Resulullah'ın hadislerini mi arıyorsunuz ?
Türkiye'nin En Geniş Kapsamlı Hadis Sitesi
HZ.MUHAMMED (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)
"أَللّٰهُمَّ صَلِّ عَلٰى مُحَمَّدٍ وَعَلٰى اٰلِ مُحَمَّدٍ"

Latest Post

Peygamber efendimizin sallallahü aleyhi ve sellem büyük oğlu Kâsım onyedi aylıkken vefât etmişti. Bu acı hâdiseden seneler sonra, diğer oğlu Abdullah da (radıyallahü anh) vefât etti. Resûlullah efendimizin mübârek gözlerinden yaşlar aktığı hâlde dağa dönüp; “Ey dağ! Benim başıma gelen şey, senin başına gelseydi, dayanamaz yıkılırdın!" buyurdular ve üzüntüsünü dile getirdiler. Hazret-i Hadîce vâlidemizin; "Yâ Resûlallah! Onlar şimdi nerededirler?" suâline karşı da; “Onlar, Cennet’tedirler" buyurdu. Kâinatın sultânı sevgili Peygamberimizin iki oğlunun da vefât etmesiyle, müşrikler çok sevindiler. Ebû Cehl gibi kâfirler, bunu fırsat bilerek; "Artık Muhammed ebterdir, nesli kesilmiştir. Neslini devam ettirecek erkek çocuğu kalmamıştır. Kendisi de vefât edince adı sanı unutulacaktır" diye etrâfta yaygara kopardılar. Bunun üzerine Allahü teâlâ, Kevser sûresini indirerek Resûlünü tesellî etti. Meâlen; "(Habibim!) Hakikat, biz sana Kevser'i verdik (Kevser havuzunu, pek çok hayrı ihsân ettik). O hâlde Rabbin için namaz kıl. Kurban kes. Doğrusu sana (nesli kesik deyip) dil uzatandır, hayırsız ve nesli kesik... (Sana ebter diyen kimsenin kendisi zürriyetsiz, şerefsiz ve namsızdır. Sana gelince, Habîbim, senin pâk neslin, şân ve şerefin kıyâmet gününe kadar devam edecektir. Âhırette de sana akla gelmeyecek nice büyük şerefler tahsis edilmiştir)" buyruldu.
Resûlullah sallallahü aleyhi ve sellem efendimizin oğullarının vefâtından sonraki günlerde Ebû Tâlib hastalandı ve gün geçtikçe hastalığı şiddetlendi. Bunun işiten Kureyşli müşrikler; "Ebû Tâlib hayatta iken, Muhammed'in himâyesine çok gayret etmiş idi. Artık göç etme zamanı yaklaştı. Son vaktinde de olsa bir ziyâretine gidelim. Zirâ Hamza gibi eşi olmayan bir Arab merdânesi ve heybeti, pehlivanlığı ve korkusuzluğu güneş gibi meydanda olan Ömer müslüman oldular. Her geçen gün Arab kabîlelerinden insanlar gelerek bölük bölük O'na tâbi oluyorlar. Böylece müslümanlar günden güne çoğalıyor ve sesleri âlemi tutuyor. Bu vaziyete göre ya bizim onlara tâbi olmamız, veya ceng ve kıtâle hazır olmamız icâbedecektir. Ebû Tâlib'e varıp durumu anlatalım da aramızı bulsun. O'nun dînine taarruz etmeyelim, O da bizim dînimize saldırmasın" düşüncesiyle Ebû Tâlib'in yanına geldiler. Ukbe, Şeybe, Ebû Cehl, Ümeyye bin Halef gibi tanınmış kimseler, Ebû Tâlib'in yastığı üzerine oturdular. Dediler ki: "Senin büyüklüğüne inanıyor, üstünlüğünü kabûl ediyoruz. Bu sebeple sana aslâ muhâlefet etmedik. Korkarız ki, sen öldükten sonra, Muhammed bizimle uğraşır, husûmet aramızda devam eder. Bizi barıştır da birbirimizin dînine taarruz etmeyelim. "Ebû Tâlib, Peygamber efendimizi çağırtıp; "Kureyş'in bütün ileri gelenleri senden, onların dînine karışmamanı ricâ ediyorlar. Bunu kabûl edersen, senin emrinde çalışırlar ve sana yardımcı olurlar" dedi. Âlemlerin efendisi buyurdu ki: “Ey Amca! Ben onları, ancak bir kelimeye dâvet etmek istiyorum ki, o kelime ile bütün Arablar, onlara boyun eğerler. Arab olmayanlar da cizye öderler" buyurdu. Kureyş eşrâfına da; "Evet! Siz, bana bir kelime söyleyiverirseniz, onunla bütün Arablara hâkim olursunuz, Arab olmayanlar da size boyun eğerler" buyurdu. Ebû Cehl; "Olur. Onu on misli olarak söyleriz. Ne imiş o kelime?" dedi.
Resûlullah efendimiz“Lâ ilâhe illallah" derseniz ve Allahü teâlâdan başka tapmakta olduğunuz putları da kaldırıp atarsanız" buyurunca, müşrikler hemen; "Sen, bizden, bundan başka bir şey iste!..." dediler. Peygamber efendimiz“Siz, güneşi getirip ellerime koyacak olsanız, ben sizden, bundan başkasını ister değilim" buyurdu. Müşrikler; "Yâ Muhammed! Çok acâib bir teklifte bulunuyorsun. Biz senin hatırına riâyet etmek istiyoruz; sen, bizim hatırımızı hoş etmiyorsun!" dediler ve kalkıp gittiler. Onlar gidince, Ebû Tâlib, Peygamber efendimize; "Senin Kureyş'ten istediğin şey, gâyet yerinde idi. Doğru söyledin" dedi. Amcasının bu sözü, Resûlullah efendimizi ümîdlendirdi ve Ebû Tâlib'in îmâna geleceğini anlayıp; “Ey Amca! Bir kere; “Lâ ilâhe illallah" de! Tâ ki, kıyâmet günü sana şefâat edeyim" buyurdu. Ebû Tâlib; "Halkın, ölmekten korktu da onun için müslüman oldu, diyerek ayıplamalarından korkuyorum. Yoksa, senin hatırını hoş ederdim" diyerek nefsine ağır geldiğini söyledi ve hastalığının git-gide ağırlaşması üzerine vefât etti.


