Resulullah'ın hadislerini mi arıyorsunuz ?
Türkiye'nin En Geniş Kapsamlı Hadis Sitesi
HZ.MUHAMMED (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)
"أَللّٰهُمَّ صَلِّ عَلٰى مُحَمَّدٍ وَعَلٰى اٰلِ مُحَمَّدٍ"

Latest Post

Tevârih Ve Vefeyât
Tevârîh, tarihin; vefeyât da vefatın çoğuludur. Buna göre bu iki kelimenin bir araya gelmesiyle meydana gelen terkib kısaca tarihler, ölüm tarihleri manasına gelir. Her ikisinden maksat hadis ravilerinin özellikle hadis rivayetine başlama, hadis talebi için muhtelif ülkelere yaptığı seyahat ve nihayet ölüm tarihleridir. Hadisin senedinde inkıta olup olmadığı bu tarihlerin bilinmesiyle açığa çıkar; zira hadis ravileri arasında öyleleri vardır ki, bazı şeyhlerden hadis işittiklerini iddia ederler. Ancak bu şeyhlerin ölüm tarihleri ile rivayet iddiasında bulunan ravilerin doğum veya semaa başlama tarihleri karşılaştınhrsa gerçek kendiliğinden ortaya çıkar. Bu konuda pek çok misal vardır. Bir ikisini kaydetmek faydalıdır. “İsma'il b. Ayyâş'ın, Halid b. Ma'dandan rivayette bulunduğunu iddia eden birine “ondan hangi sene hadis yazdın?” diye sorması üzerine adam “yüz on üç senesinde” diye cevap verir. Bunun üzerine İsmail, “Halid b. Ma'dandan vefatından yedi sene sonra hadis yazdığını söylüyorsun; çünkü o, 106 da ölmüştür” deyip adamın yalanını açığa çıkarmıştır. el-Hâkim de benzeri bir olay anlatır: Muhammed b. Hatim el-Keşşî isimli birisi Abd b. Humeyd'den hadis nakledince ona doğduğu yıl sorulmuş, 260 tarihinde dünyaya geldiğini söylemiştir. Bunun üzerine Abd b. Humeyd'den ölümünden on üç yıl sonra rivayette bulunduğunu iddia ettiği ifade edilmiştir. Şu hale göre hadiscilerin doğum, hadis rivayetine başlama, rıhle ve ölüm tarihleri bilinirse çeşitli sebeplerle meşhur şeyhlerden rivayet iddiasında bulunanların gerçek yüzleri kolayca ortaya konur. Dolayısiyle isnadlanndaki inkıtalar açığa çıkarılır. Nitekim Kadı Hafs b. Gıyâs talebelerine “bir şeyh'ten şüphe ederseniz onu senelerle hesaba çekiniz” demiştir. Buradaki senelerle kasdedilen rivayet iddiasında bulunanın yaşı ile hadis şeyhinin yaşıdır. Sufyan es-Sevrî de ayın konuda “raviler yalana başlayınca biz de onlara karşı tarih silahını kullanmaya başladık” demiştir. Hassan b. Yezid de şöyle demiştir: “Yalancılara karşı tarihten faydalandığımız kadar hiçbir şeyden istifade etmedik. Şeyhe önce hangi yıl doğduğunu sorardık. Doğum tarihini söyleyince doğru veya yalan söylediğini kolayca anlardık.” Ebu Abdillah el-Humeydî ise” hadis ilimleri içinde üçü vardır ki bunların tahsilini öne almak gerekir: İlel, el-Mutelif ve'1-Muhtelif ve nihayet hadis şeyhlerinin vefat tarihleri” demiştir. 1182 Hadis ravilerinin ilim hayatlarının çeşitli devreleri ile ölüm tarihleri bu kadar önemli olunca o sahada gayret gösterip kitap yazılmadığı düşünülemez. Gerçekten pek çok alim himmet gösterip hadis kültürüne bir de tarih ve vefeyât kitapları kazandırmışlardır. Tarih kitaplarının en önemlileri, Yahya b. Main'in, Osman b. Ebî Şeybe'nin, Buhari'nin, İbn Ebî Hayseme'nin, Ahmed b. Abdillah el-İclî'nin, Hanbel b. İshak’ın ve Ebu Zur'a er-Râzî'nin eserleridir. Vefeyat kitapları içinde en meşhurları ise şu alimlere aittir: İbn Zur, İbn Kani, Halife b. Hayyât, Ebu Muhammed el-Ekfânî, Ebu'l-Hasen İbnu'I-Mufaddal, Ahmed b. Eybek İbnu'd-Dimyâtî.

