Resulullah'ın hadislerini mi arıyorsunuz ?
Türkiye'nin En Geniş Kapsamlı Hadis Sitesi
HZ.MUHAMMED (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)
"أَللّٰهُمَّ صَلِّ عَلٰى مُحَمَّدٍ وَعَلٰى اٰلِ مُحَمَّدٍ"

Latest Post

İcazet
Türkçede icaze de denilen icazet, sözlükte bir adamı bir yerden öteye savuşturmak, tarlayı yahut hayvanı suvarmak için su vermek manasındadır. Bu nesneyi reva ve akla uygun görmek, destur vermek, münasip tutmak, emri yerine getirmek, bir maddenin caiz olduğuna imza koymak, bir yerden geçip gitmek gibi muhtelif manalarda kullanılır. 424 İlimde icazet, arabm hayvan ve ekin suladıkları su manasına “cevzu'1-mâ” tabirinden alınmadır. Bir kimse diğerinden hayvanını veya tarlasını suvarmak için su isteyip de aldığında isteceztu fulânen fe-ecâzenî (falancadan su istedim; verdi) der.425 İlim talibinin âlime başvurup ondan ilim istemesi, âlimin de ona ilim aktarması bu manadan ıstılah olmuştur. Hadis Usulünde icazet, tahammülü'1-ilm veya tahammulu'l-hadîs denilen hadis rivayet metodlarından biridir. Semâ, arz (veya kıraat) den sonra üçüncü sırayı alır. İcazet semâ' ya da arz yani şeyhden işitme veya şeyhe sunma olmaksızın bir muhaddisin rivayet ettiği hadislerin tamamını veya bir kısmını talibin rivayet etmesine izin vermesi olarak tarif edilir. Açıklamak gerekirse kaide olarak tâlib denilen ravi, hadislerini rivayet etmek istediği şeyhe başvurarak onun şeyhlerinden rivayet etmiş olduğu hadislerin hepsini veya bir kısmını -mesela sadece kitabında yazılı olanlarını- rivayete izin ister. İcazetin sahih olması için konulmuş kaidelere riayet şartiyle şeyh, o ravinin rivayet hakkını istediği hadislerini rivayet etmesine izin verir. Böylece hadis tahammülü gerçekleşmiş olur. İcazet veren şeyhe mucîz, şeyhden icazet yoluyla rivayet edilen hadis ya da habere mucâz, şeyhinden icazet metoduyla hadis rivayet etmiş olan talibe ise mucâzun-leh adı verilir. İcazetin kaideleri dahilinde gerçekleşmesi için önce muciz denilen ve hadislerinin rivayet edilmesine izin veren şeyhin icazete konu olan hadisleri iyi bilmesi aranır. Bunun gibi mucâzun leh de ilim ehlinden olması gerekir; zira icazet, sema ile arzın altındadır ve sırf ilim ehline kolaylık olması bakımından ihtiyaca binaen verilmiş bir ruhsattır. Buna bağlı olarak İmam Mâlik, icazet veren şeyh ile hadislerini rivayete izin verdiği talibin ilim ve ehliyet sahibi olmalarını şart bile koşmuştur. İcazet eğer yazılı olarak verilmiş ise şeyhin bunu sözle de belirtmesi münasiptir. Yalnız yazılı olarak verilmiş olan icazet sahih ise de hem yazılı olarak, hem de sözle verilmiş olan icazetten daha aşağı derecededir. Hadisciler, Fakihler ve usul âlimlerinden bir grup icazet yoluyla hadis rivayetinin caiz sayılmasına karşı