Resulullah'ın hadislerini mi arıyorsunuz ?
Türkiye'nin En Geniş Kapsamlı Hadis Sitesi
HZ.MUHAMMED (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)
"أَللّٰهُمَّ صَلِّ عَلٰى مُحَمَّدٍ وَعَلٰى اٰلِ مُحَمَّدٍ"

Latest Post

1- Emânet: Peygamberler emîndirler. Bir kimsenin ırzına, malına veya canına hıyânet etmekten münezzehtirler, uzaktırlar. Allahü teâlâ onları vahye ve peygamberliğe emîn etmiştir.
2- Sıdk: Peygamberler; sözlerinde, işlerinde ve her türlü davranışlarında doğru ve dürüst insanlardır. Din ve dünyâ işlerinde sâdık olduklarında icmâ (söz birliği) vardır. Yâni doğrudurlar, doğru söyleyicidirler. Aslâ onlardan yalan duyulmamıştır. Ne söylemişlerse hepsi doğrudur. Allahü teâlâdan kullarına ulaştırdıkları her emir ve yasak hakdır, doğrudur.
3- Tebliğ: Allahü teâlânın vahy etiği hükümleri tebliğ ederler, bildirirler. Aslâ bir şeyi söylememezlik etmezler, saklamazlar. Doğruyu söylerler. İnsanlara bildirdiklerinde, açıkladıklarında hiç bir noksanlık ve fazlalık yoktur. Bir kimsenin hatırı için, kendilerinden bir ilâve veya değişiklik yapmazlar.
4- Adâlet; Peygamberler âdildirler. Hak üzere gönderilmişlerdir. Onlarda aslâ zulüm yoktur. İnsanlar arasında en doğru hükmü verirler. Kimsenin hatırı için adâletsizlik yapmazlar.
5- İsmet: Peygamberden; küfür, yalan, fısk, zinâ, livâta gibi şeyler peygamberlikten önce ve sonra meydana gelmez. Peygamber olduğu bildirilmeden önce ve bildirildikten sonra, küçük ve büyük hiç bir günah işlemezler. Bu konuda icmâ'-ı ümmet yâni Eshâb-ı kirâmın ve müctehid âlimlerin söz birliği vardır, inkârı küfürdür. Beğenilmeyen, çirkin olan ve insanların nefret ettikleri şeylerden münezzehtirler. Hepsi âlim, âmil ve kâmildirler.
6- Fetânet: Peygamberlerin akılları kâmildir. Akılsızlıktan ve aklı az olmaktan münezzehtirler. Çok akıllı ve çok anlayışlı kimselerdir. Köleden ve soyu asîl olmayan âileden peygamber gelmemiştir. Köylü, dağlı, yabanî ve insanlar arasında aşağı olan kimselerden peygamber olmamıştır. Kusurlu kimselerden, kör, çolak, topal, sağır, diğer ayıp ve noksanları bulunan insanlardan ve kadınlardan da peygamber gelmemiştir.
7- Emnü'l-azl: Peygamberler, peygamberlik makâmından, dünyâ ve âhırette azl olmazlar. Peygamberlik sıfatı, onların zâtlarından dünyâda ve âhırette ayrılmaz. Önce gelen peygamberlerin dinleri nesh olmakla, peygamberlikten azl lâzım gelmez. Zîrâ peygamberlik onların sıfatlarıdır. Allahü teâlânın ihsânıdır. Çalışmakla elde edilmez. Evliyâlık ise çalışmakla kazanılır. Her peygamberde evliyâlık vardır ve peygamberlikleri, evliyâlıklarından üstündür. Çünkü, peygamberlikle vahye kavuşmuşlar, melekleri görmüşler ve diğer üstünlüklere sâhip olmuşlardır.