H A D İ S
K Ü T Ü P H A N E S İ


Müşriklerin, müslümanlara uyguladıkları üç senelik ablukanın sona ermesinden soma, Necrân'dan bir grup Resûlullah efendimize geldi. Bunlar yirmi kadar olup, Habeşistan’a hicret den Eshâb-ı kirâmdan İslâmiyeti işitmişler; İslâmiyeti öğrenmek ve Peygamber efendimizi görmek saâdetine kavuşmak için Mekke'ye gelmişlerdi. Kâbe-i muazzamanın yanında Resûlullah efendimizle görüştüler. Pek çok suâller sorarak, arzu ettiklerinden daha güzel ve mükemmel cevaplar aldılar. Kureyşli müşrikler de etrâftan onları seyrediyordu. Âlemlere rahmet olarak gönderilen sevgili Peygamberimiz, onlara Kur'ân-ı kerîmden bâzı âyet-i kerîmeler okudu. Bundan pek fazla etkilendiler ve gözyaşlarını tutamayarak, ağladılar. Sonra da Efendimizin dâveti üzerine son derece memnun oldular ve büyük bir sevinçle Kelime-i şehâdet getirip, Müslüman olmakla şereflendiler. Memleketlerine dönmek üzere izin istediklerinde, Ebû Cehl yanlarına gelip; "Sizin kadar ahmak bir kimse görmedik!.. O’nun yanında bir defâ oturmakla dîninizden ayrıldınız ve ne söylediyse tasdik ettiniz!.." şeklinde hakâret dolu sözler sarfetti. Daha yeni Eshâb olmakla şereflenen bu kimseler; "Allahü teâlânın size de hidâyet nasîb etmesini dileriz. Bize yaptığınız bu hakâret ve câhilliği, biz size yapmayız. Gerçi biz, herhangi bir hakkınızı çiğnemiş değiliz. Fakat şunu iyi bilin ki, bir kaç câhilin sözüyle, kavuştuğumuz bu büyük nîmeti aslâ kaybetmek istemeyiz, bu hak dinden dönmeyiz" diye karşılık verdiler.
Allahü teâlâ, bu hâdise üzerine gönderdiği âyet-i kerîmelerde meâlen buyurdu ki: “Bundan (Kur'ân-ı kerîmden) evvel, kendilerine kitap verdiğimiz nice kimseler vardır ki, onlar buna (Kur'ân-ı kerîme) inanırlar. Onlara (Kur'ân-ı kerîmokunduğu zaman; “Buna inandık. Şüphe yok ki, bu, Rabbimizden (gelen) bir haktır. Gerçekten biz, bundan evvel de İslâm’ı kabûl etmiş kimselerdik" dediler. İşte bunlara, sabır (ve sebât) etmeleri sebebiyle mükâfatları, iki defâ verilecektir. Bunlar, kötülüğü iyilikle savarlar. Kendilerini rızıklandırdığımız şeylerden (hayra) harcarlar. Bunlar, çirkin söz işittikleri zaman ondan yüz çevirirler ve; “Bizim amellerimiz bize, sizin amelleriniz size aittir. Size selâm olsun, biz câhilleri aramayız (dostluğunu da istemeyiz)" derler." (Kasas sûresi: 52-56)