çıkmışlar; bu yolla rivayet edilen hadislerle amel etmenin caiz olmadığını ileri sürmüşlerdir. İbnu's-Salâh'ın kaydettiğine göre içlerinde el-Huseyn b. Muhammed, Ebu'l-Huseyn el-Mâverdî'nin de bulunduğu bir grup Şafiî âlim bu görüştedirler. İmâm Şafiî'den gelen iki rivayetten biri de bu doğrultudadır. Bu görüşte olanlar “icazet caiz olsa, ilim talebi uğruna yapılan bunca seyahatler batıl olurdu, demişlerdir. Muhaddislerden İbrahim b. İshak el-Harbi, Ebu'ş-Şeyh lakabiyle meşhur Abdullah b. Muhammed el-Isbehanî, Ebu Nasri'l-Vâilî gibi âlimler de aynı görüştedirler. Bunlara göre muhaddisin “benden rivayet etmene izin verdim” demesi, “sana şeriata göre caiz olmayan bir iş için izin verdim” manasına gelir. Oysa İslâm Şeriatı işitilmeyen bir haberin rivayetini mubah saymaz.” 426 Bazı rivayetlere göre icazet yoluyla rivayeti caiz görmeyenler arasında İmâm Şâfîî'den başka Ebu Hanîfe, Ebu Yusuf, İmam Mâlik de vardır. Hanefî bir âlim bu konuda şöyle diyor: “Bir başkasına benden işitmediğin hadisleri rivayet etmene izin verdim” diyen biri bir manada” benim ağzımdan yalan söylemene müsade ediyorum” demiş gibi olur.” 427İbn Hazm'a göre icazet bid'attir. Daha sonraki zahirîlere göre ise icazetle rivayet edilen hadisler mürsel veya mechûl ravilerden rivayet edilmiş hadisler mesabesindedir. Şu halde onlarla amel edilemez.428 Buna karşılık icazet yoluyla hadis rivayetini caiz, bu yolla rivayet edilen hadislerle amel etmenin mubah olduğu görüşünde olanlar da vardır. el-Hatîbu'1-Bağdâdî icazeti kabul edenlerin daha çok olduğunu söylemiştir. İbnu's-Salâh ise hadis alimlerinin çoğunlukla kabul ettikleri ve uygulamada esas aldıkları görüşün icazetin caiz olduğu görüşü olduğunu söylemiştir. 429 İcazet yoluyla hadis rivayetini caiz görenler Hz. Peygamber'in bir uygulamasını delil olarak alırlar. Buna göre Hz. Peygamber (s.a.s) Abdullah b. Cahş'ı Nahle denilen yere göndermiş ve “Bize Kureyş'ten bir haber getirinceye kadar orada kal” demiş; haram ayda olduklarından savaş emri vermemiştir. Abdullah'a nereye gideceğini bildirmeden önce mühürlü bir yazı vererek “Adamlarınla beraber çık. İki gün gittikten sonra yazıyı aç, bak. Sana emrettiklerimi yap. Adamlarından kimseyi seninle gitmeye zorlama” buyurmuştur. Abdullah iki gün gittikten sonra Hz. Peygamber'in emirnamesini açmış; “Nahieye kadar gidip Kureyş hakkında bilgi edinerek kendi sine ulaştırmasını” emrettiğini öğrenmiştir. Mektubu okuyup emri öğrenince adamlarına” Hz. Peygamber'in emri baş üstüne... Ben O'nun emrini yerine getirmek üzere yola devam edeceğim. Şehit olmak isteyen benimle gelsin. Benimle gelmek istemeyen geri dönsün; çünkü Hz. Peygamber “İçinizden kimseye karşı zor kullanmaktan men etti” demiştir. Bu sözler üzerine adamlarının hepsi onunla birlikte yola devam etmişlerdir. 