Resulullah'ın hadislerini mi arıyorsunuz ?
Türkiye'nin En Geniş Kapsamlı Hadis Sitesi
HZ.MUHAMMED (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)
"أَللّٰهُمَّ صَلِّ عَلٰى مُحَمَّدٍ وَعَلٰى اٰلِ مُحَمَّدٍ"

Latest Post

Cihat meydanlarında kılıcıyla, normal zamanlarda ilim ve zekâsı ile Hakk’ın davasını dünyanın dört bir tarafına duyurmaya çalışan sahabilerden biri de Ab­dullah bin Ebî Evfâ’dır. Hz. Abdullah, “Abâdile-i Seb’a [yedi Abdullah]” olarak meşhur olan âlim sa­habiler arasında yer alıyordu.
Babası Ebû Evfâ ile birlikte Re­sû­lul­lah’ın feyizli sohbetine mazhar olan Hz. Abdullah, bir gün mallarının zekâtını teslim etmek üzere Re­sû­lul­lah’ın huzuruna vardılar. Bu fedakâr ailenin ihlas, samimiyet ve İslam’a bağlılıklarından dolayı Peygamber Efendimiz, baba oğula takdir ve duasını eksik etmezdi. Zekâtlarını getiren diğer sahabilere yal­nız kendileri için dua ettiği hâlde, Abdullah için, “Yâ Rab, Ebû Evfâ ailesine rahmet ve keremini bol eyle.” buyurdu.[1]
Bu dua, Hz. Abdullah için dünyalara bedeldi. Bu ânı ve sözleri hayatının en tatlı ve mesut hatırası olarak yâd ederdi. Sonunda Re­sû­lul­lah’ın duası Ebû Evfâ ailesi hakkında kabul olmuş, Hz. Abdullah, Re­sû­lul­lah’ın yüce davasını cihana yayma bahtiyarlığına ermişti.
Hz. Abdullah bir taraftan ilimle uğraşırken, diğer taraftan savaşlara da katılır­dı.[2]Re­sû­lul­lah ile birlikte yedi gazaya katıldı. Huneyn ve Hayber Savaşlarında üstün kahramanlıklar gösterdi. Huneyn’de birçok kimsenin sıkışıp kaçtığı, Müslümanların mağlubiyet ihtimalinin ortaya çıktığı bir sırada Hz. Abdullah, sarsılmadan canını Re­sû­lul­lah’a siper eden sahabiler içinde bulunuyordu. Sava­şın dehşeti ve şiddeti onu korkutmu­yordu. Re­sû­lul­lah’a gelecek tehlikelere karşı göğsünü geriyordu. Nihayet Hu­neyn’de yaralandı. Bu yaraların izleri, hayatının sonuna kadar bir alamet ve işaret olarak kaldı.
Umretü’l-Kazâ’da Re­sû­lul­lah Efendimiz Kâbe-i Muazzama’yı tavaf ederken, Hz. Abdullah, Peygamberimize muhafızlık ediyordu. Kendisinden nakledilen bir rivayette, “Peygamber Efendimiz umre için Kâbe’yi tavaf ve Safa ile Merve arasında sa’y ederken biz de onu müşriklere karşı koruyorduk.” der. Bir bakıma Hz. Abdullah, Re­sû­lul­lah’ın muhafızıydı. Gerçi Re­sû­lul­lah daima Allah’ın inayeti altındaydı, onun koruyucusu Hz. Allah’tı; fakat sebepler dünyasında ya­şadığı için ümmetine örnek olsun diye esbaba tevessül ediyordu.
Hadis ilminde mühim isimlerden olan Abdullah bin Ebî Evfâ, Re­sû­lul­lah’tan 95 hadis rivayet etmiştir. Bunların çoğu cihat hakkındadır. Mesela “Cen­net kılıçların gölgesi altındadır.” mealindeki hadisi Hz. Abdullah rivayet etmiş­tir.
Abdullah bin Ebî Evfâ son derece sabırlı bir insandı. Vuku bulan musibetler karşısında ailesine, çevresine daima sabır telkin ederdi. Bir defasında çok sev­diği küçük kızı vefat etmişti. Hanımı yana yakıla ağlıyordu. Hz. Abdullah, hanı­mının bu şekilde sesli ağlamasını hoş görmedi, ikaz etti:
“Kalben üzülebilirsin, gözyaşı dökebilirsin; fakat seslice ağlama!”
O, Re­sû­lul­lah’ın yaptığını aynen tatbik ediyordu. Zira Re­sû­lul­lah Efendimiz de oğlu İbrâhim vefat ettiğinde aynı şekilde hareket etmişti.
Hz. Abdullah, Resûl-i Ekrem’in vefatına kadar Medine’de kaldı. Re­sû­lul­lah’ın nübüvvet nurundan feyiz aldı. Vefatından sonra Kûfe’ye gitti, oraya yerleşti. Hz. Abdullah, Kûfe’de Hicrî 86 senesinde vefat eden son sahabidir. İmam-ı Âzam Ebû Hanife, Hz. Abdullah’ın devrine yetişti. Hz. Abdullah vefat ettiğinde Ebû Hanife altı yaşındaydı.
Allah ondan razı olsun!

