Resulullah'ın hadislerini mi arıyorsunuz ?
Türkiye'nin En Geniş Kapsamlı Hadis Sitesi
HZ.MUHAMMED (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)
"أَللّٰهُمَّ صَلِّ عَلٰى مُحَمَّدٍ وَعَلٰى اٰلِ مُحَمَّدٍ"

Latest Post

Kur'an-ı Kerim Sureleri
[3column] [content] SURELER
(TERTİP)

1 - Fâtiha Suresi
2 - Bakara Suresi
3 - Âl-i İmrân Suresi
4 - Nisâ Suresi Suresi
5 - Mâide Suresi
6 - En'âm Suresi
7 - A'râf Suresi
8 - Enfâl Suresi
9 - Tevbe Suresi
10 - Yûnus Suresi
11 - Hûd Suresi
12 - Yûsuf Suresi
13 - Ra'd Suresi
14 - İbrâhîm Suresi
15 - Hicr Suresi
16 - Nahl Suresi
17 - İsrâ Suresi
18 - Kehf Suresi
19 - Meryem Suresi
20 - Tâhâ Suresi
21 - Enbiya Suresi
22 - Hac Suresi
23 - Mü'minûn Suresi
24 - Nûr Suresi
25 - Furkân Suresi
26 - Şuarâ Suresi
27 - Neml Suresi
28 - Kasas Suresi
29 - Ankebût Suresi
30 - Rûm Suresi
31 - Lokmân Suresi
32 - Secde Suresi
33 - Ahzâb Suresi
34 - Sebe’ Suresi
35 - Fâtır Suresi
36 - Yâsîn Suresi
37 - Saffât Suresi
38 - Sâd Suresi
39 - Zümer Suresi
40 - Mü’min(Ğafir) Suresi
41 - Fussilet Suresi
42 - Şûrâ Suresi
43 - Zuhruf Suresi
44 - Duhan Suresi
45 - Câsiye Suresi
46 - Ahkâf Suresi
47 - Muhammed Suresi
48 - Fetih Suresi
49 - Hucurât Suresi
50 - Kâf Suresi
51 - Zâriyat Suresi
52 - Tûr Suresi
53 - Necm Suresi
54 - Kamer Suresi
55 - Rahmân Suresi
56 - Vâkıa Suresi
57 - Hadîd Suresi
58 - Mücadele Suresi
59 - Haşr Suresi
60 - Mümtehine Suresi
61 - Saff Suresi
62 - Cuma Suresi
63 - Münafikûn Suresi
64 - Teğabûn Suresi
65 - Talak Suresi
66 - Tahrîm Suresi
67 - Mülk Suresi
68 - Kalem Suresi
69 - Hakka Suresi
70 - Meâric Suresi
71 - Nûh Suresi
72 - Cin Suresi
73 - Müzzemmil Suresi
74 - Müddessir Suresi
75 - Kıyâmet Suresi
76 - İnsân Suresi
77 - Mürselât Suresi
78 - Nebe Suresi
79 - Nâziât Suresi
80 - Abese Suresi
81 - Tekvîr Suresi
82 - İnfitâr Suresi
83 - Mutaffifîn Suresi
84 - İnşikâk Suresi
85 - Burûc Suresi
86 - Târık Suresi
87 - A’lâ Suresi
88 - Ğaşiye Suresi
89 - Fecr Suresi
90 - Beled Suresi
91 - Şems Suresi
92 - Leyl Suresi
93 - Duhâ Suresi
94 - İnşirâh Suresi
95 - Tîn Suresi
96 - Alak Suresi
97 - Kâdir Suresi
98 - Beyyine Suresi
99 - Zilzâl Suresi
100 - Âdiyât Suresi
101 - Kâria Suresi
102 - Tekasûr Suresi
103 - Asr Suresi
104 - Hümeze Suresi
105 - Fîl Suresi
106 - Kureyş Suresi
107 - Maûn Suresi
108 - Kevser Suresi
109 - Kafirûn Suresi
110 - Nasr Suresi
111 - Mesed Suresi
112 - İhlâs Suresi
113 - Felak Suresi
114 - Nâs Suresi
[/content] [content] SURELER
(ALFABETİK)

A'râf Suresi
Abese Suresi
Âdiyât Suresi
Ahkâf Suresi
Ahzâb Suresi
Âl-i İmran Suresi
Alak Suresi
Ankebût Suresi
Asr Suresi
A’lâ Suresi
Bakara Suresi
Beled Suresi
Beyyine Suresi
Burûc Suresi
Câsiye Suresi
Cin Suresi
Cuma Suresi
Duhâ Suresi
Duhan Suresi
En'âm Suresi
Enbiya Suresi
Enfâl Suresi
Fâtiha Suresi
Fâtır Suresi
Fecr Suresi
Felak Suresi
Fetih Suresi
Fîl Suresi
Furkân Suresi
Fussilet Suresi
Ğaşiye Suresi
Hac Suresi
Hadîd Suresi
Hakka Suresi
Haşr Suresi
Hicr Suresi
Hucurât Suresi
Hûd Suresi
Hümeze Suresi
İbrahîm Suresi
İhlâs Suresi
İnfitâr Suresi
İnsân Suresi
İnşikâk Suresi
İnşirâh Suresi
İsrâ Suresi
Kâdir Suresi
Kâf Suresi
Kafirûn Suresi
Kalem Suresi
Kamer Suresi
Kâria Suresi
Kasas Suresi
Kehf Suresi
Kevser Suresi
Kıyâmet Suresi
Kureyş Suresi
Leyl Suresi
Lokmân Suresi
Mâide Suresi
Maûn Suresi
Meâric Suresi
Meryem Suresi
Mesed(Tebbet) Suresi
Mü'minûn Suresi
Mücadele Suresi
Müddessir Suresi
Muhammed Suresi
Mülk Suresi
Mümtehine Suresi
Münafikûn Suresi
Mürselât Suresi
Mutaffifîn Suresi
Müzzemmil Suresi
Mü’min(Ğafir) Suresi
Nahl Suresi
Nâs Suresi
Nasr Suresi
Nâziât Suresi
Nebe Suresi
Necm Suresi
Neml Suresi
Nîsa Suresi
Nûh Suresi
Nûr Suresi
Ra'd Suresi
Rahmân Suresi
Rûm Suresi
Sâd Suresi
Saff Suresi
Saffât Suresi
Sebe’ Suresi
Secde Suresi
Şems Suresi
Şuarâ Suresi
Şûrâ Suresi
Tâhâ Suresi
Tahrîm Suresi
Talak Suresi
Târık Suresi
Teğabûn Suresi
Tekasûr Suresi
Tekvîr Suresi
Tevbe Suresi
Tîn Suresi
Tûr Suresi
Vâkıa Suresi
Yâsîn Suresi
Yûnus Suresi
Yûsuf Suresi
Zâriyat Suresi
Zilzâl Suresi
Zuhruf Suresi
Zümer Suresi
[/content] [content] SURELER
(NÜZUL)

Button Text
Button Text
Button Text
Button Text
Button Text
Button Text
Button Text
Button Text
Button Text
Button Text
Button Text
Button Text
Button Text
Button Text
Button Text
Button Text
Button Text
Button Text
Button Text
Button Text
Button Text
Button Text
Button Text
Button Text
Button Text
Button Text
Button Text
Button Text
Button Text
Button Text
Button Text
Button Text
Button Text
Button Text
Button Text
Button Text
Button Text
Button Text
Button Text
Button Text
Button Text
Button Text
Button Text
Button Text
Button Text
Button Text
Button Text
Button Text
Button Text
Button Text
Button Text
Button Text
Button Text
Button Text
Button Text
Button Text
Button Text
Button Text
Button Text
Button Text
Button Text
Button Text
Button Text
Button Text
Button Text
Button Text
Button Text
Button Text
Button Text
Button Text
Button Text
Button Text
Button Text
Button Text
Button Text
Button Text
Button Text
Button Text
Button Text
Button Text
Button Text
Button Text
Button Text
Button Text
Button Text
Button Text
Button Text
Button Text
Button Text
Button Text
Button Text
Button Text
Button Text
Button Text
Button Text
Button Text
Button Text
Button Text
Button Text
Button Text
Button Text
Button Text
Button Text
Button Text
Button Text
Button Text
Button Text
Button Text
Button Text
Button Text
Button Text
Button Text
Button Text
Button Text
[/content] [/3column]


