Resulullah'ın hadislerini mi arıyorsunuz ?
Türkiye'nin En Geniş Kapsamlı Hadis Sitesi
HZ.MUHAMMED (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)
"أَللّٰهُمَّ صَلِّ عَلٰى مُحَمَّدٍ وَعَلٰى اٰلِ مُحَمَّدٍ"

Latest Post

Telkin
Bir sözü birine söyleyip anlatmak manasına mastardır. Bir kimseye bir şey anlatıp kabul ettirerek tesir altına almak manasına daha çok kullanılır. Türkçede buna ağzına dil vermek denilir. 1172 Hadis Usulünde telkin, bir muhaddise tesir ederek bir hadisin kendi rivayeti olduğuna inandırarak onu gerçekte rivayet edip etmediğini bilmeden rivayet etmesini sağlamaktır. 1173 Telkine maruz kalanlar daha çok darîr denen görme duygusundan mahrum kalanlarla îhtilat veya yaşlılık sebebiyle hafıza kaybına uğrayanlardır. Böyle birine değişik isnad etmek, hadise rağbeti artırmak gibi sebeplerle bu senin falandan rivayetindir” denilerek telkinde bulunulur. Eğer o ravi hadislerini kendisine ait bir asıldan rivayet etmiyorsa ve ne rivayet ettiğini bilmiyorsa telkin edilen hadisi kendi hadisi olarak rivayet eder. Bu şekilde telkine uğramış olur. Telkine maruz kalanlar arasında Musa b. Dînâr meşhurdur. Abdurrezzâk b. Hemmâm'ın da telkine maruz kaldığı söylenmiştir. İnsanların aczini kullanmakla birlikte bazen siyasî maksatlarla mevzu hadisin bile telkin edildiği olmuştur. Şu misal bunu gösterir: “İbn Zekrûye anlatmıştır: “Bir gün Ebubekr İbnu'l-Ce'âbî'nin yanında idim. Derken yanına bir grup şiî geldi. Selam verip oturdular. Minderinin altına içinde para bulunan bir kese koyduktan sonra içlerinden biri “Kadı efendi, dedi; sen Bağdat muhaddislerinin hepsini isnadında toplamış birisin. Bu kente gelenleri de bilirsin. Biliyorsun, Müminlerin Emiri Ali b. Ebî Tâlib de Bağdad'a geldi. Senden kitabında bu olayı zikretmeni rica ediyoruz.” Bunun üzerine İbnu'l-Ce'âbi “peki” dedi ve hizmetkarına kitabını getirmesini söyledi. Kitabı gelince bir yerine “Söylendiğine göre Mü’minlerin Emiri Ali b. Ebî Talib de Bağdad'a gelmiştir” diye yazdı. Bundan sonra şiîler kalkıp gittiler. Ben “Kadı, dedim, kitabına yazdığın bu haberi sana kim rivayet etti?” Bu soruma “Gördüğün bu adamlar” cevabını verdi.”1174 Rivayetlerinde tesâhül gösterenlerin olduğu gibi telkini kabul edenlerin de rivayetleri makbul sayılmıştır.

Telkîb
Kelime olarak mastar olup bir insana lakap takmak veya onu bir lakabla anmak demektir. Hadis ilminde kelime manasıyla kullanılır ve bir raviyi isminden başka isim veya lakabı, yahutta künyesiyle anmaya denir. Telkîb, özellikle mübhem olarak zikredilen ravilerin kim olduklarından kestirilmesinde işe yarar. İsimleri birbirine benzeyen ravilerin bilinmesinin de de telkîb şeklinden faydalanılır.

