Resulullah'ın hadislerini mi arıyorsunuz ?
Türkiye'nin En Geniş Kapsamlı Hadis Sitesi
HZ.MUHAMMED (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)
"أَللّٰهُمَّ صَلِّ عَلٰى مُحَمَّدٍ وَعَلٰى اٰلِ مُحَمَّدٍ"

Latest Post

Abdülmuttalîb, bir gün Kâbe'nin yanında otururken, Necrânlı bir râhip yanına gelerek konuşmaya başlamıştı. Bir ara; “Biz İsmâiloğullarından en son gelecek olan peygamberin sıfatlarının kitaplarda yazılı olduğunu okuduk. Burası, yâni Mekke O'nun doğum yeridir. Sıfatları şöyle, şöyledir!” diyerek birer birer saymaya başladı. Bu sırada, sevgili Peygamberimiz yanlarına gelmişti. Necrânlı râhip, O'nu dikkatle seyretmeye başladı, sonra da yaklaşıp gözlerine, sırtına, ayaklarına baktı ve heyecanla; “İşte, O budur. Bu çocuk senin neslinden midir?” dedi. Abdülmuttalîb; “Oğlumdur!” deyince, Necrânlı râhip; “Kitaplarda okuduğumuza göre O'nun babasının sağ olmaması lâzım!” dedi. Abdülmuttalîb; “O, oğlumun oğludur. Babası daha O doğmadan, annesi hâmile iken ölmüştü” deyince, râhip; “Şimdi doğru söyledin” dedi. Bunun üzerine Abdülmuttalîb, oğullarına; “Kardeşinizin oğlu hakkında söylenileni işitin de, O'nu görüp gözetin ve iyi koruyun” dedi.


H A D İ S
K Ü T Ü P H A N E S İ


Habîb-i ekrem (sallallahü aleyhi ve sellem) efendimizin babası ve annesi İbrâhim aleyhisselâmın dîninde idi. Yâni mü’min idiler. İslâm âlimleri; onların İbrâhim aleyhisselâmın dîninde olduklarını ve Muhammed aleyhisselâma peygamberliği bildirildikten sonra da onun ümmetinden olmaları için diriltilip, Kelime-i şehâdeti işittiklerini, söylediklerini ve böylece bu ümmetten de olduklarını bildirmişlerdir.
Muhammed aleyhisselâm, sekiz yaşına kadar dedesinin yanında büyüdü. Dedesi Abdülmuttalîb, Mekke'de sevilen ve çeşitli işleri idâre eden bir zât olup, heybetli, sabırlı, ahlâklı, dürüst, mert ve cömert idi. Fakirleri doyurur, hattâ aç ve susuz kalan hayvanlara bile yiyecek verirdi. Allahü teâlâya ve âhırete inanırdı. Kötülüklerden sakınır, câhiliye devrinin her türlü çirkin âdetlerinden uzak dururdu. Mekke'de zulme, haksızlığa engel olur ve gelen misâfirleri ağırlardı. Ramazân ayında Hira Dağı’nda inzivaya çekilmeyi âdet edinmişti. Çocukları seven ve şefkât sâhibi olan Abdülmuttalîb, sevgili torununu bağrına basıp gece-gündüz yanından ayırmazdı. O'na büyük bir sevgi ve şefkât gösterirdi. Kâbe'nin gölgesinde kendisine mahsus olan minderine O'nunla beraber oturur, mâni olmak isteyenlere; “Bırakın oğlumu, O'nun şânı yücedir” derdi. Peygamber efendimizin dadısı Ümmü Eymen'e, O'na iyi bakmasını ısrarla tembih eder; “Oğluma iyi bak. Ehl-i kitâb, benim oğlum hakkında bu ümmetin peygamberi olacak diyorlar” der idi. Ümmü Eymen demiştir ki: “O’nun çocukluğunda ne açlıktan, ne de susuzluktan şikâyet ettiğini gördüm.”
Sabahleyin bir yudum zemzem içerdi. Kendisine yemek yedirmek istediğimizde; “İstemem, tokum” derdi. Abdülmuttalîb uyurken ve odasında yalnızken, O'ndan başkasının yanına girmesine müsâde etmezdi. O'nu şefkâtle bağrına basar, okşar, sözlerinden ve hareketlerinden son derece hoşlanırdı. Sofrada O'nu yanına alır, dizine oturtur, yemeğin en iyisini, en lezzetlisini O'na yedirir ve O gelmeden sofraya oturmazdı. O'nun hakkında nice rüyâlar görüp, birçok hâdiselere şâhid oldu. Bir defâsında, Mekke'de kuraklık ve kıtlık olmuştu. Abdülmuttalîb, gördüğü bir rüyâ üzerine Muhammed aleyhisselâmın elinden tutarak Ebû Kubeys Dağı’na çıkıp; “Allah’ım, bu çocuk hakkı için, bizi bereketli bir yağmur ile sevindir” diyerek duâ etti. Duâsı kabûl olundu ve bol yağmur yağdı. O zamanki şâirler bu hâdiseyi, şiirler yazarak dile getirmişlerdi.