H A D İ S
K Ü T Ü P H A N E S İ


kuran-ı kerim isimleri
KUR’AN İSİMLERİ

Kur'ân-Kerim;

  • Yüce Allah tarafından (Hâkka, 69/43),
  • Vahiy yoluyla (Yunus, 10/15),
  • Arapça olarak (Yusuf, 12/2),
  • Peyderpey Peygamberimize indirilen (Furkan, 25/32),
  • Allah sözü olduğunda şüphe olmayan (Bakara, 2/2; Secde, 32/2),
  • Nesilden nesle bize kadar tevatüren gelen,
  • Mushaflarda yazılı,
  • Fatiha suresi ile başlayıp Nâs suresi ile sona eren,
  • Okunması ile ibadet edilen ve sevap kazanılan,
  • 323. 015 harf,  77. 439 kelime (Süyutî, I, 184)
  • 6236 ayet ve 114 sureden oluşan,
  • Veciz ve mûciz bir Allah kelâmıdır.
Kur’an-ı Kerim’de Kur’anın zikredildiği diğer isimler şunlardır:

1. Aceb  : Hayrete  düşüren,  hoşa  giden, hayranlık  veren  ve  emsali  bulunmayan, harikulade güzel, çok hayret verici anlamındadır.
"(Ey  Peygamberim)!  De  ki:  “Bana  cinlerden  bir  topluluğun  (Kur’ân’ı)  dinleyip  şöyle dedikleri vahyedildi: “Şüphesiz biz doğruya ileten hayranlık verici bir Kur’ân dinledik de ona iman ettik.” (Cin, 72/1-2)
  Kur’an’ın  emsalsiz  ve  hayranlık  verecek  niteliği;  lafzının  beliğ  ve  fasih,  anlamının  derin ve bilgilerinin doğru olması sebebiyledir. (bk. Kaf, 50/2; Sâd, 38/5; Sâffât, 37/12)

2. Adl : “doğru olmak, doğru davranmak, adaletle hükmetmek; eşitlemek” .
Kur'ân'ın koyduğu hükümlerde tam ve mükemmeldir, zulüm ve eğrilikten uzaktır. (Bk.En' am, 6/115).

3. Ahsenü'l-Hadis : Sözün en güzeli, en güzel söz.
  Kur’ân, tamamen Allah  sözüdür, bu itibarla sözlerin en  güzelidir;  yani ondaki bilgiler ve haberler  gerçek, hükümler  adaletli  ve  yararlı;  onun  gösterdiği  yol  doğru  ve  kurtarıcıdır,  en güzel rehberdir, en güzel hükümleri ve tavsiyeleri içerir. Kur'ân; kendi içinde uyumlu; sözleri,nazmı  ve  üslûbu  güzel,  ahenkli,  içeriği  tutarlıdır;  onda  makul  ve  izahı  mümkün  olmayan hiçbir açıklama yoktur.
  "Allah sözün en güzelini; ayetleri, (güzellikte) birbirine benzeyen ve (hükümleri, öğütleri, kıssaları) tekrarlanan bir kitap olarak indirmiştir." (Zümer, 39/23)

4. Alî : Çok yüce, yüksek şerefli, kıymetli, kadri yüce.
  Kur’ân çok  yücedir;  ebedî  mucize  olması  sebebiyle,  indirilmiş  olan  diğer  kitapların hepsinden  yüksektir.  Doğru  yola  götürür. Kur’ân'ın  anlaşılmasıyla,  onun  yücelik  sıfatına uygun olarak, üstün düşünce ve değerler ortaya çıkar.
"Şüphesiz Kur'ân, katımızdaki ana kitapta (Levh-i Mahfuz’da sabit olup) çok yücedir,hikmetlerle doludur." (Zuhruf, 43/4)

5. Arabî : Araba  mensub;  arapça;  Hz.  İsmail'  in  diyarına  da  "arabe"  denilir  ki  bu taktirde  "arabiyy",  "arabe"  diyarının  lugatine  mensub  demek  olur.  Her  iki  mana da  aynı mahiyettedir.
"Biz, onu Arapça bir Kur’ân yaptık." (Zuhruf, 43/2; Ahkâf, 46/12)
Yüce Allah, her Peygamberi kendi kavminin dili ile indirmiştir:
  “Biz  her  peygamberi,  ancak  kendi  kavminin  diliyle  gönderdik  ki,  onlara  (Allah’ın emirlerini) iyice açıklasın.” (İbrahim, 14/4)
Dolayısıyla yüce Allah, Kur'ân'ı da Arap dilinde indirmiştir.
"Böylece biz onu (Kur’ân’ı) Arapça bir hüküm olarak indirdik." (Ra'd, 13/37)

6. Azim : Ulu, yüce, büyük, azametli
"Andolsun,  biz  sana  tekrarlanan  yedi ayeti (Fatiha suresini) ve büyük Kur’ân’ı verdik." (Hicr, 15/87)
Kur'ân'ın  büyüklüğü,  hacmi  itibari  ile  değil  emir,  yasak,  farz,  haram,  hüküm,  ilke, bilgi, rahmet, hidayet, şifa, uyarı ve müjde itibari iledir. Kur'ân'da insanlık âlemi için gerekli olan her hüküm ve ilke vardır.
"(Ey Peygamberim!) Sana bu kitabı; her şey için bir açıklama, doğru yolu gösteren bir rehber,  bir  rahmet  ve Müslümanlar  için  bir  müjde  olarak  indirdik." (Nahl,  16/89) ayeti,
Kur'ân'ın bu büyüklüğünü ifade etmektedir.

7. Aziz  : Çok  izzetli, şerefli, eşsiz,  çok  güçlü,  çok  değerli,  hükmü  galip,  kendisine batıl karışmayan, hükümleri hiçbir şekilde iptal edilemeyecek derecede doğru ve sağlam.
Kur'an bir benzerinin meydana getirilememesi  demek  olan mu'cizeliğini  ve eşsizliğini  dil  ve üslubuyla,  tutarlı  ve  çelişkisiz  oluşuyla,  prensiplerinin  canlılığıyla, günümüze  kadar  hiçbir  değişikliğe  uğramadan  gelmesiyle,  bilinmeyenleri  bildirmesiyle,  ilmi buluşlara  ışık  tutan  ayetleri  ...  vb.  birçok  yönlerden  ispat  etmiştir.  O,  kendisiyle  zıtlaşanları yenen, eşi ve benzeri olmayan bir Kitaptır. 
"Kur'ân çok aziz  bir kitaptır." (Fussılet, 41/41)

8. Belağ : Tebliğ,  davet,  duyuru;  yeterli  ve  beliğ  nasihat;  yetecek  şey,  yetecek miktar; yetişmek, kifayet, istenen şeye ulaşmak; yetiştirilen nesne; yetiştirmek, eriştirmek
Kur’ân, bütün insanlara bir tebliğ ve duyurudur, doğru yola çağrıdır. Allah’ın azabına karşı insanların uyarılması, insanların ondaki açık ve kesin deliller sayesinde Allah’tan başka ilâh  olmadığını  anlamaları  ve  akl-ı selim  sahiplerinin  düşünüp  öğüt  almaları  için  insanlara
gönderilmiş bir bildirimdir..
  "Bu  (Kur’ân);  kendisiyle  uyarılsınlar,  Allah’ın  ancak  tek  ilah  olduğunu  bilsinler  ve akıl sahipleri düşünüp öğüt alsınlar diye insanlara bir bildiridir." (İbrahim,14/52)

