Sâlih (Aleyhisselâm) ve Peygamberliği
Semûd kavmi, küfür ve fesâd üzerinde iken, Sâlih (aleyhisselâm) dünyâyı teşrîf etti. Sâlih (aleyhisselâm), Semûd'un orta halli bir âilesine mensup idi. Fakat neseb (soy) îtibâriyle kavminin en şereflisi idi. Babası Ubeyd (başka bir rivâyette Kânûh) muhterem bir zât idi. Bir gün puthâne önünden geçerken kendinde tuhaf bir hâl hissetti. Evine gelip uyuduğu zaman, gaipten bâzı sesler duydu. “Hak geldi bâtıl yıkıldı, Allahü teâlânın kulu ve peygamberi Sâlih (aleyhisselâm) dünyâya gelecektir Allahü teâlâ onunla insanlara kurtuluş yolunu bildirir” dendi. Ubeyd bundan korktu. Başına bâzı şeyler geleceğini anladı. Başka bir gün puthâne önünden geçerken putlardan sesler gelip; “Senin nesebinde Allahü teâlânın dünyâya getirip peygamberlik vereceği bir zât var” dendi ve o anda alnındaki nûr ile bütün yeryüzü aydınlanarak kuvvetli bir rüzgâr esti. Bütün putlar yüz üstü düşüp, büyük putun başındaki taç yuvarlandı. Bu hâdise üzerine Ubeyd, kavminin kendisine zarar vermesinden korkup kaçmaya başladı. O esnâda bir melek kendisini tutup sür’atle uzaklaştırdı ve ağaçları bol bir vâdiye getirdi. Uzun zaman orada kaldı. Bir gün hanımı da oraya getirildi ve bir müddet beraberce yaşadılar. Ubeyd'in vefâtından sonra hâmile olan hanımı, yine melek vâsıtasıyla eski evine götürüldü.
Sâlih (aleyhisselâm) Muharrem ayının bir Cumâ gecesinde dünyâyı teşrîf edince, kara, deniz ve sahrâlarda ilâhî bir ses onun doğumunu müjdeledi. Doğum gecesinde, rahmet melekleri yeryüzüne indi. Ağaçlar ve hayvanlar, Sâlih'in (aleyhisselâm) doğumu sebebiyle Allahü teâlâya şükür secdesi ettiler. Semûd'un putları da yüzüstü devrildiler. Puthaneye bakan Dârit bin Amr derhal gidip hâdiseyi haber verdi. Reisleri Cenda ve ileri gelenler kalkıp puthâneye gittiler. Putlarının ne hâle geldiğini görünce daha da şaşırdılar. Hep birlikte büyük putu kaldırarak başına tâcını yeniden koydular. Cenda, puta saygı ile yaklaşarak; “Bu hâl nedir?” dedi. O esnâda mel’ûn şeytan putun içine girip; “Ey Semûd kavmi! Şu an sizi Hûd'un (aleyhisselâm) dînine dâvet edecek birisi doğdu. Fakat ondan dolayı size bir zarar yoktur” dedi. Bunun üzerine Semûd kavmi ileri gelenleri dağılıp gittiler.
Semûdlular büyük bir bayram gecesinde eğlenirken bütün ağaçlar Allahü teâlânın izniyle dile gelerek; “Ey Semûd kavmi! Niçin ibret alan kimseler değilsiniz. Allahü teâlâ size senede iki defâ ağaçlarınızda meyveler veriyor. Siz ise; hâlâ çeşit çeşit ve bol bol nîmetler gönderen Allahü teâlâya değil de putlarınıza ibâdet ediyorsunuz” dedi. Bunu duyan Semûd kavmi öfkelendi ve bu hâl içinde meyve ağaçlarını kestiler. Ancak bu defâ ehlî hayvanlar dile gelerek aynı sözleri söylediler. Semûdlular hayvanları da kesmeye başladılar. Sonra dağlardan vahşî hayvanlar dile gelip seslendiler; “Ey Semûdlular! Size yazıklar olsun. Niçin ağaçları kesiyor, neden o hayvanları öldürüyorsunuz? Onlar doğru söylediler” deyince, Semûdlular silâhlarına sarılıp vahşî hayvanların peşine düştüler. Hayvanlar hem kaçıyor hem de; “Bizim ilâhımız ve mevlâmız sonsuz kuvvet ve kudret sâhibi Allahü teâlâdır. Yâ Rabbî! Semûd kavmi senin verdiğin bol nîmetlere şükretmediler. Nimetleri vereni inkâr edip senden başka kendi elleriyle yaptıkları putlara taptılar. Yeryüzüne zulüm ve fesâdı yaydılar. Yâ Rabbî! Sen mutlak adâlet sâhibisin. Hâkimsin. Sen yeryüzünü kulun ve peygamberin Sâlih (aleyhisselâm) ile ıslâh eyle. Yâ Rabbî! Onunla fesâdı kaldır” diye seslendiler. Semûd kavminin insanları bu sözleri işitince; “Bunlar putlarımıza karşı geliyorlar” diye söylendiler.