Resulullah'ın hadislerini mi arıyorsunuz ?
Türkiye'nin En Geniş Kapsamlı Hadis Sitesi
HZ.MUHAMMED (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)
"أَللّٰهُمَّ صَلِّ عَلٰى مُحَمَّدٍ وَعَلٰى اٰلِ مُحَمَّدٍ"

Latest Post

Ömrünün 20 seneye yakın bir zamanını Resûl-i Ekrem’in (a.s.m.) çok yakı­nında ge­çiren ve onun ahlakıyla ahlaklanan kahraman bir sahabi de Üsâme bin Zeyd’dir (r.a.).
Babası, Peygamberimizin azatlı kölesi ve vefakâr hizmetçisi Zeyd bin Hâri­se, annesi ise Re­sû­lul­lah’ın mübarek evlatlarının mürebbiyesi Ümmü Eymen’dir (r.a.). Bu itibarla Hz. Üsâme, Re­sû­lul­lah’ın hususi şefkat, himaye ve terbiyesine mazhar olmuş, çocukluğunu Yüce Peygamber’in dizi dibinde geçirmişti.
Üsâme, Resûl-i Ekrem’in birçok iltifatına nail olmuştu. Bir lakabı da “Hubbî” idi. Peygamber Efendimiz onu çok sevdiği için ona bu lakap verilmişti.
Doğrudan doğruya kutsi İslam beşiğinde dünyaya gelmiş olan Hz. Üsâme’nin temiz ruhu küfür, şirk, cehalet ve fesat pislikleriyle kararmamıştı. Bu du­rum onun, Re­sû­lul­lah’ın yüksek ahlakını benimseyip yaşaması ve daha sonraki nesillere aktarması için güzel bir zemin olmuştu.[1]
Kabiliyet ve dirayeti sayesinde çok küçük yaşta savaşlara katılmaya başladı. Hicret’in 8. senesinde teşkil edilen Harka Seriyyesi kumandanlığına geti­rildiği sırada ancak 14-15 yaşlarında bulunuyordu. Mekke’nin Fethi’ne ve ondan sonra yapılan bütün savaşlara katıldı.
Onun adından en çok söz edilen hadise, Peygamber Efendimizin vefat hasta­lığı sırasında bizzat Re­sû­lul­lah tarafından tayin edildiği seriyye kumandanlığı­dır. Re­sû­lul­lah (a.s.m.), Hz. Üsâme’yi çağırmış, Übnâ ahalisine bir baskın yap­masını emretmiş ve “Haydi, Allah’ın adıyla yürü!” diyerek hemen hareket etmesini söylemişti. Büyük sancağı da Büreyde bin Husayb’a (r.a.) vererek Hz. Üsâme’nin evinin önüne dikmesini emretmişlerdi. Bu hareket onun Resûl-i Ekrem tarafından kumandan tayin edildiğinin bir işareti oluyordu. Başta Hz. Ömer, Sa’d bin Ebî Vakkas, Katâde bin Nûman olmak üzere, Ensâr ve Muhacirîn’den birçok sahabi de Hz. Üsâme’nin emri altında sefere çıkmak üzere katılmışlardı. Hz. Üsâme bu sırada ancak 20 yaşında bulunuyordu.
Re­sû­lul­lah bu tayiniyle, sadece yaşça küçük ve fakat dirayetli bir kimseyi ku­man­dan yaparak Hz. Ömer gibi birçok büyük sahabinin onun emri altına girme­sinde hiçbir mahzur olmadığına dikkat çekmekle kalmamış, azatlı bir köle ço­cuğunun birçok asil kimseye kumandan olabileceğini de ortaya koymuş oluyor­du. Bu tayin, büyüklüğün yaşta, soy sopta değil, iman, şuur, dirayet ve kifayette bulunduğunun bir ifadesi oluyor­du.
Ancak cehalet devri âdet ve düşüncelerini tamamen atamamış bazı kimseler, “Bir çocuk, Muhacirlerin ve Ensar’ın kumandanı tayin ediliyor!” diyerek dediko­du yapmaktan geri kalmamışlardı. Bu dedikoduları işiten Hz. Ömer, gereken cevabı vermekle birlikte, durumu da hemen Re­sû­lul­lah’a bildirdi. Re­sû­lul­lah bunun üzerine minbere çıkarak şöyle konuştu:
“Ey insanlar! Üsâme bin Zeyd’in kumandanlığına karşı çıkıyorsunuz. Siz bundan evvel de onun babası Zeyd’in kumandanlığına dil uzatmıştınız! Allah’a yemin ederim ki, o bu işe layıktı. Allah’a yemin ederim ki, o, insanlar arasında benim en çok sevdiğim birisiydi. Allah’a yemin ederim ki, Üsâme bin Zeyd de kumandanlığa layıktır. Allah’a yemin ederim ki, o, babasından sonra benim in­sanlar arasında en çok sevdiğim birisidir. Şimdi onu size tavsiye ediyorum; çünkü o, sizin salih olanlarınızdandır.”[2]
