Resulullah'ın hadislerini mi arıyorsunuz ?
Türkiye'nin En Geniş Kapsamlı Hadis Sitesi
HZ.MUHAMMED (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)
"أَللّٰهُمَّ صَلِّ عَلٰى مُحَمَّدٍ وَعَلٰى اٰلِ مُحَمَّدٍ"

Latest Post

Kuna
Bk. Esma ve Kunâ.
Hadis ravilerinin ve muhaddislerin isim ve künyeleri manasınadır. İsmi veya künyesiyle tanınan ravileri konu olarak alan ilim dalıdır.
Bazı hadis ravileri isimleriyle, bazıları da künyeleriyle tanınmışlardır. Bunların bilinmesi hadis rivayet edenlerin tanınması bakımından son derece önemlidir; çünkü olur ki aslında ismiyle meşhur bir ravi isnadda bazen künyesiyle; aksine künyesiyle tanınanı arada bir ismiyle anılabilir. Bazen de hem ismiyle hem de künyesiyle bilinmeyen ravi isnadda ikisiyle birlikte anılır ve tek kişi olduğu halde iki şahıs sanılır. Nitekim, el-Hâkim'in naklettiği şu rivayette böyle bir hata olmuştur.
“...Hz. Peygamber (s.a.s)'den “Kim imamın arkasında namaz kılarsa imamın okuması onun okuması demektir” buyurduğu rivayet edilmiştir.” el-Hakim'in bu hadisi naklettikten sonra Ali İbnu'l-Medînî'den isnadiyle rivayet ettiği bir habere bakılırsa Abdullah b. Şeddâd, Ebu'l-Velîd künyesiyle tanınan Medineli biridir.244 Öyle iken, isnadda da görüldüğü gibi onun isim ve künyesini bilmeyen biri aralarını an lafzıyla ayırmış ve Abdullah'ı birbirinden rivayette bulunan iki ravi gibi göstermiştir.
Bazen de bunun aksi olur. İsnatta biri ismi, diğeri künyesiyle zikredilen iki ravi, isimle künyenin birleştirilmesi sonucu tek kişi gibi gösterilir. Nese'i'nin naklettiği an Ebî Usâme Hammâd İbni's-Sâ'ib isnadiyle gelen hadiste böyle olmuştur. İsnad aslında, an Ebâ Usâme, an Hammâd iken ismiyle künye arasındaki “an” edatı kaldırılmış, biri künyesi, öbürü ismiyle anılan iki kişi tek kişi gibi gösterilmiştir.
Ravilerin isim ve künyelerinin bilinmesinin küçümsenemiyecek bir faydası daha vardır. Kimi rical kitaplarında bir ravi künyesiyle, bazılarında ise ismiyle anılır. Künyesiyle bilinen ravinin ismi bilinmiyorsa hal tercümesine vâkıf olmak oldukça zorlaşır. Nitekim el-Irâki'nin naklettiğine göre hadis taliplerinden biri Ebu'z-Zinâd’ın hayat hikayesini öğrenmek istemiş, ancak onun Abdullah b. Zekvân ismini bilmediğinden rical kitaplarında bulamamıştır. 245
İbnu's-Salâh esma ve kunâ konusunu dokuz gruba ayırmış, herbir gruba giren künye sahiplerine misaller vermiştir. Nakledelim.
1. Künyeleriyle isimlendirilip, künyelerinden başka isimleri olmayanlar: Bu grupta bulunan ve künyeleri isimlerinden ibaret olan raviler iki kısma ayrılır. Birinci kısım, ismi olan künyesinden başka bir künyesi daha olanlardır. İkinci künyeleri, tuhaftır, sanki künyenin künyesi gibidir. Fukahâ-yı Seb'adan Ebu Bekr b. Abdirrahmân İbni'l-Hâris b. Hişâm el-Mahzûmî gibi. “Rahibu Kureyş” lakabiyle anılan Ebu Bekr'in künyesi Ebu Abdirrahmandır.246 Ebu Bekr b. Muhammed b. Amr b. Hazm el-ensârî de ismi olan künyeden başka künyesi olanlardandır.