H A D İ S
K Ü T Ü P H A N E S İ


Bu mûcizelerden biri de Ay'ın ikiye ayrılmasıdır. Aralarında Ebû Cehl ve Velîd bin Mugîre'nin de bulunduğu bir müşrik grubu, Resûl-i ekrem sallallahü aleyhi ve sellem efendimize; "Eğer, sen gerçekten peygambersen, Ay'ı yarısı Kuaykıan Dağı, yarısı da Ebû Kubeys Dağı üzerinde görünmek üzere ikiye ayır!..." dediler. Resûlullah efendimiz de; “Eğer bunu yaparsam îmân eder misiniz?" buyurdu. Onlar; "Evet îmân ederiz?" dediler. Resûlullah efendimiz Ay'ın ikiye ayrılması için Allahü teâlâya duâ eylediler. Cebrâil aleyhisselâm, hemen sevgili Peygamberimize geldi ve; "Ey Muhammed! Bu gece Mekkelilere, mûcizeyi seyretmeleri için haber ver" dedi. Peygamber efendimiz, ayın ondördü, bedir yâni yuvarlak olduğu o gece, Ay'ın ikiye ayrılacağını, ibret almak isteyenlerin seyretmesini bildirdi. O gece, sevgili Peygamberimiz mübârek parmağı ile işâret edince, Ay ikiye ayrıldı. Biri Ebû Kubeys diğeri de Kuaykıan Dağı üzerinde görüldü. Sonra tekrar gökyüzünde birleşti. Resûlullah, Eshâbına; “Ey Ebû Seleme bin Abdülesed, Erkam bin Ebi’l Erkam! Şâhid olunuz!" buyurdu. Yanında bulunan diğer Eshâbına da; “Şâhid olunuz!" buyurdu. Müşrikler ise gözleriyle apaçık bir mûcize daha gördüler. Fakat sözlerinde durup îmân etmedikleri gibi, başkalarının da îmân etmesine engel olmak için; "Bu ancak Muhammed'in bize bir sihridir! Fakat bütün insanları da sihirleyemez ya!.. Bir de başka beldelerden gelen insanlara soralım. Bakalım onlar da aynı hâdiseye sâhid olmuşlar mıdır? Eğer gördülerse Muhammed'in nübüvvet iddiası doğrudur. Aksi takdirde bu bir sihirdir" dediler. Gelenlerden sordular, hattâ başka yerlere adam göndererek sordurdular. "Evet o gece Ay'ın ikiye ayrıldığını gördük!" diye herkesten aynı şeyi işittiler. Yine inkâr ettiler. İnkarcıların başında Ebû Cehl vardı. İnsanların îmân nîmetine kavuşmaması için; "Ebû Tâlib’in yetiminin sihri, semâya da tesir etti!.." diyerek, kalbleri ifsâd ediyordu. Onun bu inkârı üzerine Allahü teâlâ âyet-i kerîmeler indirdi, meâlen; “Saat (kıyâmet) yaklaştı ve ay yarıldı (ikiye ayrıldı). Onlar (Kureyş kâfirleri, Muhammed aleyhisselâmın peygamberliğine delâlet eden) bir mûcize görecek olsalar, (onu tefekkür etmekten ve îmân etmekten) yüz çevirirler ve; “Dâimî (ardı arkası kesilmeyen, şümullü, kuvvetli) bir büyüdür" derler. Ve onlar, (Peygamberi veya mûcizeyi) tekzib ettiler, yalanladılar, kendi hevâlarına (nefslerinin arzularına ve isteklerine) tâbi oldular, uydular. Hâlbuki, (Cennet ehline hayırdan, Cehennem ehline şerden takdir edilen) her iş vukû bulacaktır (Cennet ehli Cennet’e, Cehennem ehli Cehennem’e girecektir). And olsun ki onlara (Mekke müşriklerine, Kur’ân-ı kerîmde; geçmiş ümmetlere ve âhıret hâllerine dâir, kendilerini küfür ve inâddan şiddetle) vaz geçirecek nice mühim haberler gelmiştir ki, kemâle ulaşmış tam bir hikmettir. (Eğer onu tasdik etmedikleri takdirde) inzâr eden, (Cehennem azâbı ile korkutan) resûller aslâ (onlara) fayda vermez. O hâlde (ey Habîbim! Onlara risâletini, peygamberliğini tebliğ ve hakka dâvetten sonra) sen de onlardan yüz çevir, O dâvet edicinin, (İsrâfil veya Cebrâil'in, kâfirleri, şiddetinden nefslerin) inkâr ettiği şeye (hesâba) dâvet ettiği gün, (şiddetinden) gözleri zelîl ve hakîr olarak (korku ve dehşetten nereye gideceklerini bilmez bir hâlde) dağılmış çekirgeler gibi, kabirlerinden çıkacaklar. Kâfirler, (boyunlarını eğerek) o dâvet ediciye koşar oldukları hâlde; “Bu gün bize ne zor ve çetin bir gün" diyecekler." (Kamer sûresi: 1-8)


H A D İ S
K Ü T Ü P H A N E S İ


SELMAN SEVEN

{facebook#https://facebook.com/} {twitter#https://twitter.com/}

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *

Blogger tarafından desteklenmektedir.
Javascript DisablePlease Enable Javascript To See All Widget