Resulullah'ın hadislerini mi arıyorsunuz ?
Türkiye'nin En Geniş Kapsamlı Hadis Sitesi
HZ.MUHAMMED (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)
"أَللّٰهُمَّ صَلِّ عَلٰى مُحَمَّدٍ وَعَلٰى اٰلِ مُحَمَّدٍ"

Latest Post

Mudelles
Tef’il babından ismi mef’ul olan mudelles, bir ravinin isnadında tedlis yaparak yani mülaki olmadığı veya mülaki olduğu halde hadis rivayet etmediği şeyhten işittiği zarınım uyandıracak şekilde rivayet ettiği hadise denir. Bir ravi bazen aynı asırda yaşamalarına rağmen bir şeyhle görüşmemiş olabilir. Aynı şekilde görüşmüş aralarında sohbet vaki olmuş; ancak ondan hadis rivayet etmemiş de olabilir. Bir de şeyhinden bir kaç hadis rivayet etmiş olması da mümkündür. İşte böyle bir ravinin aslında görüşmediği veya görüştükleri halde hadis almadığı, veyahutta hadis almış olsa bile almadığı bir hadisi ondan naklettiği vehmini uyandıracak şekilde rivayet etmesine tedlis; böyle tedlis yaparak rivayet ettiği hadise ise mudelles adı verilir. Bu açıklamadan anlaşılacağı üzere mudelles, bir anlamda ravinin şeyhim gizleyerek başkasından rivayet ediyormuşcasına naklettiği hadistir. Verilen bu tarif mudellesin istikrar bulmuş tarifidir, daha önceleri yapılan mudelles tariflerinde az da olsa farklılıklar görülür. Nitekim İbnu's'-Salâh, önce tedlîsu'l-isnad ve tedlîsu'ş-şuyuh'un tariflerini vermiş; sonra tedlisin hükmünü ve mudellisin rivayetinin kabulü meselesini ele alarak tedlîsu'ş-şuyühun hükmen daha hafif olduğunu söylemiştir. Dolayısiyle mudellesin açık bir tarifini vermemiştir. 770en-Nevevî de aşağı yukarı aynı şeyleri söylemiş ve mudellesin tarifini ele almamıştır. 771Şu hale göre gerek İbnu's-Salâh da gerekse onu ihtisar eden en-Nevevi'de mudelles tarif edilmemiş, tedlis tarifi yapılmak ve hükmü açıklanmakla yetinilmiştir. İbn Hacer'e göre mudelles, isnadından ravinin gizli düşmesiyle meydana gelir ve ravinin kendisine hadisi rivayet eden şahsı isimlendirmemesi yahutta kendisine hadis rivayet etmemiş olan kimseden hadis işittiği vehmini vererek rivayet ettiği hadistir. 772 İbn Hacer'in tarifi mudellesin yukarıdaki tarifine oldukça yakındır. Bu tarifteki mudelles, mursel-i hafiden az bir farkla ayrılır. Ona göre muasır olan fakat bir-birlerine mülaki olmadıkları bilinen iki kişi arasında işitme olmaksızın yapılan rivayettir. Oysa mudelles mülaki olduğu şeyhe mahsustur ve o şeyhten işitmeden rivayet edilen hadistir. 