Künyeleri isimlerinden ibaret olan ravilerin ikinci kısmı isim yerine kullanılan künyeden başka künyesi olmayanlardır. Bunun misalini de Ebu Bilâli'l-Eş'arî oluşturur. Rivayete göre bizzat kendisi ismi ile künyesinin bir olduğunu söylemiştir.247 Ebu Hasın b. Yahya b. Süleyman er-Râzî de aynı gruba dahildir ve ismi yoktur.
2. Künyesiyle tanınanlar ancak ismi bilinmeyenler; Sahabeden Ebu Unâs el-Kinânî (veya ed-Du'elî); Hz. Peygamber (s.a.s)'in azatlısı Ebu Muveyhibe; Ebu Şeybe el-Hudrî gibi.248 Sahabe dışında da künyesiyle tanınıp ismi bilinmeyenler vardır. Böylelerine misal olarak da Enes b, Ebyâd, Ebu Bekr b. Nâfi’, Abdullah b. Amr’ın kölesi Ebu'n-Necîb, Ebu Harb b. Ebî Esvedi'd-Du'elî gibi raviler verilebilir.
3. Hem ismi hem de künyesi olduğu halde sadece künyesiyle lakablananlar: Ali b. Ebi Tâlib (Künyesi Ebu'l-Hasen, lakabı Ebu Turâb); Abdurrahmân b.Zekvân (künyesi Ebu Abdirrahmân, lakabı Ebu'z-Zinâd), Muhammed b. Abdirrahmân el-Ensârî (künyesi Ebu Abdirrahmân, lakabı Ebu’r-Ricâl); Yahya b. Vâdıh el-Ensâri el-Mervezî (Künyesi Ebu Muhammed, lakabı Ebu Tumeyle): Umer b. İbrahim (künyesi Ebubekr, lakabı Ebu'l-Âzân249; Abdullah b. Muhammed el-İsbehâni (Künyesi Ebu Muhammed. lakabı Ebu'ş-şeyh) gibi.
4. İki veya daha çok künyesi olanlar: Abdulmelik b. Abdilazîz b. Cureyc (Ebu Hâlid ve Ebu'l-Velîd olmak üzere iki künyesi vardır) ve Abdullah b. Umer b. Hafsi'l-Umerî (Ebu'l-Kasım ve Ebu Abdirrahmân olarak iki künyesi vardır) gibi. İbnu's-Salâh, şeyhi Mansûr b. Ebi'l-Me'âlî en-Nîsâbûri'nin Ebu Bekr, Ebu'1-Feth ve Ebu'l-Kasım olmak üzere üç künyesi olduğunu söylemiş ve verdiği misallere eklemiştir.
5. İsmi bilindiği halde künyesinde ihtilaf edilen ve birbirinden farklı iki veya daha fazla künyesi zikredilenler: Hz. Peygamber'in evlatlığı Usâme b. Zeyd gibi. Künyesinin Ebu Zeyd, Ebu Muhammed, Ebu Abdillâh, Ebu Hârice olduğuna dair değişik rivayetler vardır. Aynı şekilde Ubey b. Ka'b'in Ebu'l-Munzîr, Ebu't-Tufeyl gibi künyeleri olduğu söylenmiştir. Bunların hiçbiri üzerinde birleşilmiş değildir. Ebu İshak, Ebu Sa'îd gibi ihtilaflı iki künyesi olduğu söylenen Kabîsa b. Zu'eyb: Ebu Abdirrahmân, Ebu Muhammed künyeleri rivayet edilen el-Kasım b. Muhammed b. Ebî Bekr'i-s-Sıddîk; Ebu Bilâl ve Ebu Muhammed değişik künyeleri rivayet edilen Süleyman b. Bilâl el-Medenî, aynı gruba dahildirler.
İbnu's-Salâh'a göre bu grupta olanların bir kısmı aynı zamanda bundan önceki gruba dahildir.