9. Besair  : Basiret'in  çoğuludur.  
Basiret; gerçeğin ortaya çıkmasını, açıklığa kavuşmasını sağlayan şey, bilgi, kesinlik, delil, kanıt, kalp göz.
Basîret; hakla-batılın, hidâyetle-dalaletin, hayırla-şerrin, doğru ile yanlışın birbirinden ayrıldığı marifet, bilgi ve kalp nurudur.
Kur'ân, müminler için hakikati ve doğruyu görmeye yarayan kalp gözü mesabesindedir.
  Onda gerekli her türlü açıklama  yapılmıştır. Allah'ın sınırlarını, hükümlerini gösteren işaretlerle, gerçekleri gösteren delillerle doludur.
  “Bu (Kur’ân) Rabbinizden gelen basiretlerdir. İman edecek bir topluluk için bir hidayet kaynağı ve bir rahmettir." (A'râf, 7/203)

10. Beşîr: Müjdeci,  müjdeleyen, birini  bir  şeyle  sevindiren,  birine sevineceği  bir haber veren.
Beşîr  hem  Peygamberimizin  hem  de  Kur'ân'ın  bir  niteliğidir.  Kur'ân, iman  edip  salih amel  işleyenler Allah’ın  rahmeti,  mağfireti,  rızası,  büyük  lütfu  ve  büyük  mükâfat,  cennetler, tükenmez nimetler, temiz eşler, doğruluk makamı ile müjdeler.
"Kur'ân müminler için bir r hidayet rehberi ve müjde vericidir." (Bakara, 2/97; Kehf, 18/2)
"Kur'ân, onu (Tevrat'ı) doğrulayan  ve  zulmedenleri  uyarmak ve  muhsinleri  (iman  edip salih  amelleri  en  güzel  bir  şekilde  yapanları) müjde  olmak için Arap  diliyle  indirilmiş  bir kitaptır." (Ahkâf,  46/12; Kehf, 18/1-2)
  "(Ey  Peygamberim!)  Sana  bu  kitabı;  her  şey  için  bir  açıklama, doğru  yolu  gösteren  bir rehber, bir rahmet ve Müslümanlar için bir müjde olarak indirdik." (Nahl, 16/89)
"(Gerçekten  bu  Kur’ân) iyi işler yapan müminler için büyük bir mükafat olduğunu müjdeler."(İsra, 17/10)
  "Bu,  bilen  bir  toplum  için  Arapça  bir  Kur’ân olarak ayetleri  genişçe  açıklanmış  bir kitaptır. Müjdeleyici ve uyarıcı olarak gönderilmiştir.” (Fussılet, 41/3-4)

11. Beyân: Açıklama; bildiri,  duyuru, delil;  şüpheyi  ortadan  kaldırarak  kastedilen manayı muhataba açıklamak,  manadaki  kapalılığı  giderip,  ona muhatabın  biçimde  açıklık kazandırmak, açık seçik olmak.
  Kur’ân’ın  bütün  insanlar  için  hak  ile  batılı,  yanlışla  doğruyu  birbirinden  ayırt  eden, açıklayan ve doğru yola ileten bir kitap, özellikle takva sahipleri için bir ibret ve öğüttür.
"Bu (Kur'ân) insanlar için bir açıklamadır. " (Al-i İmran, 3/138)

12. Beyyine: Bir davayı açıkça ispat eden, kendisi açık, başkasını açıklayıcı delil
(En' am, 6/157; Bakara, 2/185)

13. Büşra : Müjde, sevindirici haber; müjdelik, muştuluk.
  Kur’ân mü'minlere,  kendileri  için dünya  ve  ahirette  hazırlanan  nimetleri  bildirmekle bir müjdedir. (Nahl, 16/89, Neml, 27/1-2).

14. Fasl: Gerçek ve kesin söz; hak ile batılın arasını ayıran hüküm; aralık, engel; bir şeyi kesip ayırmak, kesmek, açıklamak.
“Şüphesiz o Kur’ân, ayırt eden bir sözdür." (Tarık, 86/13)
  Kur'ân'ın  fasl  olması, iman  ile  küfrü,  hidayet  ile  dalaleti, hak  ile  batılı,  iyi  ile  kötüyü, doğru ile  yanlışı, güzel ile çirkini, itaat ile isyanı, adalet ve takva ile zulmü birbirinden ayırt eden  bir  kitap  olması  ve  bu konularda  insanlara  rehberlik  etmesidir.  Bu  tabir  aynı  zamanda Kur'ân'ın  sure  sure  ayet  ayet,  parça  parça  indirilmesini  ifade  eder.  Bu  husus  şu  ayette  de bildirilmektedir:
"Andolsun,  düşünüp  öğüt  alsınlar  diye  o  sözü  (Kur’ân'ı)  onlara  aralıklarla  ulaştırdık."
(Kasas, 28/51; bk. Furkan, 25/32))

15. Furkan : Îmânı küfürden, ihlası riyadan, tevhîdi şirkten, hakkı bâtıldan, doğruyu eğriden, hayrı şerden, iyiyi kötüden, helalı haramdan, tayyîbi habîsten...  ayıran ve  gerçekleri
açıklayan.
  Kur’ân-ı Kerim; hak ile batılı, helal ile haramı, iyi ile kötüyü, güzel ile çirkini, doğru ile yanlışı birbirinden ayırdığı ve insanları kurtuluşa götürdüğü için, ona bu isim verilmiştir.
  "Alemlere  bir  uyarıcı  olsun  diye  kuluna  Furkan’ı  indiren  Allah’ın  şanı  yücedir." (Furkan, 25/1)

16. Hablullah: Habl: İp, urgan; ahid, tutulacak söz, yemin; eman, güven; bir şeyi iple bağlamak  demektir.  Hablullah:  Allah'  ın  ipi,  Allah'  a  vuslat  sebebi  olan  delil  ve  vasıta demektir.
“Hep birlikte Allah'ın ipine (Kur'ân'a) sımsıkı sarılın." (Al-i İmran, 3/103)
Kur'ân  ve  hükümleri, tıpkı  derin  bir  çukura  düşmüş  insana  tutunup  kurtulması  için yukarıdan sarkıtılan ip gibi semadan arza uzatılmış bir hidayet nurudur. Başka bir açıklamaya göre ise Kur’ân, insanın tehlikeli bir  yolda  yürürken düşmemek için tutunup güvenlik içinde
ilerlemesini  sağlayan  bir  emniyet  bağıdır.  Ona  sarılan yani  Kur'ân'a  iman  edip  emir,  yasak, hüküm  ve  tavsiyelerini  uygulayan  insan tehlikeden  ve  helâk  olmaktan  kurtulur,  selâmete ulaşır . Nitekim Hz. Peygamber, Allah’ın kitabının semadan arza uzatılan bir ip olduğunu, ona
sarılan  kişinin  hidayete  ereceğini,  onu  terkedenin  ise  sapıklığa  düşeceğini,  onda  akla durgunluk  veren  tükenmez  hârikalar  bulunduğunu  ifade  etmiştir (Müsned,  II,  3,  14,  17;  Müslim,“Feżâîilü’ś-śaĥâbe”, 37; Ebû Dâvûd, “Feżâîlü’l-Ķur’ân”, 1; Tirmizî, “Menâķıb”, 32).

17. Hakîm: çok hikmetli, hikmeti söyleyen, muhkem (sağlam), hâkim (hüküm veren), kendisi ile hükmedilen ve hükmü kesin olan, hikmet sahibi, işlerini en güzel biçimde yapan.
  Kur' an, hakîmdir; hakkı batıldan ayırma hükmünü veren, kendisinden hükümler elde edilen, lâfız ve manasıyla hikmetlerle dolu bir kitaptır.
  Kur'ân-ı  Kerim;  gerçekten  çok  muhkem,  sağlam,  her  emir  ve  yasağı,  her  hüküm  ve ilkesi doğru ve hikmet doludur.  Kur'ân-ı Kerim'de akla, fıtrata ve gerçeğe aykırı hiç bir bilgi,hüküm, emir ve yasak yoktur.
" Bunlar hikmet dolu Kitab'ın ayetleridir." (Yunus, 10/1)

18. Hakk: Gerçek,  gerçek  olan  şey, inkârı  caiz  olmayan,  gerçekten  var  olan,  doğru,adalet,  hikmet,  hikmete  uygun  olan hüküm,  varlığında  şüphe  bulunmayan,  asılsız,  hayal  ve yalan anlamındaki batılın zıddı, hakikat, gerçeklik.
Allah’ın güzel isimlerinden biri de “el-Hak”tır. (Nûr, 24/25; Hac, 22/6)
"(Ey Peygamberim!) Sana vahyettiğimiz kitap (Kur’ân), hak kitaptır." (Fâtır, 35/31)
"(Ey  Peygamberim!)  Sana  da  Kitab’ı  (Kur’ân’ı)  hak  olarak  indirdik." (Mâide,  5/48;  bk.
Nisa, 4/105; Zümer, 39/2, 41; Şura, 42/17)
  İçerdiği bütün bilgilerin doğru, bütün emir ve yasaklarının, hüküm ve ilkelerinin, fert ve toplumların lehine; uyarı, müjde, vaat ve va'îdlerinin gerçek olması, Kur'ân'ın hak olmasıdır.