H A D İ S
K Ü T Ü P H A N E S İ


Sevgili Peygamberimiz (sallallahü aleyhi ve sellem), altı yaşına kadar da annesinin yanında büyüdü. Altı yaşında iken, annesi Ümmü Eymen adındaki câriye ile birlikte, akrabâlarını ve babası Abdullah'ın mezârını ziyâret etmek için Medîne'ye gittiler. Burada, bir ay kaldılar. Peygamber efendimiz Medîne'de Neccâroğullarına âit havuzda yüzmeyi öğrendi. Bu sırada bir yahudi bilgini O'ndaki nübüvvet alâmetlerini gördü. Yanına yaklaşıp ismini sordu. “Ahmed” deyince, o bilgin; “Bu çocuk, âhır zaman, peygamberi olacaktır!” diye bağırdı. Ayrıca oradaki yahudi âlimlerinden bâzıları da, O'ndaki peygamberlik alâmetini görmüşler, peygamber olacağını aralarında konuşup anlatmışlardı. Onların bu sözlerini duyan Ümmü Eymen, durumu hazret-i Âmine vâlidemize haber verince, mübârek anneleri bir zarar gelmesinden çekinerek, O'nu alıp Mekke'ye dönmek üzere yola çıktı. Ebvâ denilen yere geldiklerinde, hazret-i Âmine vâlidemiz hastalandı. Hastalığı artıp sık sık kendinden geçiyordu. Başında duran sevgili oğlu Muhammed aleyhisselâma bakarak; “Ey çekilen dehşetli ölüm okundan, Allahü teâlânın lütfu ve yardımı ile yüz deve karşılığında kurtulan zâtın oğlu! Allahü teâlâ seni, mübârek eylesin. Eğer rüyâda gördüklerim doğru çıkarsa, sen celâl ve bol ikrâm sâhibi olan Allahü teâlâ tarafından, Âdemoğullarına helâl ve haramı bildirmek üzere gönderileceksin. Cenâb-ı Hak seni, milletlerle birlikte sürüp gelen putlardan ve putperestlikten muhâfaza edip koruyacaktır” dedi ve şu beyitleri söyledi:
Eskir yeni olan, ölür yaşayan,
Tükenir çok olan, var mı genç kalan.
Ben de öleceğim, tek farkım şudur:
Seni ben doğurdum, şerefim budur.
Geride bıraktım hayırlı evlat,
Gözümü kapadım, içim pek rahat.
Benim namım kalır daim dillerde,
Senin sevgin yaşar hep gönüllerde.
Sonra vefât etti. Orada defnedildi. Âmine vâlidemiz vefât ettiğinde yirmi yaşında idi. Ümmü Eymen, Âlemlerin efendisini yanına alıp, birkaç gün süren yolculuktan sonra Mekke'ye getirip dedesi Abdülmuttalîb'in yanına bıraktı.


H A D İ S
K Ü T Ü P H A N E S İ


SELMAN SEVEN

{facebook#https://facebook.com/} {twitter#https://twitter.com/}

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *

Blogger tarafından desteklenmektedir.
Javascript DisablePlease Enable Javascript To See All Widget