Muahhar âlimlerden Abdullah b. Atâ el-İbrâhimî el-Herevî'nin bu konuda te'lif ettiği bir kitabı vardır.
6. Künyesi bilinen ancak isminde ihtilaf edilenler: Bu grubun misalini sahabeden başta Ebu Hureyre oluşturur. İsmi ve babasının adı üzerinde ihtilaf edilmiştir, İbn Abdilberr'in dediğine göre ismi üzerinde yirmi kadar rivayet vardır. Bunlar içinde çok tereddüt bulunması sebebiyle Abdullah veya Abdurrahmân isminden başka itimat edilebilecek derecede sahih olanı yoktur. Muhammed b. İshak da Ebu Hureyre'nin adını Abdurrahmân b. Sahr olarak kaydetmiştir. Esma ve kuna konusunda eser yazanlar, buna dayanmışlardır. el-Hâkim de Ebu Hureyre'nin isimleri içinde en sahih rivayetin Abdurrahmân b. Sahr rivayeti olduğunu söylemiştir.
Künyesi bilindiği halde ismi kesinlikle bilinmeyen sahabîlere diğer misalleri Ebu Basra (Cemîl b. Basra veya Humeyl b. Basra) el-Gıfârî; Ebu Cuhayfe (Vehb b. Abdillâh veya Vehebullah b. Abdillâh) es-Suvâ'î teşkil eder. Sahabe dışında bu gruba giren ravilerden birkaçı ise Ebu Musa'l-Eş'ari’nin oğlu Ebî Burde ile Âsim kıraati ravisi Ebu Bekr b. Ayyaştır. Çoğunluk ilkinin isminin Âmir olduğunu söylemiştir. Ancak, ihtilaflıdır. el-Hâris rivayeti de vardır. İkinci ravinin İsmi üzerindeki rivayetler on bire kadar çıkar. Fakat hiçbiri üzerinde birleşilememiştir. Bu cümleden olarak İbn Abdilber “eğer sahihse” kaydiyle adının Şu'be olduğunu söylemiş; devamla Ebu Zur'a'nın sahih gördüğü ismin de bu olduğuna işaret etmiştir. Aynı mü'ellif ayrıca isminin künyesi olduğunu ve bunun daha sahih görüldüğünü ifade etmiştir. Bu hükmünün kaynağı bizzat kendisinin Ebu Bekr isminden başka ismi olmadığına dair rivayettir.
7. Az da olsa hem ismi, hem de künyesinde ihtilaf edilenler: Hz. Peygamberin azadlısı Sefine bunlardandır. 
Bazıları isminin Umeyr, bazıları Salih, bazıları da Mihrân olduğunu ileri sürmüşlerdir. 250
8. İsmi ve künyesi üzerinde hiçbir ihtilaf olmayıp her ikisiyle tanınmış olanlar. Hepsi de Ebu Abdillâh künyesiyle tanınan mezhep imamları, Mâlik b. Enes, Muhammed b. İdris eş-Şafi'î, Ahmed b. Hanbel, Sufyânu's-Sevrî, Ebu Hanîfe en-Nu’mân b. Sabit gibi.
9. Hadiscilere ismi meçhul kalmamakla birlikte isminden çok künyesiyle meşhur olanlar: Ebu İdris el-Havlânî gibi ki ismi A'izullah b. Abbdillahtır. Ebu İshak es-Sebi'î, Amr b. Abdillâh isminden çok bu künyesiyle tanınır. Dimeşk San'asına mensup Ebu'l-Eş'asi's-San'anî, Şurahîl b. Âde isminden daha çok anılan künyesiyle meşhurdur.
Hadis ricalinin İsim ve künyelerinin bilinmesi son derece önemli olunca birçok hadis âlimi ravilerin isim ve künyelerine dair müstakil eserler meydana getirmişlerdir. Bunlar içinde Ali b. Abdillâhi'l-Medînî'nin, Sahih sahipleri Buhârî ile Müslim'in; Nese'î'nin, el-Hâkim'in; Ebu Ahmed Muhammed b. Muhammed en-Nîsâbûrî'nin; Muhammed b. İshak b. Mende'in, Ebu Bişr Muhammed b. Ahmed'in eserleri en önemlileri ve daha sonraki çalışmalara kaynak oluşturanlarıdır.251
el-Irâki'ye göre bunlar içinde en önemlisi, ismi bilinen ve bilinmeyen bütün ravileri aldığı için Ebu Ahmed'in kitabıdır. Müslim ve Nese'i, sadece isimleri bilinen ravileri almışlardır.