773 Mudelles hadise örnek göstermek gerekirse şu rivayetler üzerinde durulabilir: “...Yahya şunları söylerken duydum: Hişâm b. Urve, babası (Urve İbnu'z-Zubeyr)den, Hz. A'işe'den naklederek onun şöyle dediğini anlatırdı: Hz. Peygamber (s..a.s) iki iş arasında seçme yapmak durumunda olduğunda (günah olmadığı sürece kolay olanını seçerdi) “... “O, hiçbir şeye (ne bir kadına, ne de bir hizmetçiye) asla eliyle vurmamıştır.” Yahya diyor ki: “Hişâm b. Urve'ye hadisi (babasından) duyup duymadığını sordum. Bana: “Babam, Hz. A'işe'nin “Hz. Peygamber (s.a.s) iki iş arasında seçme yapmak durumunda kaldığında (günah olmadığı sürece kolay olanının seçerdi)” dediğini haber verdi. Babamdan bundan başkasını duymadım. Hadisin geri kalan kısmını ondan işitmedim. O kısım ez-Zuhri'dendir” cevabını verdi.” 774 Hz. Peygamber (s.a.s)'in eşsiz ahlakından iki önemli görüntüyü dile getiren bu hadiste ravi Hişâm b. Urve ilk kısmı Babası -Hz. A'işe isnadıyla nakletmiştir. Ancak bununla birlikte babasından işitmemiş olduğu diğer kısmı ondan duymuşcasına rivayet etmiştir. Yahya'nın sorması üzerine de gerçekte ez-Zuhri'den nakledilen hadisi babasından işitmişcesine rivayet ederek tedlîs yaptığını açıklamak zorunda kalmıştır.775 Şu hale göre hadisin ikinci kısmı Hişâm'ın yaptığı tedlisle mudelles hale gelmiştir. “...Bize Ebu Avâne tahdîs etti. el-A’meş'den- İbrahim et-Teymî'den - Babasından - Ebu Zer'den Hz. Peygamber (s.a.s)'in “Falanca Cehennem'dedir. Yâ Hannân, Yâ Mennân diye bağırır” buyurduğu rivayet edilmiştir. Ebu Avâne şöyle demiştir: “el-A’meş'e dedim ki, “Bu hadisi İbrahim Et-Teymî'den işittin mi?” “Hayır işitmedim, diye cevap verdi, onu bana ondan naklederek Hakim b. Cubeyr tahdis etti.” 776 Burada da açıkça görülmektedir ki el-A’meş Ebu Avâne'nin sorusu üzerine İbrahim et-Teymî'den rivayet etmiş görünen hadisi doğrudan değil de Hakîm b. Cubeyr vasıtasıyla ondan aldığını belirtmiştir. Onun Hakîm aracılığıyla aldığı hadisi İbrahim et-Teymî'den doğrudan almış gibi göstermesi tedlîstir. İsnadında tedlîs yapılarak rivayet edilen bu hadis ise mudelles olmuştur. Tedliste ravinin şeyhinin ismini söylememesi söz konusu olduğundan mudelles hadislerin hükmü zayıf hadislerin hükmüne tâbidir.