19. Hikmet : İlim ve akıl ile gerçeğe ulaşmak, eşyanın hakikatini bilmek, anlayış, hak ile  batılı  ayırmak;  dinde  derin  kavrayış  ve  onunla  amel  etmek;  söz  ve  işte  isabet  etmek; Allah'a  itaat,  Allah  korkusu,  takva;  ilim;  adalet;  hilim;  nübüvvet  ve  risalet;  Tevrat;  İncil;Kur’ân. (İsra, 17/39;Kamer, 54/5).

20. Hüda: Yol göstermek,  iyi yola güzellikle  rehberlik etmek,  istenilene kavuşturmak, lütuf  ile  olan  rehberlik;  hidayet  eden rehber ; doğru yola gitmek , hidayet bulmak; yol, hidayet olunan doğru yol; itaat ve kulluk.
  “O  Ramazan  ayı  ki;  insanlar  için  bir  hidayet  rehberi,  doğru  yolun  ve  hak  ile  batılı birbirinden ayırmanın apaçık delilleri olarak Kur’ân o ayda indirildi.” (Bakara, 2/185)
"(Ey Peygamberim!  Sana  bu  kitabı);  doğru  yolu  gösteren  bir  rehber,  bir  rahmet  ve Müslümanlar için bir müjde olarak indirdik." (Nahl, 16/89)
"Şüphesiz  Kur'ân  ,  elbette  müminler  için  bir  hidayet  ve  bir  rahmettir." (Neml,  27/77;Yunus, 10/57;  İsra, 17/82)
Kur’ân insanın özel,aile ve  toplum  hayatında  yemesinden  içmesine (A’râf,  7/31),evlenmesinden  boşanmasına (Nisa.  4/3;  Bakara,  2/221-232), ticaretinden  mirasının  taksimine
(Bakara, 2/275; Nisa, 4/7, 10-12, 176), Konuşmasından yürümesine (Lokman, 31/19), çocuğun kaç sene emzirilmesinden,  birisinin  evine  nasıl  girileceğine (Bakara,  2/233;  ,  24/27), çocukların  ana-babalarının  yatak  odalarına  ne  zaman  ve  nasıl  gireceklerinden (Nûr,  24/58-59), yemeğin  birlikte veya ayrı ayrı yenmesine (Bakara, 2/61) varıncaya kadar fert, aile ve toplum hayatı ile ilgili temel kurallar getirmiş ve insana yol göstermiştir. Kur'ân, toplumları her alanda en doğru yola götürür, rehberlik eder. Bu husus, İsra suresinin 9'uncu ayetinde açıkça bildirilmektedir:
"Gerçekten bu Kur’ân, en doğru olan yola götürür." (İsra, 17/9)

21. Hüküm: İlim,  hikmet,  anlayış; Kur’ân;  adaletle  hüküm  vermek,  hükmetmek;emretmek; menetmek; ata gem vurmak.
O,  hak  ile  batılı,  helal  ile  haramı  ayıran  hükümdür.  Yüce Allah insanların Kur’ân'ı kabul edip, onunla amel etmelerine hükmetmiştir. (Ra'd, 13/37).

22. İlim  : Bilgi,  kesin  bilgi,  marifet;  irfan;  şuur,  bir  şeyi hakkıyla bilmek,  bir  şeyin hakikatini bilmek, anlamak; bir şeyi sağlam ve güvenilir yapmak; öğrenmek; cehlin zıddı.
  Kur’ân-ı  Kerim, gerçek  bir  ilim  hazinesidir.  Genel  olarak  ilimler,  kesinlikten  uzak, değişebilir  olduğu  ve  bazen  de  çelişkiye  düştüğü  halde, Kur’ân'ın  ihtiva  ettiği  ilimlerde
yanılma, değişme ve çelişki yoktur. (Ra'd, 13/37).

23. Kavl : Söz, kelam; bir mana ifade eden düzgün söz; görüş, inanç, hayır olan söz,tam ve mükemmel söz; ilham; zann; kahr; galebe; hadd; kati; bir şeye delalet; söz söylemek, hayır ve şer söylemek; ictihad etmek; görüş ileri sürmek.
  Kur'  an-ı  Kerim,  sözlerin  en  güzelidir;  en  güzel  davranış  da  bu  en güzel  söze  kulak verip ona itaat etmektir. (Kasas, 28/51)

24. Kayyim : Doğru, dosdoğru; müstakim, düzgün; kıymetli; hak ile batılı delilleriyle apaçık ortaya koyan; tam, kamil; başkan, idareci, efendi, veli.
  Kur'ân,  her  alanda  bütün  insanlar  için  rehberdir.  Kur'ân'ın  rehberliği  dosdoğrudur, onda bir eğrilik ve yanlışlık yoktur, insanları en doğru olana iletir. (İsra, 17/9)
  "Allah'a  Hamd  olsun  ki,  kuluna  Kitab’ı  (Kur’ân’ı)  indirdi  ve  onda  hiç  bir  eğrilik yapmadı. O kitap dosdoğrudur." (Kehf, 18/1-2)

25. Kelamullah: Kelam;  söz,  mana  ifade  eden  söz,  isnadı  sağlam  ve  faydalı  söz demektir. 
Kelamullah Allah sözü demektir. Kur'ân-ı Kerim tamamen Allah sözüdür. Onda bir kelime dâhil insan sözü yoktur.
"(Ey  Peygamberim!) Eğer  Allah’a  ortak  koşanlardan  biri  senden  sığınma
talebinde  bulunsa,  Allah’ın  kelâmını  işitebilmesi  için  ona  sığınma  hakkı  tanı.  Sonra  da  onu güven  içinde  olacağı  yere  ulaştır.  Bu,  onların  bilmeyen  bir  kavim  olmaları  sebebiyledir."
(Tevbe,  9/6)

26. Kerim: mertebesi  yüksek,  çok  şerefli,  çok  faydalı,  çok  yüce,  gayet  güzel,  hoş, yüceltmeye ve hürmete layık ve Allah katında çok değerli.
Kur'ân-ı  Kerim;  çok  yüce  ve  değerlidir.  Çünkü  Allah  sözüdür,  nazım  ve  mana  itibariyle mükemmeldir, yüksek ahlak ilkeleri içerir, insan ve toplumları en iyi ve en doğru olana iletir,
(İsra,  17/9)  dünya  ve  ahirete  dair  birçok  önemli  ilmî  esasları  ihtiva  eder,  gönüllere  şifa  ve rahmettir.  Sihir,  şiir,  kahin  ve  her  hangi  bir  insan  sözü  değildir,  yaratılmamış,  veciz,  mûciz Allah  kelamıdır.  Böyle  değerli  bir  kitabı  okuyan,  anlayan, ezberleyen  ve  hükümlerini uygulayan itibar ve değer kazanır, dünya ve ahiret saadetini elde eder.
"Elbette o çok değerli bir Kur’ân’dır." (Vakıa, 56/77)

27. Kitab : Kitap, yazı yazılmış sayfa, mektup; yazmak; kendisine yazı yazılacak şey;toplamak; farz; hüküm; kader; kaza; ecel; Tevrat; İncil; Kur’ân. (En'am, 6/155).