_______________________

[1]Buhârî, Fedâil, 5.
[2]Müsned, 4: 381, 383.


H A D İ S
K Ü T Ü P H A N E S İ

Hz. Abdullah, Hz. Ebû Bekir’in oğlu, Peygamberimizin de kayın biraderi idi. İslamiyet’in ilk yıllarında Müslüman olmuştu. Zeki ve maharetli bir insandı. Peygamberimi­zin hicretinde mühim hizmeti oldu. Peygamberimiz, Hicret esna­sında üç gün Sevr Ma­ğarası’nda kalmıştı. Hz. Abdullah hem onlara yiyecek ge­tiriyor, hem de babasının tembihi üzerine müşriklerin arasında dolaşarak topla­dığı haberleri geceleyin Peygamberimize ulaştırıyordu. Orada koyun güden Hz. Ebû Bekir’in hizmetçisi de, Abdullah’ın (r.a.) izlerini kaybediyordu.
Hz. Abdullah, Mekke’den hicret ederek “Muhacir” olma faziletini kazandı. Mekke’nin Fethi’nde bulundu. Huneyn Savaşı’na ve Tâif Muhasarası’na katıldı. Bu muhasarada isabet eden bir okla yaralandı. Yarası iyileşmedi. Babasının ha­lifeliğinin ilk yılında yarası açıldı. Kurtulamayarak vefat etti. Cenaze namazını Hz. Ebû Bekir kıldırdı.
Ebû Bekir (r.a.), Abdullah’ın yaralandığı oku saklamıştı. Sonradan Müslüman olarak Medine’ye gelen Sakîf heyetine oku gösterdi ve:
“Bunu tanıyanınız var mı?” diye sordu. Sâid bin Übeyd (r.a.):
“Bu oku ben yonttum, ucunu da ben sivrilttim. Tüyünü ben taktım ve ben attım.” dedi.
Hz. Ebû Bekir, bir insanın müşrik olarak ölüp cehenneme gitmesini asla iste­mezdi. Eğer oğlu Sâid bin Übeyd’i öldürseydi o cehenneme giderdi. Fakat onun eliyle ölen oğlu şehitlik makamını kazanmıştı. Bu sebeple Sâid bin Übeyd’e şöyle dedi:
“Bu ok Ebû Bekir’in oğlunu şehit eden oktur. Ona senin elinle şehitlik veren, seni onun eliyle küfür üzere öldürmeyen Allah’a hamd olsun! Onun rahmeti ve ik­ramı ikinizi de kuşattı.”
Hz. Said de o savaşta müşrik olarak öldürülmediğine sevindi, Allah’a şükret­ti. Allah onlardan razı olsun![1]

