Resulullah'ın hadislerini mi arıyorsunuz ?
Türkiye'nin En Geniş Kapsamlı Hadis Sitesi
HZ.MUHAMMED (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)
"أَللّٰهُمَّ صَلِّ عَلٰى مُحَمَّدٍ وَعَلٰى اٰلِ مُحَمَّدٍ"

Latest Post

Esbâbu'l-Cerh
Bk. Cerh Sebepleri
Ravilerin cerhine sebep olan hallerdir. Daha çok rivayetle ilgilidir. Bellibaşlıları şunlardır.
1. Kizb. (Yalancılık)
2. Sefeh veya sefahet
3. Bidat ve hevâ
4. İhtilat ve teğayyür
5. Rivayetleri arasında şâz, münker ve garîb hadislere fazla yer vermek
6. Kesretu'l-galat (Rivayetlerinde fazla hata yapmak)
7. Gaflet (Rivayet ettiği hadislerden gafil olup ne rivayet ettiğini bilmemek)
8. Telkin (telkin altında kalmak)
9. Rivayet ettiği hadislerin yalan olduğunu bilmemek
10. Mülâki olmadığı şeyhten arada vastta olmadan rivayette bulunmak
11. Kitabı kaybolduktan sonra başkalarına ait kitaptan rivayette bulunmak.
12. Hadis rivayetinde hatasını düzeltmemek.
13. Tedlis yapmak.
Bu haller ravinin cerhedilmesine sebep teşkil eder. Daha çok rivayet usulüyle ilgili olan bu cerh sebeplerinin dışında başka haller de bulunabilir. Bunlar ravinin dinî ve ahlakî durumlarıyla ilgili olabilir. Mesela Mü’min görünen, fakat gayeleri müslümanlar arasına fitne ve fesat sokmak, İslâm'ı yıkıp parçalamak olan zındıklar, elbette hadisleri reddedilen kimselerdir. Bunun gibi ahlak seviyeleri düşük olan kimseler de, bu yönden cerh edilerek rivayetleri terkolunur. Bütün bunlar, Hz. Peygamberin hadislerini her türlü tahrif ve tashifden korumak için alınan tedbirlerdendir.

Esbâbu Vurûdil-Hadîs
Esbâbu'l-hadîs de denir. Hadislerin söyleniş, bir fiil bildiriyorsa işleniş sebeplerini konu olarak alan ilim dalının adıdır. Kur'ân-ı Kerim için esbabı nüzul ne ise hadisler için esbabu vurüdi'l-hadîs odur.
Hadislerin bir kısmı bazı olaylar üzerine, bir kısmı da sorulan sorulara cevap olarak varid olmuştur. Gerek bu olaylar, gerekse sahabilerin çeşitli vesilelerle sordukları sorular, olay üzerine söylenen sözün ya da soruya verilen cevabın sebeb-i vurüdunu teşkil eder. Misal vermek gerekirse şu hadis üzerinde durulabilir: “Birini tıraş ettiğinizde ya saçını tamamen kesin; da da tamamını bırakın.” 237Bu hadisin söyleniş sebebi, Hz. Peygamber (s.a.s)'in saçının bir kısmı kesilmiş, bir kısmı bırakılmış bir çocuk görmesidir. Bu olay üzerine bu sözleri söyleyerek saçın bir kısmını kesip bir kısmını bırakmayı men etmiştir. Sahabilerin “hangi şey efdaldir? Hangi ameli işlersem Cennet'e girerim? Hangi müslüman hayırlıdır? En büyük günah hangisidir?” gibi yüzlerce sorusu da sebebi vurûddur ve Hz. Peygamberin verdiği cevaplarla birlikte hadis metinleri arasında yer almıştır.
Hadislerin vürud sebebini bilmek son derece önemlidir; çünkü sebebin bilinmesiyle her şeyden önce mesele aydınlığa kavuşur. Hz. Peygamber'in söylediği sözlerin taşıdığı hükümler umumi midir, hususi midir? Vücuba mı nedbe mi delalet eder? Bu ve öteki önemli hususlar açıklık kazanır. Dolayısiyle hadisten hüküm çıkarmak bir ölçüde kolay hale gelir.
Diğer taraftan sebeb-i vürudun bilinmesi hadisin etraflı bir şekilde ve kolayca anlaşılmasını sağlar. Benzer bir meseleye tatbik edilerek hüküm çıkarılmasını kolaylaştırır.
Esbabu vurûdi'l-hadîs konusunda Abdullah İbni'l-Huseyn el-Ukberî'nin ve Ebu Hâmid Kûtâh el-Cübârî'nin birer kitabı vardır. 238es-Suyûtî de aynı konuda bir kitap tasnif etmişse de tamamlayamamıştır. 239Bugün için esbâbu'l-hadîs konusunda elde bulunan tek kitap İbn Hamze ed-Dimeşkî'nin el-Beyân ve't-Ta'rîf fî esbâbi Vurûdi'l-Hadîsi'ş-Şerîf isimli eseridir.