28. Mecîd: çok şeref ve şanlı, değeri ve kıymeti çok yüksek .
"Kâf. Çok şerefli Kur’ân’a andolsun.” (Kâf, 50/1)
"(Ey  müşrikler!) Bilakis  o (yalanladığınızı  kitap)  şanı  yüce  bir  Kur’ân’dır." (Bürûc,85/21)
  Kur'ân-ı mecîd; kitapların hepsinden büyük olan anlamı bilip hükümleri ile amel edeni şereflendiren şanlı Kur'ân anlamına gelir.

29. Merfua: Şeref ve kadri yüceltilmiş, değerli, yüce, şerefli.
Kur’ân-ı  Kerim,  kadri  yüce  olan,  el  üstünde  tutulması gereken  değerli,  yüce  bir Kitaptır.  O,  Allah'ın  yücelttiği  bir  Kitaptır;  Allah  kuluna  düşen  de  bunu  idrak  edip,  onun değerini bilmek ve onun yüceliği ile yücelmektir. (Abese, 80/13-14).

30. Mesânî: katlamak,bükmek; iki katını almak manasındaki seny kökünden mesnânın (bir şeyin katı) çoğulu.
  Kur'  an, zamanın  geçmesiyle  değerini  yitiren  şeylere  benzemeksizin  tekrar  tekrar okunan ve yeniliğini koruyandır. (Zümer, 39/23).

31. Mev'ıza  : insanların  iman  etmelerini,  ibadet  ve  itaate  devam  etmelerini;  haram, isyan  ve  günahlardan  sakınmalarını  sağlamak;  gaflete  düşmelerine  engel  olmak,  imanlarının kuvvetlenmesine, bilmediklerini öğrenmelerine ve kalplerinin yumuşamasına sebep olan etkili ve güzle söz söylemek; dinî öğüt, nasihat, va' z.
  Kur'ân bütün insanların için bir öğüttür, doğruya, iyiye ve güzele yönlendirmektir. 
Allah Kur'ân  ile  müminlere  vaaz  etmektedir: “O  düşünüp  tutasınız  diye  size  öğüt  veriyor.” (Nahl,16/90) 
“Allah  size  ne  kadar  güzel  öğütler  veriyor.” (Nisa,  4/58) ayetlerinde  bildirildiği  üzere Allah’ın bizzat kendisi öğüt verdiği gibi  Kur'ân’ı bütün âlemler için bir öğüttür. (Sâd, 38/87)
"Ey insanlar! İşte size Rabbinizden bir öğüt, (Kur’ân) geldi." (Yunus, 10/57; İsra, 17/82)

32. Mufassal: Tafsilatlı, izahlı, geniş malumatlı, kısımlara ayrılıp anlatılmış.
"O Allah ki size Kitab'ı açıklanmış olarak indirdi." (En'âm, 6/114)
Ayette geçen kitaptan maksat Kur'ân'dır. Mufassal olması Kur'ân'ın bir niteliğidir.
" Bu  Kur’ân, ayetleri,  hüküm  ve  hikmet  sahibi (ve  her  şeyden) hakkıyla  haberdar
olan  Allah  tarafından  muhkem  (eksiksiz,  sağlam  ve  açık)  kılınmış  sonra  da  ayrı  ayrıaçıklanmış bir kitaptır." (Hûd, 11/1)
  "Bu, bilen bir toplum için Arapça bir Kur’ân olarak ayetleri genişçe açıklanmış bir kitaptır." (Fussılet, 41/3; bk. Yunus, 10/37)
  "Mufassal"  kelimesi,  Kur'ân'ın  
(a) surelere, surelerin ayetlere; ayetlerin  emir,  nehiy, helal, haram, sevap, günah, ceza, hak ve batıl, doğru, yanlış, hidayet, dalalet, iyi, kötü, takva,adalet, zulmü, itaat, isyanı ve benzeri çeşitli alanlarla ilgili hükümleri, öğüt, kıssa, haber, vaat ve  uyarıları  kapsayan  içeriklere  ayrılmış  olması;  Allah’ın  varlığı  ve  birliği,  peygamberlik,öldükten sonra dirilip Allah huzurunda toplanılacağına dair delilleri ihtiva etmesi; 
(b) Kur’ân ayetlerinde  insanların  dünya  ve ahiret  hayatlarında  muhtaç  oldukları  şeylerin,  helâl  ve
haramların  ana  hatlarıyla  veya  yerine  göre  ayrıntılı  olarak  açıklanmış  olması; 
(c) Kur’ân ayetlerinin yirmi üç yılda ihtiyaçlara göre parça parça inmiş olmasıdır.

33. Muhkem: Manası kolaylıkla anlaşılan, haricî bir yoruma ihtiyaç göstermeyen ve tek anlamı olan, ne anlama geldiği, ne anlatmak istediği ilk bakışta anlaşılan, manası açık ve
net olan, niteliği ve içeriği (seçikliği ve açıklığı) belli olan, sağlam, çelişkisi olmayan, her şeyi yerli yerinde olan,
  " Bu  Kur’ân, ayetleri,  hüküm  ve  hikmet  sahibi (ve  her  şeyden) hakkıyla  haberdar olan  Allah  tarafından  muhkem  (eksiksiz,  sağlam  ve  açık)  kılınmış  sonra  da  ayrı  ayrı
açıklanmış bir kitaptır." (Hûd, 11/1)
  Kur’ân-ı  Kerîm hem  lafız  ve  hem  de  mana bakımından  Arap  dili  ve  edebiyatının şaheseri  olup  benzerini  getirmeleri  için  insanlığa  meydan  okuduğu  halde nüzulünden günümüze  kadar  benzeri  ortaya  konulamamış;  hiçbir  kimse  ikna  edici  bir  delil  göstererek onun ifadelerinde bozukluk veya çelişki bulunduğunu söyleyememiştir. (bk. Bakara 2/23; Yunus 10/38)

34. Musaddık : doğrulayıcı, tasdik edici.
  Kur'  an-ı  Kerim,  kendinden  önceki  mukaddes  kitapları  doğrulayıcı  ve  onları  koruyup kollayıcı olarak indirilmiştir. (Bakara, 2/41 )
"Bu (Kur'ân) tasdik edici bir kitaptır." (Ahkâf, 46/12)
"(Kur’ân), kendinden öncekileri  (ilahî kitapları) tasdik eden bir kitaptır." (En'âm, 6/92;En'âm, 5/48; Fâtır, 35/31)
"(Ey  Peygamberim!)  Allah,  sana  Kitab'ı  hak  ve  kendisinden  öncekileri  doğrulayıcı olarak dindirdi." (Al-i İmran, 3/3)
Yüce  Allah  her  topluma  peygamber  göndermiş,  peygamberlerine  de  vahiy  yolu  ile mesajlarını bildirmiştir. Bütün Peygamberlerin tebliğ ettiği din, hak din İslam'dır, dolayısıyla Peygamberden peygambere değişen  az sayıda değişen hükümler dışında Allah, melek, iman, cennet, cehennem, namaz, oruç ve hac gibi ibadetler bütün hükümler hep aynı olmuştur. Onun için  Kur'ân,  son  indirilen  kitaptır,  kendisinden  önceki  sahife  ve  kitaplardaki  tasdik  eder.  Bu,Kur'ân'ın  evrenselliğini  ifade  eder. "(Kur’ân)  bütün  âlemler  için  ancak  bir  uyarıdır.” (En'âm, 6/91) anlamındaki bir önceki ayet bu gerçeği ifade eder.
Kur’ân’ın  kendisinden önceki kitapları tasdik etmesini iki maddede toplamak mümkündür :
(1) Bazı eski kitaplarda yer alan Hz. Muhammed’in risaletine ilişkin müjde, Kur’ân’ın inzali  ile  fiilen  gerçekleşmiş;  bu  suretle  Kur’ân  eski  kitaplardaki  müjdeyi  tasdik  etmiş, doğrulamıştır.
(2) Kur’ân başta  Allah’ın birliği, nübüvvet ve  ahiret  gibi itikadî konular  olmak üzere birçok esasta ve hükümde eski kitaplarla tam bir uyum içinde olmuştur. Bu da Kur’ân’ın onlar hakkındaki  bir  tasdikidir.  Kur’ân’ın,  geçmiş  dinlerdeki  bazı  amelî  hükümleri  değiştirmesi veya kaldırması ve onlarda bulunmayan yeni hükümler getirmesi tamamen değişen ve gelişen şartlarla  ilgili  olup o  dinlerin  kutsal  kitaplarını  tasdik  edici  özelliğini  bozmaz. (Kur'ân  Yolu,
Enbiya, 21/50)

35. Mushaf : Bir araya toplanıp bağlanmış sayfalar, Bununla maksat, Kur'ân'ın bütün sûre ve âyetlerinin yazılıp bir araya toplanmış, ciltlenmiş ve iki kapak arasına alınmış halidir.
Kur'ân,  Hz.  Peygamberin sağlığında çeşitli malzemelere  yazılmış,  ancak mushaf haline getirilmiştir.Hz. Ebû Bekr'in (r.a.) devlet başkanlığını zamanında mushaf haline getirlimiştir.
  Kurân’da  geçmemekle  birlikte  sahabe  zamanından  beri Kur’ân için  kullanılan  özel isimdir.