Mudebbec
Sözlükte dibâc denilen kıymetli bir kumaşla süslenmiş müzeyyen ve başı, hilkat ve bünyesi çirkin ve kabih olan insan ve hayvan manalarına ismi mef’uldür. Hadis ıstılahı olarak genelde akranın yani yaş ve isnad itibariyle birbirlerine yakın ravilerin birbirlerinden rivayetlerine denir. el-Irâki'nin belirttiğine göre ilk defa ed-Dârekutni tarafından isimlendirilerek hakkında müstakil bir kitap te'lif edilmiş olan 763 müdebbec, el-Hâkimu'n-Nisâbûrî'ye göre Tâbi'în, Etba'u't-Tâbi'în ve sonra gelen İslâm âlimlerinden akran olanların birbirlerinden rivayet şekillerinden biridir. Ona göre akranın birbirlerinden rivayetleri üç çeşittir. İlki mudebbecdir ve birbirlerine yakın iki raviden birinin diğerinden onun da öbüründen rivayet etmesidir. Bu tarifi veren el-Hâkim sonra da Sahabe, Tâbi'în, Etbâ'ut-Tâbi'în ve daha sonraki tabakalardan ravilerin birbirlerinden rivayetlerinden misaller zikretmektedir. Ne var ki birbirlerinden rivayette bulunan yakın kimselerden maksadın yaşça ve isnadca birbirlerine yakın olanlar olduğunu tasrih ettiği halde mudebbecin tarifinde esas olan akranın yaşça birbirlerine yakın olanlar mı, yoksa isnad yakınlığına sahip raviler mi olduğunu açıklamamaktadır. Bununla birlikte birbirlerinden rivayette bulunanlara sahabeden Hz. Aişe'nin Ebu Hureyre'den, Tabi'înden Ömer b. Abdilaziz'in ez-Zuhrî'den, Etbâ'uttabi'inden Mâlik b. Enes'in el-Evzâ'îden, daha sonraki tabakalara mensup olanlardan ise meselâ, Abdurrazak’ın Ahmet b. Hanbel'den rivayetlerini misal verdiğine bakılırsa764, Mudebbeci isnadca birbirlerine yakın kimselerin birbirlerinden rivayetleri olarak gördüğü söylenebilir. Nitekim İbnu's-Salâh da “el-Hakim mudebbecin tanıtılmasında ihtimal, yaşça yakınlık olmasa da isnad yakınlığı ile yetinmiştir” diyerek buna işaret etmiştir. 765Âlimimize göre de müdebbec birbirlerine yakın olanların birbirlerinden rivayetleri cümlesindendir. Misalini sahabeden Hz. Aişe ile Ebu Hureyre'nin birbirlerinden, Tabi'înden Ömer b. Abdilaziz ile ez-Zuhri'nin karşılıklı olarak birbirlerinden, Etbâu't-Tâbi'înden Mâlik b. Enes'in el-Evzai'den, el-Evzâ'înin Mâlik'ten; Etba'ut-Etbâdan ise Ahmed b. Hanbel'in Ali İbnu'l-Medinî'den, Ali İbnu'l-Medinî'nin de Ahmed b. Han-bel'den karşılıklı rivayetleri teşkil eder. İbnu's-Salâh bu görüşünde, misaller dahil, tamamen el-Hâkim'e uymuştur. Her ikisinin tarifine göre müdebbec isnad itibariyle birbirlerine yakın iki ravinin birbirlerinden rivayetleri olmaktadır. Nitekim gerek el-Hâkim'in gerekse İbnu's-Salâh'ın akranının rivayetleri arasında müdebbec olmayanlar olarak zikrettikleri rivayetler iki akrandan birinin diğerinden tek taraflı rivayetleridir. Bununla birlikte el-lrâki mudebbecin bu tarifine itiraz ederek şunları söylemiştir: “el-Hâkim'in ve ona tabi olan İbnu's-Salâh’ın mudebbecin iki yakının rivayetlerinden ibaret olduğunu söylemeleri doğru değildir. Doğrusu, mrudebbec akran olsun, biri diğerinden büyük olsun, iki ravinin birbirlerinden rivayetidir. Böyle rivayette büyüğün küçükten rivayeti rivayetu'l-ekâbir ani'l-esâğir nevinden olur. Şu var ki el-Hâkim müdebbec ismini adını vermediği bir şeyhten nakletmiştir ki o şeyhden kasdi ed-Dârekutnî'dir; zira ed-Dârekutnî şeyhlerinden biridir. Bildiğime göre ise Müdebbec ismini ilk defa kullanan ve o konuda ilk olarak el-Mudebbec adında etraflı bir kitap yazan odur. Bu kitabın elimde sahih bir nüshası mevcuttur. Burada Müdebbec için iki ravinin akran olmalarını kayda bağlamış değildir. Kaldı ki ed-Darekutnî bu eserinde Hz. Ebu Bekr'in Hz. Peygamber (s.a.s)'den, Hz. Peygamber (s.a.s)'in Hz. Ebu Bekr'den, Hz. Ömer'in, Hz. Peygamber (s.a.s)'den, Hz. Peygamber'in Hz. Ömer'den, Sa'd b. Ubâde'nin Hz. Peygamber (s.a.s)'den; Hz. Peygamber (s.a.s)'in Sa'd b. Ubâde'den rivayetlerini zikretmiştir. Aynı