Resulullah'ın hadislerini mi arıyorsunuz ?
Türkiye'nin En Geniş Kapsamlı Hadis Sitesi
HZ.MUHAMMED (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)
"أَللّٰهُمَّ صَلِّ عَلٰى مُحَمَّدٍ وَعَلٰى اٰلِ مُحَمَّدٍ"

Latest Post

Kat’ Tedlisi
Bk. Tedlîs.
Karanlığa getirmek, hile yapmak, göz boyamak manasına “delese” kök fiiliniden alınma Tef’il ölçüsünde mastardır. Alışveriş sırasında satıcının sattığı malın kusurunu gizleyerek müşterisini aldatmasına denilmiştir.1165 Hadis terimi olarak tedlis, bir ravinin muasırı olup görüşmediği veya görüştüğü halde hadis almadığı bir şeyhten işitmişçesine rivayette bulunmasına denir. Ravinin hadis işittiği şeyhten gerçekte işitmemiş olduğu hadisi rivayet etmesi de tedlistir. Tarifi açıklamak gerekirse şunlar eklenebilir. Bir ravi aynı asırda yaşadığı bir şeyhle görüşmemiştir. Veya görüşmüş olmakla birlikte ondan hadis rivayet etmemiştir. Böyle iken ondan görüşmüş gibi rivayette bulunursa yaptığı işe tedlis adı verilir. Bunun gibi yalnızca bir-iki hadis işittiği şeyhten aslında işitmemiş olduğu hadisleri ona isnad ederek naklederse aynı işi yapmış demektir. Tedlisin gerek aslındaki karanlık ve hileli iş görmek, gerekse kendisindeki kusuru gizlemek manası dikkate alınırsa görüşmediği şeyhten hadis rivayet eden ravi bu kusurunu gizlemiş demektir. Rivayetlerinde tedlis yapan raviye mudellis, ravinin tedlis yoluyla rivayet ettiği hadise ise mudelles adı verilir. Hadis âlimlerine göre tedlis önemli bir cerh sebebidir. Tedlis yapanlar şiddetle tenkit edilmişlerdir. İmam Şafiî tedlisi yalanın kardeşi saymıştır. Hadis Usulü âlimlerinin büyük çoğunluğu isnadında tedlis olan hadislerin reddedilmesi gerektiği görüşündedir. Aslına bakılırsa bir ravi isnadında mesela şeyhini bilinmeyen bir isim veya künye ile anmak suretiyle tedlis yapmakla onu cehalet ithamına maruz bırakmış demektir. Bir muhaddis, hadis alimleri arasında bilinen isminden başka bir isim veya künye ile söylenen şeyhin kim olduğunu kestiremezse hadisini terk etmesi gerekir. Kaldı ki tedliste çok kere zayıf veya mecruh bir ravi gizlenmiş olur. Bu ise büyük fesattır. 1166Bu ve diğer bazı mühim sebepler göz önünde tutularak hadise yalana eşdeğer hile karışmasına mani olmak gayesiyle tedlis caiz görülmemiş, müdellisler tenkid edilmiştir. Tedlisin birkaç çeşidi vardır. Bunlar hakkında da kısa bilgiler vermek yerinde olur. 1. İsnad tedlîsi (Tedlîsu'l-İsnâd): Hadis ravileri arasında en fazla görülen tedlis çeşididir. Ravi, hadisini, isnadında kesinlikle rivayeti belirten cezm sığaları yerine kale, an gibi lafızlar kullanarak nakleder. Oysa naklettiği hadisi isnad ettiği kimseden işitmiş değildir. Ondan işittiği zannını uyandıracak şekilde rivayet etmekle isnadında tedlis yapmış olur. Şu haber isnadda tedlisin nasıl yapıldığını gösterecek niteliktedir: “Ali b. Haşrem anlatmıştır: “Bir gün, Sufyan b. Uyeyne'nin yanında idik. Bize “Kale'z-Zuhrî” diyerek bir hadis rivayet etti. Rivayet ettiği hadisi ez-Zuhrî'den bizzat