Daha sonra, Hz. Üsâme ile sefere çıkacak Müslümanlar, aralarında Hz. Ömer de bulunduğu hâlde Re­sû­lul­lah’a veda etmeye gelmişlerdi. Re­sû­lul­lah Efendi­miz gelenlere, “Üsâme’yi göndermeyi ihmal etmeyin. Üsâme mutlaka sefere katılsın.” buyurmuştu. Da­ha sonra Hz. Üsâme’nin annesi Ümmü Eymen de Re­sû­lul­lah’a gelerek, Hz. Üsâ­me’nin biraz daha kuvvetlendikten sonra savaşa git­mesini emir buyurmalarını rica etmişse de, Re­sû­lul­lah onun mutlaka savaşa git­mesini emretti.
Hz. Üsâme’nin kumandasında savaşa gidecek olanlar karargâhlarına döndü­ler ve hazırlıklarını hızlandırmaya başladılar. Ancak o gece Re­sû­lul­lah’ın hasta­lığı iyice artmıştı. Hz. Üsâme tekrar Re­sû­lul­lah’ı ziyarete geldi. Peygamber Efendimiz çok hasta ve bay­gın vaziyette idi. Hz. Üsâme gözyaşları içerisinde Yüce Peygamber’inin ellerine doğ­ru eğildi ve öptü. Bu sırada Re­sû­lul­lah elle­rini semaya doğru kaldırmış ve Hz. Üsâ­me’ye dua eder gibiydi. O gece karargâhına dönen Hz. Üsâme, ertesi sabah tekrar ziya­re­te geldi. Re­sû­lul­lah iyileşmişti. Hz. Üsâme’ye “Haydi Allah yardımcın olsun!” diye dua etti. Hz. Üsâme veda edip ayrıldı. Ancak ordusunun konakladığı Cürf mevkiinde tam hareket edecekleri sırada, bir haberci gelmiş ve Re­sû­lul­lah’ın vefat ettiğini bildirmişti. Ordu tekrar Medine’ye döndü ve İki Cihan Serveri’nin fâni âleme veda edişini uğurladı.
Resûl-i Ekrem’in teçhiz ve tekfin işleriyle bizzat alakadar olan Hz. Üsâme, onun mübaret vücudunu kabre indirenlerden birisiydi. Cihan tarihi için bu hadise bambaşka bir insanlık tablosu idi. Son Peygamber’i, azatlı kölesinin oğlu, diğer yakınlarıyla birlikte kabrine yerleştiriyordu.
Re­sû­lul­lah’ın vefatından sonra, “irtidat eden bedevi Araplar” meselesini öne sürerek Hz. Üsâme’nin kumandanlığına muhalefet edenlere karşı Hz. Ebû Bekir direnmiş ve “Resûl-i Ekrem’in kumandan tayin ettiği bir kimseyi ben nasıl azledebilirim?! Allah’a yemin ederim ki, kaplanların beni parçalayacağı­nı bilsem, Re­sû­lul­lah’ın emretmiş olduğu bir orduyu seferden geri koymam!” şeklinde cevap vermişti.
Hz. Üsâme, ordusunun başında düşmana karşı hareket etti. Muzaffer olarak Medine’ye döndü. Hz. Üsâme, Medine’ye dönerken kendilerini Ensar ve Mu­hacirlerden kalabalık bir cemaat büyük bir şevk ve heyecanla karşıladı. Hz. Üsâme doğruca camiye girip iki rekât namaz kıldı ve ondan sonra evine gitti.[3]
Re­sû­lul­lah’ın Hz. Üsâme’yi çok sevdiğini bilen Hz. Ömer, daima onunla meşveret eder ve el üstünde tutardı. Bir gün tahsisat dağıtılmış ve kendi oğlu Abdullah’a 200 dirhem verildiği hâlde, Üsâme bin Zeyd’e 500 dirhem verilmişti. Abdullah bin Ömer, bunun niçin böyle olduğunu bir serzenişle ba­basına sordu. Hz. Ömer’in cevabı şu oldu:
“Evladım, Resûl-i Ekrem, Üsâme’yi senden, babasını da senin babandan daha çok severdi.”[4]
Hz. Üsâme annesine ve babasına çok bağlıydı. Babasının vefatından sonra daima onun için kurban keserdi. Hz. Osman zamanında bir hayli hurma ağa­cı vardı. Bu ağaçların bütün mahsulünü yoksullara bağışladı. “Bütün servetini niçin yoksullara bağışladığı”nı soranlara da “Annem ağaçlardan daha kıymet­lidir!” diye cevap verirdi.
Hicret’in 54. yılında 60 yaşındayken vefat eden Hz. Üsâme, Peygamberimiz­den birkaç tane de hadis rivayet etmiştir. Bunlardan ikisinin meali şöyledir:
“Her kime bir iyilik yapılır, o da yapan kimseye ‘Allah seni hayırla mükâfat­lan­dırsın!’ derse, onun için en güzel duayı yapmış olur.”[5]
“Kıyamet günü bazı kimseler getirilip cehenneme atılır. Orada bağırsakları çıkarılan adam, eşeğin değirmenin çevresinde döndüğü gibi bağırsağın etrafın­da döndürülür. Ce­hennemlikler onun etrafında toplanıp, ‘Ey filan, sana ne oldu böyle? Sen dünyadayken iyiliği tavsiye edip kötülükten sakındırmaz mıydın?’ derler. O da ‘Evet.’ der. ‘Ben iyilikleri tavsiye ederdim, fakat kendim yapmaz­dım! Kötülüklerden sakındırırdım, fakat kendim uymazdım!’ diye cevap verir.”[6]