36. Mutahhara: Tertemiz kılınmış temizlenmiş arınmış;bir şeyin yıkanıp temizlenmesi.
  Kur'  an-ı  Kerim;  yüksek,  değerli,  tertemiz  sayfalara  yazılmıştır.  O  sayfalar temizdir, hiçbir  kirli,  şeytani  düşünce  onlara  bulaşmamıştır.  O,  kadri  yüce  olan,  el  üstünde  tutulması gereken, çok değerli, yüce bir Kitaptır.(Abese 80/13-14).

37. Mübarek: bereketli, bereket kaynağı, devamlı olan ilahî hayırları, dünya ve ahiret menfaatlerini içeren, İlahî hayrın bulunduğu şey,
“Bu kitap, indirdiğimiz mübarek bir kitaptır." (En'âm, 6/92, 155)
"Bu  Kur’ân,  ayetlerini  düşünsünler  ve  akıl  sahipleri  öğüt alsınlar diye sana indirdiğimiz mübarek bir kitaptır." (Sâd, 38/29)
  İlahî  hayır,  dar  bir  kalıba  sokulup  sayılamayacak  ve duyularla bilinemeyecek  bir şekilde  meydana  geldiği için kendisinde beş  duyu  ile  bilinemeyen  bir  ziyadelik  tespit  edilen şeye  de  "mübarek"  denir. Mübarek  kelimesinde  çoğalma,  artma  ve  bereketlenme  anlamı vardır. Kur’ân'ın mübarek diye nitelendirilmesi, ona iman edip gereğince yaşayan müminlerin dünya  ve  ahiret  hayatları  için  feyiz,  bereket,  mutluluk  ve  huzur  kaynağı  olmasından sebebiyledir.

38. Mübeyyin : Mebeyyin; vazıh ve açık olmak, aşikar kılmak, açıklamak demektir. Kur’ân ayetlerinin sıfatı olarak "mübeyyinat" şeklinde çoğul olarak kullanılmıştır.
Allah'ın  ayetleri  apaçıktır;  helal  bellidir,  haram  bellidir.  İnsanların  ihtiyaç  duyduğu hükümler Kur' an' da  açıklanmıştır. Kur' an  ayetleri hem açıktır, hem de  bu ayetlerde birçok gerçekler ve Yüce Allah'ın buyrukları açıklanmaktadır. (Talak, 65/11)

39. Mübin: açık,  seçik,  aydınlık,  belli  ve  yeterli,  hem  açıklayıcı,  beyan  edici,  açığa çıkarıcı, ayırt edici, dili  ve ifadesi  gayet  güzel,  muradını ve maksadını  gereğine  göre  anlatır, fasih ve beliğ, vâzıh,
  Kur’ân-ı  Kerim;  Allah  tarafından indirilmiş  olduğunu,  kendinden  başka hiçbir  delile ihtiyaç  duymayacak  şekilde,  bizzat  kendi  varlığıyla ispata yeterli mu'cize  bir  Kitaptır.  İkinci olarak;  geçmiş  ve  geleceğe dair  gizli  ve  açık bilgileri, bütün  dini  hükümleri  açıklayan  bir Kitaptır.  Üçüncüsü;  hakkı  batıldan  ayıran, bayrı  şerden,  doğruyu  eğriden,  güzeli  çirkinden ayırt eden  Kitaptır.  Dördüncüsü; lisanın  beyan  gücü,  güzel  ifade  ve üslubuyla da  son  derecede  parlak  bir  Kitap olmasıdır.  Beşinci  olarak  da;  hidayet  yolunu,  sapıklık  yolundan  ayırıp açığa çıkaran ve insanların muhtaç oldukları şeyleri açıklayan bir Kitaptır. İşte bu sebeplerle ona "mübin" denilmiştir.
"Bunlar, apaçık Kitab'ın ayetleridir." (Yusuf, 12/1; bk. Al-i İmran, 3/3)
"İşte size Allah’tan bir nur ve apaçık bir kitap (Kur’ân) gelmiştir." (Maide, 5/15)
“Apaçık  Kitaba andolsun." (Duhan, 44/2-3)

40. Müheymin : koruyan, gözeten, tanıklık eden, doğrulayıp destekleyen, barındıran Kur’ân’ın bir sıfatı olan müheymin; önceki kitaplarla ilgili olarak neyin gerçek, neyin
gerçek  dışı  olduğuna  şahitlik  eden,  onları  koruyan,  gözeten,  denetleyen  ve  kontrol  eden  bir kitap  olduğunu  ifade  eder.  Kur’ân-ı  Kerîm  bizzat  Allah’ın  korumasında  olup  tahriften  ve bozulmadan korunduğu gibi (Hıcr 15/9) diğer kitapların amel edilmesi gereken bölümlerini de yok olmaktan korumaktadır. Kur’ân onların öğretileri kaybolmasın, boşa gitmesin diye onları korur,  Allah  kelâmı  olduklarına  dair  şahitlik  eder,  insanların  yapmış  olduğu  katmalardan arındırır;  onları  tasdik  ve  teyit  eder.  Bu  konuda  kendisine  başvurulacak  bir  kaynaktır.  Bu
sebeple  Müslümanların,  diğer  kitapların  Kur’ân’ın  tasdikinden  geçmeyen  veya  ona  muhalif olan hükümleriyle amel etmeleri caiz değildir. (Kur'ân Yolu, Mâide, 5/48)
  "(Ey Peygamberim!)  Sana  da  o  Kitab’ı  (Kur’ân’ı)  hak  olarak  önündeki  kitapları doğrulayıcı, onları gözetici olarak indirdik." (Mâide, 5/48)

41. Mükerrame : İzzet ve şeref sahibi, kerem ile muttasıf, değerli, şerefli, şanlı.
Kur’ân-ı Kerim; değerli, şerefli, tertemiz sayfalar içindedir. Onun kıymeti bilinmeli, el
üstünde  tutulmalıdır.  Onun,  sahifelerin  toplanmasıyla  Mushaf  haline  gelmiş  maddi  varlığına gereken  saygının  gösterilmesi  icab  ettiği  gibi,  bundan  daha  önemlisi,  ondaki  buyruklara  da
gereken saygı gösterilmeli, Yüce Allah'ın Kelamı olmakla, her zaman onun şanına yaraşır bir konumda tutulmasına gayret edilmelidir. (Abese, 80/13).