430Bu hadise bazı âlimlere göre icazete, bazılarına göre ise münâvele ile icazete delildir. El-Hatîbu'1-Bağdâdî'ye göre, el-Hasenu'l-Basri, Nâfi, İbn Şihâb ez-Zuhrî, Rebîa b. Abdirrahman, Yahya b. Saîd el-Ensârî, Katâde, Mekhûl, Ebân İbn Ebî Ayyaş, Eyyubu's-Sahtiyânî, Hişam b. Urve, Yahya b. Ebî Kesir, Mansûr İbnul-Mu'temir, Ubeydullah b. Ebî Ca'fer, Hayve b Sureyh, Şu'ayb b. Ebî Hamze, el-Evzaî, İbn Ebi Zi'b, Mâlik b. Enes, Sufyan es-Sevrî gibi mütekaddimîn, icazeti kabul eden ve icazetle rivayet edilen hadislerle amelin sahih olduğu görüşünde olan alimlerdendir. 431Bu görüşte olanlar Hz. Peygamberin tatbikatından ve sahabe ile mütekaddim âlimlerden misaller gösterirler. Konuyu uzatmamak için bunları vermekten vazgeçildi. Şu da var ki icazetten hoşlanmayanlar bu rivayet yolunun ilim elde etmek uğruna hiçbir meşakkate katlanmaksızın kolayca hadise konmak sayılacağı için itiraz ederler. Nitekim İmânı Mâlik'e bir âlimin birine bir kitap vererek “Bu benim kitabımdır. Onu al ve içindekileri benden rivayet et” demesini nasıl karşıladığı sorulunca “Ben bunu caiz görmüyorum. Yapanlar da hoşuma gitmiyor. Bu şekilde hadis almak isteyenler ancak kısa zamanda çok hadis elde etmek istiyorlar” demiştir. 432Onun bu sözleri ehil olmayan, ilim uğruna sıkıntıya girmeyen, meşakkate katlanmak ve ilme hizmet etmek istemeyen birine icazet yoluyla hadis rivayetinin yerinde olmadığını belirtmek üzere söylenmiştir. Bu yüzden O, böyle birine icazet vermek istemediği zaman “Biri Kiliseye hizmet etmeden papaz olmak sevdasında” der; ve bunu hadis talebi uğruna zorluk çekmeden, seyahat güçlüklerine katlanmadan ülkesinin fakihi, şehrinin muhaddisi olmak isteyenler için mesel olarak irad ederdi. 433 Lehinde veya aleyhinde neler söylenmiş olursa olsun, icazetin hadis rivayetini kolaylaştırdığına şüphe yoktur. Öte yandan aynı usulle hadis elde etmek imkanı hadis talebi uğruna yapılan meşakkatli yolculukları da geniş ölçüde azaltmıştır. İcazet çeşitlerine gelince, el-Hatîbu'l-Bağdâdî birbirlerine yakın olanları ayırmaksızm beş; İbnu's-Salâh ve ona tâbi olarak en-Nevevî yedi çeşit icazet izah ederler. 434 Bunların belli başlıları İbnu's-Salâh’ın tertibine göre, icâze li muayyen fî muayyen; icaze-li muayyen fî gayri muayyen; icâze âmme, icâze li'l-mechûl; icâze li'1-ma'dûm, icâze mâ lem yesma'hu'l-mucîz, icâzetu'l-mucâz. Üzerinde hayli söz edilmiş rivayet metotlarından icazet yoluyla alınmış hadislerin edasında kullanılan lafızlar değişiktir. Bir kısım alimler bu konuda icazet açıklamak kaydiyle haddesenâ icâzeten, ahberanâ icâzeten, enbe'enâ icâzeten gibi eda lafızlarını kullanmışlardır. İmam Evzâ'î misali kimi hadisciler de habberanâ gibi özel lafızlar kullanmayı tercih etmişlerdir