__________________________________
[1]Tabakât, 4: 61.
[2]Müslim, Fedâilü’s-Sahâbe: 64; Tabakât, 4: 66-67.
[3]Asr-ı Saadet, 3: 218.
[4]Üsdü’l-Gàbe, 1: 65.
[5]Tirmizî, Birr: 87.
[6]Müslim, Zühd: 51; Müsned, 5: 205.


H A D İ S
K Ü T Ü P H A N E S İ

Peygamber Efendimizin (a.s.m.), ihtimam ve hassasiyetle yetiştirdiği Suffe Ashâbı’ndan olan Utbe bin Gazvan (r.a.), büyük İslam mücahitlerindendir.
Dinini rahatça yaşamak için müşriklerin zulmünden kaçarak ikinci defa Ha­beşis­tan’a hicret eden Müslümanların arasında Hz. Utbe de vardı. Bir müddet Habeşistan’da kalan Utbe, sonra Mekke’ye geldi, Re­sû­lul­lah’ın yanında kaldı. Müslümanlar Medine’ye hicrete başlayınca, o da Hz. Mikdad ile beraber hicret etti.
İlk Muhacirlerden olan Hz. Utbe, Bedir Savaşı’na da katıldı. Müslümanlar arasında bilinen en iyi okçulardan birisi olan Utbe bin Gazvan (r.a.), Bedir Savaşı’nda büyük kahramanlıklar gösterdi. Bu savaşta, yanında oğlu Habbab da vardı. Allah’ın dinini ve kelamını yüceltmek için canla başla savaştılar. Hz. Ut­be daha sonra savaşların hepsinde Re­sû­lul­lah’ın yanında çarpıştı.[1]
Hz. Utbe, Abdullah bin Cahş’ın (r.a.) komutasında Peygamber Efendimiz ta­rafından Nahle’ye gönderilenlerdendi. Mücahitlerin sayısı burada 10 kişi ka­dardı. Her iki kişiye bir deve tahsis edilmişti. Hz. Utbe ile Sa’d bin Ebî Vakkas’a da (r.a.) bir deve düşmüştü. Develeri yolda Madin bölgesi yakınlarında kaybol­du. Deveyi ararken birlikten geri kaldılar. Daha sonra birliğin peşinden gittilerse de mücahitlerin izine rastlayamadılar. Bu arada mücahitler, müşriklerin bir kervanına baskın yapıp iki kişiyi esir ederek bir miktar ganimet almışlardı. Kaybolan arkadaşlarının durumundan endişeliydiler. Medine’ye varıp durumu Hz. Re­sû­lul­lah’a (a.s.m.) haber verdiler. Bu arada müşrikler de esirlerini almak için fidye gönderdiler. Fakat Re­sû­lul­lah Efendimiz, Utbe bin Gazvan ile Sa’d bin Ebî Vakkas’ın durumu açıklığa kavuşana kadar esirleri geri vermeyeceğini söyledi. Çünkü bu kahraman sahabilerin durumundan endişe duymaktaydı. Niha­yet ikisi de sağ salim Medine’ye dönünce, esirler fidye karşılığı serbest bırakıl­dılar. Diğer sahabiler, arkadaşlarının dönmesi karşısında bayram sevinci yaşı­yorlardı. Bu kayboluş sırasında çektikleri sıkıntı, “Dikenli ağaçlara rastladıkça onları yemekte, üzerine de su içmekte idik.” ifadelerinden anlaşılmaktaydı.[2]
Bir müddet Medine’de Hz. Re­sû­lul­lah’ın hizmet ve sohbetinde bulunan Suffe talebesi Utbe bin Gazvan’ın en heyecanlı günleri, İran taraflarında cihat eder­ken ve Basra valisiyken geçti.