42. Münadi : Davetçi; seslenen, çağıran, nida eden.
  Kur'ân, her türlü  aklî ve  naklî delillerle, en  güzel  yöntemlerle insanları iman çağıran, iman esaslarını (Bakara, 2/285; Nisa, 4/136) bildiren bir kitaptır.
  “Rabbimiz!  Biz,  ‘Rabbinize  iman  edin’  diye  imana  çağıran  bir  davetçi  işittik.” (Al-i İmran, 3/193)

43. Münezzel: indirilmiş, inzal olunmuş, yücelerden indirilen,
“Kur'ân, Rabbin katından hak olarak indirilmiştir." (En'âm, 6/114)
"Bu Kur’ân, Rahmân ve Rahim olan Allah’tan indirilmedir." (Şura, 41/2)
"Şüphesiz Kur’ân, âlemlerin Rabbi’nin indirmesidir." (Şuara, 26/192)
Kur'ân'ın  münezzel  olması,  onun  Allah  sözü  olduğunu  ifadesidir.  Çünkü  Kur'ân'ı Peygamberimize vahiy  yolu ile  Allah, indirmiştir. Kur'ân'ı vahiy  meleği Cebrail Peygamberimizin  kalbine  yerleştirmiştir. (Şuara,  26/193-194) Dolayısıyla  Kur'ân Peygamberimizin  uydurduğu bir söz değildir. (Furkan, 25/4-5)

44. Müteşabih : Benzer, benzerlik, iki şeyin birbirine benzemesi, seçilememezlik.Kur' an-ı Kerim, İcaz, güzellikte ve sağlamlıkta birbirine benzer, birbirini tasdik eden,
biri  diğerine  delil  olan, hepsi  birbirinden  güzel sure ve  ayetlerden  meydana gelmiş  ilahi  bir Kitaptır. Bu bakımdan ona "müteşabih" denilmiştir. 
"Allah  sözün  en  güzelini;  ayetleri,  (güzellikte)  birbirine  benzeyen ve hükümleri ,öğütleri, kıssaları) tekrarlanan bir kitap olarak indirmiştir." (Zümer, 39/23)

45. Nebe-i Azîm: Büyük haber.
Kur'ân;  geçmişe,  geleceği,  tarihte  yaşamış  bir  kısım  toplumların  kıssalarını,  varlık âlemine,  kıyamete,  ahiret  hayatına  dair  bilgiler  vermektedir.  Bunlar  gerçekten  önemli  ve değeri büyük haberlerdir.
"(İnsanlar)  Birbirlerine  neyi  soruyorlar?  Üzerinde  anlaşmazlığa  düştükleri  büyük haberi (mi)?" (Nebe', 78/1-3)

46. Nezir : Korkutmak, sakındırmak; korkutan, korkulu haber veren, tehlike haberiyle korkutan,  bir  şeyin  akıbetini, vehamet ve  tehlikeyi  haber  verip  sakındıran; ihtarcı,  uyarıcı. "Beşir" (müjdeci)in zıddı.
Nezîr,  hem  Peygamberimizin  hem  de  Kur'ân'ın  bir  niteliğidir.  Kur'ân;  inkâr  edip isyan edenleri ve haram işleyenleri cehennem ve azap ile uyarır. (İsra, 17/10)
"Âlemlere bir uyarıcı  olsun  diye  kuluna  Furkan’ı  indiren  Allah’ın  şanı  yücedir."(Furkan, 25/1; Kehf, 18/1-2; Fussılet, 41/14)
  "(Ey  Peygamberim!)  Biz,  Allah’a  muttakileri  Kur’ân  ile  müjdeleyesin,  inat  eden  bir topluluğu da uyarasın diye, onu senin dilin ile (indirip) kolaylaştırdık." (Meryem, 19/97; En'âm,
6/92; A'râf, 7/2)

47. Nur: Aydınlık, ziya, ışık, parlaklık; ışık kaynağı; zulmetin zıddı.
  Kur’ân-·ı Kerim; kalpleri ve fikirleri nurlandıran, İnsanları küfür, şirk, nifak, dalalet, isyan ve zulüm karanlığından hidayet, iman, itaat, takva ve ahlakî aydınlığa götüren, dünya ve ahiret saadetini ve ilahî azaptan kurtuluş yollarını gösteren bir nurdur, ışıktır.
  "Ey  insanlar!  Size  Rabbinizden  kesin bir  delil  (Hz.  Muhammed)  geldi  ve  size  apaçık bir  (Kur’ân) indirdik." (Nisa, 174; bk. A'râf, 7/157)
"(Ey müminler!) İşte size Allah’tan bir  ve apaçık bir kitap (Kur’ân) gelmiştir." (Mâide,5/15)

48. Rahmet: Bir  kimseyi  esirgemek,  şefkat  göstermek,  acımak, lütuf  ve  ihsanda bulunmak; mağfıret.
  "(Ey  Peygamberim!  Sana  bu  kitabı);  doğru  yolu  gösteren  bir  rehber,  bir  rahmet  ve Müslümanlar için bir müjde olarak indirdik." (Nahl, 16/89)
"Şüphesiz Kur'ân, elbette müminler için bir hidayet ve bir rahmettir." (Neml, 27/77; Yunus,
10/57;  İsra, 17/82)
Kur'ân  müminler  için  bir  rahmettir.  Çünkü  Kur'ân'ın  hak  kitap  olduğuna  iman  eden müminler,  Kur'ân'ı  kendilerine  yol  haritası  yaparlar,  hayatlarını  buna  göre  düzenlerler, neticede  kötülüklerden,  isyandan,  zulümden  ve  haramlardan  korunurlar,  Allah'ın  rızasını  ve cennetini kazanırlar. Böylece Kur'ân müminler için rahmet olur.

49. Rızk: Yiyecek,  içecek,  giyecek  ve  kendisinden  faydalanılan  her şey;  gıda  veren şey; nimet, maddi ve manevi, dünyevî ve uhrevi nimet; bağış;
  Kur’ân, hem  tükenmez  İlahi  bir  rızk  ve  hem  de  maddi  ve  manevi  rızıklara  sebep  bir Kitaptır. (Tâ Hâ,20/131; Hicr, 15/87-88)

50. Ruh: Can, nefs, hayatın kendisine bağlı olduğu varlık, maddenin zıddı.
  Ruh,  bedene  canlılık  verdiği  gibi  Kur'ân da  kalplere  canlılık  verir,  manen  ölmüş kalpleri diriltir. Kur'ân, insana hayat veren ilahî bir mesajdır.
"(Ey Peygamberim!) İşte sana emrimizle bir ruh vahyettik." (Şura, 42/52)
Ayette geçen ruh ile maksat Kur'ân'dır.

51. Sıdk: Doğru sözlü olmak, gerçeği söylemek, doğru haber vermek, sözünü yerine getirmek,  öğüt  ve  sevgide  samimi,  iş  ve  işlemlerinde  dürüst  ve  güvenilir  olmak,  hükmün vakıaya uygun olması
  Kur'ân'ın  verdiği  bütün  bilgiler,  içerdiği  bütün  hükümler,  emir  ve  yasaklar,  helal  ve haramlar doğrudur, insanları doğruya götürür.
  Kur'ân; önünden  ve  arkasından  ona  bir  batıl  gelip  karışmamıştır. (Fussılet,  41/42); öğüt almak  isteyenler  için  kolaylaştırılmıştır. (Kamer,  54/17); insanları  karanlıklardan  aydınlığa çıkarır (İbrahim,14/1); insanlar  için  gerekli  her  türlü  örnek  anlatılmıştır. (İsra,17/89;  Kehf,18/54; Rum, 30/58); kıssalarında akıl sahipleri için ibretler vardır. (Yusuf, 12/111); insanları hakka, dosdoğru yola (sırat-ı müstakime) götürür. (Ahkâf, 46/30)
"Sıdkı getiren ile onu tasdik edenler var ya, işte onlar muttakilerdir." (Zümer, 39/33)
"Kim,  Allah’a  karşı  yalan  uyduran  ve  kendisine  geldiğinde,  doğruyu  (Kur’ân’ı) yalanlayandan daha zalimdir?" (Zümer, 39/32)

52. Sırat-ı Müstakim  : "Sırat": yol;  "müstakim": düzgün,  doğru,  tam,  kıymetli, değerli demektir.
  "Sırat-ı müstakim" ise: İnişi ve yokuşu olmayan, dümdüz, işlek, açık, doğru ve büyük yol; Allah'ın  koyduğu  ve  hayra  hakkıyla  götüren  ve  batıl olmayan  manevi  yol, Allah'ın
rızasına götüren yol; hedefe götürücü ve ulaştırıcı cadde demektir.
Kur'  an-ı  Kerim;  insanlara  iyiyi  ve  kötüyü  anlatıp göstereren , hayra,hidayete, ve güzelliğe götüren Allah'ın dosdoğru yoludur. (En'am, 6/153).

