Resulullah'ın hadislerini mi arıyorsunuz ?
Türkiye'nin En Geniş Kapsamlı Hadis Sitesi
HZ.MUHAMMED (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)
"أَللّٰهُمَّ صَلِّ عَلٰى مُحَمَّدٍ وَعَلٰى اٰلِ مُحَمَّدٍ"

Latest Post

Vada'a Hadisen
“Hadis uydurmuştur” demektir. Cerh lafızlarından biridir ve ağır cerhe delalet eden altıncı mertebe lafızları arasında yer alır.
Kaide olarak cerhin altıncı mertebesinde bulunan lafızlardan birisiyle cerhedilen ravinin kendisi ve Hadisleri terk edilir. Hakkında vada'a hadisen hükmü verilen ravi Hadîs uydurmak ithamına uğramıştır. Ağır bir şekilde cerh edildiğinden terkedilir. Hadislerine de itibar edilmez.
Aynı yerde aynı manaya gelmek üzere yeda'u'l-hadîs lafzı da kullanılmıştır.

Vad
Bk. Vaz.
Sözlükte “koymak, bir kimseyi aşağılamak, borcu azalmak, hakaret etmek, boyun vurmak, bir suçu birinin üzerinden atmak” gibi manalara gelir. 1197Ayrıca iftira etmek, uydurmak anlamını da verir.
Hadis Usulünde vaz, uydurmak manasiyle ilgili olarak çeşitli sebeplerle Hz. Peygamber'in ağzından Hadîs uydurarak ona iftira etmeye denir. Aynı manada ihtilak tabiri de kullanılmışsa da vaz daha çok kullanılmış ve terim olarak yerleşmiştir.
Mevzu başlığı altında etraflı bir şekilde değinildiği gibi Hadîs vaz'ı siyâsî ihtilaflarla başlamıştır. Bu ihtilaflar sonucu siyasi ve itikadı mezheplerin zuhuru Hadis vaz’ına geniş ölçüde zemin hazırlamştır.
İslâm Tarihinde siyâsî maksatla ilk defa Hadîs uyduranların şiîler olduğu kabul edilmiştir. Nitekim İbn Ebî Hadîd bu konuya açıklık getirmek üzere “Bilmiş ol ki fedaille ilgili mevzu Hadîslerin aslı Şia tarafından gelir. Onları Hadîs uydurmaya sevkeden âmil hasımlarının düşmanlığı olmuştur... Bekriye, Şia'nın bu faaliyetini görünce onlar da kendi imamları hakkında Şia'nın Hadîslerine karşılık başka Hadîsler uydurdular” demiştir.1198
Abdurrahmân b. Mehdî ile İmam Mâlik arasında geçen şu konuşmada da Hadîs vaz'ının Irak taraflarında başladığını gösterir
“Rivayete göre Abdurrahmân b. Mehdî bir gün Malik'e şöyle bir soru sorar
“Biz sizin beldenizde (Medine'de) kırk günde dört yüz Hadîs ancak işittik. Oysa burada (Irakta) hepsini bir günde işitiyoruz. (Bunun sebebi ne ola ki?).” Malik bu soruya şu cevabı vermiştir
“Bizde sizin darphaneniz gibi bir darphane yok. Orada gece Hadîs uyduruyor, gündüz dağıtıyorsunuz.” 1199
Basralı meşhur bir muhaddis ve İmam Mâlik'in güzide talebelerinden olan Abdurrahmân b. Mehdî, hocasına sorduğu bu soruyla sünnetin yayılma merkezi olan Medine'de günde ortalama on civarında Hadis işitilirken Irak'ta bunun kat kat fazlasının yayılış sebebine inmiştir. İmam Mâlik de verdiği cevapta Şia'nın merkezi olan bu havalide fazlaca Hadîs uydurulduğunu ifade etmiştir. Tanınmış tabiî İbn Şihâb ez-Zuhrî aynı konuda “eğer demiştir; doğudan bilmediğimiz ve kabul etmediğimiz birtakım Hadîsler gelmeseydi ne bir tek Hadîs yazardım ne de yazılmasına izin verirdim.” 1200Bu sözlerdeki “doğu”dan maksat Irak’tır. Dolayısiyle İbn Şihab da bu sözleriyle vaz hareketinin ilk defa Irak tarafında başladığına işaret etmiştir.
Siyasî ihtilaflar üzerine başlayan Hadîs vaz'ı fırkaların ortaya çıkışıyle hızlanmış, zamanla başka sebeplerin de katılmasıyla alabildiğine artmıştır.
Bir Hadîsin vaz' edilmiş olduğuna delâlet eden bazı alametler vardır. Bunlar Hadîs Usulü kitaplarında alâmâtu'1-vaz' adiyle geçerler. Kavide ve mervide bulunan alametler olarak iki kısımdır. Mevzu başlığı altında bunlardan bahsedilmiştir. Bu bakımdan ayrıca burada söz konusu edilmeyecektir.
Hz. Peygamber'in ağzından Hadîs vaz etmek büyük günahtır; zira dinîn hükümlerini değiştirmeye benzer. Onun söylemediği bir sözü söyledi diyerek nakletmek ise ona iftiradır. Hadis vaz edenler en ağır şekilde yalancılık ve Hadîs uydurmakla cerh edilmişlerdir.