Esma ve kunâ kitaplarında takip edilen usul, umumiyetle künyeleri harf sırasına göre tertip ederek her künyenin karşısında ait olduğu ismi göstermektir.

Kudsi Hadis
Kudsî, mukaddes bir yüce varlığa (Allah'a) nisbet edilen anlamına gelir. Kudsî hadîs ise Hz. Peygamber (s.a.s)'in Rabbine izafe ettiği veya Hz. Peygamberden Rabbine izafe edilerek rivayet edilmiş olan hadîslerdir. Kudsi hadîse rabbani, ilâhî hadis de denir. Kudsî hadis söz olarak Hz. Peygambere aittir. Ne var ki manası Cenâb-ı Hak'tandır. Yüce Allah Hz. Peygamber (s.a.s)'in kalbine bir fikir ilham etmiş, o da kalbine ilham edilen fikri dile getirmiştir. Şu hale göre kudsî hadis manası Allah'tan, sözleri Hz. Peygamberden olan hadislerdir. Manaları itibariyle nebevi hadisler de denilen diğer hadislerden farklı olan kudsî hadisler hadis kitaplarında umumiyetle Allah'a nisbet edilen lafızlarla rivayet edilirler. Bu lafızların en çok kullanılanları şunlardır: Bir misal verelim: Ebu Hureyre (r.a)'in Hz. Peygamber (s. a.s)'den rivayetine göre Yüce Allah “iki ortakdan biri arkadaşına ihanet etmedikçe onların üçüncü ortağı benim. Biri diğerine hiyanet edince ben hemen aralarından çıkarım” buyurmuştur. 577 Kudsî hadis bir taraftan Cenâb-ı Hak'ka nisbet edilir; öte yandan Hz. Peygamber (s.a.s)'in hadisleri gibi kabul edilir. Öyle olunca Hz. Peygamberin kalbine ilka edilmiş olma yönünden Kur'ân-ı Kerim'e benzerse de ondan farklıdır. Bu fark ilk defa Kuranın lafzı ve manasıyle vahye dayanmasında görülür. Hatta tertibinin bile vahy eseri olduğu söylenir. Kudsî hadis ise yalnızca manasıyla kalbe ilham şeklindeki vahy kabul edilir. Lafzı ise tabiî konuşmasından farksız olarak, Hz. Peygamberin kendisine aittir. Bir de Kur'ân lafızları mucizdir. İnsanın en küçük bir suresinin benzerini bile meydana getirmesine imkân yoktur. Halbuki kudsi hadiste Kur'ân-ı Kerim icazına benzer icaz yoktur. Diğer taraftan Kur'ân-ı Kerim gerek lafzı, gerek manasıyla mütevâtirdir. Herhangi bir ayetini bile manasıyla rivayet caiz olmaz. Oysa kudsî hadisin gerek lafzı gerekse manası nıütevatir değildir. Öyle olunca manasıyla rivayeti caizdir. Ayrıca Kur'ân-ı Kerim ibadet maksadıyla okunur. Namazda okunması namazın rükünlerinden birini teşkil eder. Abdestsiz ele alınamaz. Oysa kudsî hadis için böyle bir şey söz konusu değildir. Şu da var ki, kudsî hadisler içinde sahih olarak rivayet edilenleri olduğu gibi zayıf olanları da vardır. Gayet tabiî olarak Kuran için zayıflık gibi bir şey düşünülemez. Yalnızca kudsî hadislere tahsis edilen bazı kitaplar vardır. Anılmaya değer olan birkaçı şunlardır: 1. el-İthâfâtu's-Seniyye bi'1-Ahadisi'l-kudsıyye; Abdurraûf Munâvî. (272 kudsi hadis ihtiva eder.) 2. Mişkâtu'l-Envâr fîmâ nıviye ani'llahi Subhânehu ve Teâlâ Mine'l-Ahbâr: Muhyiddin Arabî. 3. el-Ahâdisu'1-Kudsiyye: Aliyyu'l-Kaarî. 4. el-Erba'ûn fî'r-Rivâyeti an Rabbi'l-Âlemin: İbn Dakîki'1-İyd. 5. et-Tuhfetu'1-Merdiyye fi'1-Ahbâri'l-Kudsiyye: Şeyh Abdulmecîd Mısri.