53. Suhuf  : "Suhuf",  sahîfe’nin çoğuludur. Bu da üzerine yazı yazılacak veya yazılmış yaprak veya kitap anlamına gelir.
Kur' an-ı Kerim; kıymetli, tertemiz sayfalar içindedir. Ona gereken değer verilmeli, el
üstünde tutulmalıdır. O, daha önceki mukaddes kitapların muhtevasına da sahip bir Kelamdır.(Abese 80/13).

54. Şahid: Tanık,  gören;  hazır olan,  şahitlik  eden,  bir  şeyin  hakikatine  muttali  olup kesin olarak bilen, bir şeyi bildiği şekliyle haber veren; delil.
  Kur’ân-ı  Kerim,  Allah'tan  gelen  bir  şâhiddir.  İslam'ın  gerçek  bir  din olduğunu  ispat eden delildir. Yahut Kur' an, kendi kendinin delilidir; İlahi Kitap oluşunun belgesidir. Çünkü onu  inceleyen  herkes,  onun  bir mucize olduğunu, benzerinin  meydana  getirilemeyeceğini anlar; böylece o, kendisinin şahidi olmuş olur. (Hûd, 11/17).

55. Şifâ: Deva, ilaç; hastayı iyileştirmek, hasta için afiyet istemek; afiyet ve selamete ulaşmak·
"(Ey  insanlar!  İşte  size  Rabbinizden)  kalplere  bir  şifa  (olan  Kur’ân)  geldi. (Yunus,  10/57;İsra, 17/82)
  Şifa,  Kur'ân'ın  bir  niteliğidir.  Kur'ân  şüphe,  şirk,  küfür,  nifak,  ihtilaf  ve  manevî hastalıklara  şifadır. (bk.  Bakara,  2/10) Tıbbî  tedavi  ile  birlikte  Kur'ân  okuyarak  vesvese,  büyü,nazar, akıl hastalığı, korku, ruhî, psikolojik ve biyolojik bütün hastalıklara karşı Allah'tan şifa istenir,  Kur'ân'ın bereketine  Allah  şifa  verir. (bk.  Kurtubî,  İsra,  17/82) Peygamberimiz  (s.a.s) Kur'ân'ın  son  üç  suresini  okur,  ellere  içine  üfler  ve  elleriyle  bütün  vücudunu  sıvazlar (Ebu Dâvûd, Edeb, 107) bir şikayeti olanlara da bu sureleri okurdu. (Kurtubî, İsra, 17/82)

56. Tenzil: indirmek, parça parça birçok defa indirmek , tertip üzere indirmek ; yukardan aşağıya indirmek.
  Kur’ân-ı Kerim, Cebrail aracılığı ile Hz. Muhammed (S.A.V.)e, Yüce Allah tarafından indirilmiştir. O bir insan sözü değil, Allah Kelâmıdır . (Şuara, 26/192).

57. Tezkira  : ikaz,  uyan,  maksudu  hatırlatma  vesilesi  olan  şey,  hatırlamaya  ve  ibret almaya vasıta olan şey.
Kur'  an  bir  öğüttür,  ikazdır,  uyarıdır.  İnsanlara  gerçeği,  güzeli  gösterip,  iyi şeyleri öğütler; ayrıca dünya ve ahirette helake götürecek şeylere karşı da ikaz eder, uyarır. (Müddessir, 74/54).

58. Tibyan: İman ve küfür, hidayet ve dalalet, tevhit ve şirk, ihlas ve nifak, takva ve zülüm, itaat ve isyan, emir ve yasak, helal ve haram, vaat ve va'îd, müjde ve uyarı, hüküm ve kural,  sevap  ve  günah, kıyamet,  cennet  ve  cehennem,  varlık  âlemi  ve  geçmiş  toplumların kıssalarını beyan etmek, bildirmek ve açıklamak.
Kur'ân bütün insanlara rehber olarak gönderildiği için, insanların özel, aile ve toplum hayatında ihtiyacı olan her konuda doğrudan ve dolaylı olarak açıklama yer almıştır.
"(Ey Peygamberim!) Sana her şey için bir açıklama olan Kitab'ı indirdik." (Nahl,16/89)

59. Urvetü'l-Vüska : "Urve": kulp, tutak, değerli mal, yaprağı dökülmeyen her zamantaze  kalan ağaç  ...  "Vüska"  ise:  sağlam,  muhkem,  güvenilir  demektir.  "Urvetü"l-vüska"  da sağlam, güvenilir kulp demek olur.
Ayette  geçen  bu  tabir  iman, İslam,  kelime-i  tevhid  olarak  değerlendirildiği gibi,  Kur'an-ı  Kerim  olarak değerlendirmek  de  mümkündür.  Çünkü  Kur'  an,  dört elle  sarılınması gereken, en sağlam, en güvenilir tutunulacak şeydir, Allah'ın kulpudur. (Lokman, 31/22).

60. Ümmü'l-Kitab: "Ümm": asıl ,ana gibi manalara gelir. "Ümmü'I-Kitab" ise:Kitabın anası, Kitabın aslı demektir.
  Bu deyim, Kur’ân-ı Kerim'de,  yukardaki ayette de görüldüğü üzere, levh-i mahfûz'da bulunan Kur’ân'ın  aslı,  manasında  kullanıldığı  gibi, Kur’ân'ın muhkem ayetleri  ve Allah'ın ilm-i ezelîsi veya levh-i mahfûz anlamında da kullanılmıştır. (Zuhruf, 43/4).

61. Vahy: Gizli konuşmak, emretmek, ilham etmek, îma ve işâret etmek, seslenmek, fısıldamak, mektup yazmak ve göndermek .
Kur’ân-ı  Kerim,  Yüce  Allah'ın  kendi  sözüdür.  O,  Cebrail  aracılığı  ile Cenab-ı  Hak
tarafından  Peygamberimize  vahy  yoluyla  indirilmiştir. Kur’ân bir vahydir,  bütünüyle  Allah sözüdür. (Enbiya, 21/45).

62. Zikr: Anmak, hatırlamak, yâd etmek, öğüt.
  Kur’ân-ı  Kerim;  insanlara  öğüt  veren,  hatırlatmalarda  bulunan,  iyiliği buyurup kötülükten sakındıran,  nasihat  eden,  gafletten  uyaran  İlahi  bir  Kitaptır. Bu  bakımdan  ona
"zikr" de denilmiştir.
"Şüphesiz o Zikri (Kur’ân’ı) biz indirdik. Onun koruyucusu da elbette biziz." (Hıcr, 15/9; bk.Yasin, 36/69; Sâd, 38/1; Kamer, 54/25)
"(Ey Peygamberim!) Sana insanlara indirileni açıklayasın diye Zikr'i (Kur’ân’ı) indirdik."(Nahl, 16/44)
Kur’an’da  birçok  ayette  Kur'ân'ın  zikir  olduğu bildirilmektedir. (bk.  Al-i  İmran;  3/58;  A'râf,7/63;  Hıcr,  15/6,  9;  Taha,  20/99;  Enbiya,  21/2,  50;  Furkan,  25/29;  Yasin,  36/11;  Sâd,  38/8;  Fussılet,  41/41;Zuhruf, 43/5, 44)
Kur'ân bütün âlemler için bir öğüttür. (Yusuf, 12/104; Sâd, 38/87; Kalem, 68/51, 52) 
Öğüt; bir kimseye  yapması  ya  da  yapmaması  gereken  şeyler  için  söylenen  söz,  nasihat  demektir. Kur'ân'ın  öğüt  oluşu,  Türkçede  kullandığımız  anlamda, öğüdü  yerine  getirsen  de  getirmesende olur  anlamında değildir. Namaz, oruç, zekat ve hac  gibi farzlar ilahî bir öğüt olduğu  gibi içki, kumar, zina ve hırsızlık gibi haramlara da öğüttür. Kısaca Kur'ân'ın her emir ve  yasağı,her hüküm ve ilkesi ilahî bir öğütür.




H A D İ S
K Ü T Ü P H A N E S İ


SELMAN SEVEN

{facebook#https://facebook.com/} {twitter#https://twitter.com/}

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *

Blogger tarafından desteklenmektedir.
Javascript DisablePlease Enable Javascript To See All Widget