işitip işitmediği soruldu. İşitmediğini söyledi ve şöyle dedi: “Haddesenî Abdurrezzâk, an Ma’mer, ani'z-Zuhrî.” Sufyan b. Uyeyne ez-Zuhri ile aynı asırda yaşamış, onunla görüşmüştür. Ne var ki ondan hiçbir hadis rivayet etmemiştir. Oysa bu haberde görüldüğü gibi önce “kale'z-Zuhrî” diyerek bizzat ondan kendisi işitmişcesine hadis rivayet etmiştir. Hadisi ez-Zuhrî'den işitip işitmediği sorulunca ondan Abdurrezzâk -Ma’mer yoluyla rivayet ettiğini açıklamak zorunda kalmıştır. Buradaki tedlis, isnadda olmuştur ve Sufyân'ın şeyhi Abdurrezzâk ile onun şeyhi Ma’ıner'i söylemeden doğrudan ez-Zuhrî'den rivayet etmişçesine nakletmesiyle meydana gelmiştir. Bu bakımdan isnad tedlisidir. 2. Şuyuh Tedlîsi (Tedlîsu'ş-Şuyûh): Ravinin hadis rivayet ettiği şeyhinin isnadında herkesçe bilinen meşhur isim, künye veya lakabıyla değil, bilinmeyen isim, künye, ya da lakabla anmasryla meydana gelen tedlistir. Raviyi, şeyhinin bütün hadiscilerle bilinen isim vea lakab veyahut künyesi ile anmayıp belirsiz şekilde zikrederek tedlis yapmasına neden olan sebepler çeşitlidir. Şeyh, ya mecruhtur; yani bazı kusurları yüzünden cerhedilmiştir. Ravi onu herkesçe bilinen isim, künye veya lakabıyla andığı takdirde hadisi zayıf sayılacaktır. Onu herkes tarafından bilinmeyen bir isim, lakab, künye veya nisbe ile anmakla mecruh olduğunu gizlemeye çalışır. Ya yaş bakımından kendisinden küçüktür. Yahutta ondan pek çok hadis işitmiştir. Bu hadisleri aynı şahıstan aynı şekillerde rivayet etmek hoşuna gitmez. Bir değişiklik yapmak ister. Bu gibi durumlarda ravi, şeyhini herkesin bileceği şekilde anmamakla tedlis yapmış olur. Söz gelimi Ebu Bekr b. Mucâhid isimli bir ravi, bazı isnadlarmda “haddesenî Abdullah b. Ebî Abdillah” demiştir. Abdullah b. Ebî Abdillah ismiyle andığı şeyhinin muhaddislerce bilinen ismi Abdullah b. Ebî Dâvuddur. Sünen sahibi meşhur muhaddis Ebu Davud'un oğludur. Ebubekr b. Mucâhid'in isnadında şeyhini bütün hadiscilerin bildiği ismiyle değil değişik bir isimle anmış olması şeyhini tedlistir. 3. Tesviye Tedlisi (Tedlîsu't-Tesviye): Ravinin isnadında sika olan raviler arasındaki bir zayıf ravinin adını atlayıp, isnadı aynı seviyede sika ravilerden meydana geliyormuş gibi göstermesinden ibaret tedlistir. Bu tedlis türü el-Irâkî'ye göre ayrı bir tedlis çeşidi, İbn Hacer'e göre ise tedlîsu'l-isnadın bir başka şeklidir. Misal verilecek olursa şu rivayet üzerinde durulabilir: “Bakiyye'den rivayet edilmiştir: (Demiştir ki) bana Ebu Vehbi'l-Esedî tahdis etti. Nafi'den, İbn Ömer'den rivayet edildiğine göre (şöyle demiştir). “Bir kimsenin görüşünün esasını bilmeden müslümanlığını öğmeyiniz.” Bu hadisin isnadı, aslında Ubeydullah b Amr-İshak b. Ebî Ferve-Nafi- İbn Ömer şeklindedir. Ancak Bakiyye, aradaki İshâk b. Ebî Ferve adındaki zayıf raviyi isnadından düşürüp, bütün isnadı aynı seviyede sika ravilerden ibaret gibi göstermiştir. 