Resulullah'ın hadislerini mi arıyorsunuz ?
Türkiye'nin En Geniş Kapsamlı Hadis Sitesi
HZ.MUHAMMED (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)
"أَللّٰهُمَّ صَلِّ عَلٰى مُحَمَّدٍ وَعَلٰى اٰلِ مُحَمَّدٍ"

Latest Post

Nakale-i Hadîs
Bk. Râvi.
Sözlük yönünden “su başına gitmek, kana kana su içmek” manasına gelen “ravâ” kök fiilinin ismi failidir. Hadis Usulünde genellikle Hz. Peygamber (s.a.s)'in hadislerini rivayet eden kimseye denir. Çoğulu ruvât gelir. Diğer taraftan ravi, özel manada ve müsnid karşılığı olarak hadis taliblerinin en aşağı mertebesinde olan ve hadis rivayetine yeni başlamış bulunan öğrenciye de denir. Raviler için çoğul manasiyle nakale-i hadis tabiri de kullanılır. Bir hadisin sıhhati, önce onu rivayet eden ravilerin her bakımdan güvenilir kimseler olmalarına bağlıdır, bir ravinin güvenilir olması için onda bazı vasıfların bulunması gerekir. Bu vasıfların ilki müslüman olmaktır. Bazı Hadis Usulü alimlerine göre ravinin müslüman olması adaletli olması için yeterlidir. İkincisi adalettir. Adalet, ravinin müslüman olmakla birlikte fışkına sebep olan her türlü söz, iş ve davranışlardan uzak kalması ve mürüvvet sahibi olmasiyle gerçekleşir. Üçüncüsü zabt sahibi olmasıdır, ravinin zabtı, ezberinden rivayet etmesi halinde kusursuz ezberlemiş, kitabından rivayeti halinde ise yazı zabtını iyi yapmış bulunması vasfıdır. Ravinin rivayetlerinin kabulü için bulunması gereken şartların dördüncüsü, akıl ve buluğ çağına ermiş olmaktır. Ravinin akıllı olması, dikkatli, akıl melekeleri tam, zeki ve uyanık olmasıdır. Büluğ çağına ermek ise mükellefiyetin şartlarındandır. Bir kimse çocukluk çağında herhangi bir hadis ezberlemiş ise onu ancak erginlik çağına erdikten ve isnadıyle aldıktan sonra rivayet edebilir. Hadisleri nakleden raviler sahabe, tâbi'in, etbâ'ut-tâbi'în sırasıyle nesil nesil gelmiştir. Herbir nesilde yetişenler, bir önceki nesilden adıklannı kendilerinden sonrakilere aktarmışlardır. Bunların her-biri kendi aralarında tabaka, denilen gruplara ayrılmışlardır. (Bk. Tabakâtur-Ruvât).

Nahvehû
Bk. Mislehû.
“Onun benzeri” anlamını veren bu lafız, muhaddisin bir hadisi bir isnadla sevkettikten so a aynı hadisi ikinci isnadiyle vermek istediğinde metni aynen zikretmeyip ikinci isnadı verdiği yerde kullanılan tabirlerdendir. Böyle aynı hadisi iki isnadla verip ikincide metnini tekrar etmeden bu ifadeyle yetinen muhaddis bu ifadesiyle “ikinci isnadın metni de öncekinin metninin benzeridir” demiş gibi olur.
Aynı yerde mislehû sevâ'en (ilk metnin tıpkı aynısı); nahvehu (ilk metnin tıpkısı) tabirleri de kullanılır.
Bazı muhaddisler bir metni sevkettikten so a ikinci isnad ile aynı metni vermekte böyle bir tabir kullanmayı hoş görmezler. Nitekim Şu'be, “fulân an fulân mislehû demek yetmez” demiştir. Ayrıca aynı âlimin “ravinin nahvehu demesi şekdir” dediği de rivayet edilmiştir.
Bununla birlikte Sufyânu's-Sevrî'ye göre ravinin şeyhi eğer zabtı ve hıfzı tam, hadis lafızlarını birbirinden ayırmaya gücü yeten; rivayetinin sayısına dikkat ve itina gösteren bir de sika olarak tanınan biri ise böyle ikinci isnaddan so a metni tekrarlamadan nahvehu gibi bir ifade kullanması caizdir. Değilse caiz olmaz.
Bu konuda üçüncü bir görüş daha vardır. Yahya b. Ma'în'e ait bu görüşe göre ravinin şeyhi Sufyânu's-Sevri'nin görüşündeki şartları haizse mislehû demesi caiz olursa da nahvehu demesi olmaz. el-Hâkimu'n-Nisabürî de aynı kanaattedir. Ona göre mislehû ile nahvehu arasındaki farkı gözetmek muhaddise gerekli olan zabt ve itkanın bir nevidir. Her iki isnada ait metinlerin aynı lafızlarla olduğuna kesinlikle emin olmadıkça ona mislehû demek helal olmaz. Ancak metinler lafız yönünden aynı olmayıp da yalnız mana yönünden bir iseler o zaman nahvehu diyebilir.
el-Hatîbu'1-Bağdâdî'ye göre ise bu görüş hadislerin manasiyle rivayet edilmesini caiz görmeyenler nazarında bir ayırım mahiyetindedir. Manen rivayeti caiz görenler iki kelime arasında fark gözetmezler. Hadiscilerden hayli kimseler böyle iki isnadla aynı hadisi rivayet etmek istediklerinde ikinci isnadı zikrettikten so a “misle hadisin kablehu metnuhû keza ve keza yani, daha önceki hadis gibi, metni şudur” diyerek hadis metnini sevketmişlerdir. Nahvehu lafzında da böyle yapmışlardır. Onun benimsediği görüş de budur. 

Muhaddisler ve hadis yazanlar, hadislerin yazılışı sırasında isnatta sık geçen bazı lafızları âdet olarak bazen hazfeder bazen de kısaltarak yazarlar. Böylece çok kullanılan kelimelerin rumuz haline getirirler. Nâ harfleri de bazı muhaddisler ve hadis yazanlarca hadde-senânın kısaltıralarak remiz haline getirilmiş şeklidir.

SELMAN SEVEN

{facebook#https://facebook.com/} {twitter#https://twitter.com/}

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *

Blogger tarafından desteklenmektedir.
Javascript DisablePlease Enable Javascript To See All Widget