Vâcîd
Bk. Vicâde.
Kelime olarak “bulmak” manasına gelen “vecede” kök fiilinin mufa'ale ölçüsünde maştan olup kısaca elde etmek demektir. Hadis Usulünde bir muhaddisin herhangi bir musannif veya ravinin el yazısı ile yazılmış kitabını veya bazı Hadîslerini ele geçirmesine denir. Hadîs rivayet metotlarındandır. Bir musannif veya Hadîscinin bizzat kendisinin yazdığı Hadîs kitabını veya cüzünü ele geçiren kimseye vâcid tabir edilir.
Bir muhaddisin el yazısıyla yazılmış Hadîslerini ele geçiren kimse onunla ister çağdaş (muasır) olsun ister olmasın, aralarında mülakat olsun veya olmasın, mülakat olduğu takdirde Hadîs işitilsin ya da işitilmesin farketmez, bu hallerin herbirinde vicâde husule gelmiş demektir.
Vicade yoluyla elde edilen yazılı bir metindeki Hadîsleri sema'a delalet eden eda lafızlarıyla rivayet etmek caiz görülmemiştir. Buna göre vacid, elde ettiği mü'ellif hattiyle yazılmış Hadîsleri haddesenâ, ahberanâ, enbe'enâ gibi lafızlarla rivayet edemez. Onların yerine isnadında vecedtu bi-hatti fulânin, kara'tu fî kitâbihi bi-hattihî haddesenâ fulânun, kara'tu bi-hatti fulânin, an fulânin, mâ vecedtuhû bi-hatti fulânin gibi değişik eda lafızlarından birini kullanır. Bu lafızların hepsi, yazının mü'ellif hattı olduğu kesinkes belli olması halinde kullanılır. Eğer yazının musannif veya ravinin el yazısı olduğu açıkça belli değilse bu takdirde vâcid, durumu belli edecek şekilde şu lafızlardan birini kullanır: Belağanî an fulânin (falancadan bana ulaştığına göre); vecedtu an fulânin (falancadan naklen el yazısiyle buldum); kara'tu fi kitabin ahberanî fulânun ennehu bi-hatti fulânin (fülanın yazısı olduğunu bana falanın haber verdiği bir kitapta okuduğuma göre); kara'tu fi kitabin zannentu ennehu fulânun (falanca olduğunu sandığım birinin kitabında okudum); kara'tu fî kitabin kîle bi-hatti fulânin (falancanın el yazısiyle yazıldığı söylenen bir kitapta okudum).
Ahmed b. Hanbel'in müsnedinde oğlu Abdullah'ın babasından vicade yoluyla rivayet ettiği hayli Hadîs vardır. Bu tarzda rivayet edilen Hadîsler genelde munkatı sayılırlarsa da vecedtu bi-hatti fulânin eda lafzıyla rivayetin munkatı sayılması şüphelidir. Şu da var ki, vâcid tarafından bulunan yazılı metin mü'ellif hattiyle değilse o zaman isnad zekera fulânun eda lafziyle sevk edilir. Ancak bu şekilde rivayet edilen hadisler genellikle munkatı addedilmiştir.
Vicade bazen icazetle birlikte olur. Bu takdirde ravi bir şeyhin el yazısiyle yazılmış bir metni elde ettiği takdirde o metnin rivayetine icazet almış demektir. Öyle olunca isnadında bunu belirterek meselâ, vecedtu bi-hatti fulânin ve ecaze lî (bu Hadîsi falancanın el-yazısiyle yazılmış buldum. O da bana rivayetine izin verdi) gibi bir eda lafzı kullanması iyi olur.
Vicade yoluyla elde edilen Hadîslerle amel etmek konusu ihtilaflıdır. Kadı İyad, bu ihtilafa işaret ederek çoğunluğun vicade yoluyla ele geçirilen Hadîslerle amel edilemeyeceği görüşünde olduklarını, buna karşılık İmam Şafiî'den caiz gördüğüne dair bir naklin bulunduğunu, bazı şafiî alimlerin de caiz gördüklerini söylemiştir.1206
İbnu's-Salâh, vicâde usulüyle rivayet edilen Hadîslerle amel edilemyeceği görüşünü benimsemiştir. Şöyle diyor: “Şafiîlerden bir grup vicade yoluyla elde edilen bir Hadîsle amel etmenin, ancak nüshasına tam manasiyle itimat edilmesi halinde caiz olacağı görüşündedirler. Bize kalırsa böyle bir Hadîs muhaddislere arzedilse kabul etmezler. Halbuki bu kitaplarla amel etmek rivayete bağlı olduğu takdirde rivayet şartlarının gerçekleşmesi imkansız olacağından böyle bir kitapda bulunup da elde edilen Hadîsle amel kapısı kapanıyor demektir.”1207
en-Nevevî de aynı konuda İbnu's-salâh'a uymuş ve kendi zamanında ancak bu görüşe güvenilebileceğini söylemiştir. 
Şu hale göre vicade yoluyla rivayete olduğu kadar rivayet edilen Hadislerle amel edilmesinin caiz olduğunda da küçümsenemiyecek tereddütler vardır. Bu tereddüdün yazıların birbirine benzemesi, meşhur muhaddislerin yazılarının kolayca taklid edilebilmesi gibi mahzurlardan ortaya çıktığına şüphe yoktur. Bunun sonucu olarak Hadis rivayetinde ciddiyet taraftan olanlar vicadeyi geçerli bir Hadîs rivayet metodu olarak benimsemiş değillerdir.

SELMAN SEVEN

{facebook#https://facebook.com/} {twitter#https://twitter.com/}

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *

Blogger tarafından desteklenmektedir.
Javascript DisablePlease Enable Javascript To See All Widget