1167Diğer taraftan yaptığı tedlisin anlaşılmaması için Abdullah b. Amr isimli şeyhini meşhur olmayan Ebu Vehbi'l-Esedî künyesiyle anmıştır. Böylece hem tesviye hem de şuyuh tedlisi yapmıştır. Hadis Usulü âlimlerine göre en kötü tedlis çeşidi tesviye tedlisidir; zira bu tedlis şeklinde ravi zayıf olan şeyhini çok kere isnadda atlamakla inkitaa sebep olmaktadır. Onu değişik isimle anmakla ise mübhem bırakmakta, böylece tereddüde yol açmaktadır. Tedlisin bu sayılanlardan başka birkaç çeşidi daha vardır. Bunlara dair kısa bilgiler vermek de yerinde olacaktır: Tedlîsu'l-Atf (atıf tedlisi): Ravinin isnadında gerçekte hadis işitmediği şeyhin ismini işittiğinin ismi üzerine atfetmesiyle yaptığı tedlistir. Böyle tedlis yapan ravi isnadında “haddesenâ fulanun ve fulânun” der. Aslında ikinci şeyhten hadis işitmemiştir. Öyle iken işittiği birinci şeyhin ismi üzerine atfederek söylemiş, böylece ondan da işittiği zannını uyandırmıştır. Tedlîsu's-Sukût (Sükût tedlisi): Tedlîsu'1-Kat' de denilen bu tedlis çeşidi, ravinin isnadını söylerken hadis işittiği şeyhinin ismini andıktan sonra bir süre susup başka bir isim söylemesiyle meydana gelir. Ravinin bunu yapmaktaki maksadı, dinleyenler üzerinde gerçekten hadis işitmediği bir şeyhten işittiği intibaını uyandırmaktır. Bunlardan başka İbn Hacer'in farkına vardığı tedlîsu'l-bilâd denilen bir çeşit tedlis daha vardır. Şu şekilde yapılır. Ravi isnadını söylerken falan yerde diye bir kayıt ekler. Aslında söylediği yer, söylediği isimle meşhur olan yer değildir. Mesela Mısırlı bir ravinin İsnadında “haddesenâ fulânun bi'1-Endelus” demesi buna örnek gösterilebilir. Buradaki En-delüs, Endülüs değil, Kahire'de bir mahalle ismidir. Aynı şekilde Bağdatlı bir ravinin “haddesenî fulânun varâ'e'n-nehr” diyerek isnadını sevketmesinde de tedlîsu'l-bilâd söz konusudur; çünkü “bana falanca nehir kenarında tahdis etti” derken kasdettiği yer Mâverâ'un-nehir değil, Dicle kıyışıdır. Böyle tedlis yapan raviler, belki de, hadis elde etmek uğruna uzak yerlere gittikleri, çetin yolculuklar yaptıkları intibaını uyandırarak rivayetlerine ilgi çekmek istemiş olmalıdırlar.

Kassâs
Bk. Kussâs
Anlatmak, haber vermek, bir haberi birine ulaştırmak, bir haber veya sözü bildirmek manalarında kassa kök fiilinden alınma bir tabirdir. Va'iz manasına kas ile aynı manada mübalağa sîgası ile gelen kassâs'ın çoğuludur. Hadis ilminde kussâs, halkın gözüne görmek için va'zlarında uydurma kıssalar anlatan kıssacılarla hadis uyduran veya va'zlarınmda uydurma hadisler işleyen va'izlere denir. Bilindiği gibi İslâm Tarihinde ilk ihtilaflar Hz. Osman devrinde başlamıştır. Üçüncü Halife'nin şehit edilmesi üzerine İslam toplumu parçalanmıştır. Devam eden olay lar üzerine siyasî ve itikadı fırkalar zuhur etmiştir. Bu fırkaların her biri kendi görüşlerine uygun hadisler uydurmaktan çekinmemişlerdir. Kıssacı va'izlerin cami ve mescidlerde heyecanlı va'zlar vererek halkı coşturup meşhur olmak ve dünyalık elde etmek arzulan daha doğrusu hırslan hadis uydurmanın önemli sebepleri arasındadır. Denilebilir ki, hadis