Telfîku'r-Rivâyât
Bk. Telfîk.
İkinci babtan çekimi yapılan ve iki şeyi birbirine katmak, birleştirmek manasına gelen “lefeka” kök fiilinin tef’il ölçüsünde mastar olan telfik, kök fiiliyle aynı manaya gelir. Hadis Usulünde telfîku'r-rivâyât tabirinin kısa şeklidir ve bir hadisin çeşitli rivayetlerini birleştirerek hepsini belli lafızlarla ve tek isnadla nakletmeye denir. Bu, bir anlamda ravinin, bir hadisi- birkaç şeyhten almış bulunması ve rivayetlerin manaca bir olmakla birlikte lafiz yönünden farklı olması halinde- isnadlarını birleştirerek metnini içlerinden birinin lafzıyla sevketmesidir. Böyle birkaç şeyhten rivayet edilen hadisi isnadlarını birleştirerek içlerinden birinin metniyle zikretmekte ravi ahberanâ fulânun ve fulânun ve'1-lafzu li-fulânin kale (falan ve fülan bize haber verdiler. Hadisin lafzı falancaya aittir. O dedi ki...) veya ahberanâ fulânun ve fulânun ve hazâ lafzu fulânin kale (bize falanca ve falanca rivayet etti. Bu naklettiğimiz lafız falanın rivayetidir. O demiştir ki...) gibi lafızlar kullanır. Bu lafızlarla aynı hadisi iki isnadını birleştirerek rivayet ettiğini, mana aynı olmakla beraber şeyhlerinden hangisinin rivayetini tercih etmiş olduğunu belirtmiş olur. Müslim, Sahih'inde takip ettiğ imetot gereği bir hadisin çeşitli tariklannı bir arada zikrettiğinden telfikin güzel örneklerini vermiştir, misal olarak bir tanesini almak faydadan hali değildir. “Bana İbrahim b. Dînâr, Ukbe b. Mukrem ve Abd b. Humeyd tahdis ettiler. Bunların hepsinin rivayeti Ebu Asım’dandır. - Nakledeceğimiz hadisin lafzı Ukbe’nindir- (Ukbe) “haddesenâ Ebu Asım” dedi...” “...Hz. A'işe haber vererek şöyle dedi: “Oynayanları görmek istiyorum” deyince Hz. Peygamber ayağa kalktı. Ben de kapıda durdum. Onlar Mescitte oynarlarken ben de Allah Resulü'nün iki kulağıyla omuzu arasından seyrettim.”1170 Görüldüğü gibi Müslim hadisi üç şeyhten tercih ettiği Ukbe'nin lafzıyla nakletmiştir. Böylece aynı hadisin üç rivayetini birleştirerek vermiştir. Telfikin çeşitli uygulama şekilleri vardır. En çok kullanılan şekil yukanda verilen misaldeki gibidir. Bununla birlikte ravi bazen hadisi isnadlardan birine ait olan lafzı zikretmeyip biraz ondan, biraz diğerinden alıp sevketmek suretiyle de telfik yapabilir. O zaman hadisi ahberanâ fulânun ve fulânun - ve tekârebâ fi'l-ma'nâ- kala ahberanâ fulânun (bize falan ve fülan haber verdi. Söylediklerinin manası birbirine yakındır. Bunlar “bize falan haber verdi” dediler) gibi bir eda lafzıyla sevkeder. Telfîkin ilk şeklinin caiz olduğunda ittifak vardır. İkinci şeklini ise hadisleri manasıyla rivayet taraftarı olanlar caiz görmüşlerdir. Ravinin, hadisin manasında birleşmiş bir cemaatten rivayet ederken verdiği metin o cemaatten kimsenin metni olmadığı halde bunu açıklamayıp susmasına gelince, Buharî, Abdullah b. Vehb, Hammâd b. Seleme gibi hadisciler böyle rivayetten çekinmemişlerdir. Bu alimler bu şekildeki rivayetlerinden dolayı ayıplanmışlarsa da hadisin manasiyle rivayetini caiz görenler bunda bir mahzur olmadığını söylemişlerdir. Bir