H A D İ S
K Ü T Ü P H A N E S İ


Peygamberler vâsıtası ile gönderilen din; insanları saâdet-i ebediyyeye götürmek için Allahü teâlâ tarafından gösterilen yol demektir. Din ismi altında insanların uydurduğu eğri yollara din denmez, dinsizlik denir. Allahü teâlâ Âdem aleyhisselâmdan beri, her bin senede, bir peygamber vâsıtası ile, insanlara bir din göndermiştir. Her asırda, en temiz bir insanı peygamber yaparak, bunlar ile, dinleri kuvvetlendirmiştir. Yeni bir din getiren peygamberlere resûl denir. Yeni din getirmeyip, insanları, önceki dîne dâvet eden peygamberlere nebî adı verilir. Emirleri tebliğ etmekte ve insanları, Allah'ın dînine çağırmakta, resûl ile nebî arasında bir ayrılık yoktur.
Peygamberlere îmân etmek; aralarında hiç bir fark görmeyerek, hepsinin sâdık, doğru olduğuna inanmak demektir. Onlardan birine inanmayan kimse, hiç birine inanmamış olur. Bütün peygamberler, hep aynı îmânı söylemiş, hepsi ümmetlerinden aynı şeylere îmân etmelerini istemişlerdir. Fakat ibâdet ve amelleri, yâni kalb ile, beden ile yapılması ve sakınılması lâzım olan şeyleri başka başka olduğundan, İslâmlıkları, müslümanlıkları da ayrıdır.
Peygamberlerin her söylediği doğrudur. Peygamberlik; çalışmakla, açlık, sıkıntı çekmekle ve çok ibâdet yapmakla ele geçmez. Yalnız, Allahü teâlânın ihsânı, seçmesi ile olur. İnsanların dünyâdaki ve âhıretteki işlerinin düzgün ve faydalı olması için ve onları; yanlış, zararlı işlerden koruyup, selâmete, hidâyete, rahata ve saâdete kavuşturmak için, peygamberler ve onlar vâsıtasıyla din gönderilmiştir. Düşmanları, o mübârek kimselerle çok alay ettiler ve onları pek fazla üzdüler. Bütün bunlara rağmen peygamberler (aleyhisselâm), Allahü teâlânın, inanmak ve yapmak için olan emirlerini, insanlara tebliğ etmeye hiç korkmadan devam ettiler ve aslâ çekinmediler.
Allahü teâlânın peygamberlerine indirdiği kitaplardan bize bildirileni yüzdörttür. Bunlardan yüzünü suhuf, dördünü de büyük kitap olarak indirdi. Bunların hepsini, Cebrâil (aleyhisselâm) vâsıtasıyla gönderdi. On sahife (küçük kitap, risâle) Âdem'e; elli sahife, Şît'e otuz sahife, İdrîs'e; on sahife, İbrâhim'e (aleyhimüsselâm) gelmiştir. Dört kitapdan, Tevrât-ı şerîf, Mûsâ aleyhisselâma; Zebûr-i şerîf, Dâvûd aleyhisselâma; İncil-i şerîf, Îsâ aleyhisselâma; Kur'ân-ı kerîm, âhır zaman peygamberi yâni son peygamber Muhammed aleyhisselâma inmiştir.
Allahü teâlâ, peygamberlerin sıdk sâhibi olduklarını, doğru söylediklerini göstermek için, onları mûcizelerle kuvvetlendirdi. Hiç kimse, bu mûcizelere karşı gelemedi. Peygamberi kabûl edip, inanan kimseler, o peygamberin ümmeti oldular. Kıyâmet gününde peygamberlere, ümmetlerinden, günahı çok olanlara şefâat etmeleri için izin verilecek ve dilekleri kabûl olunacaktır. Ümmetlerinden, âlim, sâlih, velî olanlarına da, şefâat etmeleri için Allahü teâlâ izin verecek ve şefâatlerini kabûl buyuracaktır. Peygamberler, mezârlarında, bizim bilmediğimiz bir hayat ile diridirler. Mübârek vücûdlarını toprak çürütmez. Bunun içindir ki, hadîs-i şerîfde; "Peygamberler, mezârlarında, namaz kılarlar ve hac ederler." buyurulmuştur. Peygamberlik vazifelerini görmekte, peygamberlik üstünlüklerini taşımakta, bütün peygamberler müsâvîdir, eşittir. Aşağıda bildirilen yedi sıfat hepsinde vardır. Peygamberler, peygamberlikten atılmaz. Velîler ise, evliyâlıktan ayrılabilir. Peygamberler insandan olur, cinden, melekten ve kadından insanlara peygamber olmaz. Cin ve melek, peygamberlerin derecelerine yükselemez.