uydurmacılığı siyasî ihtilaflar üzerine başlamış, kussas vasıtasiyle yayılmıştır. Umumiyetle ilimden nasibi olmayan, cerbezeli konuşmaktan başka elinde sermayesi bulunmayan kussâs taifesi ezberledikleri bir iki isnada akıllarına esen sözleri ekleyerek kürsülerden halka ulaştırmışlardır. Böylece kussâs, uydurma hadislerin en önemli yayılma vasıtası haline gelmiştir. Kussasın halk üzerinde büyük tesiri olmuştur. Aslında cahil halk her kürsüye çıkanı İslâmiyeti iyi bilen âlim biri sanmıştır. Hele güzel konuşan biri ise halka göre gerçek âlim odur. Şu iki hadise bunu gösterir: Bağdad mescidlerinden birinde Zur'a isminde bir kas (kıssacı va'iz) vardı. İmam-ı A'zam'ın anası bir gün oğlundan bir mesele hakkında fetva ister. Ebu Hanîfe fetvayı verirse de anası kabul etmez ve: “ben vaiz Zur'anın sözünden başkasını kabul etmem” der. Bunun üzerine İmam-ı A'zam anasını Zur'aya götürür ve: “Bu der; benim anamdır. Şu mesele hakkında fetva istiyor. Zur'a: “Sen benden daha âlimsin; fıkhı çok daha iyi bilirsin. İstediği fetvayı sen ver” deyince İmam-ı Azam: “Ben şöyle şöyle fetva verdim” diyerek mesele hakkındaki görüşünü söyler. Zur'a: “Mesele Ebu Hanîfe'nin dediği gibidir” demesi üzerine kadın razı olur ve oradan uzaklaşır.” 579 Meşhur âlimlerden eş-Şa'bi bir gün namaz kılmak için bir mescide gider. Yanında etrafını halkın çevirdiği uzun sakallı birisi vardır. “Haddesenâ fulân, an fulan” diyerek Hz. peygambere ulaşan bir isnadla şöyle bir hadis rivayet etmektedir: “Allah Teâlâ iki tane sûr yaratmıştır. Her ikisi de helak olma ve kıyam nefhası olmak üzere ikişer kere üflenecektir.” Namazı hafif kılmakta olduğundan eş-Şa'bî ihtiyarın bu rivayeti üzerine kendini tutamayıp: “Ya Şeyh der; Allah'tan kork. Yalan yanlış şeyler rivayet etme. Allah iki değil bir sûr yaratmıştır. O sur iki kere üflenecektir. Birisinde mevcudat bayılacak, ikincisinde ayağa kalkacaktır.” Bunun üzerine ihtiyar: “Utanmaz adam! Bu hadisi bana fulanca rivayet etti. Sen de kalkmış bana itiraz ediyorsun” diyerek pabucunu kaptığı gibi eş-Şa'bî'nin üzerine yürür. Halk da ihtiyarla birlik olup onu döğmeye başlarlar. eş-Şa'bî, Allah'ın otuz tane sur yattığına yemin ederek halkın elinden kendisini zor kurtarır! 580 Kussâs halkın gözüne girmek için pek cok yollar denemişlerdir. Belki de kendi uydurmaları olan mevzu hadisleri, meşhur imamlardan rivayet etmiş gibi göstermeleri bu cümledendir. Buna dair pek çok misal vardır, ikisini kaydedelim. Meşhur muhaddislerden Ahmed b. Hanbel ile Yahya b. Ma'în bir gün Bağdat'ta Rusâfe mescidine giderler. Namazdan sonra kürsüye çıkan kussâs'dan biri “Haddesenâ Ahmed b. Hanbel ve Yahya b. Maîn, kala, haddesenâ Abdurrezzak, an Ma’mer, an Katâde, an Enes kale, kale Resûlullah (s.a.s) diye Hz. Peygamber (s.a.s)'e kadar ulaşan bir isnadla onun “Kim lâilâhe illallah derse Allah, her kelimesinden gagası altından, tüyü mercandan bir kuş yaratır...” dediğini söyleyerek yirmi sayfa kadar tutan uzun bir hadis uydurur. Ahmed