hadis kitabını birkaç şeyhten dinledikten sonra içlerinden birinin asıl nüshasiyla mukabele eden ravinin, şeyhlerinin hepsini isnadında zikredip -ve'1-Lafzu li-fulânin- diyerek lafzın kime ait olduğunu göstermesini caiz görenler olduğu gibi görmeyenler vardır. Caiz görenlere göre ravi o kitabı ismini söylediği şeyhinden dinlemiştir. Caiz görmeyenlere göre ise o ravinin, diğer şeyhlerinin işittiği kitabın hadislerini nasıl rivayet ettiklerini yakinen bilmesi gerekir. Ta ki onlara da isnad ederek rivayet edebilsin. Burada şuna işaret etmek gerekir. Sonucu telfik şekli diğerlerine dahil değildir; zira onlarda muhaddis, lafız ravisi olarak gösterdiği şeyhinden başka, öteki şeyhlerinden gelen lafızlara muttali olmuş, mana yönünden kedi rivayetine uygun olduklarını görerek ihbarda bulunmuştur, oysa bunda öyle bir durum yoktur. Telfîkin bir şekli de şudur. Muhaddis, hadisin bir kısmını bir şeyhinden, diğer kısmını da bir başka şeyhinden dinlemiştir. Sonra rivayet ederken herbirinden dinlediği lafızları ayn ayn belirtmeksizin her ikisini kanştırarak mübhem bir şekilde” bir kısmı falandan; diğer bir kısmı fülandan” diyerek metni her iki şeyhine birden isnad eder. Böyle bir telfik ancak senedi oluşturan ravilerin hepsi sika olduğu takdirde caiz görülmüştür. Rivayetlere bakılırsa telfîki ilk yapan muhaddis İbn Şihâb ez-Zuhrîdir. Diğer hadis, siyer ve megazi âlimleri de böyle rivayetleri birleştirme işlemini çokça kullanmışlardır. Buhâri'nin İbn Şihâb ez-Zuhrî'den rivayet ettiği ilk hadisi telfikin son şekline güzel bir misaldir. Buharî, senedim İbn Şihâb'a bağlamıştır, ez-Zuhrî de hadisi dört ravi vasıtasiyle Hz. A'işe'den rivayet etmiştir. ez-Zuhri'nin isnadı ve hadisin bir kısmını birinden, diğer bir kısmını bir diğerinden aldığına dair ifadeleri şöyledir: “... Bana Urve İbnu'z-Zubeyr, Sa'id İbnu'l-Museyyeb, Alkametu'bnu Vakkâs el-Leysî ve Ubeydullah b. Utbe b. Mes'ûd Hz. Peygamber (s.a.s)'in eşi Hz. A'işe (r.anha)'dan naklederek rivayet ettiler. Bunlann her biri bana Hz. A'işe hadisinin bir kısmını rivayet etti. Bu zatların kimi Hz. Aişe hadisini diğerlerinden daha iyi bellemişti. Rivayette ise daha sağlamdı. Bense A'işe'den rivayet ettikleri hadisi herbirinden ayn ayn alıp öğrendim. Bunlardan kiminin hıfzı diğerlerinden üstün olmakla beraber sözleri ötekinin sözlerini doğruluyordu. Bu dört kişi dediler ki, Hz. A'işe şöyle dedi...”1171 Görülüyor ki İbn Şihâb ifk hadisini Hz, A'işe'den ayn ayrı rivayet eden dört tabiîden kısım kısım rivayet etmiştir. Sonra da bunların birbirini doğrulayan rivayetlerini telfik ederek nakletmiş, ancak hangi kısmı hangisinden rivayet ettiğini açıklamamıştır. Bu dört kişi ve İbn Şihâb’ın kendisi sikadırlar. Bu yüzden rivayetlerinin bu şekilde telfik edilmesi hadise herhangi bir zarar vermemiştir.

SELMAN SEVEN

{facebook#https://facebook.com/} {twitter#https://twitter.com/}

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *

Blogger tarafından desteklenmektedir.
Javascript DisablePlease Enable Javascript To See All Widget