Kizbu'r-Râvî
Bk. Kizb.
Hadis usulünde kizbu'r-ravi şeklinde de geçer. Hz. Peygamber üzerine yalan söylemektir. Bir diğer ifadeyle Allah Resulünün söylemediği bir sözü kasden ona nisbet ederek rivayet etmektir. Kısacası Hz. Peygamberin ağzından yalan uydurmaktır. Kizb ya da Türkçe karşılığı ile yalan, metâ'in-i aşere denilen ravinin tenkide tabi tutulduğu esaslardan adaletle ilgili beş cerh sebebinden birincisi ve en ağırıdır. el-Hatîbu'1-Bağdadî'ye göre Hz. Peygamber üzerine yalan söylemek, hadis uydurmak ve semâ' iddiasında bulunmakla olur. Muhaddislerin hepsi her ne şekilde olursa olsun Hz. Peygamberin ağzından yalan söyleyen ravinin hadisinin, tevbe etmiş bile olsa, reddedileceği görüşündedirler. Bu demektir ki ravi, tek hadisde daha yalan söylediği açığa çıksa adalet vasfını yitirir. Yalanından tevbe etse rivayet tarîklan sağlam olsa bile kendisi terk, hadisleri reddedilir. Nitekim Ahmed b. Hanbel'e yalnız bir hadisde yalan söyleyip tevbe ve rücu eden ravinin durumu sorulmuş, o büyük âlim “Tevbesi kendisi ile Allah arasındadır. Hadisi ebediyyen yazılmaz” demiştir. 568Ebu Muzaffer Mansûr b. Muhammed, es-Sem'ânî ise şunları söylemiştir: “Yalnız bir haberde yalan söyleyen ravinin geçmişte rivayet ettiği hadislerinin de terk edilmesi gerekir.” 569 Buhârî Şeyhi Ebu Bekr Abdullah İbni'z-Zubeyri'l-Humeydî ile Şâfi'î âlimlerden Ebu Bekr Muhammed b. Abdillah es-Sayrafî bu görüştedirler. Hatta es-Sayrafî “yalan yüzünden hadisini terk ettiğimiz raviyi tevbesi dolayısıyla kabul etmeyiz. Bir ravinin naklini zayıf bulduk mu ona daha sonra kuvvetli demeyiz” demiştir.570 Muhaddislerin yalancı ravilerin üzerinde bu derece titizlikle durmaları hadisleri yalandan korumak içindir; zira hadisler arasına yalancı ravilerin yalan rivayetlerinin karışması ile din fesada uğrar. Aslı şeklini kaybeder. Yerini batıl ve hurafeler alır. Bu sebeple yalnız bir hadisde dahi yalan söylediği açığa çıkan raviden artık hadis rivayet edilmez. Bununla birlikte hadis dışında yalan söylediği bilinen ravinin durumu farklıdır. Böyle biri, yalandan tevbe ettiği bilinirse mutlak olarak terk edilmez. Hadisi belli şartlarla alınabilir; çünkü hadis dışında yalan söylemenin fesadı umumî değildir. Nitekim yalan şahitlikte bulunduktan sonra tevbekâr olanın şehadeti kabul edilir. İbnu's-Salâh, fısk sebeplerinden biri olan insanlarla konuşmasında yalan söyleyip de tevbe edenin rivayetlerinin kabul edilebileceği görüşündedir.571 en-Nevevî de es-Sem'ânî'nin yukarıda zikredilen sözüne katılmadığını söyledikten sonra rivayetle şehadet arasında kuvvetli bir fark olmadığını söyler. 572Müslim Şerhinde de şöyle der: “Muhtar olan hadis dışında yalan söyleyip tevbe edenin tevbesinin kesinlikle sahih olduğu ve şahitliği gibi rivayetinin de kabul edilmesi gerektiğidir. Bu, kâfir olan bir kimsenin İslâm olduğu zaman rivayetinin kabul edilmesi gibidir.” 