Resulullah'ın hadislerini mi arıyorsunuz ? Türkiye'nin En Geniş Kapsamlı Hadis Sitesi HZ.MUHAMMED (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) "أَللّٰهُمَّ صَلِّ عَلٰى مُحَمَّدٍ وَعَلٰى اٰلِ مُحَمَّدٍ"
Sözlükte imla ettiren, yazdıran manasına ismi fail olup, hadis meclislerinde hadis dinlemek veya yazmak maksadıyle toplanan taliblere hadis yazdıran ve adına şeyh denilen muhaddise denir. Büyük ilim merkezlerinden nisbeten küçük şehirlere kadar çeşitli yerlerde uygun yerlerde toplananlara yazdırarak hadis rivayet etmek, İslâm tarihinin en eski devrelerinden itibaren uygulanarak gelenek halini almış rivayet usullerindendir. Hadis meclislerinde toplanan ve sayılan bazen onbinlere varan hadis talihleri yazılarında gerekli yazı malzemesi getirirler, o gün için okunan hadisleri yazarlardı. Umumiyetle sabah namazından sonra mümli gelir, kendisine ayrılan yüksekçe yere oturur, hadislerini yazılı kitabından veya ezberden okur, yahutta kendisine okunurdu. Dinleyiciler okunan hadisleri yazarlar, böylece mumlî'nin hadislerini rivayet etmiş olurlardı. Hadis meclisinin çok kalabalık olması halinde mumliden uzak düşenlere okunan hadisleri duyurmak üzere mustemlî denilen görevliler bulunur, bunlar hadis lafızlarını tekrar ederlerdi. Mustemlî'den işitilen hadislerin mumlîye nisbet ederek rivayet edilmesi konusunda bilgi almak için mustemli maddesine bakılabilir.
Bk. Lika' Mülakat da denir. Her ikisi de sözlükte bir kimsenin diğer birine kavuşması manasına gelir. Hadis Usulü ilminde lika veya öteki tabiriyle mülakat, ravi ile hadis rivayet ettiği şeyhinin görüşmesi, bir mecliste bir araya gelmeleri manasına kullanılır. Bir ravinin isnadında “falan şeyhden” diyerek hadis nakletmesi halinde o hadisi ismini söylediği şeyhten bizzat işiterek rivayet etmesi kadar işitmediği halde rivayet etme ihtimali de vardır. Bu durumda ravinin ismini söylediği şeyhe mülaki olup olmadığının, mülaki olmuşsa hadis rivayet edip etmediğinin bilinmesi büyük önem kazanır; zira isnadında şeyhden rivayeti ifade eden lafızlar kullandığı halde gerçekte ondan rivayeti olmayan raviler görülmüştür. Eğer rivayette bulunduğu kimse ile görüştüğü ve ondan hadis aldığı bilinirse, ravi yalancı ve tedlis yapan bir kimse olmadığı sürece hadisin isnadı tam kabul edilir. Yoksa ravinin görüşmediği şeyhden yaptığı rivayet yerine göre irsale veya tedlîse; hatta inkitâa hamledilir. Öte yandan lika, Buhari'nin sahihe aldığı hadislerin isnadında göz önünde tuttuğu önemli şartıdır. Bir başka deyişle Buhari sahihine aldığı hadisler; râvileri arasında mülakat olan hadislerden seçmiştir. Oysa Müslim ilka şartını biraz daha hafif tutmuş ve aksini gösteren sahih bir haber olmadıkça şeyh ile talibin aynı asırda yaşamış olmalarının lika hamledileceğini ileri sürmüştür. Şeyhi ile bir araya gelip ondan hadis rivayet ettiği bilinen râvi o şeyhten rivayetlerinin isnadında umumiyetle likaa delalet eden Semi'tu ve haddesenâ gibi cezm sigaları kullanırsa da şeyhle bir araya geldiği ve ondan işitmek yoluyla hadis aldığı bilinmeyen ravi isnadında likaa delâlet eden lafızlar kullanamaz. Onun yerine kale, an gibi lika ihtimaline de delâlet eden lafızlar kullanır. Şeyhine mülaki olmadığı halde isnadında mülakata delalet eden cezm sigaları kullanan ravinin yalancı olduğuna veya tedlis yaptığına hükmedilir.
Sözlük manasıyle çoğaltanlar, fazla yapanlar demek olan bu tabir olup Hz. Peygamberden çok sayıda hadis rivayet eden sahabe için kullanılır. Kesin bir ölçü olmamakla birlikte binin üzerinde rivayeti olan sahabîlere muksirûn veya ekseru's-sahâbeti hadisen denilmiştir. Aynı tabir Osmanlıca kaynaklarda muksirin-i sahabe şeklinde geçer. Hz. Peygamber (s.a.s)'den rivayet ettiği hadisler binin üstünde olan ve böylece muksirûn grubuna giren sahâbîler Ebu Hureyre (5374 hadis), Abdullah b. Ömer (2630 hadis), Enes b. Mâlik (2286 hadis), Mü’minlerin Anası Hz. Aişe (2210 hadis), Abdullah b. Abbas (1660 hadis), Cabir b. Abdillah (1540 hadis), Ebu Saîdi'l-Hudrî (1170 hadis) olmak üzere yedi kişidir. (Bk. İksâr-ı hadis).