Hz. Utbe, Basra dolaylarının fethiyle vazifelendirildiğinde, Hz. Ömer (r.a.) bazı prensiplere dikkatini çekti: “Sen ve beraberindekiler, Arapların son ve İran’ın bize en yakın hududuna ka­dar gidin. Allah’ın bereket ve yardımı sizinle olsun. Allah’tan korkun. Şunu bil ki, sen harbin en dehşetli yerine gidiyorsun. Allah sana yardım etsin. [Bahreyn civarında bulunan] Alâ bin Hadremî’ye mektup gönderiyorum. O, harp taktikle­rini bilen, büyük bir mücahittir. Onunla istişare et. Ona danış. Halkı, Allah’ın yü­ce dinine çağır. Davetini kabul edenleri sen de kabul et, kabul etmeyenlerden ise cizye al. Cizye de vermezlerse, ruhsat kılıcındır. Allah’tan kork ve dikkatli hareket et. Halkı cihada teşvik et.”[3]
Hz. Ömer, Utbe’yi fetihle vazifelendirirken, Alâ bin Hadremî’den de kendisine yardımda bulunmasını istemiş ve ona şu tavsiyede bulunmuştur:
“Ey Alâ, bil ki, sen Muhacirlerin ilklerinden olan bir zatla görüşeceksin. Cenâb-ı Hak ona cennetini vaat etmiştir.[4]O iffetlidir, güçlüdür, salabetlidir. Onu azletmiş değilim. Ancak senin bulunduğun bölgede Müslümanların fazla kuv­vete ihtiyacı yoktur. Sen, o bölgede kuvvet bakımından ondan daha zenginsin. O hâlde hakkını ver. Senden önce, birisini onun yardımına gitmek üzere vazife­lendirdim. Fakat oraya varmadan vefat etti. Yaratma ve emir Allah’ındır.”[5]
Görüldüğü gibi Hz. Ömer de, onu “Saff-ı Evvel”den saymaktadır. Basra civa­rını fetheden Hz. Utbe, daha sonra Basra valiliğine getirildi. Vali iken namazı kendisi kıldırır, ahaliye nasihat ve tebliğde bulunurdu. Onun sahih hadis kay­naklarında yer alan meşhur bir hutbesi çok ibretlidir.
Hz. Utbe’nin okuduğu hutbenin bir kısmı şöyledir
“Malum olsun ki, dünya geçici olduğunu bildirmiş ve süratle geçip gitmiştir. Ondan, kabın dibinde kalan ve sahibinin içtiğinden başka bir şey kalmamıştır. Hiç şüphe yok ki, dünyadan, zevali olmayan bir âleme gideceksiniz. O hâlde, elinizde en hayırlı şey olduğu hâlde gidin. Ben Re­sû­lul­lah (a.s.m.) ile beraber bulunan yedi kişiden yedincisiyim. Ağaç yaprağından başka yiyeceğimiz yoktu. Dudaklarımız yara olmuştu. Giyecek mahrumiyetimiz daha fazlaydı. Bir örtü bulmuştum, onu Sa’d bin Ebî Vakkas’la paylaşmıştım. Yarısıyla kendimi sardım, diğer yarısına da Sa’d sarındı. Bugün ise, içimizden biri yoktur ki, şehirlerden birine vali olmasın. Nefsim hakkında büyük, Allah indinde küçük olmaktan Allah’a sığınırım.”[6]
Hz. Utbe bin Gazvan, Basra’da işlerini düzene koyduktan sonra Hicaz’a gitmeyi arzu etti. Yerine Mugîre bin Şu’be’yi (r.a.) ve aynı zamanda Fırat bölgesine de Mücaşi bin Mes’ud’u (r.a.) vazifelendirdi. Medine’ye vardığında Hz. Ömer’le görüştü. Valilikten istifa etmek istediğini söyledi. İdareciliğin gerektirdiği mesuliyetten endişe ediyordu. Fakat Hz. Ömer (r.a.) istifa isteğini geri çevirdi, Basra’ya, vazifesine geri dönmesini istedi. Hz. Utbe ısrar etti, fakat netice alamadı. Dönüp vazifesinin başına tekrar geçmek üzere yola koyuldu. Cenâb-ı Hakk’ın bir hikmeti olarak, yolda atından düştü, vefat etti. Yıl, Hicret’in 17. senesiydi.[7]
Allah ondan razı olsun!