573 “Bununla beraber, kâfirin müslüman olması halinde rivayetinin kabul olunduğu yolunda ileri sürülen görüşün bu konuya uygun bir misal olmadığı anlaşılmaktadır; zira İslâm vasfı, hadis rivayet edenlerde aranan ilk ve umumi bir şarttır; fakat bu şart, her İslâm vasfını taşıyan kimsenin hadislerinin kabul edilmesini gerektirmemektedir. Nitekim hadis uydurup bunları Hz. Peygambere isnad eden kimseler de bu vasfa sahip olan kimselerdir.” 574 Ravinin hadis rivayetinde yalan söylemesi el-Hatîbu'1-Bağdâdî'nin yukarıda nakledilen görüşünde de söz konusu edildiği gibi ya Hz. Peygamber (s.a.s)'e ait olmayan hadisleri onun sözleriymiş gibi rivayet etmesiyle; ya da isnadında meşhur muhaddislerden birinden işittiği zannmı uyandıracak ifadeler kullanmasıyla olur. Hz. Peygamberin söylemediği bir özü ona isnad ederek rivayet, hadis uydurma şekillerinden biridir. Meşhur muhaddislerden birinden işitme intibaı verecek tarzda isnad serdetmek ise sema iddiasında yalan söylemektir. Hadis ravileri arasında isnadında gerçekte rivayette bulunmadığı şeyhten sema intibaı verecek şekilde ifadeler kullanarak tedlis yapanlardan hiç görmediği kimseden hadis işittiğini ileri sürenlere kadar yalanın bu çeşidine başvuranlar olmuştur. Bunun içindir ki, ravinin semâ' iddiasında yalan söyleyip söylemediğini anlamak üzere tarihten istifade yolu tutulmuştur. Sufyan es-Sevri bu konuda “Raviler ne zaman yalan kullanmaya başladılar, biz de onlara karşı tarih kullandık” demiştir. Hafs b. Giyâs ise şunları söylemiştir. “Bir şeyhi yalan söylemekle itham ettiğiniz vakit onu yıllarla hesaba çekin.” Bu demektir ki yaşını ve hadis yazdığı şeyhinin yaşını hesaplayın. Eğer ravi kendisiyle ilgili imkânsız bir şey söylerse rivayeti terkedilir. 575 Ömer b. Musa el-Vecîhî isimli bir ravinin isnadında yalan söylediği tarih bilgisiyle açığa çıkarılmıştır. Ufeyr b. Ma'dan olayı şöyle anlatır: “Ömer b. Musa şehrimize, Humus'a geldi. Hemen etrafını aldık. “Haddesenâ Şeyhukumu's-Sâlih “Bize salih şeyhiniz tahdis etti” demeye başladı. “O da kim?” diye sorduk. “Hâlid b. Ma'dan” cevabını verdi. Bunun üzerine ben “Onunla hangi yıl karşılaştın?” diye sordum. “108 senesinde Erminiyye Gazasında” diye cevap verdi. “Ya şeyh dedim; Allah'tan kork ve yalan söyleme. Halid 104 yılında öldü. Sense onunla ölümünden dört sene sonra karşılaştığını söylüyorsun, dahası, Halid, Ermîniyye Gazasına asla katılmamıştır.”

SELMAN SEVEN

{facebook#https://facebook.com/} {twitter#https://twitter.com/}

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *

Blogger tarafından desteklenmektedir.
Javascript DisablePlease Enable Javascript To See All Widget