Esânid
Bk. İsnad.
Sözlükte “İf’al” babından mastardır. Lazım (geçişsiz) ve müte'addi (geçişli) manalarıyla kullanılır. Buna göre dağa çıkmak veya çıkarmak, yaslamak veya yaslanmak, desteklemek, dayanak yapmak anlamlarında kullanılır. Hadis terimi olarak isnad, kısaca bir hadis veya haberi söyleyenine nisbet etmeye denir. Bir hadisi başkasına nakleden ravi, onun kimden işittiğini veya kimden aldığını, aldığı kimsenin kimden naklettiğini bazı özel tabirler kullanarak muhakkak belirtir. Böylece hadisin ilk kaynağı olan Hz. Peygamber (s.a.s)'e ulaşıncaya kadar kesiksiz bir nakil zinciri kurulur. Böyle bir nakil zinciri kurmaya isnad adı verilir. Bir hadis, bütünüyle iki kısmından meydana gelir. Bunlardan birincisi sened, ikincisi metindir. Sened, hadisin Hz. Peygamber'e kadar ulaşan rivayet zincirini oluşturan ravilerdir. Ravilerin isimlerini haddesenâ, ahberanâ, enbe'enâ, an, enne ve benzeri eda lafızlarıyla zikretmeye ise isnad tabir edilir. Meselâ, “...Hz. Peygamber (s.a.s) “Bazınız, bazınızın alışverişi üzerine (pey sürerek) alışveriş etmesin” buyurdu” hadisinde 508 İmam Mâlik'in hadisin metnini ahberanâ an, enne lafızlarıyla Hz. Peygamber'e kadar ulaştırması isnadıdır. İsnad, Hadis ilminin üzerine döndüğü, yalnız müslümanlara has bir sistemdir. Abdullah İbnu'l-Mübârek “İsnad dindendir. İsnad olmasaydı dileyen dilediğini söylerdi” demiştir. 509İsnadın dinî bir yönü olduğunda hemen hemen bütün âlimlerin ittifakı vardır. Diğer taraftan İbn Hazm'a göre Allah, hadisin Hz. Peygamber'e varıncaya kadar sikanın sikadan rivayet ederek muttasıl bir şekilde naklini öteki ümmetlerden çok müslümanlara has kılmıştır. Her'ne kadar Yahudilerin çoğunda irsal veya i'dal nevinden rivayetlere rastlanırsa da bunlarla Hz. Musa'ya bizim Hz. Muhammed'e yakınlaşmamız gibi yakın olamazlar. Hatta Hz. Musa ile aralannda otuz asırlık bir zaman olan devre kadar giderler. Ancak Şem'un ve devrinde yaşayanlara kadar ulaşır, orada kalırlar. Hristiyanlara gelince onların ellerinde de kadın boşamanın haram olduğuna dair haber hariç tutulursa isnad vasfına sahip hiçbir haber yoktur. Yalancılara ya da kim oldukları belirsiz kimselere isnad edilen haberlerse gerek yahudilerde, gerekse hristiyanlarda bol miktarda mevcuttur. Yahudilerde bizim sahabe ve tabiîn kavilleri gibi aslmda bir peygamberin arkadaşlarına veya onlara tabi olan birine ulaşmak suretiyle naklettikleri sözler de yoktur. Hristiyanların Şem'un ve Pol'den yukarıya ulaşmaları da imkan haricidir. Ebu Ali el-Ceyyânî'ye göre ise Cenâb-ı Hak müslümanlara, önceki ümmetlere vermediği üç şey tahsis etmiştir: isnâd, ensâb, i'râb. el-Hakîm'in ve diğer bazı muhaddislerin Mataru'l-Verrak'tan rivayet ettiklerine göre “ev esaretin min ilmin” nazmına 510isnad manası verilmiştir. 511 Denilebilir ki, hadis rivayetinde isnad tatbikatı sahabe devrinde başlamıştır. Nitekim ilk halife Hz. Ebu Bekr, torunundan miras isteyen ninenin miras hakkının olup olmadığını bilmediğini söylemesi üzerine Muhammed b. Mesleme Hz. Peygamber (s.a.s)'in nineye altıda bir hisse takdir ettiğini söyleyince Hz. Ebu Bekr'in bunu başka bilen olup olmadığını sorduğu tarihî bir gerçektir. İkinci Halife Hz. Ömer de istizan hadisini rivayet eden sahabî Ebu Musa'dan delil istemiş, bu arada Hz. Peygamber'in o sözlerini duyan başka sahabinin bulunup bulunmadığını araştırmıştır. 