______________________________________
[1]Üsdü’l-Gàbe, 3: 364.
[2]A. Köksal, İslam Tarihi, 2: 30.
[3]Üsdü’l-Gàbe, 3: 364.
[4]Tevbe Sûresi, 100.
[5]Tabakât, 4: 362.
[6]Müslim, Zühd: 14.
[7]el-İsâbe, 2: 455.


H A D İ S
K Ü T Ü P H A N E S İ

Peygamber Efendimiz (a.s.m.) bir gün Zeyd bin Hârise ile birlikte gizlice Mek­ke’yi terk ederek Tâif’e gidip, ileri gelenlerine İslamiyet’i tebliğ etti. Fakat onlar kabule yanaşmadıkları gibi, hakarete varan alaylı tavırlara girdiler. Hattâ Tâifli reislerden biri daha da ileri giderek, “Allah, Peygamber göndermek için senden başka kimse bulamadı mı?!” demek küstahlığını bile gösterdi. O Yüce Nebi, kış­kırtılan gençlerin, ayaktakımının taşlı sopalı saldırılarına hedef oldu.
Bütün bu zor durumlar karşısında Re­sû­lul­lah’ın (a.s.m.) tavrı ve davranışı ib­retliydi. Ceb­râil (a.s.) “İstersen bu dağları başlarına yıkarım!” dediği hâlde, o beddua bile etmedi. İlerde onların da İslam’a gireceğini ümit ederek Allah’tan hidayet dileğinde bulundu.
Hadisenin üzerinden yıllar geçti… Re­sû­lul­lah’ın Tâif ahalisi için yaptığı hida­yet duası kabul oldu. Tâifliler grup grup İslam’a girdi. İslam güneşi bütün Ara­bistan’ı aydınlattı. Buradan bütün dünyaya ışık saçtı. Tâif’in ileri gelenlerinden biri olan Urve bin Mes’ud da bu hidayet güneşinden nasibini alanların başınday­dı. Hicrî 9. yılda İslamiyet’in ruhunda meydana getirdiği aşkla Tâif’ten kalkıp Medine yolunu tuttu. Nihayet günler alan uzun bir yolculuktan sonra Medine’ye ulaştı. Peygamber Efendimize gelerek İslamiyet’i kabul etti.
Urve bin Mes’ud başkalarına İslamiyet’i ulaştırmak, tebliğ etmek kararınday­dı. Bu hidayet nurunu en uzak yerlere mutlaka ulaştırmalıydı. İlk önce kendi kabilesinden, hemşehrilerinden başlamayı düşündü. Onları İslam’a davet etmenin zaruretine inandı. Aralarında sözü dinlenir biri olması sebebiyle bu işi çok iyi yapabilirdi. Kendisini dinlerlerdi. Hattâ o kadar ona inanırlardı ki, Re­sû­lul­lah onları İslam’a çağırdığı zaman, “Olsa olsa peygamberlik Urve’ye gelir.” demiş­lerdi. Urve bin Mes’ud’a böylesine bağlı ve ona böylesine itimat ediyorlardı…
Urve bin Mes’ud (r.a.) bu düşüncelerini Re­sû­lul­lah’a (a.s.m.) açtı. Bütün tefer­ruatıyla düşündüklerini anlattı. Re­sû­lul­lah Efendimiz ise endişeliydi. Tâif ahalisinin karakterini biliyordu. Öteden beri onların gurur ve kibirlerinden dolayı İslam’a yanaşmadıklarının farkındaydı. Bu endişelerini Urve bin Mes’ud’a şöyle açıkladı:
“Ey Urve, onların seni öldürmelerinden endişe ediyorum!”
Hz. Urve bin Mes’ud, “Yâ Re­sû­lal­lah, onlar beni öz evlatlarından daha çok severler. Uykuda bulsalar uyandırmaya kıyamazlar.” diyerek arzusunda ısrar et­ti. Re­sû­lul­lah (a.s.m.) onun bu gönülden isteğini boş çevirmedi: “Peki, gitmek istiyorsan git; fakat dikkatli ol, ihtiyatlı hareket et.” buyurdu.[1]