b. Hanbel ile Yahya b. Ma'în, hayretler içinde kalarak adlarının karıştığı böyle bir hadisi rivayet etmediklerini birbirlerine söylemek lüzumunu duyarlar. Şaşkınlıkları geçtikten sonra Yahya b. Ma'în cemaatın verdiği bahşişleri toplamakta olan kıssacıyı yanlarına çağırır. Yeni bir dünyalık ümidi ile onların yanına gelen sözde vaize “Bu hadisi sana kim rivayet etti?” diye sorar. O da “Ahmed b. Hanbel ve Yahya b. Ma'în rivayet etti” cevabını verir. Yahya sözüne devamla: “Yahya b. Ma'în benim; Ahmed b. Hanbel de budur. Ömrümüzde Hz. Peygamber'in hadisi olarak böyle bir söz işitmiş değiliz. Eğer sana muhakkak yalan uydurmak lazımsa bizden başkasının adına uydur” diyerek azarlayınca kıssacı şu karşılığı verir: “Çoktan beri Yahya b. Ma'în'in ahmağın biri olduğunu işitirdim. Doğru olduğunu Şimdi anladım. Yahu, dünyada sizden başka Yahya b. Ma'în ve Ahmed b. Hanbel yok mu? Ben adları Yahya b. Ma'în ve Ahmed b. Hanbel olan onyedi kişiden hadis yazmışımıdır!” Ahmed b. Hanbel adamdaki utanmazlığa şaşırır kalır. Ellerle yüzünü kapamak zorunda kalarak “Bırak şunu gitsin” der. Kıssacı da onlarla alay eder bir eda ile uzaklaşır. 581 Ebu Hatim İbn Hibbân el-Bustî anlatır: Rakka ile Harran arasında (küçük bir kasaba olan) Bacûrvan'a girdim. Namaz vakti mescide gittim. Namaz bitince önümüzde bir genç kalktı ve “Haddesenâ Ebû Hanîfe, haddesena'l-Velîd, haddesenâ Şu'be, an Katâde, an Enes kale, kale Resûlullah (s.a.s)” isnadıyla Hz. Peygamberin “Müslümanın bir hacetini görene Allah şunu şunu verir” dediğini rivayet etti. Rivayetini bitirince yanıma çağırdım ve “Sen Ebu Hanîfeyi hiç gördün mü?” diye sordum “Hayır görmedim” cevabını verdi. “Görmediğin halde ondan nasıl rivayette bulunabiliyorsun?” dedim. Bana şunları söyledi: “Bizimle münakaşa etmek mürüvvetin azlığındandır. Bir tek bu isnadı biliyorum. Ne zaman bir hadis duysam onu bu isnada ekliyorum.”582 Kussâs hadis İlmine telafisi imkânsız büyük zararlar vermişlerdir. Hadis alimlerinin ittifakla belirttiklerine göre hadise fesad kussâs yoluyla girmiştir. Gerçekten bu taife taraftar toplamak, bazı fikirleri yaymak, kimsenin bilmediği hadisleri bilir görünmek gibi sebeplerle hadis uydurmuşlardır. Bunun yanısıra anlatmak istediklerini yerine göre hadis olarak anlatmışlardır. İşleyecekleri konuyu en iyi şekilde anlatan nakilleri sahih olup olmadığına bakmadan yerine göre rivayet ettikleri, yerine göre anlattıklarından yüzlerce hadis olmayan sözün müslümanlar arasında yayılmasına sebep olmuşlardır. Hadis uyduran, uydurma hadisleri kürsülerde büyük bir şevk ve heyecanla anlatan kussâs, hadisleri birbirine karıştırmak, hadis metinlerine ilaveler yapmak suretiyle de Hadis İlmine büyük zararlar vermişlerdir, nitekim meşhur muhaddis Şu'be, kussasm, bir kanş hadisi bir arşın yaptıklarını söylemiştir: Ebu'l-Velid et-Tayâlisi anlatır: Şu'be'nin yanında idim. Derken yanıma bir genç geldi, bir hadis sordu. Şube: “Sen Kasımsın?” diye sordu. Genç, “Evet” diye cevap verince “Defol git; çünkü biz kussâsa hadis rivayet etmeyiz” diyerek onu koğdu. Genç adam gidince ben neden böyle yaptığını sordum. “Hadisi bizden bir karış alıyorlar; bir arşın haline getiriyorlar” cevabını verdi. 