512Bunlar ilk isnad tatbikatları olarak görülür. Sahabîler, rivayet ettikleri hadisleri Hz. Peygamber'den işitmiş veya fiilini görmüş olduklarından onların isnad tatbik ettiklerinden bahsetmek oldukça zordur. Öte yandan sahabenin hepsi uduldür. Yani adalet sahibi insanlardır. Hz. Peygamber (s.a.s)'den işitmedikleri bir sözü, görmedikleri veya görenden öğrenmedikleri bir fiili ona nisbet ederek rivayet etmelerine imkân düşünülemez. Sahabeden sonraki tâbiî'ler nesline gelince durum değişir. Bu devirde Hz. Osman'ın şehit edilmesiyle karışıklıklar başgöstermiş, devam eden siyasî ve içtimaî olaylar sonunda müslümanlar gruplara ayrılmıştır. Bu gruplaşma sonucu hadis uydurma faaliyetleri başlamıştır. Böyle bir durum karşısında Hz. Peygamber (s.a.s)'in ağzından hadis uydurmanın önüne geçilebilmesi için isnad tatbikine başvurmak zorunda kalınmıştır. Muhammed b. Şîrîn bu konuda şunları söylemiştir: “Başlangıçta kimse isnad sormuyordu. Ne zaman ki fitne zuhur etti (hadis rivayet edenler) bize hadis aldıklarınızın isimlerini söyleyiniz” demeye başladılar. Hadisi rivayet edene bakılıyor; ehli sünnetten ise hadisi alınıyor, bid'a ehlinden ise hadisi alınmıyordu.” 513Demek oluyor ki, Hz. Osman'ın şehit edilmesiyle başlayan olaylar üzerine müslümanların gruplaşması ve ortalıkta hadis diye hayli rivayetin dolaşması üzerine hadisi nakledenin onu kimden aldığını açıklaması istenmeye başlamıştır. İşte bu olay, isnad tatbikatının başlangıcı sayılır. Şu da var ki İbn Sîrîn'in bu sözleri fitneden önce isnadın bilinmediğine delâlet etmez. Ancak hadis ıstılahlarının yerleşmesinden sonraki manasiyle ilk isnad tatbiki siyasi olaylar üzerine başlamıştır denilebilir. Diğer taraftan Müslim mukaddimesinde nakledilen bir haber de aynı konuya ışık tutacak mahiyettedir: “Mücâhid'den rivayet edildiğine göre demiştir ki, “Buşeyr el-Adevî bir gün İbn Abbâs'ın yanına gelerek “Hz. Peygamber şöyle buyurdu; Allah Resulü şöyle dedi...” diye hadis rivayet etmeye başladı. İbn Abbas onun ne hadis rivayet etmesine aldırıyor, ne de ona bakıyordu. Bunun üzerine Buşeyr “İbn Abbâs, dedi; görüyorum ki sözlerimi dinlemiyorsun. Ben Hz. Peygamber (s.a.s)'den hadis rivayet ediyorum, sense kulak bile vermiyorsun.” İbn Abbas Buşeyr'e şu cevabı verdi: “Bir zamanlar bizler (yalancılığın görülmeye başlamasından önceki günlerde) birinin “Hz. Peygamber (s.a.s) buyurdu ki...” dediğini duyduk mu gözlerimiz hızla ona döner, ne dediğine kulak verirdik. Ne zaman ki insanlar güçlü ve arık develere binmeye başladılar (sağlam hadisler gibi uydurma hadisleri de rivayet eder oldular) artık insanlardan, bildiklerimizden başkasını almaz olduk.” 514 Şu hale göre isnad, Raşid Halifeler devri sona erip İslâm toplumunun gruplaşmaya başlamasından sonra müslümanlar arasında bol miktarda yayılan mevzu hadislerin görülmeye başlaması üzerine çıkmış ve tatbik edilmeye başlanmıştır. Birinci hicri asrın sonlarına doğru artık iyice yerleşmiştir. Yalnız hadisler değil, öteki haber ve eserler de isnadla rivayet edilir olmuştur. Yukarıda adı geçen İbn Şîrîn “Bu ilim dindir. Dinini kimden aldığına dikkat et” diyerek hadislerin dinin ta kendisi olduğunu, hadis rivayet edenlerin onları kendilerine nakledenlere dikkat etmeleri gerektiğini vurgulamıştır. İbn Şihâb ez-Zuhrî de “Kale Resûlullâh” diyerek irsal yapan İbn Ebî Ferve'yi uyarmış ve “hadisini niçin isnada bağlamıyorsun da bize ipi ve halkası olmayan hadisler rivayet ediyorsun?” demiştir.515 Sufyanu's-Sevri de isnadın Mü’minin silahı olduğunu söylemiştir. 516 İsnad tatbikatının her önüne gelenin hadis rivayet etmesini, dolayısiyle hadise yalan karışmasını geniş çapta önlediğine şüphe yoktur. Bunun yanısıra senedi teşkil eden ravilerin kimlikleri, halleri, güvenilir olup olmadıkları, hadis rivayetine engel teşkil eden hallerinin bulunup bulunmadığı gibi önemli noktalar araştırma konusu yapılmıştır. Buradan ise Rical, Cerh ve Ta'dil gibi ilimler doğmuştur. Herbirine dair kitaplar yazılmak suretiyle Hadis İlmi geniş çapta gelişme kaydetmiştir. Tesbit edilen kaidelerede hadis metodolojisi zengin bir kültür oluşturmuştur. Bütün bunların temelinde isnadın yattığını söylemek gerçeği bir başka yönüyle aksettirmek olur.

SELMAN SEVEN

{facebook#https://facebook.com/} {twitter#https://twitter.com/}

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *

Blogger tarafından desteklenmektedir.
Javascript DisablePlease Enable Javascript To See All Widget