Tesviye Tedlisi
Bk. Tedlîs.
Karanlığa getirmek, hile yapmak, göz boyamak manasına “delese” kök fiiliniden alınma Tef’il ölçüsünde mastardır. Alışveriş sırasında satıcının sattığı malın kusurunu gizleyerek müşterisini aldatmasına denilmiştir.1165 Hadis terimi olarak tedlis, bir ravinin muasırı olup görüşmediği veya görüştüğü halde hadis almadığı bir şeyhten işitmişçesine rivayette bulunmasına denir. Ravinin hadis işittiği şeyhten gerçekte işitmemiş olduğu hadisi rivayet etmesi de tedlistir. Tarifi açıklamak gerekirse şunlar eklenebilir. Bir ravi aynı asırda yaşadığı bir şeyhle görüşmemiştir. Veya görüşmüş olmakla birlikte ondan hadis rivayet etmemiştir. Böyle iken ondan görüşmüş gibi rivayette bulunursa yaptığı işe tedlis adı verilir. Bunun gibi yalnızca bir-iki hadis işittiği şeyhten aslında işitmemiş olduğu hadisleri ona isnad ederek naklederse aynı işi yapmış demektir. Tedlisin gerek aslındaki karanlık ve hileli iş görmek, gerekse kendisindeki kusuru gizlemek manası dikkate alınırsa görüşmediği şeyhten hadis rivayet eden ravi bu kusurunu gizlemiş demektir. Rivayetlerinde tedlis yapan raviye mudellis, ravinin tedlis yoluyla rivayet ettiği hadise ise mudelles adı verilir. Hadis âlimlerine göre tedlis önemli bir cerh sebebidir. Tedlis yapanlar şiddetle tenkit edilmişlerdir. İmam Şafiî tedlisi yalanın kardeşi saymıştır. Hadis Usulü âlimlerinin büyük çoğunluğu isnadında tedlis olan hadislerin reddedilmesi gerektiği görüşündedir. Aslına bakılırsa bir ravi isnadında mesela şeyhini bilinmeyen bir isim veya künye ile anmak suretiyle tedlis yapmakla onu cehalet ithamına maruz bırakmış demektir. Bir muhaddis, hadis alimleri arasında bilinen isminden başka bir isim veya künye ile söylenen şeyhin kim olduğunu kestiremezse hadisini terk etmesi gerekir. Kaldı ki tedliste çok kere zayıf veya mecruh bir ravi gizlenmiş olur. Bu ise büyük fesattır. 1166Bu ve diğer bazı mühim sebepler göz önünde tutularak hadise yalana eşdeğer hile karışmasına mani olmak gayesiyle tedlis caiz görülmemiş, müdellisler tenkid edilmiştir. Tedlisin birkaç çeşidi vardır. Bunlar hakkında da kısa bilgiler vermek yerinde olur. 1. İsnad tedlîsi (Tedlîsu'l-İsnâd): Hadis ravileri arasında en fazla görülen tedlis çeşididir. Ravi, hadisini, isnadında kesinlikle rivayeti belirten cezm sığaları yerine kale, an gibi lafızlar kullanarak nakleder. Oysa naklettiği hadisi isnad ettiği kimseden işitmiş değildir. Ondan işittiği zannını uyandıracak şekilde rivayet etmekle isnadında tedlis yapmış olur. Şu haber isnadda tedlisin nasıl yapıldığını gösterecek niteliktedir: “Ali b. Haşrem anlatmıştır: “Bir gün, Sufyan b. Uyeyne'nin yanında idik. Bize “Kale'z-Zuhrî” diyerek bir hadis rivayet etti. Rivayet ettiği hadisi ez-Zuhrî'den bizzat işitip işitmediği soruldu. İşitmediğini söyledi ve şöyle