve İbnu'l-Hanefiyye'nin “inne Ammâren merra bi'n-Nebiyyi” demesi ile “enne'n-Nebiyye (s.a.s) merra bihi Ammar” demesi arasında fark yoktur; çünkü iki halde de rivayetin mürsel olacağında ittifak vardır. Öte yandan İbnu'l-Hanefiyye hadisi “an Ammar kale merartu...” veya “enne ammâren kale merartu..” diyerek nakletmiş olsaydı durum aksine olurdu; zira her iki ibare de Ammar'a isnad edilmiş olduklarından muttasıldırlar.” 795 el-lrakî’nin anlattıklarına bakılırsa Yakub b. Ebî Şeybe'nin zikrettiği hadis “enne” ile nakledildiği için değil; isnadında olayın kritiğine göre inkıta olduğu için mürseldir; zira “bir ravi bir kıssa veya olay rivayet ettiği zaman bakılır: Eğer Hz. Peygamberle bazı sahabeler arasında geçen bir olayı anlatıyorsa ve o olayın zamanına yetişmiş bir sahabî ise olaya şahit olduğunu bilmesek dahi rivayetinin ittisaline; eğer olayın geçtiği zamana yetişmediğini biliyorsak o takdirde de sahabî mürsel'i olduğuna hükmederiz. Şayet bu ravi tabiî ise o zaman da munkatı olduğuna hükmedilir. Eğer tabiî Sahabî den kendi yetiştiği zamana dair bir kıssa naklediyorsa muttasıldır. Aynı şekilde tabiî vaki olduğu zamana yetişmediği bir olayı sahabîye İsnad ile rivayet ediyorsa bu da muttasıldır.” 796 Yine İbnu's-Salâh'in kaydettiğine göre el-Hatîbu'l-Bağdadî, Ahmed b. Hanbel'in “an” ile “enne” arasında fark olduğu görüşüne şu iki hadisi misal vermiştir: “Hz. Ömer'den, Hz. Peygamber'e “bizden biri cunub olarak uyuyabilir mi?” diye sormuş...” 797 İbnu's-Salâh bu iki hadisden birincisinin görünüşe göre Hz. Ömer'in İkincisinin ise İbn Ömer'in müsnedi olduğunu söyleyerek “enne” ile “an” arasında fark olduğu görüşünde olanlara katılmadığı intibaını uyandırmaktadır. Son olarak şunu da söylemek gerekir ki es-Suyûtî'nin belirttiğine göre daha sonraki devirlerde şark alimleri “enne” yi icazet yoluyla alman hadislerin rivayetinde çok kullanmışlardır. Mağrib alimleri ise “an” ve “enne” lafızlarının ikisini de sema ve icazette birlikte kullanmışlardır.