_______________________________
[1]Müstedrek, 3: 478; Beyhakî, Sünen, 9: 98.


H A D İ S
K Ü T Ü P H A N E S İ

Hz. Abdullah, İkinci Akabe Biatı’nda bulunmuş, hicret ettiği takdirde Re­sû­lul­lah’ı hayatı pahasına koruyacağına dair söz vermişti. Putları hiç sevmezdi. Sehl bin Hüneyf (r.a.) ile birlikte geceleyin müşriklere ait tahtadan yapılmış putları kırarlar, yakmaları için sahabilere getirirlerdi.
Hz. Abdullah, İslam’ın kahraman bir mücahidiydi. İyi ok atardı. Peygamberi­mize itaatte kusur etmezdi. Peygamberimiz (a.s.m.) bunu bildiği için Uhud Savaşı’nda onu 50 kişilik okçu birliğinin başına kumandan tayin etti. Okçulara da şu tavsiyede bulundu:
“Bizi arkamızdan koruyunuz, sakın yerinizden ayrılmayınız! Bizim öldürül­düğü­mü­zü görseniz de yardımımıza koşmayınız. Ganimet topladığımızı görse­niz de bize katılma­yınız. Kuşların bizi kapıştığını görseniz de, ben size haber göndermedikçe sakın yerinizden ayrılmayınız. Siz yerinizde durmazsanız biz galip olamayız.”
Peygamberimiz bu emrini bir defa daha tekrarladı. Sonra da bunu tebliğ ettiğine dair Allah’ı şahit tuttu.
Biraz sonra da savaş başladı. Başlangıçta İslam ordusu büyük bir galibiyet el­de etti. Müşrikler kaçışmaya, Müslümanlardan bir kısmı da ganimet toplamaya başladılar. Bunu gören okçulardan bazıları:
“Ne duruyorsunuz?! Allah, düşmanı bozguna uğrattı. Kardeşleriniz ganimet topluyor. Siz de ganimet toplayınız.” di­ye bağırmaya başladılar.
Başta kumandanları Abdullah bin Cübeyr (r.a.) ol­mak üzere içlerinden çok azı, Re­sû­lul­lah’ın emirlerini hatırlatarak bunun doğru olmadığını, Allah’a ve Resûl’üne itaat etmek gerektiğini söyledilerse de dinlete­mediler. Diğerleri:
“Biz, vallahi gidip ganimetten nasibimizi alacağız.” dediler. Ve vazifelerini terk ederek ganimet peşine koştular. Hz. Abdullah’la birlikte 10 kişi sebat etti.
Hâlid bin Velid o sırada henüz Müslüman olmamıştı. İyi bir kumandandı. Sa­vaş taktiklerinde çok başarılıydı. Okçular orada bulunduğu müddetçe muvaffak olamayacaklarını biliyordu. Önce okçuların tamamen susturulması gerektiğine inanıyordu. Tepenin gerisine çekilerek, okçuların bir açığını yakalamak için fır­sat kollamaya başladı. Çoğunun tepeyi terk ettiğini görünce de hemen harekete geçti.
Abdullah bin Cübeyr (r.a.), müşrik süvarilerinin üzerlerine geldiğini görün­ce, yanın­da kalan 10 sahabiye, açılıp yayılmalarını, düşmanı öyle karşılamalarını emretti. Mücahitler saf hâlinde dizildiler, müşrikleri oka tuttular.
Hz. Abdullah büyük bir mahcubiyet içerisinde düşmana ok atıyordu. Tepeyi terk eden okçuların mesuliyetini bütün ağırlığıyla üzerinde hissediyordu. Bir ara düşmana atacak ok kalmadığını gördü. Mızrağıyla hücuma geçti. Birkaçını yaraladı. Mızrağı kırılınca kılıcını sıyırdı. Kanının son damlasına kadar müşrik­leri oyalamak istiyordu. Neticede müşrikler vücudunu delik deşik ettiler. Böy­lece Abdullah bin Cübeyr (r.a.), ölüm pahasına Re­sû­lul­lah’ın emrini yerine getir­miş ve şehadet mertebesini kazanmıştı.[1]
Allah ondan razı olsun!

_____________________________
[1]Tabakât, 2: 39-40; 3: 473; Müsned, 4: 293.


H A D İ S
K Ü T Ü P H A N E S İ

SELMAN SEVEN

{facebook#https://facebook.com/} {twitter#https://twitter.com/}

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *

Blogger tarafından desteklenmektedir.
Javascript DisablePlease Enable Javascript To See All Widget