dedi: “Haddesenî Abdurrezzâk, an Ma’mer, ani'z-Zuhrî.” Sufyan b. Uyeyne ez-Zuhri ile aynı asırda yaşamış, onunla görüşmüştür. Ne var ki ondan hiçbir hadis rivayet etmemiştir. Oysa bu haberde görüldüğü gibi önce “kale'z-Zuhrî” diyerek bizzat ondan kendisi işitmişcesine hadis rivayet etmiştir. Hadisi ez-Zuhrî'den işitip işitmediği sorulunca ondan Abdurrezzâk -Ma’mer yoluyla rivayet ettiğini açıklamak zorunda kalmıştır. Buradaki tedlis, isnadda olmuştur ve Sufyân'ın şeyhi Abdurrezzâk ile onun şeyhi Ma’ıner'i söylemeden doğrudan ez-Zuhrî'den rivayet etmişçesine nakletmesiyle meydana gelmiştir. Bu bakımdan isnad tedlisidir. 2. Şuyuh Tedlîsi (Tedlîsu'ş-Şuyûh): Ravinin hadis rivayet ettiği şeyhinin isnadında herkesçe bilinen meşhur isim, künye veya lakabıyla değil, bilinmeyen isim, künye, ya da lakabla anmasryla meydana gelen tedlistir. Raviyi, şeyhinin bütün hadiscilerle bilinen isim vea lakab veyahut künyesi ile anmayıp belirsiz şekilde zikrederek tedlis yapmasına neden olan sebepler çeşitlidir. Şeyh, ya mecruhtur; yani bazı kusurları yüzünden cerhedilmiştir. Ravi onu herkesçe bilinen isim, künye veya lakabıyla andığı takdirde hadisi zayıf sayılacaktır. Onu herkes tarafından bilinmeyen bir isim, lakab, künye veya nisbe ile anmakla mecruh olduğunu gizlemeye çalışır. Ya yaş bakımından kendisinden küçüktür. Yahutta ondan pek çok hadis işitmiştir. Bu hadisleri aynı şahıstan aynı şekillerde rivayet etmek hoşuna gitmez. Bir değişiklik yapmak ister. Bu gibi durumlarda ravi, şeyhini herkesin bileceği şekilde anmamakla tedlis yapmış olur. Söz gelimi Ebu Bekr b. Mucâhid isimli bir ravi, bazı isnadlarmda “haddesenî Abdullah b. Ebî Abdillah” demiştir. Abdullah b. Ebî Abdillah ismiyle andığı şeyhinin muhaddislerce bilinen ismi Abdullah b. Ebî Dâvuddur. Sünen sahibi meşhur muhaddis Ebu Davud'un oğludur. Ebubekr b. Mucâhid'in isnadında şeyhini bütün hadiscilerin bildiği ismiyle değil değişik bir isimle anmış olması şeyhini tedlistir. 3. Tesviye Tedlisi (Tedlîsu't-Tesviye): Ravinin isnadında sika olan raviler arasındaki bir zayıf ravinin adını atlayıp, isnadı aynı seviyede sika ravilerden meydana geliyormuş gibi göstermesinden ibaret tedlistir. Bu tedlis türü el-Irâkî'ye göre ayrı bir tedlis çeşidi, İbn Hacer'e göre ise tedlîsu'l-isnadın bir başka şeklidir. Misal verilecek olursa şu rivayet üzerinde durulabilir: “Bakiyye'den rivayet edilmiştir: (Demiştir ki) bana Ebu Vehbi'l-Esedî tahdis etti. Nafi'den, İbn Ömer'den rivayet edildiğine göre (şöyle demiştir). “Bir kimsenin görüşünün esasını bilmeden müslümanlığını öğmeyiniz.” Bu hadisin isnadı, aslında Ubeydullah b Amr-İshak b. Ebî Ferve-Nafi- İbn Ömer şeklindedir. Ancak Bakiyye, aradaki İshâk b. Ebî Ferve adındaki zayıf raviyi isnadından düşürüp, bütün isnadı aynı seviyede sika ravilerden ibaret gibi göstermiştir. 