Hz. Urve yola çıktı. Birkaç gün sonra Tâif’e vardı, doğruca kendi evine gitti. Geceleyin geldiğinden, gelişi Tâiflilerden çoğunun dikkatini çekmedi. Gören­ler ise Lat putuna uğramadan evine gitmesini hoş karşılamamışlardı. Fakat yol yorgunluğu sebebiyle bu ziyareti yapmadığını düşünerek bir şey söylememiş­lerdi.
Sabah olunca kabilesi, uzun süre kendilerinden ayrı kalan Urve’yi ziyarete geldi. Kendisini Cahiliye selamıyla selamladılar. Urve, Cahiliye devrinin selamını tanımadığını belirtti ve “Bana, ‘Esselâmu aleyküm.’ diyerek cennetlik­lerin selamıyla selam veriniz.” dedi. Durum anlaşılmıştı. Fakat geliş sebebini anlatmalıydı. Söze şöyle başladı:
“Ey kavmim, siz beni herhangi bir kötülükle suçlayabilir misiniz?”
Hep bir ağızdan, “Hayır.” cevabını verdiler.
Bundan sonra Urve devam etti: “Benim İslam’a girmemin sebebi, onda buldu­ğum hakikattir. Başkasının görmediği şeyi ben onda gördüm. Geliniz, hep bir­likte tavsiyelerimi dinleyiniz. Bana muhalefet etmeyiniz. Yemin ederim, hiçbir elçi size takdim ettiğim hakikatlerden daha üstün bir haberi kendi kavmine ge­tirmemiştir.”
Bu sözler karşısında Tâifliler şaşkına döndü. Çünkü Urve tamamen değiş­mişti. Daha önce bildikleri Urve artık yoktu. İslam’ın nuruyla aydınlanmış bir Urve vardı.
Tâifliler çevresini sardı. “Zaten senin ilk gelişinde Lat’a uğramadan, yanında saçını kesmeden doğruca evine gitmen bizi şüphelendirmişti!” diyerek hücuma geçtiler.
Fakat Urve anlatmaya devam etti. Onun kararlılığını anlayan müşrikler hep birlikte kalktılar, gittiler. Urve bin Mes’ud, tan yeri ağardığında evinin damına çıktı. Sabah ezanını okudu. Ezan sesini duyan müşrikler beyinlerinden vurul­muşa döndüler. Toplu hâlde yay ve oklarına sarılarak Urve’yi ok yağmuruna tuttular. Hz. Urve delik deşik olmuştu. Her tarafından kanlar fışkırıyordu. Bu hâlinde iken şöyle haykırıyordu:
“Bu benim için bir şereftir. Şehitlik Cenâb-ı Hakk’ın bir lütfudur. Allah bir ve Muhammed onun Resûlüdür. Re­sû­lul­lah’a olan imanım bir kat daha güçlendi. Çünkü bunu bana o haber vermişti. Ey akrabam, sizden bir tek isteğim var­dır: Beni Re­sû­lul­lah’ın saflarında harp eden ve şehit olan sahabilerin yanına gö­münüz. Onlarla beraber olmak istiyorum.”[2]
Bu haber Re­sû­lul­lah’a ulaşınca çok üzüldü. Onun durumunu, eski zamanlarda insanları Hakk’a çağıran bir hak erine benzetmişti: “Onun durumu Yâsin Sahibi­‘nin [Habib-i Neccar’ın] durumuna benzer. Yâsin Sahibi de kabilesini Allah’a ça­ğırmış ve kabilesi tarafından şehit edilmişti. Hamd olsun Allah’a ki, ümmetim­den Yâsin Sahibi’ne benzer birini çıkardı.”
Allah ondan razı olsun!

______________________________
[1]Üsdü’l-Gàbe, 1: 406.
[2]Tabakât, 1: 312-313.


H A D İ S
K Ü T Ü P H A N E S İ

SELMAN SEVEN

{facebook#https://facebook.com/} {twitter#https://twitter.com/}

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *

Blogger tarafından desteklenmektedir.
Javascript DisablePlease Enable Javascript To See All Widget