Resulullah'ın hadislerini mi arıyorsunuz ? Türkiye'nin En Geniş Kapsamlı Hadis Sitesi HZ.MUHAMMED (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) "أَللّٰهُمَّ صَلِّ عَلٰى مُحَمَّدٍ وَعَلٰى اٰلِ مُحَمَّدٍ"
İcazetin beşinci nevidir ve tayin edilmiş yahut edilmemiş bir kimsenin arzusuna bırakılmış şeklidir. Böyle bir icazeti şeyh eceztu li-men yeşâ'u fulânun (falanın dilediği kimseye (veya kimselere) icazet verdim) gibi bir eda lafzı kullanarak verir. Hadislerinin rivayet edilmesi iznini kendi insiyatifinden çıkararak bir başkasının arzusuna bırakır. İbnu's-Salâh'a göre bu kabil icazette rivayeti şarta bağlamak ve mucâzun lehin cehaleti söz konusudur. Bu itibarla kuvvetli olan görüşe bakılırsa caiz değildir. Nitekim öyle olduğundan buna ta'lîku'l-icâze (icazeti başkasının arzusuna bırakmak da denilmiştir. Şafii âlimlerden Ebu't-Tayyibi't-Taberî bu görüştedir. Gerekçesi, mechûl bir kimseye icazet kabilinden olmasıdır. Bu yönden tıpkı mucâzun lehi tayin etmeden eceztu li-ba'di'n-nâs veya eceztu ba'da'n-nâs (bazılarına icazet verdim) gibi bir ifadeyle icazet vermeye benzer. Dolayısiyle batıl olur. Batıl olmasının bir sebebi de vekâleti ta'lik etmeye benzemesidir. İcazetin şarta bağlanmış olması da icâze li'1-mechûlün sahih sayılmayış sebeplerindendir; zira kaide olarak cehaletin ifsat ettiğini şarta bağlamak da ifsat eder.422 Bununla birlikte hanbelî âlimlerden Ebu Ya'la İbni'l-Ferrâ ile mâlikilerden Ebu'l-Fadl Muhalled b. Ubeydillah b. Umrûs bu nevi icazeti caiz görümşlerdir. İbn Umrûs'a göre muallak icazette her ne kadar cehalet varsa da, bu cehalet, isteğine bırakılan kimsenin dilemesi halinde kalkar, mucâzun leh tayin edilmiş olur. Bu itibarla batıl olması lazım gelmez. Hanefîlerden Ebu Abdillah'a göre ise bu türlü icazetin muallak bırakılmış vekâlete kıyas edilmesi sahih değildir; zira vekil, kendisine vekâlet verenin azletmesiyle vekâletten düşer, oysa mucâzun leh, icazet verenin rücu etmesiyle rivayetten men edilmiş olmaz. 423 İcazet veren şeyh bazen icazet verdiği kişiyi belirtmekle birlikte rivayeti onun arzusuna bırakır. Bu da bir nevi icâze mu'allaka sayılır. Böyle durumda mucîz, eda sırasında eceztu fulânen in şâ'e'r-rivâye (falancaya rivayet istediği takdirde icazet verdim) gibi bir eda lafzı kullanılır.
Bk. İcâze li'l-mechûl. İcazet çeşitlerinin dördüncüsü olup icâze meçhule adiyle de bilinir. İsmi ve mahiyeti belirlenmemiş meçhul bir kitabı rivayet etmesi için belli bir şahsa yahut belirli bir kitabı rivayet için meçhul bir şahsa icazet vermek şeklinde uygulanmıştır. İlk uygulama icâze li'l-Mu'ayyen bi'1-mechûl; ikincisi ise icâze li'1-mechûl bi'1-mu'ayyen isimleriyle bilinir. Meçhule veya meçhul için icazet verirken şeyh, söz gelimi, birkaç sünen kitabı rivayet etmiş de hangisinin rivayetine izin verdiğini açıklamaksızın eceztuke kitabe's-sunen (sana sünen kitabını rivayet etmene izin verdim) yahut eceztu (leke) (ba'da) mesmû'âtî (işitmiş olduğum hadislerin bir kısmını rivayet etmene icazet verdim) yahutta ismiyle nisbeti müşterek birkaç kişiden hiçbirini tayin etmeden mesela “Eceztu li-Muhammed b. Hâlid ed-Dimeşkî” derse gerek mucâzı, gerekse mucâz lehi meçhul bırakmış olur. Böyle bir icazet batıl olduğu gibi bu şekildeki icazetle rivayet de haramdır. Şu var ki, icazeti veren yalnızca söz gelimi Sünen Ebî Dâvudu rivayet eden kişi olarak bilinir yahut ismini andığı şahsın kim olduğu başka bir surette açıklanır ve bu karine ile cehaleti zail olursa icazet sahih olur. Bunun gibi bir kimseden şahsını görmediği diğer birine icazet vermesi istenir, o da şüpheye yer bırakmayacak şekilde icazet verdiği kimsenin adını tasrih ederek hadislerini rivayete izin verirse, verdiği icazet yine sahihtir. Böyle bir durumda mucîzin icazet verdiği kimseyi görmesi şart değildir. Şahıslarını bilmediği, fakat verdiği icazetnamede isimleri şüphe götürmeyecek Şekilde açık olan bir gruba icazet vermesi de böyledir.
İcazet verenin ilerde rivayet edeceği, başka deyişle icazet verdiği anda henüz rivayet etmemiş olduğu hadislerin, alınışından sonra rivayet edilmesi kaydiyle verdiği icazettir. İcazet şekillerinin sekizincisi sayılmıştır. Bu yolla icazet vermek isteyen şeyh, talebesine eceztu leke mâ sahha ve mâ yesıhhu indeke min mesmû'âtî (Sana işiteceğim hadislerin sahih olanlarını ve sahih kabul ettiklerini rivayete izin verdim) gibi bir dea lafzı kullanır. Kadı İyad’ın söylediğine bakılırsa kimi alimlerce Endülüs'te uygulanmıştır. Ne var ki ona göre böyle bir icazet, kendinde olmayanı bağışlamak gibidir ve batıldır; çünkü böyle icazet veren bir şeyh, henüz rivayet etmediği hadislerin rivayet edilmesine izin vermiştir. Dolayısiyle iczeti haberi olmadığı bir şeyi rivayete vermiş demektir.420 en-Nevevî de Kadı İyad'a katılır ve bu şekildeki bir icazetin sahih olmadığını söyler. Ona göre bir hadis talibinin bütün işittiği hadisleri rivayet etmesine icazet veren şeyhinden herhangi bir şey rivayet etmek istediği zaman, o şeyin şeyhi tarafından icazetten önce rivayet edilip edilmediğini araştırması gerekir.