İcâze Mukterine Bi'l-Munâvele
Münavele yani, rivayete esas olan hadislerin yazılı olduğu kitabı elden vermekle birlikte verilen icazet çeşididir. Şeyh, muayyen bir talibe icazet verirken mucâz olan kitabı da elden verir ve eceztu leke en terviye annî hâze'l-kitâbe (bu kitabı benden rivayet etmen için sana icazet verdim) der. Böylece talibin o kitapta yazılı olan hadisleri rivayet etmesine izin vermiş olur. Münaveleye bağlı icazette şeyh başka yerde, talib başka yerde olabilir. Bu takdirde şeyh, rivayete esas olan kitapla birlikte bir de yazılı icazet gönderir. Böyle icazete münavele ile icazet denildiği gibi mukâtebe ile icazet de denir. Her iki metot geniş çapta uygulanmıştır. Münavele ile birlikte icazet, mucâz belli olduğu cihetle münavelesiz icazeten daha sahih sayılmıştır.

İcâze Mücerrede Ani'l-Munâvele
Kısaca münavelesiz icazet, elden vermek olmaksızın verilen icazet manasınadır. İcazet şekillerinden biridir. Hadis şeyhinin hadislerinin yazılı olduğu kitabı elden vermesi söz konusu olmadan sadece rivayetine izin vermesi şeklinde uygulanmıştır. Asıl itibariyle şeyhin muayyen bir kimseye muayyen bir hadis kitabını rivayet etmesi için izin vermesinden ibarettir. (Bk. icâzetu'l-mu'ayyen li-mu'ayyen fi'1-muayyen). İcazete konu olan hadislerin yazılı olduğu kitabı elden vermeksizin yalnızca rivayetine izin vermenin değişik uygulamaları vardır, söz gelimi şeyh, muayyen bir talibe eceztu leke'l-kitâbe'l-fulânî (falancaya ait kitabı rivayet etmene izin verdim), veya eceztu leke me'ştemelet aleyhi fihristi hâzihî (şu fihristimin şamil olduğu yazılı metinleri rivayetine izin verdim) gibi bir eda lafzı kullanarak belirli kimseye belirli kitaptaki hadislerin rivayetine icazet verir. Bazen mucâzun leh belirtildiği halde mucâz belirtilmeden icazet verilir. Bir başka deyişle şeyh söz gelimi, eceztu (leke) cemî'a mesmû'âtî (işitmiş olduğum bütün hadisleri rivayet etmen için (sana) icazet verdim) veya benzeri lafızlarla muayyen birine belirlenmemiş şeyleri rivayet etmesi için icazet verir. (Bk. İcâze li-mu'ayyen fî gayri mu'ayyen). İcâze âmme, icâze li'1-mechûl, icâze mu'allaka, icâze li'l-mâdûm dahil olmak üzere münavelesiz icazetin başka şekilleri de vardır. Şeyhin henüz işitmemiş veya almamış olduğu hadisleri işittikten ya da aldıktan sonra rivayet etmesi için birine izin vermesi; eceztu leke mâ sahha ve mâ yesihhu indeke min mesmû'âtî (sence sahih olan veya sıhhati sonradan açığa çıkacak mesmuatımı rivayet etmene icazet verdim); eceztu leke mucâzâtî, eceztu leke mâ ucîze lî rivâyetuhü (rivayeti için bana icazet verilen hadisleri rivayet etmene izin verdim) gibi eda lafızlarıyla verilen icazetler münavele olmadan icazetin değişik uygulamalarıdır. Sonucu uygulama icazetle rivayet edilen hadislerin yine icazetle başkasına rivayetidir. Bunun üzerinde hayli münakaşalar edilmiştir. Bununla birlikte İslâm âlimlerinin çoğunluğu bu kabil icazetin caiz olduğu görüşündedirler. Hatta üç veya dört nesilden ravılerin birbirlerinden hep icazetle nvayet etmelerini caiz görenler bile olmuştur. Hangi şekilde uygulanırsa uygulansın, münavelesiz icazetin caiz olup olmadığı konusunda ihtilaf vardır. Alimlerin büyük çoğunluğuna göre bu yolla rivayet caizdir. Bir rivayete göre İmam Şâfıî buna kail olmuştur. Nitekim el-Huseyn b. Ali el-Kerâbisî, kitaplarını kendisine arzetmek istediğinde dinlemeye lüzum görmeyerek “git ez-Za'ferânî'nin kitaplarını al, istinsah et. İşte sana kitaplarımı rivayet etmen için icazet veriyorum” demiştir. İcazeti caiz görmeyenlere göre haliyle münavelesiz icazet de caiz değildir.

SELMAN SEVEN

{facebook#https://facebook.com/} {twitter#https://twitter.com/}

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *

Blogger tarafından desteklenmektedir.
Javascript DisablePlease Enable Javascript To See All Widget