Resulullah'ın hadislerini mi arıyorsunuz ? Türkiye'nin En Geniş Kapsamlı Hadis Sitesi HZ.MUHAMMED (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) "أَللّٰهُمَّ صَلِّ عَلٰى مُحَمَّدٍ وَعَلٰى اٰلِ مُحَمَّدٍ"
Bk. Meşihat. Meşyeha da denir. Bir muhaddisin mülaki olup da hadis aldığı veya mülaki olmayıp hadislerini rivayete izinli olduğu şeyhlerinin isimlerini, çok deafa hal, tercümelerini ihtiva eden yazılı eserlere verilen isimdir. Meşihat bir ravinin görüştüğü ve hadis işittiği şeyhlerini tanıtmakla o ravinin isnadlarının tesbitinde geniş ölçüde yardımcı olur. Bu itibarla meşihat kitapları özellikle i'tibâr denilen ferd sanılan hadislerin başka rivayet yolları olup olmadığının tesbitinde büyük rol oynarlar. Bilhassa dördüncü hicri asırdan itibaren pek çok muhaddis, şeyhlerinin isimlerini ve hayat hikayelerini anlatan meşihat kitapları tasnif etmişlerdir.
Bk. Eser. Sözlükte, bir nesnenin yerinde kalan bakiyyesine denir. Bir nesnenin varlığına delalet eden ize de eser tabir edilir. Hadis Usulü ilminde eser, haberle aynı manaya gelen bir terimdir. Bazı hadis âlimlerine göre haber hadisle eş manalı olduğuna göre eser, hadis demektir. Bununla birlikte Horasanlı fakihler haber ile eserin arasını ayırmışlar; Hz. Peygamber (s.a. s) den gelenlere haber (dolayısiyle hadis); sahabeden gelen mevkuf rivayetlere ise eser demişlerdir.241 en-Nevevî'ye göre hadiscilerin nazarında Hz. Peygamber'e Sahabeye veya tabi'îne ait bütün rivayetlere eser adı verilir. 242İbn Hacer'e göre ise hadisciler arasında isnadı sahabeye kadar ulaşan mevkuf hadise olduğu gibi, tabi'îye ulaşan maktu' hadise de eser denilmiştir. 243Eser sayılan rivayete me'sur denildiği de olmuştur.
Bk. Mechûlu'l-Hâl. Sadece bir tek ravisi olduğu için (mukill) meçhul kalmış iken ismini açıklayarak iki veya daha fazla adalet sahibi ravinin rivvayette bulunduğu ancak ne kendisinden rivayette bulunanlar ne de başka kismeler tarafından terkiye ve tevsik edilmemiş raviye mechûlu'1-hal veya mestur denir. Mechûl maddesinde söz konusu edildiği gibi, bir tek ravinin kendisinden rivayette infirâd ettiği ve bu yüzden meçhul addedilen raviler üç kısımdır. Bunlardan ikincisi zahiren adalet sahibi oldukları halde gerçekte adalet yönünden meçhul kalanlardır. Böyle meçhul ravilere mechûlu'l-hâl veya mestur adı verilir. Mechülu'l-hâl'in iki veya daha fazla ravi tarafından hadisleri rivayet edildiği halde mestur kalması adalet durumunun belli olmayışıdır. Bir ravinin kendisinin veya halinin bilinmesi hadis ilminde farklı mütalaa edilir. Buna göre mechûlu'l-hâl ile mechûlu'l-ayn arasında fark vardır. Bu fark ilkinin iki veya daha fazla kişinin rivayet etmesiyle meçhul olmaktan çıktığı halde adalet yönünden halinin meçhul kalması, ikincisinin ise kendisinden sadece bir kişinin rivayette bulunmasından ötürü hem şahsının hem de adalet durumunun meçhul kalması itibariyledir. İslâm alimlerinin büyük çoğunluğuna göre mechûlu'1-hâl ravilerin rivayetleri merduddur; zira rivayetin kabulü için ilk şart ravisinin adaletli olduğu zannının bulunması gerekir. Buna karşılık bir kısım İslâm âlimleri mechûlu'1-hâl veya mesturun rivayetinin kabul edileceği görüşündedir. İmam-ı A'zam, mesturun rivayetini kabul edenler arasındadır. İbn Hibbân ile Şafiî âlimlerden Selim er-Râzî de mesturun rivayetinin kabul edileceği görüşünde olanlardandır. Onlara göre bir ravinin adaletli olması için hiç bir kimse tarafından cerh edilmediğinin bilinmesi kafidir. Bununla birlikte raviler hakkında verilecek hüküm, haklarında cerhi gerektirecek bir durum açığa çıkmadığı sürece, kendilerini adaletli saymaktır. Herkes zahiri bilmekle mükelleftir. Hiç kimse cerhi gerektiren hali bilmekle mükellef değildir. Bu konuda Yüce Allah mealen “kimsenin kusurunu araştırmayınız” 640buyurmuştur. Kaldı ki bir ravinin adaletli olduğunu haber vermek kadar adaletsiz olduğuna hükmetmek de iyi zanna dayanır. Zannın bazıları ise günahtır. Ayrıca bir insanın adaletli olup, olmadığını bilmek ekseriya imkânsız olduğundan yalnız zahirdeki adaleti ile yetinmek gerekir. Cerh bulunmamakla birlikte bu adalet iyi zanna binaen mevcut addedilmek gerekir. Nitekim İbnu's-Salâh bu konuda “meşhur hadis kitablarının çoğunda hayli zaman önce ölmüş ve iç yüzlerini araştırmaya imkan kalmamış bir çok ravi hakkında bu görüşe göre hareket edilip dışardan görünüşleriyle yetinilmişe benziyor” demiştir. Bazı alimlere göre İmam-ı A'zam mesturun rivayetini kabul etmesi, müslümanlann ekseriyetinin adalet sahibi olduğu devirde yaşamış olmasından dolayıdır. Sonraları ise insanlar arasında fısk galip geldiğinden mechûlu'1-hâl ile mesturun rivayetlerini tezkiyesiz kabul etmemek zaruri hale hale gelmiştir. Nitekim İmam Ebu Yusuf ile İmam Muhammedde şehadetin mesturun tezkiyesinden sonra kabulüne kail olmuşlardır. Bu ihtilafın özü şuna varır ki, Sahabe, Tâbi'în ve Tebe'ut-tâbi'înden mestur olanların rivayetleri makbuldür. Ancak diğerlerinin rivayetleri tevsik ve tezkiye vaki olmadan kabul olunmaz. Mechûlu'l-hâlîn rivayetlerinin kabulü konusunda üçüncü bir görüş daha vardır ki buna göre mestur raviden rivayet edenler şayet sadece adaletli ravilerden rivayet eden kimselerse mesturun rivayeti makbuldür; değilseler makbul addedilmez.