583 Kussasın Hadis ilmine verdikleri zararlardan birisi de gaflet yüzünden bir takım saçma sözleri ve felsefî fikir kırıntılarını halka hadis olarak takdim etmeleridir. Bu yolla nice eski hakimlerin sözleri, halk arasında hadis olarak kabul edilmiş; Hz. Peygamberin sözü sayılmıştır. Bununla birlikte kussas, va'zlarında asılsız hikâyeler anlatmak, mevzu hadisleri işleyerek İslâm'ın aslında olmayan hurafeleri gerçek gibi vermek suretiyle islamî değer ölçülerini saptırmışlardır. Böylece İslamiyet'e büyük zarar vermişlerdir. İçlerinden öyleleri çıkmıştır ki “salâtul husemâ (hasım namazı) gibi bir namazdan söz etmiş; bu namazı kılanların kendilerine yapılacak haksızlıklardan ve zulümden emin olacaklarını, düşmanlarının şerrinden zarar görmeyeceklerini söylemişlerdir. Bunun gibi halkı teşvik etmek için basit bir nafile ibadete büyük sevaplar va'd eden, aksine menhiyyattan korkutmak üzere önemsiz bir günahdan dolayı büyük azap görüleceğini bildiren hadisler uydurmuşlardır. Haliyle uzun yıllar ibadetle elde edilecek sevabı iki rekatlık nafile namazla alacağına inanları yanlış yöne sevk etmişlerdir. Şüphesiz nafile ibadetlerin fazileti inkâr edilemez. Ne var ki, kussâsın bol keseden sevap dağıtarak Islamî değer ölçülerini çarpıttıkları kuşkusuzdur. Hadis İlmine ve dolayısıyla İslamiyete önemli ölçüde zararları dokunmuş olan kussas, cerh ve ta'dil âlimleri tarafından umumiyetle münkerât rivayetiyle cerh edilmişlerdir. Rivayetleri merdud itibar edilmiştir. Söz gelişi meşhur vaiz Yezîd er-Rakâşî hakkında Ahmed b. Hanbel “hadisleri münkerdir” demiştir. Yahya b. Ma'în'e göre Yezid'in hadisleri zayıftır. Şube “zina etmeyi Yezîd'in hadislerini yazmaktan ehven” sayar. 584İbn Hibbân'a göre Yezid “el-Hasenu'l-Basrî'nin sözlerini Enes-Hz. Peygamber isnadıyla rivayet edilmiş hadisler haline getirir. Rivayetleri arasında Enes ve başkalarının hadisi olmayan sözler çoğalınca hadisleriyle ihticâc batıl sayılmıştır. Taaccüp için olmadıkça ondan rivayet helâl değildir.” 585 Yine meşhur vaizlerden Salih el-Murrî hakkında da Ahmed b. Hanbel, “kıssacıdır. Hadis ehli değildir. Esasen hadisi hiç bilmez” demiştir. 586Muhammed İbnu'l-Hasen isimli vaiz için söylenenler de aynı mahiyettedir: “Daha çok kıssacı idi. Hadisde yalan söylerdi” 587 Kussas hakkında müstakil kitaplar yazılmıştır. Belli başlıları şunlardır: 1. Ahbâru'l-Kussas; en-Nakkaş 588 2. Kitabu'l-Kussâs ve'1-Müzekkirîn: İbnu'l-Cevzî. 3. el-Bâ'is ale'l-Halâs min Havâdisi'l-Kussâs: el-Irâki. 4. Tahziru'l-Havâs min Ekâzîbi'l-Kussâs: es-Suyûtî.

SELMAN SEVEN

{facebook#https://facebook.com/} {twitter#https://twitter.com/}

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *

Blogger tarafından desteklenmektedir.
Javascript DisablePlease Enable Javascript To See All Widget