şekilde Hz. Ömer'in Ka'bu'l-Ahbar'dan Ka'bu'l-Ahbar'ın Hz. Ömer'den; İbn Mes'ud'un Zirr b. Hubeyş'den, Zirr'in de İbn Mes'ud'dan; İbn Ömer'in Atıyye el-Avfî'den; Atıyye'nin İbn Ömer'den... rivayetleri gibi Sahabenin Tabi'înden rivayetlerine de yer vermiştir. Keza kitabında Abdullah b. Avn ve Yahya b. Saîd el-Ensârî'nin Mâlik'ten, Mâlik'in herbirinden rivayeti gibi Tabiîlerin Etbâ'ut-Tâbi'înden rivayetlerine de yer verilmiştir. Bundan başka aynı kitapta Ma’ıner'in Abdurrezzak'tan, Abdurrezzak’ın Ma’mer'den rivayeti misali Etbâ Etbâ'it-Tâbiînin Etbâ'u'l-Etbâ'dan rivayetleri de vardır. Bütün bunlar delâlet eder ki Müdebbec, birbirlerinden rivayet eden ravilerin karin olmasıyla kayıtlı değildir. Aksine mudebbecin hükmü daha umumidir.” 766 Görüldüğü gibi el-Irâkî mudebbeci daha şümullü görmekte, büyüklerin küçüklerden rivayetinin de mudebbece dahil olacağını ileri sürmektedir. Fakat bu itirazının kabule şayan görüldüğünü söylemek zordur; çünkü meşhur âlim İbn Hacer de akran olan ravi ile şeyhinin birbirlerinden rivayetine müdebbec denileceğini, şeyhin talebesinden hadis rivayet etmesi halinde bunun müdebbec değil büyüklerin küçüklerden rivayetine dahil olacağını söylemiştir. 767Böylece o, el-Irâkî'ye katılmamış, el-Hâkim ile İbnu's-Salâh'a uymuştur. Mudebbecin sözlük manasını dikkate alanlar böyle birbirinden hadis rivayet edenlerin rivayetlerine ne yönden bu ismin verildiğine dair izahlar yapmışlardır. el-Irâkî'ye göre müdebbec, müzeyyen manasına Arapçaya Farsçadan geçmiş dibâc kelimesinden alınmadır.768 Nitekim dibâcetu'1-vech yüz güzelliğine denir. İbn Mes'ud'un “hamim” le başlayan surelere Kur'ân-i Kerim'in dîbâcı demesi de aynı manasındandır. Bu manadan alınma bir terim kabul edildiği takdirde müdebbec, isnadda iki karin denilen akranın veya biri büyük diğeri küçük olmak üzere birbirinden rivayette bulunan iki ravinin bir araya gelmesi halinde olur. Böyle iki ravi daha çok ikisinin de alim yahut hafız olması; yahutta her ikisinde (veya sadece birisinde) tercih sebeplerinden birisi bulunması halinde bir isnadda bir araya gelir. Bunlardan biri söz konusu olup da birbirinin akranı iki ravinin bir isnadda bir araya gelmesi ise ravinin musâvât dolayısiyle uluvdan yahut aksine nuzûldan vazgeçmesine imkan verir. Böylece isnadda tahsin ve tezyin hasıl olur. Ahmed b. Hanbel'in Yahya b. Ma'inden; Yahya'nın da Ahmed'den rivayetleri böyledir. Dahası, akranın birbirinden rivayeti çok kere hadîs ilminin inceliklerine vakıf alimler arasında olur. Bu da isnad için süs mesabesindedir. Mudebbece neden bu ismin verildiği konusunda şu da söylenebilir: Mudebbecde vaki olan iki karinin ikisi de bir tabakadan ve aynı derecededirler. Böylece iki yanağa benzerler; zira yüzdeki iki yanağa dibacetân denildiği vakidir. Bu mana el-Hâkim ile İbnu's-Salâh'ın, mudebbeci iki karinin rivayetlerine has görmelerine de uygun olur. Mudebbece isnadın nazil oluşu dolayısıyle bu isim verilmiş de olabilir; zira müdebbec iki ravi birbirine karin iseler her birinin isnadı bir, eğer büyüğün küçükten rivayeti ise iki derece nazil olur. Yahya b. Ma'în'e göre nazil isnad yüz karasıdır. Ali İbnu'l-Medînî ve Ebu Avni'l-Mustemlî ise “nüzul uğursuzluktur” demişlerdir. Bu takdirde müdebbec öğme değil yermedir ve kelimenin çirkin yüzlü mânâsından alınmadır. Bunlarla birlikte öyle görünüyor ki müdebbec ismi birbirlerinin akranı iki alim raviyi bir araya getirdiğinden öğmek için verilmiştir. Ancak ikinci ihtimale göre isnadda nüzul söz konusu olduğu için yermek üzere verilmiş de olabilir. 

SELMAN SEVEN

{facebook#https://facebook.com/} {twitter#https://twitter.com/}

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *

Blogger tarafından desteklenmektedir.
Javascript DisablePlease Enable Javascript To See All Widget