1167Diğer taraftan yaptığı tedlisin anlaşılmaması için Abdullah b. Amr isimli şeyhini meşhur olmayan Ebu Vehbi'l-Esedî künyesiyle anmıştır. Böylece hem tesviye hem de şuyuh tedlisi yapmıştır. Hadis Usulü âlimlerine göre en kötü tedlis çeşidi tesviye tedlisidir; zira bu tedlis şeklinde ravi zayıf olan şeyhini çok kere isnadda atlamakla inkitaa sebep olmaktadır. Onu değişik isimle anmakla ise mübhem bırakmakta, böylece tereddüde yol açmaktadır. Tedlisin bu sayılanlardan başka birkaç çeşidi daha vardır. Bunlara dair kısa bilgiler vermek de yerinde olacaktır: Tedlîsu'l-Atf (atıf tedlisi): Ravinin isnadında gerçekte hadis işitmediği şeyhin ismini işittiğinin ismi üzerine atfetmesiyle yaptığı tedlistir. Böyle tedlis yapan ravi isnadında “haddesenâ fulanun ve fulânun” der. Aslında ikinci şeyhten hadis işitmemiştir. Öyle iken işittiği birinci şeyhin ismi üzerine atfederek söylemiş, böylece ondan da işittiği zannını uyandırmıştır. Tedlîsu's-Sukût (Sükût tedlisi): Tedlîsu'1-Kat' de denilen bu tedlis çeşidi, ravinin isnadını söylerken hadis işittiği şeyhinin ismini andıktan sonra bir süre susup başka bir isim söylemesiyle meydana gelir. Ravinin bunu yapmaktaki maksadı, dinleyenler üzerinde gerçekten hadis işitmediği bir şeyhten işittiği intibaını uyandırmaktır. Bunlardan başka İbn Hacer'in farkına vardığı tedlîsu'l-bilâd denilen bir çeşit tedlis daha vardır. Şu şekilde yapılır. Ravi isnadını söylerken falan yerde diye bir kayıt ekler. Aslında söylediği yer, söylediği isimle meşhur olan yer değildir. Mesela Mısırlı bir ravinin İsnadında “haddesenâ fulânun bi'1-Endelus” demesi buna örnek gösterilebilir. Buradaki En-delüs, Endülüs değil, Kahire'de bir mahalle ismidir. Aynı şekilde Bağdatlı bir ravinin “haddesenî fulânun varâ'e'n-nehr” diyerek isnadını sevketmesinde de tedlîsu'l-bilâd söz konusudur; çünkü “bana falanca nehir kenarında tahdis etti” derken kasdettiği yer Mâverâ'un-nehir değil, Dicle kıyışıdır. Böyle tedlis yapan raviler, belki de, hadis elde etmek uğruna uzak yerlere gittikleri, çetin yolculuklar yaptıkları intibaını uyandırarak rivayetlerine ilgi çekmek istemiş olmalıdırlar.

Tesviye
Aynı seviyeye getirmek manasına gelen bu kelime tabir olarak hem zayıf, hem de sika ravilerden meydana gelen bir isnaddan mesela bir zayıf raviyi düşürerek o isnadı sadece güvenilir ravilerden meydana gelen isnadmış gibi göstermeye denir. Zayıf raviyi düşürerek isnadı sika ravilerden meydana gelen bir isnad gibi göstermeye aynı zamanda tesviye tedlisi denilmiştir. Tesviyeye bazı muhaddisler tecvid adını vermişlerdir.

SELMAN SEVEN

{facebook#https://facebook.com/} {twitter#https://twitter.com/}

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *

Blogger tarafından desteklenmektedir.
Javascript DisablePlease Enable Javascript To See All Widget