H A D İ S
K Ü T Ü P H A N E S İ


İnsanları, Allahü teâlânın beğendiği yola kavuşturmak, onlara doğru yolu göstermek için gönderilen, üstün vasıflara sâhip kimselere verilen isim. Peygamberler; yaratılışları, huyları, akılları yönünden zamanlarında bulunan bütün insanlardan üstün, kıymetli ve muhterem kimselerdir. Hiç bir kötü huyları, beğenilmeyecek hâlleri yoktur. Peygamberlerde ismet sıfatı vardır. Yâni peygamber olduğu bildirilmeden önce ve bildirildikten sonra, küçük ve büyük hiç bir günah işlemezler. Peygamber olduğu bildirildikten sonra, peygamber olduğu yayılıncaya, anlaşılıncaya kadar, körlük, sağırlık gibi ayıp ve kusurları da olmaz. Her peygamberde yedi sıfat (özellik) bulunduğuna inanmak lâzımdır: Emânet, sıdk, tebliğ, adâlet, ismet, fetânet ve emnü’l’azl. Yâni peygamberlikten azl edilmezler. Fetânet, çok akıllı, çok anlayışlı demektir. Peygamberler de diğer insanlar gibi doğarlar, yerler, içerler, hasta olurlar ve ölürler. Peygamberlerin hepsi, her işlerinde, sebeplere yapışırlar ve bununla beraber, işlerin yaratılmasını Allahü teâlâdan dilerler. Onların dünyâya bağlılıkları insanlıkları icâbı olup, görünüştedir ve muhabbet üzere değildir. Hakikatte meleklerden üstündürler.
Peygamberlere, aralarında hiç bir fark görmeyerek, hepsinin doğru sözlü olduğuna inanmak, dînimizde îmânın altı şartından biridir. Peygamberlerden birine inanmayan kimse, hiç birine inanmamış olur. Böyle inanmayan kimseler, mü'min ve müslüman olmak şerefine erişemezler, insanları, Allahü teâlânın beğendiği yola kavuşturmak ve onlara doğru yolu göstermek için Allahü teâlâ tarafından gönderilen, her bakımdan güvenilir, kusursuz ve günahsız kimse demek olan peygamber kelimesi yerine, resûl ve nebî kelimeleri de kullanılır. Resûlün çoğulu, rusül, nebînin çoğulu da enbiyâdır.
Allahü teâlâ insanı yaratınca, ona en büyük silâhı, yâni akıl ve düşünme kudretini verdi. İnsanın, diğer yaratıklardan en büyük farkı; bedeni yanında aklı bulunması, düşünebilmesi, bütün hâdiseleri aklı ile tartıp, karar vermesi ve bunu uygulayabilmesi, iyilik ve fenâlığı ayırabilmesi, hatâ işlediğini anlayabilmesi ve bunun için pişmanlık duyması gibi üstünlükleridir. Fakat, acaba insan, kendisine verilen bu çok kuvvetli silâhı, kendi başına ve hiç bir yol gösterici olmadan kullanabilir mi? Kendi başına doğru yolu bulabilir ve Allah'ına varabilir mi?
Târih incelendiğinde, insanların kendi başlarına ve önlerinde Allah'ın gönderdiği bir rehber olmadan gittiklerinde, hep yanlış yollara saptıkları görülür. İnsan kendisini yaratan büyük kudret sâhibini, aklı sayesinde düşündü, fakat O’na giden yolu bulamadı. Bunu evvelâ etrâfında aradı. Kendisine en büyük faydası olan güneşi, yaratıcı sandı ve ona tapmağa başladı. Sonra; büyük tabîat güçlerini, fırtınayı, ateşi, kabaran denizi, yanardağları ve benzerlerini gördükçe, bunları yaratıcının muavinleri, yardımcıları sandı. Her biri için bir sûret, bir simge yapmağa kalktı, sonunda putlar ortaya çıktı. Bunların gazâbından korktu ve onlara kurbanlar kesti. Hattâ, insanları bile bu putlara kurban etti. Her yeni hâdiseyle, o hâdiseyi simgeleyen putların mikdarı da arttı. İslâmiyet başladığı zaman Kabe'de 360 put vardı. Kısacası insan, asıl dünyâyı yaratan, tek ve sonsuz kudret sâhibi Allah'a kendi başına bir türlü erişemedi. Bugün bile güneşe ve ateşe tapanlar vardır. Bunlara şaşmamalıdır. Çünkü rehbersiz, karanlıkta doğru yol bulunamaz. İsrâ sûresinin 15. âyetinde meâlen; "Biz peygamber göndererek bildirmeden önce, azâb yapıcı değiliz." buyurulmaktadır. Allahü teâlâ kullarına verdiği akıl ve düşünme kuvvetinin nasıl kullanılacağını onlara öğretmek ve kendi birliğini onlara tanıtmak için, dünyâya peygamberler gönderdi. Peygamberler en büyük rehberlerdir. Bizim peygamberimiz Muhammed aleyhisselâmdır.


H A D İ S
K Ü T Ü P H A N E S İ


SELMAN SEVEN

{facebook#https://facebook.com/} {twitter#https://twitter.com/}

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *

Blogger tarafından desteklenmektedir.
Javascript DisablePlease Enable Javascript To See All Widget